Novak Djokovic’in babası Srdjan, mart ayında Newsweek dergisine bir röportaj verdi. Srdjan Djokovic her zaman basına konuşmayı seven bir adam olmuştur. Novak’ın babası olması dışında geçerli bir kalifikasyonu olmayabilir ama kabul edelim ki bugünlerde Novak’ın babası olmak da epey havalı şey. Oğlunun nasıl dünyanın en iyisi olduğundan başlayıp nasıl tarihin en iyisi olacağına dair analizler yaptıktan sonra Sırbistan’ın eko-politiğine dalmaktan çekinmediği bu sohbette baba Djokovic’in üçüncü ana başlığı Andy Murray’den başkası değildi. Andy’nin kortta sakin kalamadığı için gerçek potansiyeline bir türlü ulaşamadığını, bunu yapması durumunda çok daha büyük bir kariyere sahip olacağını ve bunun da kendisini memnun edeceğini söylüyordu özetle.
Bunu açık sözlü ve iyi niyetli bir tavsiye gibi okumakta herhangi bir beis yok. Zira Murray ve Djokovic’in arası hiçbir zaman kötü olmadı. Doğum günleri arasında sadece bir haftalık zaman var ve beraber büyüdükleri söylenebilir. Yine de mart ayındaki koşullar düşünüldüğünde, bu sözlerde zafer kazanmış bir kumandanın mağrurluğunu ve savaşın bitmiş olmasının rahatlığını sezinlemek de mümkün alttan alta. Novak Avustralya Açık’ta zafere uzanarak üst üste üçüncü, toplamda 11. slami hanesine yazdırmıştı ve Federer’in yaş, Nadal’ın ise sakatlıklar sebebiyle artık ona bir tehdit oluşturması gerçekten zor görünüyordu. Bu konforlu ortamda üç büyüğün standartlarına hiçbir zaman tam olarak erişememiş bir Andy Murray’e, 28’inden sonra değiştirmesinin çok güç olduğu, neredeyse onunla özdeşleşmiş bir var olma halini şerh düşerek bir iki güzel kelam etmekte galiba bir sakınca görmemişti Srdjan Djokovic. Ne de olsa Andy’nin kortta kendisini kapattığı bu kafesin anahtarı olan koç Ivan Lendl uzun süredir çok derinlerde gömülüydü.
Kort dışında çok sakin bir yapıya sahip olan Andy Murray’nin kort içindeki dağınık, sinirli ve odaklanma sorunu yaşayan görüntüsü kariyeri boyunca hep büyük bir sorun oldu. Brad Gilbert’tan Miles MacLagan’a, Mark Petchey’den Leon Smith ve Alex Corretja’ya varan değişik ekollerden önemli koçlar yıllar içerisinde ciddi katkı yaptılarsa da hiçbiri bu habis tümörü temizlemeyi başaramadı. Andy yine de o büyük yeteneğiyle 2012 öncesi dönemde üç slam finali oynadı ama en son adımı atmak, Federer, Nadal ve Djokovic’e karşı oralarda kazanmak mümkün olmuyordu. 2011 yılındaki Ivan Lendl hamlesini tam da bunun için yaptı. Fakat bu işbirliğinin sonuçlarını kestirmek güçtü. Zira Lendl daha önce koçluk yapmamıştı ve alışılagelmiş tenis koçu algısına uymuyordu. Star oyuncuların, slam şampiyonlarının koçluk yapmasını beklemezdiniz. Tenisin dev bir endüstriye dönüşmeye başladığı 80’lerden sonra, üstelik de birden fazla kez majör turnuva kazanmış oyuncular, emeklilik sonrasında dahi devam eden büyük bir şöhrete ve yüklüce bir banka hesabına sahiplerdir genellikle. Aktif sporculuklarında ihmal ettikleri aileleri ve sevdiklerine zaman ayırmak birincil öncelikleridir ve bütün bunları beraber düşündüğünüzde uzun soluklu bir antrenörlük reçetesine çok yakın olmadığınızı hemen anlarsınız. Nitekim Andy’nin Ivan Lendl’ı takıma dahil etme görüşmelerinde bu başlıkların hemen hepsi masaya geldi ve ikna süreci hiç kolay olmadı.
Hikayenin daha sonrasını biliyorsunuz. 8 slam kazanmış tenis efsanesi Lendl, idman kortundaki ciddiyeti, locadaki sükûneti ve basındaki ketumluğu ile Andy Murray ‘nin hep özlemini çektiği o koç olarak ona hayallerini gerçeğe dönüştürmesinde yardımcı oldu. Lendl yönetiminde Andy önce 2012 Londra Olimpiyatları’nda altın madalya kazandı, hemen sonrasında da 2012 Amerika Açık ile kariyerinin ilk slam şampiyonluğunu tattı. 2013 Wimbledon ise kişisel zirvesiydi.
Ancak zirvede tutunamadı Andy. 2013 Wimbledon sonrası yaşadığı sırt sakatlığı ve geçirdiği operasyon bir anda onu alt üst etti. 2014 Martında da Ivan Lendl, ailesine daha fazla zaman ayırmak istediği için görevi bırakınca İskoç başladığı yerde buldu kendini. Jonas Björkman, Amelie Mauresmo ve Jamie Delgado ile geçen iki yıl, arayışların ve eski kötü alışkanlıklara geri dönüşün damga vurduğu bir iki yıl oldu Andy için, aslında kupaları topluyor olması gerekirken. Bu sene Avustralya Açık’ta beşinci finali oynarken de, Roland Garros toprağında ilk kez şampiyonluk maçı oynarken de arayıştaydı Andy. Novak’a kaybettiği bu iki finalle beraber artık arayışa son verme zamanının geldiğini fark etti. 2016 Wimbledon’dan hemen önce 2. Lendl dönemi resmen start aldı. Koçun yönetiminde Andy üç sene sonra yeniden Wimbledon’da şampiyon oldu.
Ve sadece birkaç gün önce Andy, Rio’da bir kez daha olimpiyat altın madalyasını boynuna taktı. 2012 Londra’da, bir tenis oyuncusu olarak kazandığı ilk büyük şey olimpiyat altını olmuştu ve kendisi için belki de tarihe giden geçidin kapılarını açan şifreydi beş halka. O zaman kendisine tanınan sürede içeri girememiş, kapılar da üzerine kapanmıştı. Novak Djokovic de o kapıları arkadan sürgüledi.
Andy Rio’daki şampiyonlukla kodu şimdi bir kez daha yazdı ve ben bu kez içeri gireceğini, Ivan Lendl’ın kılavuzluğunda o altın yolda güvenle ilerleyeceğini düşünüyorum. Çok ilerilere gidip Novak Djokovic, Rafael Nadal ya da Roger Federer ile aynı kervansaraylarda su içer mi, cevapları yaşayarak öğreneceğiz.
Ya da belki sadece Srdjan Djokovic’in bir sonraki röportajını beklememiz gerekiyordur.