2017 ile birlikte yeni bir seriye başlıyoruz. Artık her pazar günü, Socrates ofisinden bir editör, o dönem dinlediği, izlediği, okuduğu şeylerden oluşturduğu seçkiyi, merakla beklediği bir spor etkinliği ile birleştirerek sunacak. İlk hafta, görev bana düştü.
Ne okudum?
Bazı yazarlarla geç tanıştığımız için pişmanlık duyarız. Benim de “Keşke daha önce okusaydım” dediğim birçok yazar oldu. Julian Barnes da bu listenin en yeni sakini. Bir Son Duygusu, İngiliz yazardan okuduğum ilk kitap ve daha ilk sayfalardan itibaren sizi etkisi altına alıyor. Roman, geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalan Tony Webster’ın hayatını onun ağzından anlatıyor. Biz de Webster’ın yaşamını ortaokul günlerinde itibaren takip ediyoruz. Sonra da gençlik döneminde yaşadığı sorunlara tanık oluyoruz. Biten bir aşk, biten bir dostluk ve yeni bir aşk… Gençliğinde verdiği bazı kararlar ise normal bir emeklilik hayatı süren Webster’ın karşısına tekrar çıkıyor. Tıpkı bu süreçte önemsiz görülebilecek ufak detayların ilerleyen sayfalarda tekrar karşımıza çıkması gibi. Bir Son Duygusu’nu etkileyici kılan da bu detaylar olduğunu kitabın son sayfasını çevirdiğimizde öğreniyoruz.
Ne izledim?
İlk fragmanını gördüğümden beri çok ilgimi çekmesine rağmen All Things Must Pass: The Rise and Fall of Tower Records’ı uzun zamandır izlemeyi erteliyordum. Geçen hafta izleme şansı bulduğum belgesel, isminden de anlaşılacağı üzere döneminin en büyük plak mağazası Tower Records’ın nasıl batma noktasına geldiğini anlatıyor. Belgeselin başrolünde doğal olarak Tower Records’ın sahibi Russell Solomon ve diğer çalışanlar var. Bruce Springsteen, Elton John ve Dave Grohl da Tower Records anılarını anlatanlar arasında.
Ne dinledim?
Senenin son iki ayı, çok fazla yeni albümün yayınlandığı bir dönem olmaz. Bitmekte olan yılın en iyi albümlerinden seçkiler ya da eski albümler dinlenir bu günlerde. Ben tercihimi eski albümlerden kullandım. Laura Marling’in 2008’de yayınlanan ilk albümü Alas I Cannot Swim de son iki haftada en çok dinlediğim albüm. Marling, Mart 2017’de altıncı albümünü yayınlıyor ve modern dönemin en yetenekli sanatçılarından şüphesiz. Henüz 17 yaşında kaydettiği Alas I Cannot Swim de ne kadar yetenekli olduğunun ilk örneği. Yayınlamasın üzerinden yaklaşık 10 yıl geçse de hâlâ her dinlemede başka bir detaya hayran kalmanızı sağlayacak kadar da zamansız bir albüm. Bu arada, Laura Marling ıslık çalma konusunda çok yetenekli ve bu konuda mütevazı değil:
Ne bekliyorum?
Bisiklette yeni sezonun açılışını önümüzdeki hafta sonu başlayacak Tour Down Under’la yapıyoruz. Avustralya kesinlikle bisiklet takviminin en heyecanlı yarışlarına ev sahipliği yapmıyor. Ama bisikletten çok uzun süre ayrı kaldık ve fazla seçme şansımız yok, elimizde olanla idare etmek zorundayız. Gerçi yarışı bu kadar da kötülemeyelim. Team Sky’ın merkezinde olduğu TUE (Thearpautic use of Exemption – Anti-doping derneğinin izniyle, hastalık veya sakatlığınızı iyileştirmek için kullanabildiğiniz illegal ilaçlar) tartışmaları devam ederken bisikletin kendisine odaklanmak hepimize iyi gelecektir. Ayrıca Tour Down Under, Peter Sagan albümümüze bir de yavru kanguruyla çektirdiği fotoğrafın eklenmesine de vesile oldu bile.
Welcome to #SouthAustralia @petosagan ? looks like you’ve met some of our friendly furries already! Good luck in the @tourdownunder ? pic.twitter.com/dqp4c3Otp7
— South Australia (@southaustralia) December 29, 2016