Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

BisikletPoster Çocuk

Marcel Kittel yeniden zirvede. Kötü günleri arkasında bırakan Alman yıldız, bir kez daha karşımızda.

Hatırlanacak akşamlardan biriydi. 2015 Türkiye Turu’nun kapanış partisinde, Etixx-Quick Step patronu Patrick Lefevere ile sohbet ediyorduk. Socrates ekibi olarak heyecanlıydık. Ortam gürültülüydü ve Lefevere’in söyledikleri her zaman çok iyi duyulmuyordu. Lâkin bu önemli değildi. Bisikletin en güçlü isimlerinden biri olan, takımı ve bisikletçileri doksanlı yıllardan bu yana bisikleti hegemonya altına alan adam karşımızdaydı ve detaylarda kaybolmak zorunda değildik.

Bir noktada “Tom Boonen” diye girdik söze. Belçikalı efsanenin Türkiye’de yarışması bizim için çok heyecan vericiydi ve bunu anlatmak istiyorduk. “Ne kadar karizma bir adam, öyle değil mi?” Patron Lefevere bize katıldığını, unutulmaz zaferlerinin hepsinde yanında olduğu Boonen’ın büyük bir adam olduğunu ifade etti. O dönem çalıştığı Mark Cavendish ile arası da çok iyiydi ve Britanyalı isimden de övgüyle söz ediyordu. Ancak lafı getirmek istediği başka biri vardı: Marcel Kittel. Belçikalı bisiklet adamı, Alman yıldızın hem yeteneği hem de yakışıklılığı ile önümüzdeki döneme damga vuracağını ifade ediyordu. Kittel o dönem Giant-Alpecin’deydi ve 2015 sezonu sakatlıklar, hastalıklar yüzünden sorunlarla doluydu. Lefevere bütün bunlara aldırış etmiyor, methiyeleri arka arkaya sıralıyordu.

Birkaç ay sonra Marcel Kittel, Etixx-Quick Step’e transfer oldu. Felaketlerle dolu 2015 sezonunda tükenmişlik sendorumundan muzdarip olmadığını, sakatlıklar yüzünden yıla iyi başlayamadığı ve düzgün çalışamadığı için sorunlar yaşadığını itiraf ediyordu. Etixx ile yeni bir yola girecekti. Cavendish’in etrafında iyi bir kadro oluşturan Belçika takımı tek günlük klasiklerde ve sprint etaplarında etkili olmayı sürdürüyordu. Cav’den kalan sprint treni şimdi ondan çok daha genç, diri ve enerjik olan Kittel’e emanet edilecekti. Alman yıldız da kısa süre içerisinde yeni takımına alıştığını gösterdi. Dubai Turu’nda kazanarak başladığı sezona klasikler takviminde Scheldeprijs zaferini ekledi. Şimdi, sprint etaplarının favorisi olarak geldiği İtalya Bisiklet Turu’nda yarışıyor ve rakiplerinden farklı bir seviyede olduğunu her geçen gün kanıtlıyor. Yani, işler yeniden yolunda.

Marcel Kittel Portre Etixx

İstanbul, bir zamanlar Marcel Kittel’e de ev sahipliği yapmıştı. O dönemler Argos-Shimano adını taşıyan takımıyla 2012’de buraya geldiğinde Alman bisikletçi gelecek vaat eden bir yetenekti. O sene Türkiye Turu’nda yarışmayan Mark Cavendish, bisikletin gelmiş geçmiş en büyük sprinteri kabul edilmeye başlanmıştı ve tahtının uzun bir süre sarsılıp sarsılmayacağı soruluyordu. Kittel ise sessiz sedasız bir şekilde yükseliyordu. Havaya diktiği sarı saçları, sempatik tavırları, gülen yüzü ve sprint etaplarının finişindeki saf gücü onu manşetlere yavaş yavaş çıkarmaya başlamıştı ama zirve için daha uzun bir yol vardı.

Hatırlanacak akşamlardan bir başkasında, Marcel Kittel ile karşı karşıyaydım. Takım yetkililerini uzun süre boyunca röportaj için sıkıştırmıştım ve bu imkân, son etabın akşamında ayağıma gelmişti. Sprintin yeni yüzü, bir otel kanepesindeydi. Kariyerinin nereye gideceğini henüz kimse bilmiyordu, siz de, ben de, belki o da… Henüz Cavendish ile karşı karşıya gelmemişti ve Fransa Bisiklet Turu sahnesine çıkma şansı bulmamıştı. Fakat içten ve alçakgönüllü bir şekilde davransa da yeteneklerinin farkında olduğunu hissedebiliyordunuz. Ne yaptığını ve yapacağını biliyordu, kendinden emindi ve bu hedefler doğrultusunda çok çalışmaktan da geri durmayacaktı.

Şimdi o röportaja geri dönüp bakmak benim için zor. Çünkü herhangi bir şey kaleme alan herkesin katılabileceği gibi eski yazdıklarınıza dönüp bakmak çoğu zaman büyük bir utanç kaynağı oluyor. Bazen mutlu olsanız da genelde satırlara göz gezdirirken yüzünüz kızarıyor. Mesela Kittel’in saçlarına dair yaptığım Çılgın Bediş-Oktay göndermesi. Buna gerek var mıydı, gerçekten?

Marcel 2012

Aradan geçen sürede çok şey değişti. Mark Cavendish hâlâ gelmiş geçmiş en büyük sprinter olarak anılıyor ancak tahtına büyük bir aday var. Marcel Kittel’in bu çizgisini ve formunu koruması hâlinde aynı mertebeye yükselme ihtimali kuvvetli. Alman sporcu, geç olgunlaşılan bir sporda, henüz 27 yaşında ve şimdiden Fransa Bisiklet Turu’nda sekiz etap kazandı. 2014’te ilk kez katıldığı İtalya Bisiklet Turu’nda iki etap almış, o yıl İrlanda’da başlayan yarışı hastalığı nedeniyle çizmeyi göremeden terk etmişti. Şimdi yeniden Giro’da. Bu kez yarış Hollanda’dan başladı ve Kittel, çizmeyi görmeden bir etap daha almayı başardı. Yarıştaki meslektaşlarına bakınca bunun tek olmayacağını, İtalya’da da zaferlerine yeni eklemeler yapabileceğini görüyorsunuz.

Ve bundan da önemlisi, Marcel Kittel gözlerimizin önünde sadece bir yarışçı olarak değil, insan olarak da büyüdü. Lance Armstrong sonrası dönemde dopingi daha fazla konuşmaya başlayan ama hâlâ köklerindeki ‘omerta’ kültürünü yıkamayan iki teker dünyasında hiçbir zaman susmadı. Son yıllarda yaptığı açıklamalara bakın. Hiçbir şekilde korkmadığını, düşündüklerini mantıklı ve yüksek sesli bir şekilde açıkladığını, mazisinde büyük bir doping mirası olan Almanya’ya dair çekinmeden konuştuğunu da görebilirsiniz. Yeni jenerasyona bir şans verilmesini istiyor, ülkesinin bu spora yeniden sevdalanabileceğini biliyor ve bu yüzden de sadece yarışlarda değil, dışarıda da çalışıyor. Doping skandalları yüzünden Fransa Bisiklet Turu’nu yayımlamaktan vazgeçen Alman devlet televizyonunun yetkilileriyle saatler süren toplantılar yapması ve kahve üstüne kahve içerken onları iknâ etmesi mesela buna dair bir örnek.

Kittel, Doğu Alman sprint ekolünün son temsilcisi. Berlin Duvarı yıkılmadan önce Doğu Alman bisikletçiler kendi kapalı evrenleri içerisinde kalır, amatör statüde yarışır, kendilerini Barış Yarışı’nda göstermeye çalışır ve en büyük hedefleri olan Olimpiyat Oyunları’nda madalya peşinde koşardı. Dopingle bir hâyli içli dışlı olan spor sistemleri, atletizmde olduğu gibi iki tekerde de birçok şampiyon çıkardı. Jan Ullrich, Erik Zabel ve hatta Jens Voigt bu sistemin içerisinde yetişmiş yıldızlardı ve duvarın yıkılmasından sonra profesyonelleşerek Avrupa’daki büyük bisiklet yarışlarına katılmaya başlamışlardı. Kittel’in anne babası da o sistem içerisinde yetişmiş sporculardı ve çocukken bir hâyli hiperaktif olan oğullarını –bu enerjisini atması gerektiğini düşünerek- atletizme yazdırmışlardı. Marcel, babası ile gittiği bir bisiklet yarışında bu spora aşık oldu ve bugünkü kariyerinin temellerini attı. Altyaş gruplarında gücüyle ön plâna çıkmıştı, özellikle zamana karşı yeteneği onu akranlarından ayırıyordu ama hiç kimse sprintin yeni poster çocuğu olacağını tahmin etmiyordu.

Sprinterler, bisiklette her zaman farklı bir kimliğe sahip olmuştur. Mario Cipollini’den Mark Cavendish’e ve hatta Peter Sagan’a uzanan çizgiye baktığınızda işi son hızla finişe gelmek olan bu adamların pelotonun geri kalanından farklı bir yerde durduğunu görebilirsiniz. Konuşmaları ve tavırları çok daha iddialıdır, genelde Amerikan spor kültüründe manşetleri ayakta tutan “trash-talk” kültürüne yakınlardır ve kıyafetleri, tarzları da bunu tamamlar. Bisikletin en çok ilgi çektiği Mayıs ve Temmuz ayları, İtalya ve Fransa Bisiklet Turu’nu kazanmak için mücadele eden genel klasman favorilerine ait olsa da sprinterler poster çocuk olmaya her zaman daha yatkındır.

Poster çocuk, şimdilerde (Sagan ile birlikte) Marcel Kittel. Ve kendisinden önce bu tahta çıkan isimlerden daha az iddialı değil. Unutmayı istediği bir sezonun arkasından Etixx-Quick Step ile kendisini yeniden buldu ve bu kez zirvede kalıcı olmak istiyor. 2016 İtalya Bisiklet Turu bu geri dönüşün ilk adımı. Fakat esas olarak hakkının teslim edildiği yer 2017 Fransa Bisiklet Turu olacak. Zira seneye Le Tour, Almanya’dan Dusseldorf’tan başlayacak. 1987’de Batı Berlin’in ev sahipliği yaptığı yarış, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra iki tekerin zirvesine çıkan ve muhtemelen kariyeri boyunca doping yapan Jan Ullrich tarafından 1997’de kazanılmıştı. Bu yıldönümleri her zaman çok güzel sözlerle hatırlanmıyor. 2017, yeni bir başlangıç olacak. Almanlar geçmişini unutmaya çalışırken gelecekleri ile karşılaştı ve şimdi bunu taçlandırma zamanı. Belki bu sırada odada olmayacağız ama evdeki kanepeden de bu yolculuğun parçası olmak güzel.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

1159 Gün

1159 Gün

3 sene önce
İstasyon

İstasyon

4 sene önce
Rüya Gibi

Rüya Gibi

4 sene önce