*Alex Wong’un Complex için derlediği sözlü tarihin orijinaline buradan ulaşabilirsiniz
“Muhteşemdi. Tıpkı harika bir roman gibiydi.” – Ahmad Rashad
Bu yazı, Michael Jordan, Scottie Pippen ve Dennis Rodman önderliğindeki 1995-96 Chicago Bulls takımının sözlü tarihi. Normal sezondan 72 galibiyet çıkaran, play-off’lar dahil ise 87-13’lük derece elde eden bir takım…
Ve burada görüşü alınan her isim, parantez içinde oynadıkları pozisyon ya da 1995-96 sezonunda meşgul oldukları işle yer alıyor.
1 Ağustos 1995: Jordan’ın Sahası
1995 NBA Play-off’ları Doğu Konferansı yarı finali ilk maçında Nick Anderson, Jordan’dan topu kapıp maçı kazandıran basketi atmadan önce maçın bitimine 20 saniyeden az kalmıştı ve Bulls, Orlando Magic’e karşı öndeydi. “45 numara, 23 numara değil, bunu 23 numaraya karşı yapamazdım” demişti galibiyetten sonra Anderson. İkinci maçta Jordan yeniden 23 numaraya döndü ve 38 sayıyla maçın en skorer ismi olup Bulls’u galibiyete taşıdı. Fakat Bulls, serinin altıncı maçında kendi evinde elenmekten kurtulamadı.
Ron Harper (Guard, Chicago Bulls): Maçtan sonra soyunma odasında oturuyorduk ve Michael “Antrenmanlara başlıyoruz” dedi. Ben ne zaman diye sorduğumda, “Yarın başlıyoruz. 23 numarayı mı görmek istiyorlar? Onlara istedikleri 23 numarayı vereceğim” diye ekledi.
Ahmad Rashad (Muhabir, NBC Sports): Daha büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını görmedim, ama bu hayal kırıklığı kararlılığa sarılmış hâldeydi.
Michael Jordan (Guard, Chicago Bulls): Menajerim David Falk’a, eğer Warner Bros stüdyolarında idman yapamayacaksam Space Jam filminde oynamamın imkansız olduğunu söyledim.
Nathaniel Bellamy (Basketbol Koordinatörü, Space Jam): İlk başta, Warner Bros yakınlarda bir spor salonu ayarlamayı düşünüyordu. Sonunda stüdyoda yeni bir tane inşa etmeye karar verdiler.
Joe Pytka (Yönetmen, Space Jam): Kalıcı bir kurulum oldu, havayla şişirilen sahalardan.
Nathaniel Bellamy: Gerçek boyutlarında bir basketbol sahası, dev ekran televizyon bulunan bir eğlence merkezi, ses sistemi, içinde duşları olan bir soyunma odası, Michael için özel ağırlık aletleri, kart masası ve mini golf alanı. Mekanın havalandırması haftalık 10 bin dolara mal oldu. İçeri girmek için özel kartınız olmalıydı.
Nigel Miguel (Basketbol Koordinatörü, Space Jam): 1981 McDonald’s All-American maçında Michael ile tanışmıştım. Sahadaki maçları biz koordine ediyorduk.
Tim Grover (Michael Jordan’ın kişisel antrenörü): Michael için sıradan bir gün, sahada 30-40 dakikalık kondisyon çalışmasıyla başlardı. Esneme, koşma ve türlü basketbol içeriğinden oluşurdu. Uzun soluklu değildi, yalnızca kendini bulması için olan şeyler. Akabinde film setine gider, sahneler çekilirdi. Öğle yemeği vaktinde, yaklaşık bir buçuk saat ağırlık çalışırdı. Saat 15.00 ila 19.00 arası yeniden film setine dönerdi. 19.30’dan 22.00’ye kadar ise sahasında basketbol oynardı.
Nathaniel Bellamy: Başlarda NBA oyuncuları pek uğramıyordu, bu yüzden biz de geçen yıl NCAA şampiyonu olan UCLA’den oyuncuları ağırlıyorduk.
Kris Johnson (Forvet, UCLA Bruins): Michael ile ilk olarak 1986 All-Star haftasonunda babam Marques ile birlikte tanışmıştım. İlk günümde sahaya Charles O’Bannon ile birlikte gittim. Şut atıyorduk ve bir anda kapı açıldı -dramatik olmak için söylemiyorum- ama dışarıda hava güneşli olduğu için bir ışık huzmesi içerisinde Michael Jordan geldi. Charles ve ben birbirimizi sakinleştirmek zorundaydık.
Charles O’Bannon (Forvet, UCLA Bruins): Orada olmamız normalmiş gibi davranmaya çalıştık, ama kolej öğrencileriydik. Maç aralarında orada oturup sohbet ederdik ve herkes gözlerini Michael’a dikerdi. Onun yürüyüşünü izler ve şöyle derdik: “Aman tanrım, aynı televizyondaki gibi.”
Nathaniel Bellamy: Bir süre sonra Tim, o sıralar şehirde olan NBA oyuncularına açık bir davet yayınladı. Davet duyulur duyulmaz oyuncular gelmeye başladı ve işler çığrından çıktı.
Kris Johnson: Profesyoneller sahayı doldurmaya başladı. Takımları Tim kurmaya başladı ve beni almıyordu. Michael, “Bekle, bekle. Tim, Kris’i her gün takımımda istiyorum” dedi. Sonrasında Michael oyun kurucu, ben de şutör guard oynamaya başladım. Tüm yaz boyunca sistem buydu.
Nathaniel Bellamy: Cedric Ceballos ilk gece oraya geldi ve Kris’in neden oynadığını sordu. Sadece NBA oyuncularının olacağını düşündüğünü söyledi. Michael, Cedric’in neden sorun çıkardığını anlamadı ve ona “Sahaya çıkana kadar bekle, senin üzerinden smaç vuracağım” dedi.
Kris Johnson: Michael, Cedric ile bire bir kaldı. Topu tutup üst üste birkaç kez ona fake attı. O sırada, “Neden benim numaramı giyiyorsun? Neden adamım? Numaramı kötü gösteriyorsun. Çıkar şunu” dedi ve bir anda üstünden smaç vurup şunları söyled: “Numaramı çıkar dedim. Bir daha sakın benim numaramı giyeyim deme.”
Nathaniel Bellamy: Sonraki topta Cedric, Michael’ın üzerinden oynadı ve sayıyı buldu.
Cedric Ceballos (Forvet, Los Angeles Lakers): Michael’a büyük saygı duyuyordum ve bir meydan okuma arayışında olduğunu hissettim. Pek geri adım atan bir adam değilimdir.
Nathaniel Bellamy: Sahada en iyi iş çıkaran isim Charles Oakley’ydi. Onun takımı her maçı kazanmıştı.
Charles Oakley: (Forvet, New York Knicks): Filmde ufak bir sahnede yer alacaktım ve bu yüzden birkaç gün oralardaydım. Bizim takımın sahanın önderiydi. En iyi oyunculara sahip değildik ama o tür maçlarda kazanma ihtimalim hep yüksek olmuştur.
Nathaniel Bellamy: Charles işin ucunda para varmış gibi oynardı. Sert fauller yapar, insanları iterdi. Juwan Howard’a ders verdiği bir gün dahi olmuştu.
Charles Oakley: O tür maçlarda rakibe mesaj verirsiniz.
Kris Johnson: O yaz basketbol dışında en hayret verici şey kapıdan içeri giren ünlülerin kalitesiydi.
Nathaniel Bellamy: George Clooney, Halle Berry, Angela Bassett, Eriq La Salle, Kurt Russell, Steven Seagal ve adamım Luke Skywalker! Mark Hamill sürekli oralardaydı.
Kris Johnson: Will Smith, Jada Pinkett, Bill Murray.
Nigel Miguel: Clint Eastwood, Kevin Costner, Damon Wayans, L.L. Cool J., Queen Latifah.
Marques Johnson (Spiker, Seattle SuperSonics): Angela Bassett çok güzeldi. Gözlerimi ondan alamadım.
Nathaniel Bellamy: Bir keresinde ben Micheal, Patrick Ewing ve Charles Barkley oturuyorduk. Michael, Patrick’e “Pat, kolej yıllarından beri seni yeniyorum” dedi. Patrick, “Öyle, ama başlarda ne yapacağını bilmiyordun” diye cevap verdi. Michael, “Evet, ama o günden beri ne yaptığımın farkındayım” diyince Charles gülmeye başladı. Michael bu kez ona baktı ve “Neye gülüyorsun? Seni de yenip duruyorum” dedi. O ikisinin Michael’a karşılık vereceğini düşünebilirsiniz. Onun yerine Charles ve Patrick birbirlerine dönüp Michael’ın hangisini daha iyi yendiğini tartışmaya başladı. Michael bana baktı ve gülmeye başladı.
Tim Grover: Birçok insan Michael’dan daha fazla ya da daha sıkı çalışabilir ama Michael herkesten daha zeki çalışırdı. Bir amaç uğruna idman yapardı, hayatta yaptığı her şey bir amaca hizmet ediyordu.
Nathaniel Bellamy: Michael’ın basketbola ne kadar bağlı olduğunu orada fark ettim. Neden ender görülen türden biri olduğunu anlayabiliyordum.
Michael Jordan: 1995-96 sezonunun başlamasını dört gözle bekliyordum. Yaz boyunca yaptığım çalışmalar sonunda oyunumun eski haline döndüğünü biliyordum. Kolejden gelip bir şeyler kanıtlamak isteyen bir çocuk gibiydim.
Marques Johnson: O sürecin kalite seviyesi şu ana kadar gördüklerimin en iyisiydi. O türde bir şey hiç görmedim, muhtemelen de bir daha göremem.
Nathaniel Bellamy: Film çekimi bittikten sonra, sahayı yıktılar.
16 Nisan 1996: “Hayatımın yolculuğuydu”
1995-96 sezonu sırasında dört aya yayılan bir süreçte, Chicago Bulls 32 maçtan 31’ini, rakiplerine ortalama 14,5 sayı fark atarak kazanmıştı. All-Star arası geldiğinde Bulls hâlihazırda durumu 42-5’e getirmiş ve back-to-back’lerden sadece bir tanesini kaybetmişti. Tarihler 16 Nisan 1996’yı gösterirken, 69-9’luk Bulls, 1971-1972 sezonundan beri Lakers’ta bulunan normal sezon içerisinde en çok maç kazanma rekorunu kırma umuduyla Milwaukee’ye seyahat edecek ve Bucks karşısına çıkacaktı.
Phil Taylor (Yazar, Sports Illustrated): Sezon başında onların etrafında pek bir tantana yoktu. Peorila, Illinois’da oynanan bir sezon öncesi maçını hatırlıyorum. Oraya bir yazı çıkarmaya gitmiştim ve maç öncesinde Michael’ın yanına yürüyebilmiştim. Soyunma odasında, yalnız başına öylece oturuyordu.
Jim Cleamons (Yardımcı Koç, Chicago Bulls): Ve ardından kazanmaya başladık.
Ron Harper: Rekoru kırmak umurumuzda değildi. Olursa olurdu.
Jim Cleamons: Kazanmak artık bulaşıcı hale gelmişti. İleride fenomen olacak bir serinin ortasında olduklarını fark eden çocuklar, kazanabildikleri kadar maç kazanmak istediler. Hiçbir rekoru düşünmüyorduk. Sadece “Oraya çıkıp maçları kazanalım” düşüncesine odaklanmıştık.
John Salley (Forvet/Pivot, Chicago Bulls): Hayatımın yolculuğuydu. Hiçbir zaman kaybetmeyeceğimizi düşünüyorduk ve kaybettiğimiz zaman gerçek gibi gelmiyordu. Michael Jordan’la aynı takımda parkeye çıktığınızda maçı çoktan kazanmıştınız.
Ahmed Rashad: Michael’in oyunlarda yaptığı muhteşem hareketlerin çok daha fazlasını antrenmanlarda görüyorduk. Onu antrenman yaparken izlemek, muhteşem bir müzisyenin kıyafet provasını izlemek gibiydi.
John Salley: Bir keresinde antrenmanda maç yapıyorduk ve bir anda orta sahada topu çaldı. Ben geride kalmıştım. Arkamı döndüğümde bu p.ç çoktan “Sıkıyorsa bunu blokla” der gibi yükselmişti. Üzerimden uçtu ve smaçladı. O zamanlar antrenman tesisinin karşısındaki otelde bir oda olan evime gittim ve annemi aradım. Aramızda geçen diyalog şöyleydi:
-Günün nasıl geçti?
-Anne, sanırım bugün tüm zamanların en büyük oyuncusunu gördüm.
-Bugüne kadar anlamamış mıydın?”
Phil Taylor: Ligde, o sezon Michael’i kimsenin alt edemeyeceğine dair bir algı oluşmaya başlamıştı. Neredeyse herkes ona boyun eğiyordu.
Phil Jackson (Koç, Chicago Bulls): Büyük gün -Bucks maçı- gelip çatmıştı. Milwaukee’ye kadar olan yol boyunca TV helikopterleri üstümüzdeydi. Eyaletler arası yolda bizi destekleyen dövizler taşıyan hayranlar bir araya gelmiş, geçtiğimiz yerlerde bizi karşılıyorlardı.
Butch Carter (Yardımcı Koç, Milwaukee Bucks): Hepimiz, Bulls sahamıza gelmeden birinin onları yenmesi için dua ediyorduk.
Terry Cummings (Forvet, Milwaukee Bucks): Takım arkadaşlarıma döndüm ve şöyle dedim: “Burada onurumuz söz konusu. Bulls belki tarih yazacak ancak gitsin başkalarıyla yazsın.”
Vin Baker (Forvet/Pivot, Milwaukee Bucks): Biz play-off alışkanlığı olan bir takım değildik. Bu nedenle bu maç, bizim için tarih yazılmasını engellememizi sağlayacak bir şampiyonluk maçı gibiydi.
Butch Carter: Orada geçirdiğim altı sene boyunca stadyumu hiç bu kadar kalabalık görmemiştim.
Vin Baker: Bir sürü Bulls taraftarı vardı. Ne zaman orada olsam durum böyleydi. Bulls o kadar başarılıydı ki onların formalarını Bradley Center’da görmeye alışmıştık artık.
Ahmad Rashad: Bulls’un sezonu adeta bir turneydi. Gittikleri her yerde gecenin en önemli maçı onlarınkiydi. Her maç öncesinde insanlar otellerinin etrafını sarıyordu. O güne kadar ya da o günden bu yana böyle bir şeyin yaşandığını zannetmiyorum.
Butch Carter: Üç çeyrek boyunca oynayabileceğimiz en iyi oyunu oynadık. [Editörün notu: 3. çeyreğin sonunda Bucks 68-62 öndeydi. Bulls geriden gelerek maçı 86-80 kazandı ve rekoru kırdı. Baker 28 sayıyla gecenin en skorer ismiydi.]
Shawn Respert (Guard, Milwaukee Bucks): Bulls kontrolü ele aldığında sadece nefesinizi tutardınız. Bir şeyin size yaklaştığını, fırtınanın yakın olduğunu bilirdiniz ancak size ne zaman ulaşacağını bir türlü kestiremezdiniz. Onlara ne kadar vurursanız vurun asla tökezlemezlerdi. Kendilerine güvenleri sonsuzdu.
Vin Baker: Benim için tarihin diğer ucunda yer almak çok üzücü ve yaralayıcıydı. Soyunma odasına girdiğimde ağlamaya başladım çünkü orada yaşadıklarım, Hartford Üniversitesi’nde oynarken her zaman Connecticut Üniversitesi’nin gerisinde kalmamızı hatırlatıyordu. Bölgedeki ikinci takım olmanın ezikliğini üzerimden bir türlü atamıyordum.
John Salley: Michael’ın o maçta giydiği ayakkabıları imzalatmıştım. Normalde ayakkabılarını malzemeci çocuğa verirdi ancak o gece aralarına girdim ve malzemeci çocuğa: “Genç adam, özür dilerim, ancak bu ayakkabılara ihtiyacım var” dedim. Şu an doğum sertifikamın bile nerede olduğunu bilmem ancak ayakkabıların yerini asla unutmam.
Ron Harper: Play-off’lardan önce Scottie’yle yemeğe gittik. 72-10’la ilgili fikirler ortaya atarken bir anda durdum ve Scottie’ye: “Buldum! 72-10’un yüzük olmadan hiçbir anlamı yok” dedim. İkimiz de bu fikre bayıldık. O an her ne kadar dalga geçiyor olsak da daha sonra kendimizi bu fikri Scottie’nin yakın arkadaşı olan bir tişörtçüye anlatırken bulduk. Kalan tüm play-off maçlarında bu tişörtleri giydik.
16 Haziran 1996: Taç Giyme Töreni
Bulls Doğu Konferansı Play-off’larında Miami Heat’i süpürmüş, beş maç sonunda New York Knicks’i elemiş, Orlando Magic’i maçlardan birinde 38 fark atarak dört maç üst üste yenmişti ve tüm bunları yaparken sadece bir maç kaybetmişti. ‘45, 23 değildir’ yorumlarından bir yıl sonra, Jordan kritik 4. maçta 45 sayı atmıştı. Galibiyet sonrasında Jordan: “Bazen, olaylar çok ironik bir şekilde gerçekleşiyor” diyecekti.
Denis Scott (Guard/forvet, Orlando Magic): Bize bilendiklerinin farkındaydık.
Ron Harper: Onları yenmeyi deli gibi istiyorduk. Bunu bu kadar istememizin sebebi ise geçtiğimiz yıl bizim hakkımızda yaptıkları onca trash-talk’tu. Bir rövanş maçı olmasını umuyorduk ve rövanşta onları parkeye gömmeyi hayal ediyorduk.
Ahmad Rashad: Bulls’un söylediği şeylerden biri “Bir dahaki sefere play-off’larda karşılaştığımızda, kazanma şansınız olmayacak. Hatta kazanmak adına en ufak bir umudunuz bile kalmayacak”tı.
Pat Williams (Genel Menajer, Orlando Magic): Bizden intikam aldılar. Arkamızdan tüm güçleriyle geldiler ve kırbaçlarını üzerimize vurdular. Bizi paramparça ettiler.
Tim Povtak (Yazar, Orlando Sentinel): Takım gittikçe yükseliyordu. [Sezon bittiğinde] Shaq ve Penny 24 yaşındaydı. Dennis 27, Nick Anderson ise 28 yaşındaydı. Serileri kazanmış olsalar hatta bırak kazanmayı, Bulls’a karşı saygı duyulacak bir performans sergilemiş olsalar Shaq takımı bırakmazdı [Editörün notu: Shaq sezon bitiminde Lakers’la 7 yıllığına 120 milyon Dolar’lık sözleşme imzaladı]. O seriler franchise tarihinin gidişatını değiştirdi.
Shaquille O’Neal (Pivot, Orlando Magic): Birincisi, ben şampiyonluğu kovalayan biriydim. İkincisi, fırsatları kovalayan bir insandım. Belki biraz bencildim, ancak öyle olmak zorundayım, çünkü tarihin gördüğü en dominant oyunculardan biri olmak istiyordum.
Dennis Scott: Shaq Orlando’da kalmış olsaydı en azından bir, belki iki, belki üç kere şampiyonluğu kazanırdık. Bizi bıraktıktan sonraki yedi yılı hayal edin. O takımı bir arada tutmayı başarabilseydik, belki de Penny sakatlanmazdı çünkü bu kadar çok şey yapması gerekmezdi.
Anfernee Hardaway (Guard, Orlando Magic): Ben sağlığımı koruyabilseydim ve Shaq da takımda kalmış olsaydı, bir şampiyonluk kazanmamızı kimse engelleyemezdi. Etrafımıza farklı eklemeler yapardık ve eninde sonunda vaat edilmiş topraklara ulaşır, şampiyonluk yüzüğünü parmağımıza geçirirdik.
Bulls’un Finaller’deki rakibi normal sezonda 64 maç kazanan Seattle SuperSonics oldu. Bulls, serinin ilk üç maçını kazanan taraftı. 3-0 geriye düşen Sonics, ev sahibi olduğu iki maçı kazandı ve seri tekrar Chicago’ya taşındı. Babasını kaybettikten yaklaşık üç yıl sonra Jordan dördüncü şampiyonluğunu bir Babalar Günü’nde elde etti.
Hannah Storm (Muhabir, NBC Sports): Sonics kazanabileceğine gerçekten inanan bir takımdı. Franchise tarihinin en iyi normal sezonunu geçirdiler ve sezon içerisinde Bulls’la oynadıkları iki maçın birinden galibiyet çıkarmayı bildiler.
Nate McMillan (Guard, Seattle SuperSonics): Bizim favori olmamamızın nedeni onların daha önce şampiyonluk kazanmış ve tarihin en iyi normal sezon performansını göstermiş olmalarıydı.
Shawn Kemp (Forvet, Seattle SuperSonics): Finaller’e kalmak sizi az da olsa rahatlar ama şampiyonluğu kazanmadan hiçbir şey elde etmiş sayılmasınız.
Nate McMillan: Bütün kariyerim boyunca Finaller’e kalmak ve NBA şampiyonluğu kazanmak için çalıştım. Çok üzgündüm çünkü çoğu insanın eline böyle bir fırsat hayatı boyunca geçmez. Sağlıklı olmak istediğiniz andır o ama ben oynayamıyordum. Tanrı’yı sorguluyordum ve bunun neden başıma geldiğini soruyordum. [Not: McMillan birinci maçın ilk altı dakikasında oynadı ve sonraki iki maçı bel sakatlığı nedeniyle kaçırdı. Baldırında sakatlığı olan Gary Payton da ilk üç maç Jordon’ı savunmadı.]
Detlef Schrempf (Forvet, Seattle SuperSonics): Nate takımın çok önemli bir parçasıydı. Hücum ve savunmada hep doğru hamleleri yaptı.
Nate McMillan: Gary’yi Scottie ile savundular ve normalden biraz daha fazla sıkıştırdılar. Top Gary’den uzaklaştı ve bizim topu kontrol edecek başka bir oyun kurucumuz yoktu. Sağlıklı olsaydım oyun planımızı sahaya yansıtabilir ve Bulls’u yenebilirdik ya da en azından seriyi yedinci maça taşırdık.
Dwane Casey (Yardımcı koç, Seattle Supersonics): “Ama”lar ve “eğer”ler… Fark yaratır mıydı bilmiyorum. Michael başka bir seviyede oynuyordu.
Shawn Kemp: Serinin başında bazı hatalar yaptık. Michael’ı Detlef ile savunduk ki bu da iyi bir fikir değildi. Bunu yaparken ne düşündüğümüzü ben de bilmiyorum. Sonuçta Michael Jordan bu. Onu savunacak kişinin elinizdeki en iyi savunmacı olması lazım. Detlef’i de suçlamıyorum, herkes için zor bir eşleşmeydi.
Gary Payton (Guard, Seattle SuperSonics): Keşke ilk üç maçta Michael’ı ben savunsaydım ama baldırımda bir kas yırtılması vardı ve George da beni yormak istemediği söylemişti. George’a “Lütfen Jordan’ı savunma izin ver” diyordum. İlk maçta bizi mahvetti. George da bana izin vermek istemiyordu ve “Önümüzde uzun bir seri var, biraz bekleyelim” dedi.
Bob Costas (Muhabir, NBC Sports): Sonics’in dördüncü ve beşinci maçı kazanmasının ardından “Kutlama gibi görünen şey bir mücadeleye dönüştü” gibi bir şey söylemiştim. Sonics’in şansı olduğunu düşünüyor muydum? Evet. Önemli bir şansları olduğunu düşünüyor muydum? Hayır.
Hannah Storm: Seriyi kaybetme noktasına geldiğinde daha az baskı vardı Sonics’in üzerinde ama ilk üç maçı kaybettikten sonra kazanma şansları olduğunu düşünmemişlerdir.
Shawn Kemp: Takıma “Böyle bir şansı sadece bir defa elde edersiniz. 3-0 geride olsak da ben her şeyimi ortaya koyacağım” demiştim.
Hannah Storm: O anda Chicago’ya dönüyorsunuz ve maç Babalar Günü’ne denk geliyor. Michael’ın babasına ne olduğu da biliniyor. Sanki öyle olması gereken günlerden biriydi.
Phil Jackson: Altıncı maç bittikten sonra Michael bana ve Scottie’ye sarıldı ve sonra sahanın ortasındaki topu alıp televizyon kameralarından uzaklaşmak için soyunma odasına gitti. Ben oraya gittiğimde Michael yerde topa sarılarak yatıyor ve ağlıyordu.
Ahmad Rashad: O ana neden olan her şeyi anlayabiliyordum. Rahatlama, baskı, duygular, baban hayatta değilken bir şey kazanmanın yalnızlığı…
Michael Jordan: O gün o kadar azimliydim ki sanki çok sinirlenince ağlamak gibi bir şeydi. O maçı kazanmaya işte bu kadar kararlıydım. Aynı anda hem çok kızgın hem de çok mutluydum. Duygularımı kontrol etmemin bir yolu yoktu. Kızgındım çünkü kimse benim dönüşüme güvenmeden bir şampiyonluk daha kazanmam gerektiğini düşünüyordum ama aynı zamanda bunu kanıtladığım için de mutluydum. Bu oyunu çok uzun süredir seviyordum ve çok uzun süredir ve çok fazla şey başarmıştım ama yine de eleştiriliyordum. Az önce ne olduğunu maç bittikten sonra topu alınca anlamıştım.
Ron Harper: Kutlamaların ardından soyunma odasındaydık ve Michael’a “Benim ilk şampiyonluğum, bu bana yeter” demiştim. O da “Yeter mi? Benim dördüncü şampiyonluğum ve iki tane daha kazanmalıyız. Magic’den bir fazla yüzük kazanmam lazım” demişti.
Mart 2016: 20 Yıl Sonra
60 galibiyeti ve altı yenilgisi olan Warriors, kalan 16 maçın 13’ünü kazanırsa Bulls’un rekorunu kırma şansına sahip. Bu durum “tarihin en iyi takımı” tartışmasını tekrar gündeme getirdi.
Detlef Schrempf: Jesse Owens ve Carl Lewis’i karşılaştırmak gibi bir şey bu.
Tim Legler (Guard, Washington Bullets): O Bulls takımı ben karşılaştığım en iyi savunma takımıydı. Hem bedenleri hem de atletik yetenekleriyle kapattık alan benim karşılaştığım diğer takımlara göre çok farklıydı.
Isiah Thomas (Başkan Yardımcısı, Toronto Raptors): Michael zekâ olarak herkesin çok önündeydi. Onunki kadar fiziksel yeteneklere belki sahip olabilirsiniz ama o aynı zamanda sınıf birincisiydi. Bugünlerde basketbolu tarif etmek için kullandığımız kelimelerin içi boşaltıldı. Birinin “çok mücadeleci” olduğunu söylediğimizde anlatmak istediğim ağırlığı taşımıyor artık. Ama Michael’ın öyle olduğunu söylediğimde bunu sonsuz bir saygıyla söylüyorum.
Ron Harper: Bizi asla kıyaslamayın. Warriors çok iyi bir takım ve tabii ki bana bizim takımımızı hatırlatıyorlar. Onlara çok saygı duyuyorum ama karşılıklı oynayabilseydik onlar için çok iyi olmazdı.
Phil Taylor: Warriors benim izlediğim takımlar arasında izleyiciye en çok keyif veren takım. Ama hikâyeler, drama, entrika ve genel duruma bakarsak Bulls daha zengin bir hikayeydi. Taraftar olarak tercihim Warriors olur ama bir muhabir olarak Bulls’u izlediğim başka hiçbir takıma değişmem.
Bob Costas: Bulls sadece tarihi bir takım değildi. O zamanlar Amerika’nın takımı olmuşlardı. Warriors da Amerikalı spor izleyicilerin zihninde yer etmeye başladı. Bulls, 1995-96 sezonunu tamamlarken aynı zamanda son on yıldaki dördüncü ve üst üste gelecek üç şampiyonluğun da ilkiydi. Michael Jordan sadece en ünlü sporcu değildi, dünyanın en ünlü insanlarından biriydi.
John Salley: Geçen günlerde bir çocuğa rastladım ve bana basketbol oyuncusu olup olmadığımı sordu. “Evet, öyleyim” dedim, o da “Aman Tanrım, NBA 2K’de varsın sen” dedi. Düşünsenize, o çocuk 2000’de doğmuş ve o Bulls’u hiç görmemiş ama bizi bir oyundan ve internette gördüğü şeylerden biliyor. Bana, Warriors’ın rekoru kırıp kıramayacağını sordu. Yanımdan ayrılmadan da “Bir şey daha var, Steph Curry benim hayatım boyunca gördüğüm en iyi oyuncu” dedi. Evet, haklı da. Onun gördüğü en iyi oyuncu o.