Boşuna en başarılı olduğumuz takım sporu olarak voleybol gösterilmiyor. Diğer spor dallarında bir üst tura geçmenin dahi başarı sayıldığı bir ortamda, Avrupa’nın 1 numaralı kupasında, Eczacıbaşı ve Vakıfbank’ın 90’lı yıllarda ortamı şöyle bir kolaçan etmesinin ardından beklenen başarılar ardı ardına gelmeye başladı. Zaman içerisinde de alınan kupa ve madalyaların bir sürpriz olmaktan öte, sıradan hale geldiğine tanıklık eder olduk. Yeni bir şampiyonlar ligi macerasının başladığı geçtiğimiz haftaya dair bir inceleme yapmadan önce geçtiğimiz 10 yıla bir göz atalım…
Şampiyonlar Ligi’nde 1998 ve 1999 yıllarında Vakıfbank’ın final oynayarak kapıyı aralaması, 2005 yılında Eczacıbaşı’nın takımdaki genç oyuncularıyla dörtlü finallerde yer alması ve 2009 yılında Fenerbahçe’nin Avrupa Şampiyonlar Ligi’nin kapılarını Türkiye takımlarına ardına kadar açmasının ardından geçen yaklaşık 10 senede takımlarımız turnuvanın dörtlü finallerinin değişilmezleri haline gelmişlerdi. Bu süreçte Vakıfbank’ın 2 şampiyonluğu, 2 gümüş madalyası ve 1 bronz madalyası gelirken, Fenerbahçe 1 şampiyonluk, 2 bronz madalya, Eczacıbaşı ise 1 şampiyonluk yaşadılar. 2009’dan bu yana her sezonda Türkiye’den en az 1 takım lig finallerinde yer almayı başarırken, 2 takımla yarıfinallerde yer aldığımız pek çok sene olmuş, ancak statü gereği iki takımımız yarıfinalde karşılaştırılıp sadece birinin finale gitmesi sağlanmıştı. Neyse ki bu yıl bu kural kaldırıldı ve artık aynı ülkeden iki takım finalde karşılaşabilecek. O yıl bu yıl mı olacak şimdiden kestirmesi oldukça zor olsa da şampiyonanın belki de en zorlu yılında çok güçlü takımlarla turnuvada bulunduğumuzu söylemek mümkün.
Bu sezon Avrupa’da daha çok takım Şampiyonlar Ligi arenasında yer alıyor ve Eczacıbaşı Vitra’nın eleme turlarını zorlanmadan geçmesinin ardından grup maçları geçtiğimiz çarşamba günü başladı. Voleybol basınının “El Clasico” benzetmesi yaptığı, şampiyona tarihinde gerek play-off, gerek yarıfinalde karşılaşan iki yırtıcı takım Vakıfbank ve Eczacıbaşı Vitra’nın bu kez gruplarda karşılaşacağı sezon resmi olarak açıldı. Eczacıbaşı Vitra ve Vakıfbank şampiyonada ölüm grubu denebilecek D grubunda yer alırken diğer rakipleri, Rusya’nın oyuncu fabrikası ve bu yıl eski gücünde olmasa da pek çok kez şampiyonluk apoletini elde etmiş Uralochka NTMK-Ekaterinburg ve Alman disiplini ve defans gücünün bir kombinasyonuna sahip olan Dresdner… Yine de Vakıfbank ve Eczacıbaşı Vitra’nın gruptaki en büyük rakiplerinin kendileri olacağını söylemek mümkün. Diğer temsilcimiz Fenerbahçe ise C grubunda yer alıyor. Şampiyonanın gediklilerinden olsa da eski ritminden uzak Azerbaycan takımı Azerrail Bakü, Fransa’dan St-Raphaél Var ve turnuvaya Polonya’dan katılan Tauron MKS Dabrowa Gôrnicza, Fenerbahçe’nin bu yılki rakipleri olacak. Görece kolay denebilecek bir grupta olan temsilcimiz ideal altısını belirlemek ve formunu yükseltmek için grup maçlarında bol rotasyon yapma şansı bulacaktır.
14 Aralık Çarşamba günü oynanan Vakıfbank-Ekaterinburg karşılaşmasıyla takımlarımız turnuvaya başladı. Rakip takım yukarıda da bahsettiğim gibi eski gücünden uzak da olsa antrenörü, Sovyet Rusya’nın güçlü kalesi Nikolay Karpol ve pasörü benim pasörlük yeteneklerine hayran olduğum Marina Babeshina olunca rakibi hiçbir zaman hafife alamazsınız. Nitekim sıradan Rus voleybolu oynamayan, skora daha çok köşelerden değil de tek ayakla hızlı hücumlarla giden, üstelik uzun bir takım olmasına rağmen defansta da hiç fena olmayan bu takım karşısında Vakıfbank ortaları blok yapmakta zorlanınca ilk set Ekaterinburg lehine sonuçlandı. Belki bugün Babeshina dışında hiçbir oyuncusunu, Türkiye’deki 4 büyük takım transfer etmek istemezdi ama koç Karpol yönetiminde defolu yerleri öyle güzel örten bir takım vardı ki, Karpol böyle bir kariyere nasıl sahip olduğunu bir kez daha gösterdi. İlk sette hücumda sadece Çinli oyuncumuz Zhu Ting’le ayakta kalırken, manşette sorun yaşayan libero Gizem Örge ve rakip pasörün beden dilini yanlış yorumlayarak bloklara yetişmekte zorlanan Kübra ve Milena dikkat çekti. Yine pek de iyi başlamadığımız bir ikinci setin ardından sınırlı hücum opsiyonlu Rus takımını çözen orta oyuncuların ardından bloklar gelmeye başladı. Serviste ilk sette yaptığımız hataları devam ettirmemize rağmen isabetli ve etkili servisler de atmaya başlayınca rakibin hücumları çözülmeye başladı ve Vakıfbank oyuna ortak oldu. Sezon başından beri geçen yılki ve olimpiyatlardaki formundan uzakta seyreden Slöetjes de hücumda açılınca sayı bulmakta zorlanmadık ve voleybol izleyicisi için bir klasik olan Nikolay Karpol’ün çığlıkları eşliğinde ritmimizi hiç bozmadan setlerde 2-1 öne geçtik. Son set, artık Ekaterinburg’un tutunacak dalının kalmadığı bir sete sahne oldu. Tüm hücumlarına üçlü bloklar gelmeye başladığında artık yenilgiyi kabullenmiş bir takım izlenimi verdiler ve son set 25-13’lük skorla Vakıfbank’ın oldu.
Vakıfbank maçının hemen ardından Almanya temsilcisi Dresdner’le oynayan Eczacıbaşı yabancı kısıtlamasının olmadığı bu arenada altı yabancısıyla sahadaydı. Yıllardır voleybol izleyen biri olarak söyleyebilirim ki bu kadronun -kağıt üstünde- bambaşka bir yerde mücadele etmesi gerekir. Hemen her pozisyonda mevkisinin en iyileriyle oynayan Eczacıbaşı için bu maçın zorlu geçmeyeceğini öngörmek çok da zor değildi. Karşısında eski gücünde olmayan bir Dresdner olunca temsilcimiz maça oldukça hızlı bir giriş yaptı ve pasör Maja’nın ortalardan Thaisa ve Rachel’a yaptırdığı hızlı hücumlarla sayı bulmakta zorlanmadı. Diğer yandan hücumda dev isimler Tijana ve Tatiana’nın da destek vermesiyle ilk iki set skoru hep önde götürüp sonuca ulaşmayı başardı. Kağıt üstünde bu denli güçlü olan bir takımın oynamasına izin verdiğiniz sürece maçı nasıl kaybettiğinizi bile anlamaz, Eczacıbaşı’nın sadece hata yapmasını beklersiniz ki bir oyuncunun yaptığı hatayı diğeri kolayca telafi edebilir. Eczacıbaşı karşısında skor elde etmek için takımca hataya sürüklemeniz gerekir, zira bunun yolu da çok iyi servis atmaktan geçiyor. Üçüncü sete gelindiğinde Dresdner serviste Tatiana’yı ve onu manşetiyle kapatmaya çalışan Gülden’i sıkıştırınca oyuncu değişikliğine gidildi ve köşelerde hücumlar hata yapma olasılığı daha fazla olan Tijana ile boy ve hücum gücü olarak nispeten kısıtlı olan Jordan’a kaldı. Bu kez blok takibi daha da kolaylaşınca Dresdner şaşırtıcı bir üstünlük yakalayarak set sonuna geldi. Yapılan ikili değişiklikle Neslihan ve Nilay’ın oyuna girmesi sonucu takımımız tekrar dengeyi buldu. Seti ve maçı alarak 3-0’lık skorla sonuca gitti.
Diğer temsilcimiz Fenerbahçe bu yıl biraz kaotik biraz da şanssız bir sezon geçiriyor. Sezon başında oluşturulan kadroda evdeki hesap pek çarşıya uymayınca pasör Nootsara’nın sadece blokta deavantaj oluşturulacağı öngörülürken paslarıyla da smaçörleriyle uyum yakalayamayınca Fenerbahçe, hücum güçleri Natalia ve Polen’den beklediği verimi alamıyor. Bunun yanında en büyük kozu Kim’in de karın kası yırtığı gibi zorlu bir sakatlık sürecine girmesinin ardından elindeki hücum gücü oldukça kısıtlanmış oluyor. Ama panik yok! Yazının başında da belirttiğim gibi temsilcimiz bu süreci atlatmasına olanak tanıyacak bir grupta yer alıyor. Oyuncuların adaptasyon sağlaması ile sakatlıklarını atlatması için yeterli zamana sahip. İlk yarının sonlarına doğru gelen Maret Balkestein transferiyle de defans ve manşette ivmesi yükselen Fenerbahçe iddiasını koruyor. St-Raphaêl maçına pasör Ezgi’yle başlayan koç Abbondanza, ondan da beklediği verimi alamayınca oyuna Nootsara’yla devam etti. Hücumda ve bloklarda zorlanılan ilk sete rakibin güçlü defansı da eklenince Fenerbahçe parkede zorlandı. Bu sette en göze çarpan şey blokta Nootsara’nın dezavantajını kapatmak için yerini Natalia’yla değiştirmekti ki bu karar sonuca katkıda bulundu. Eda’nın blok ve hücumlarıyla skora destek olmasıyla skor 21’de eşitlendi ve akabinde Fenerbahçe tecrübesiyle seti almayı başardı. İkinci sette defans ritmini artıran Fenerbahçe ilk hücumlarda da sonuca ulaşmayı başarınca set sonuna 23-17 üstünlükle girdi ve rakibin aldığı hücum sayılarına rağmen motivasyonunun düşmesine izin vermeden seti 25-21’lik skorla kazandı. Manşetteki istikrarını koruyan Fenerbahçe, bu yönüyle Nootsara’nın istediği pasları atmasını da kolaylaştırınca takımımız istediği skora ulaştı ve 3-0’lık sonuçla maçın galibi oldu.