Paris-Roubaix’nin ya da Tom Boonen adının bütün kapıları açacağını sanıyordum. En azından son birkaç saattir buna emindim. Berkem Ceylan ve Ata Atay ile birlikte bisiklet takviminin en büyük tek günlük klasiğine gitme kararı aldığımızda kafamda tek bir soru işareti vardı. Hayır, son dakikada aldığımız hafif kazık uçak biletleri değildi endişemin sebebi. Yarışın buna değeceğini tahmin ediyordum. Sorun, Yunanistan’dan aldığım vizeydi. Tivibu Spor’dan ayrılmadan önce, UEFA Avrupa Ligi’nde Olimpiakos-Osmanlıspor maçında görev alma ihtimalim üzerine bu vizeyi çıkartmış, sonra başka bir nedenden ötürü gidememiştim. Şimdi bu vizeyle Brüksel Havalimanı’na girmiştim ve kafamda deli sorular vardı. Muhtemelen sorun çıkmaz, diyordum. Birkaç saniye sonra, belki sorun olabilir, diye düşünüyordum. Derken Berkem’le uçaktan indik ve görevliyle yüzleştim.
“Paris-Roubaix için geldim” döküldü bir anda dudaklarımdan. Bunun görevliyi etkileyeceğini, biraz yarış ve Tom Boonen üzerine sohbet edeceğimizi, birkaç saniye içinde Barcelona’dan uzun çorapları ve kısa şortuyla gelen Ata ile karşılaşacağımızı düşünüyordum. Ama görevli zerre etkilenmedi. Bir anda, yarışı bilmediğini fark ettim. Bu asla Kuzey Avrupa’ya yakıştırabileceğim bir davranış biçimi değildi. Sonra gazeteci olduğumu, buraya yarışı takip etmek için geldiğimi anlattım. Arkasından “Vizeyi Yunanistan’dan almışsınız, neden?” sorusu geldi. Bunu alma nedenimi açıkladığımda “Osmanlıspor mu? Onlar çok iyi değiller. Ben Cimbom’u tutuyorum” dedi görevli, Fransızca. Orada şaşkınlık içerisinde bakarken Türkçe devam etti: “Kolay gelsin abi.” Brüksel Havalimanı’nda Belçika otoritesinin sert yüzünü Boonen ve Paris-Roubaix ile aşacağımı sanarken bütün kapıları açan Osmanlıspor olmuştu.
Bu, elbette hayal ettiğim giriş değildi ama sorun edemezdim. Zira zaten her şey Tom Boonen üzerinden tanımlanacak, kariyerinde Paris-Roubaix’yi dört kere kazanan ve son yarışını bugün burada yapacak olan Belçika bütün Pazar gününün adamı olacaktı. Bir süreliğine Melih Gökçek ile idare edebilirdim.
Evet, bugün her şey Tom Boonen ile alakalı. Sabah saatlerinde, basın odasının bulunduğu Jean Stablinski Velodrom’una girdiğinizde de bunu görebiliyorsunuz. Yol kitapçığındaki fotoğraflardan afişlere kadar herkes bir efsaneyle vedalaşmanın hazırlığı peşinde. Bu, birçokları için gazeteciliğin sınırlarını da aşan bir durum. Cuma gününden beri hem startın verileceği Compiegne’de olanlar hem de Boonen’in basın toplantısı yaptığı Quick-Step fabrikasına gidenler aynı şeyi söylüyor. VeloNews’den Caley Frietz’e kulak verelim: “Pazar günü, Boonen son kez Paris-Roubaix’de olacak ve bu, tarihte katılan bisikletçilerin hem kazanmaktan hem de kaybetmekten mutlu olacağı ilk yarış olacak, zira onu kazanırken görmek herkesi sevindirecektir. Basında da aynı şey geçerli. Yani, sahip olduğumuzu sandığımız objektif bakış çoktan gitmiş vaziyette. İçten içe, herkes Tom’un kazanmasını istiyor. Herkes.”
Altın Çocuk
Siz de istemiyor musunuz? Kariyerine altın çocuk olarak başlayan, 2005’te Ronde Van Vlaanderen, Paris-Roubaix, Dünya Şampiyonası üçlemesini yaparak bisikletin ve Belçika’nın kralı olan, kokain ve hız problemleri yüzünden birkaç sene kaybettikten sonra 2010’larla birlikte zirveye geri dönüş yapan, Fabian Cancellara ile çekiştiği kariyerinin son yıllarını yine göz önünde geçiren ve herkesin bittiğini düşündüğü yerde, 2016 Paris-Roubaix’de beşinci zaferini burun farkıyla kaçıran Tommeke hep çok sevildi.
Bir sprinter ve klasikçi olarak başlaması ve çok yönlülüğü, bunun birinci sebebiydi. Yakışıklı ve fotojenik görüntüsü aynı şekilde bir başka nedendi. Zeki ve açıksözlü açıklamaları da yine ününü büyütmüş, seyircilerin gözündeki değerini arttırmıştı. Sadece seyirciler değildi onu ilgiyle takip eden. Basın mensupları da Boonen ile iyi geçinmişti. Aynı şekilde, meslektaşlarının da onu çok sevdiği söyleniyordu. Kimi gazeteciler, Fabian Cancellara’nın tarzı nedeniyle pelotonda çok dost bulamadığını, Boonen’ın ise her zaman popüler olduğunu ifade ediyordu.
Ve şimdi, herkes onun beşinci zaferine odaklanmış durumda. Yol kitapçığı bile özel önlem almış vaziyette: “Finiş anında, kazanan durduğu anda sadece L’Equipe’ten Bernand Papon’un fotoğraflama izni var. Ama Tom Boonen lider grupla velodroma gelirse ya da yarışı kazanırsa Photo News’den bir başka fotoğrafçı daha oraya girebilecek.” Lâkin geçen seneden gördüğümüz gibi, Paris-Roubaix’de hiçbir şey kesin değil. 257 kilometre gidiyorsunuz, 29 tane irili ufaklı arnavut kaldırımlarıyla dolu sektörden geçiyorsunuz, arkasından Avenue Motte’dan Espace Charles Crupelandt’a gelip yarışın belirleneceği velodromda sprint atıyorsunuz. Bütün bu yol; kazalara, teknik ve mekanik sorunlara, stratejik hatalara müsait. Bu yüzden her ne kadar “Şu ya da bu favori” diye bir ton isim sayabilseniz bile (mesela Peter Sagan, Gren Van Avermaet…) asla hiç kimseden ve hiçbir şeyden emin olamıyorsunuz.
Hayaller ve Gerçekler
Yine de akşama kadar geçecek olan süre, hayal kurmaya müsait. Hayalim şu: Boonen geçen seneki gibi erkenden kaçıyor, Sagan sonlara doğru ona yetişiyor, ikili beraber finişe geliyorlar ve son anda Belçikalı kazanan taraf oluyor. Ama Berkem bütün bu senaryoyaya gerçekçi yaklaşıyor. Ona göre Boonen’ın öyle bir noktada sprintle rakiplerini geçme ihtimali zayıf. Yani, bu senaryo gerçekleştiği taktirde Matthew Hayman’ın geçen seneki zaferine yakın bir şeyi izleme ihtimalimiz yüksek. O yüzden o, Boonen’ın velodroma yalnız girmesini ve son iki turun tamamen bir zafer turuna dönmesini istiyor. Barcelona’da ekonomi doktorasını bitiren ve son yıllarda gözlerden ırak, gönüllerden ırak bir şekilde hipster’a dönüşen Ata’nın çizdiği senaryo ise biraz daha tarihin tekerrüründen ibaret. Onun rüyasında da Boonen kazanıyor, üçüncü sırayı ise Jasper Stuyven alıyor. Neden? Zira bir önceki Belçikalı klasik efsanesi Johan Museeuw’ün 2002’deki Paris-Roubaix zaferinde üçüncü sırayı Boonen almıştı ve o gün, yeni bir efsanenin ayak sesleri duyulmuştu.
Lâkin hayat her zaman bu kadar romantik değil. Bu rüyalar nadiren gerçekleşebiliyor. Museeuw için de son yarışı çok önemliydi ve üçüncü Paris-Roubaix’sinden iki sene sonra 2004’te de emekli olmadan hemen önce bir kez daha kazanmak istiyordu. O dönem 23 yaşında olan Tom Boonen, yarışın nasıl sonuçlanacağını soran basına konuşmuş ve yaşlı ustası için bir hayal kurmuştu: “Johan son Paris-Roubaix’sini kazanıyor. Dördüncü kez. Ve finişe tek başına geliyor. Yalnız, tamamen rüzgâra karşı.” Sonra ne olmuştu? Museeuw yarışın doğru yerinde atak yaptı, beş kişilik bir kaçan grubun parçası oldu. O an herkes kazanacağından emindi. Sonra zafere beş kilometre kala arka tekeri patladı ve her şey bir saniyede kayboldu. Belçikalı ismin bütün kariyeri boyunca yanında olan şansı, belki de son kez ihtiyaç duyduğunda, uzaklardaydı. O gün, Boonen’ın rüyası gerçek olmamıştı. Belki bugün bizimki olur. Uzun bir gün. Şimdilik, güneş var. Ama akşam saatlerinde rüzgâr bekleniyor.