Novak Djokovic, 2016 Fransa Açık şampiyonu olduğunda kendisi hakkında sorulan en önemli soruya cevap vermişti. Artık, ‘Acaba Novak kariyer Grand Slam’ini tamamlayabilecek mi?’ sorusunun hükmü geçmiş ve yeni bir tane sorulmaya başlanmıştı: ‘Acaba Novak takvim yılı Grand Slam’ini yapabilecek mi?’ Dönemin dünya 1 numarası her anlamda dokunulmaz gözüküyordu. Roger Federer ve Rafael Nadal’ın belirsiz durumları, Djokovic’in ağır sıkletler arasındaki tek geçerli rakibini Andy Murray yapıyordu. Stan Wawrinka, Kei Nishikori, Tomas Berdych, Milos Raonic ve Marin Cilic gibi slam kazanma seviyesindeki diğer oyunculara da bu denklemde çok gerçekçi bir şans verilmiyordu. 2015, Novak’ın yılı olmuş ve tenis tarihinin en iyi sezonlarından birisi geride kalmıştı ancak 2016’da daha da iyisinin gelmesi çok mümkündü. Hatta Steffi Graf’ın 1988’de yaptığını yapıp, dört slam şampiyonluğuna olimpiyat altınını da ekleyebilirdi. Yani yıl sonunda ‘tarihin en iyi erkek tenisçisi’ unvanının yeni bir sahibi olabilirdi. İşte tüm bu iddia Novak Djokovic, Wimbledon üçüncü turunda Sam Querrey’ye kaybettiği an bitti.
Wimbledon sonrası ise çözülme başladı. Önce Rio’da ilk turda Juan Martin Del Potro’ya kaybedilen maç ve hemen ardından -yine- Stan Wawrinka’ya takıldığı Amerika Açık finali, Djokovic ayarında bir yıldızın bile kendine olan inancını sorgulamasına neden olacak düzeydeydi. Doha, Avustralya Açık, Indian Wells, Miami, Madrid ve Fransa Açık şampiyonluklarıyla başladığı 2016’nın ilk yarısı sonrası sadece bir kupa (Kanada Açık) kaldırabilecek; koruyamadığı puanlar sebebiyle de dünya 1 numarasına veda edecekti. Djokovic’in burukluğu, “2016’da gurur duyacağım birçok şey başardım” sözlerine rağmen hissediliyordu. Yıl rüya olarak başlamış fakat bir kabusa doğru yol almıştı.
Tüm bu hayal kırıklıklarının ardından, 2017 model Djokovic’in ne durumda olacağı herkes açısından bir merak konusuydu. Üç sezon birlikte çalıştığı antrenörü Boris Becker’le yollarını ayırmış ve takımının başına yeniden Marian Vajda’yı getirmişti. Ayrıca tekrar boşalan yardımcı antrenör koltuğuna da çocukluğundan beri çok iyi tanıdığı bir isim, Dusan Vemic oturacaktı. Zaten ilk sinyaller hiç de kötü gelmedi. Doha’da oynanan Katar Açık finalinde, yeni dünya 1 numarası Andy Murray karşısındaki yüksek kaliteli maç ve kazanılan şampiyonluk, soru işaretlerini bir nebze silmişti. Novak, 2008 yılında her şeyin başladığı yere yine en büyük favori olarak geliyordu. Hem de Murray’nin varlığına rağmen.
Dünya 1 numarası olmak sizi her Grand Slam’in favorisi yapmaz. Form durumları ne olursa olsun; Federer’in olduğu bir Wimbledon veya Nadal’ın yer aldığı bir Fransa Açık için başka bir favori seçmek her zaman zordur. İşte Novak Djokovic ve Avustralya Açık arasında da artık böyle bir ilişki vardı. Toplamda kazandığı altı şampiyonlukla birlikte Roy Emerson’ın rekorunu egale etmiş ve yedinci kupasıyla tek büyük olmak için bu sene Melbourne’e ayak basmıştı. İlk turdaki kurası çetrefilliydi ve geçen yıl aynı seviyede Nadal’ı turnuvanın dışına iten, 2009 Avustralya Açık yarı finalisti Fernando Verdasco ile oynayacaktı. Ancak maç beklenenden çok daha rahat geçti. Zaten Djokovic için, dördüncü turdaki olası Dimitrov/Gasquet ve çeyrek finaldeki Thiem/Goffin maçlarına kadar bir zorlanma ihtimali de denklemde gözükmüyordu.
Üst düzey bir kâhin bile, bugün olacakları önceden söylese çok büyük ihtimalle dalga konusu olurdu. Ancak Novak Djokovic, ikinci turda dünya 117 numarası Denis Istomin’e elenerek Avustralya Açık’a veda etti. Öyle ki bundan iki hafta önce Nole; Doha’da sezonun ilk şampiyonluğunu kazanırken, Istomin ise Tayland’da bir Challenger turnuvasının ikinci turunda isimsiz bir rakibe kaybediyordu. Ancak Rod Laver Arena, Özbek tenisçiye kariyerinin en büyük galibiyetini alma şansı verdi ve o da setlerde 2-1 geriye düştüğü maçı kazanarak gerekeni yaptı. Zaten maç sonundaki basın toplantısında rakibine hakkını teslim eden Djokovic’in, kendisine sorulan “Bu maçtan neler aldınız?” sorusuna verdiği cevap çok manidardı: “Çantalarımı aldım ve eve gidiyorum.”
Djokovic basın toplantılarında her zaman son derece açık sözlü bir sporcu olmuştu ama bugün hayal kırıklığını gizlemek için arkasına saklandığı bu şakayla karışık cevap aslında ciddi bir tedirginliği içinde barındırıyordu. Yazının başında, 2016 sezonunda yapamadığı takvim yılı slam’iyle birlikte kaçırdığı bir fırsattan bahsetmiştik ancak bir diğeri daha vardı. Eğer bunu başarsa 2017 başlarken 14 Grand Slam şampiyonluğu olacak ve Federer’in büyük rekoru 17’yle arasında -belki iki sezonda kapatabileceği- az bir mesafe kalacaktı. Ancak şu an 29 yaşında ve 12 şampiyonluğu var. Roger Federer aynı durumdayken 16, Rafael Nadal ise 14 büyük kupanın sahibiydi ve sonrasında her ikisi için de işlerin ne kadar zorlaştığını kolayca hatırlayabiliriz. Öyle ki, 29 yaşından sonra ikilinin kazandığı toplam Grand Slam şampiyonluğu sayısı sadece bir. (2012 Wimbledon-Federer) Bu noktada Novak Djokovic hakkında sorulması gereken sorulara bir yenisi daha ekleniyor: ‘Acaba Novak, Federer’in rekorunu kırabilecek mi?’ Şu an için buna cevap vermek çok güç ancak 2016 Wimbledon ve 2017 Avustralya Açık’ta yaşananlardan sonra şunu söyleyebiliriz ki, birilerinin işi o kadar da kolay olmayacak.