2007 yılının Ocak ayında, Masters Finali için Wembley Arena’yı dolduran seyircilerin favorisi belliydi: Önceki üç yıldan, iki final ve bir şampiyonluk çıkartan Ronnie O’Sullivan. Rakibi ise bizzat kendisince, ‘geleceğin dünya şampiyonu’ olarak nitelenen Ding Junhui olmuştu. 19 yaşındaki Çinli oyuncu için pek çok otorite de, “Ronnie sonrası tarihin en büyük doğal yeteneği olabilir” şeklinde konuşuyordu. Maçtan beklentiler bu sebeplerden ötürü yüksekti ancak işler istendiği gibi gitmedi. ‘Roket’in mutlak hakimiyeti ve partizan Londra seyircisinin abartıya varacak desteği, 19 yaşındaki genç ve kırılgan Çinliyi yıpratmıştı. Hatta Ding, skor 9-3’e gelince maçın bittiğini sanarak rakibinin elini sıkmaya çalışmış ve bir frame sonra da gözyaşları içinde mücadeleyi tamamlamıştı. O anlarda kendisine sarılarak destek veren Ronnie’ydi. Ne de olsa Ding’in önünde, kefili olduğu bir gelecek vardı ve bu destek gerekliydi…
2011 Masters’daki final maçında ise avcı olma sırası sonunda Ding’e gelmişti. Rakibi Marco Fu’ydu ve profesyonel snooker tarihi ilk kez iki Asyalı oyuncunun karşılaştığı bir final maçına tanıklık etmişti. Gidişat bakımından dört yıl önce oynanan mücadeleyi son derece andıran tek taraflı maç 10-4’lük skorla Ding’e giderken, o meşhur kristal kupa yeni sahibinin ellerinde yükseliyordu.
Ding, büyük potansiyelinin içini doldurmaya başladığını ilk kez 2013-2014 sezonunda hissettirmeye başladı. O sezon kazanılan beş sıralama turnuvasıyla birlikte Stephen Hendry’nin 1990 yılında kırdığı rekora ortak olacaktı. Devamında ele geçirdiği ‘dünya 1 numarası’ koltuğu da cabasıydı. Ancak sonrasında ne olduysa, zirveye yaklaşmakta olan kariyer tekrar düşüşe geçti. Aslına bakarsanız, beş turnuva şampiyonluğuyla en büyük favorilerden biri olarak gittiği 2014 Dünya Şampiyonası’ndan beri sanki başka bir oyuncu izliyoruz. O turnuvanın ilk turunda dünya 75 numarası Michael Wasley’e kaybettiği maç, belki de Ding adına devrilen ilk domino taşıydı.
2016 yılının ‘Crucible’ mevsimine geldiğimiz şu günlerdeyse, kariyerinin tek eksik parçası dünya şampiyonluğu olan Ding için bu yapbozun tamamlanacağına dair inanç yavaş yavaş kaybolmakta. Uzun süredir ilk kez adı şampiyonluk adayları arasına yazılamayacak, zira henüz turnuvaya katılımı garantilenmiş değil. 2013-2014’de geçirdiği eşsiz sezon sonrasında yaşadığı düşüş ve sıralama turnuvalarında gelen yetersiz sonuçlar, onu dünya sıralamasındaki ilk 16’nın dışına itti.
Aslında sezon başlarken, Ding Junhui’nin yeniden sıçrama yapabileceğine dair inanç yüksekti. Oyunun en kıdemli antrenörlerinden; geçmiş dönemde Stephen Hendry ve Mark Williams gibi efsanelere hocalık etmiş Terry Griffiths’le anlaştığı haberi büyük heyecan yaratmıştı. Zaten Ding’in en sık eleştirildiği nokta olan oyun içi kırılganlığı, 80’li yılların en sert maç oyuncularından olan Griffiths’le aşılabilecek bir problem gibi görünüyordu. Hatta son yıllarda onunla çalışarak iyi işlere imza atan Barry Hawkins ve Mark Davis örnekleri, Ding’in o isimlerle kıyas kabul etmeyecek potansiyeli göz önüne alındığında iştahları biraz daha kabartıyordu. Ancak Çinli yıldızın, bu sezon boş vakitlerinin büyük çoğunluğunu binlerce kilometre ötedeki ülkesinde geçirmesi, ikilinin çalışma şartlarının pek ideal olmadığına işaret ediyor. Bu konu Ding’e sorulduğunda gelen, “Evet birlikte çalışıyoruz, telefonla konuşma şansımız var” cevabı da oldukça düşündürücü.
Bugünden geriye dönüp baktığımız zaman son iki yıl, Ding’in yüksek standartlarında koca bir sıfır olarak görünüyor. Yine de kariyerinin üzerine bir çizik atmadan önce, 1 Nisan’da, 29 yaşına henüz bastığını hatırlatalım. Özellikle de geçtiğimiz sezon 38 yaşında bir dünya şampiyonu izlediğimiz düşünülürse hâlâ çok vakit var. Hatta Ding’in içerisinde bulunduğu durumdan ilginç bir hikâye çıkartması bile mümkün. Henüz gözle görülür bir ‘usta-çırak’ ilişkisi geliştirememiş olduğu antrenörü Terry Griffiths; 1979’da, elemelerden gelerek dünya şampiyonu olan ilk oyuncu olmuştu. Ding de bu yıl gitmek durumunda olduğu zorlu rotadan şampiyonluğa ulaşırsa, tarihte bunu başaran üçüncü isim olacak. Bunun için de belki ilk kez hocasının bilgi birikimine bu kadar ihtiyaç duyuyor.
Tüm zamanların en özel oyuncularından biri; bu yıl Crucible’a yeniden dönmek istiyorsa, onu büyük bir test bekliyor: 6 Nisan’da başlayacak elemelerde, 19 frame üzerinden oynanan tam üç zorlu maçı kazanmak. Eğer kariyerinin belli dönemlerinde yaşadığı tıkanmalar, pek çok profesyonel oyuncu tarafından, ‘takvimin en zor haftası’ olarak nitelendirilen dünya şampiyonası elemelerinde de karşısına çıkarsa işi hiç kolay değil.
Yazının girişinde hatırladığımız o iki büyük maçta gördüğümüz gibi, Ding Junhui’nin iki farklı yüzü var. Kariyerinin geri kalanında hangisini daha çok göreceğimizi ise şu an için en büyük soru işareti…