Hugo Steinhaus ismini hayatınızda hiç duymadıysanız, bu çok ayıplanacak bir durum değil. Steinhaus’un 85 yıllık hayatına sığdırdığı inanılmaz hikayelere saygı duymakla birlikte, yine de bir matematik profesörünün herkesin diline pelesenk olmaması doğal karşılanabilir. 1887’de, o dönem Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na ait olan Polonya’nın şirin şehri Jaslo’da dünyaya gelen Steinhaus, daha sonra ailesi ile göç ettiği Almanya’da önce çok başarılı bir öğrenci, daha sonra umut vaadeden bir matematik profesörü olmuştu. Nazilerin Almanya’yı ele geçirmesinin ardından birçok Yahudi akademisyen gibi o da ismini değiştirip ortadan kaybolmak zorunda kalmıştı. Steinhaus bir süre Grzegorz Krochmalny olarak hayatına devam ettikten sonra, 1945’de Almanya’ya geri dönüp akademik kariyerinin zirvesine ulaşmıştı.
Özellikle matematik dünyasına ilham kaynağı olan birçok çalışmaya ve araştırmaya imza atan Steinhaus’un, futbol dünyası için de benzer bir role bürünmesi şaşırtabilir. İlham alan kişinin Mesut Özil olması ise daha da şaşırtabilir. Mesut’un kişisel internet sayfasına tıkladığınızda “Dünyayı büyülemek varken, neden fethedeyim?” sözüyle karşılaşıyorsunuz. Bu sözün aslı, “Dünyayı matematik ile büyülemek varken, onu neden fethedeyim?” diyen Steinhaus’a ait. Steinhaus’un bunu ne zaman ve nerede dediğine dair güvenilir bir kaynak yok. Mesut’un pazarlamasını yapan ekibin de bu sözü ne zaman keşfettiğini bilmiyoruz ama Almanya Milli Takımı’nın 8, Arsenal’in de 11 numarasını tanımlamak için daha iyi bir sözün olmadığı da bir gerçek.
Almanya’nın efsane oyuncusu ve artık ünlü düşünürü olan Paul Breitner, Şubat ayında kendisini ziyaret ettiğimizde, Almanya ile diğer spor ülkelerinin arasındaki farkı anlatırken, “Diğerleri çocuklarına futbol, tenis veya basketbol topunu eğlenmek için veriyor, biz kazanmaları için veriyoruz” demişti. Yarım sıfır da olsa kazanmaya endeskli bir kültürde büyülemek için doğan Mesut, fetih isteyenlerin ortasında kimlik mücadelesi veriyor yıllardır. Oysa Mesut için fethetmenin yolu büyülemekten geçiyor. Bunu kabul ettirmenin mücadelesi, milli takıma ayak bastığı 2009’dan beri, yani tam yedi yıldır devam ediyor. Ciddiyeti ile bilinen Kicker dergisi bile Euro 2016’nın başlarında Mesut için “Deha mı Yancı mı?” başlığı atmıştı ve birçok futbolseverin yedi yıldır sürdürdüğü tartışmalara bu şekilde dahil olmuştu.
Kimine göre Mesut harika bir futbolcu, müthiş bir yetenek ama büyük başarıların, büyük maçların figürü olmadı ve olmayacak. Onlara göre takımı başarılı olduğunda, Mesut da iyi gözüküyor. Takımı kötü oynadığında, sahada kaybolan ilk isim yine Mesut. Tartışma masasının diğer tarafında oturanlar ise tersini söylüyor ve özellikle son dönemde oluşan birçok veriyi öne sürüyor. Geçtiğimiz sezon Arsenal formasıyla 19 asiste imza atan oyuncu, Thierry Henry’nin tarihi rekorunu sadece kılpayı kaçırmıştı. Dünyanın en zor ligi olarak gösterilen Premier League’de en çok başarılı pas kullanan oyuncuların başında gelen Mesut, hem Arsene Wenger’e hem de kendisine göre kariyerinin en iyi sezonunu oynadı.
Avrupa Şampiyonası’na gelindiğinde Almanya’nın birçok maçta sergilediği performansın tatmin edici düzeyde olmadığı bir ortamda, en çok eleştirilen ismin yine Mesut Özil olması tarihin getirdiği bir birikim. Oysa 27 yaşındaki oyuncu, belki de 2010’dan sonra en iyi turnuvasını oynuyor. Thomas Müller’in yokları oynadığı, Mario Götze’nin beklentilerin altında kaldığı bir turnuvada Mesut’un yine eleştirilerin merkezinde olması dikkat çekiyor. Bu duruma en çok da teknik heyet tepkili. “Mesut’un form durumu olağanüstü. Sıra dışı özelliklere sahip, mevkiinde benzer bir oyuncu yok. Bizim için çok değerli bir oyuncu. Tekniği ve son pasları deha işi” diyen Joachim Löw, 2010 ve 2014 Dünya Kupası, 2012 ve 2016 Avrupa Şampiyonası’nda Almanya’nın sahaya çıktığı 24 maçın tamamında Mesut’a ilk 11’de yer verdi. Dünyada bu istatistiklere yaklaşabilen bir oyuncu bile yok.
“Mesut’un sürekli oynamasını anlamıyorum. Arsenal’de de birçok maçını izledim ama beğenmedim” diyen efsane isim Klaus Augenthaler’e, yine efsanelerden Stefan Kuntz karşılık veriyor: “Onun takım arkadaşı olsam, işler kötü gittiğinde topu ona veririm, çünkü Mesut hep bir çözüm bulabiliyor. Onu kesinlikle takımdan çıkarmam.”
Peki tüm bu tartışmalara Mesut ne diyor? Sahadaki futboluna uygun şekilde bu konuya da olabildiğince basit ama keskin yaklaşıyor: “Bunlar umrumda olan şeyler değil! Bazı yorumcular adımı kullanarak dikkat çekmek istiyorsa, istediklerini yapsınlar. Bunlar bana çarpıp geriye gidiyor.” Polonya maçından sonra takım arkadaşı Jerome Boateng’in de Almanya Milli Takımı’ndaki hücumcuları “Yeterince hareketli değillerdi” ile suçlaması, Mesut’u kızdırmış ve ona “Jerome’un yorumudur, katılmıyorum. Gelsin o hücumda oynasın o zaman” karşılığını verdirmişti. Boateng de kısa bir süre sonra, “Ben Mesut’u eleştirmedim” diyerek ortalığı yumuşatmaya çalışsa da bu Mesut’un ulaştığı konumu da gösteren bir örnek olmuştu.
Mesut Özil Almanya, İspanya ve İngiltere tecrübeleriyle artık daha olgun bir oyuncu. Ve sözü geçerli olan bir isim. Kicker‘in sorusuna cevap verilmesi gerekiyorsa, yancılıktan uzak olan bir profilden bahsediyoruz. Mesut konuşmayı hâlâ çok sevmese de, özellikle milli takım dünyasında daha çok söz sahibi olması isteniyor. Turnuva boyunca her gün basın toplantısı düzenleyen Almanya Milli Takımı’nda en çok kürsüye gelen isimlerden biri de Mesut oldu. Fransa maçı öncesi de Löw ile birlikte basının karşısına çıkan Mesut’un her sözü manşet haline geliyor artık.
Hükümet partisinin Bavyera ayağında maliye bakanı olan Markus Söder’in, Almanya-İtalya maçındaki penaltı atışları sonrası “Çok sevindim ama bir daha Mesut Özil penaltı kullanmasın, gençler kullansın” diye tweet atması bir anda gündemi değiştirirken, gelen yoğun tepkiler sonrası Söder paylaşımını silmek zorunda kalmıştı. Almanya’da alevlenen sağ akım tartışmaları başka bir boyuta taşınmıştı Söder sayesinde. Mesut ise konuya dair herhangi bir şey söylemedi. Çünkü o dünyayı fethetmek için değil, büyülemek için geldi. Tıpkı Steinhaus gibi…