E3 Harelbeke’nin sonunu izlediniz mi? Peter Sagan ve Michal Kwiatkowski finişe doğru giderken Fabian Cancellara ve Tom Boonen’ın içinde olduğu takip grubu da kovalamayı sürdürüyordu. İsviçreli, mekanik problem yaşadığı ve bisiklet değiştirmek için bir dakika kaybettiği günde müthiş bir geri dönüş yapmış, sakatlıklarla ve ilerleyen yaşıyla birlikte eski performansından uzak gözüken Tom Boonen’ın olduğu gruba yetişmişti. Önde Sagan ile Kwiatkowski kendilerini diğerlerinden ayıran ve yarışı düelloya çeviren atakları yaparken eski tüfekler de arkadaydı.
Bu mükemmel bir sondu. Bilhassa bisikletteki jenerasyon değişimini anlatmak istiyorsanız bundan daha iyi bir senaryo yaratmanız imkânsız. Fabian Cancellara bu sezonun sonunda emekli olacağını açıkladığından beri aradığımız şey de buydu ve genelde bir hazırlık yarışı olarak görülen E3 Harelbeke’de aradığımızı bulduk. Sonra ne oldu? Kwiatkowski, Sagan’ı yendi. Boonen ve Cancellara’nın muhteşem çabası ise sadece çaba olarak kaldı. 2000’li yıllara damga vuran, tek günlük klasikleri hegemonyaları altına alan ve bir yandan da unutulmaz bir rekabetin parçası olan ikili, bu yarışlardan birlikte son kez geçiyordu ve bir şekilde imzalarını atmaları gerekiyordu. Attılar da…
Takvimler bir kez daha nisan ayına geldi. Bu, bütün hazırlık yarışlarının sonu demek. Bu pazar yıl boyunca herkesin gelişini iple çektiği Ronde van Vlaanderen var. Cancellara-Boonen düellosunun en unutulmaz anlarına ve ataklarına şahitlik ettiğimiz De Ronde 100. kez düzenlenecek.
Ronde van Vlaanderen daha yolun başında her şeyini rekabet ve zıtlık üzerine kurmuştu. Yarışın yaratıcısı olan Sportswereld gazetesi yazarları, 1830’dan itibaren Fransızca konuşan Valonlar karşısında geri planda kalan Flamanların kendi ulusal yarışlarına sahip olma vaktinin geldiğini düşünüyorlardı. Tıpkı Fransa Bisiklet Turu ve iki teker tarihindeki birçok yarış gibi, bu ‘kağıt parçası’ onlar için her şeyin başı olmuştu. Amansız bir milliyetçi olan Karel van Wijnendaele ve meslektaşı Leon van den Haute, 1913’te dünyaya getirdikleri bu yarışın zorluklarla geçen ilk döneminde her şeye rağmen yola devam etme kararı almışlardı. Parkuru belirlerken de Flaman topraklarının batısından doğusuna giden bir yarış tasarlamışlar, Gent’ten başlayıp Sint-Niklaas’a ilerlemeyi, oradan güneydeki Aalst, Zottegem ve Oudenaarde’a yol almayı düşünmüşlerdi. Arkasından Kortjrik gelecek, peşinden kuzeydeki Ostend’e gidilecek, oradan yeniden yön değiştirip Brugge’e varılacaktı. Finiş ise Gent’in kuzey tarafındaki Mariakerke’de olacaktı.
20. yüzyılın başında tohumları atılan bu yarışın arkaplanındaki milliyetçi köken, Ronde van Vlaanderen’e uluslararası anlamda kötü etki yapmıştı. De Ronde çok yereldi ve yabancı bisikletçilerin ilgisini çekmiyordu. Bilhassa Fransızlar yarıştan nefret ediyordu. O yıllardaki takvimin karmaşıklığı da tek günlük klasiklerin kendi aralarında rekabet etmelerine neden oluyordu. Pelotonda Flaman bisikletçilere dair korku dolu hikâyeler anlatılıyor, De Ronde’de yarışmak isteyen yabancı sporcular oradaki meslektaşlarının ne kadar güçlü, rakip tanımaz olduklarını dinliyorlardı. Büyük bir gizem perdesi vardı.
Ancak işler yavaş yavaş değişti, bu duvar da aşıldı. Yabancı bisikletçiler De Ronde’ye gelmeye başladı. Hatta bir tanesi, 1923’te ipi göğüslemeyi başardı. İsviçreli Heiri Suter muhteşem bir klasikçiydi ve o sene Belçikalı rakiplerini mağlup ederek tarihe adını yazdırmıştı. İsviçreli aynı yıl Paris-Roubaix’yi de kazanacak, De Ronde-Roubaix dublesini tarihte yapan ilk isim olacaktı. Uzun süre boyunca yarışı daha uluslararası bir etkinlik yapmak isteyen organizatörler bir yandan da sporcularının mağlubiyetiyle hayal kırıklığına uğramıştı. Karel van Wijnendaele, hemşerilerinin dar görüşlü metotlarını eleştiriyor, onlara daha fazla pist bisikleti antrenmanları yapmayı, yurt dışında çalışmayı öğütlüyordu. Suter’in zaferini ve başarısını kutlamak yerine Flaman bisikletçilerin hatalarını öne çıkarıyordu. Bu eleştiriler karşılığını buldu ve 1949’a kadar Belçika dışından kimse Ronde van Vlaanderen’i kazanamadı. Suter’in zaferinden 62 sene sonra ise Fabian Cancellara İsviçre’de dünyaya geldi.
Yarışla birlikte ünü de artan Karel van Wijnendaele, “Gerçek bir Flaman bisikletçi nasıl olmalı?” sorusunun cevabını da kendi vermeye başlamıştı. Sertlik, mücadeleden kaçınmamak, en kötü hava şartlarında dahi sonuna kadar gitmek, onların kimlikleri olmalıydı. Karel van Wijnendaele bununla da sınırlı kalmıyor, bu unsurların topraklarındaki bazı bölgelerde daha yoğun bulunduğunu ifade ediyordu. Ona göre Antwerp, Limburg ve Brabant’dan gelen bisikletçiler yeterince sert değillerdi. Bu düşünceyi 1919’da dile getirmişti. Altmış sene sonra, Antwerp yakınlarındaki Mol’da Tom Boonen dünyaya geldi.
Fabian Cancellara, mucizevi Mapei altyapısında başladığı kariyerinin ilk yıllarında bir zamana karşı uzmanı olarak öne çıkmıştı. Erken dönem başarılarının çoğunun saate karşı olması tesadüf değil. Spartaküs, muhteşem bir saf güce sahipti. Stili, sele üzerindeki elegan duruşu hem Büyük Turlar’da hem de Dünya Şampiyonası’nda büyük başarılar elde etmesini sağlamıştı. Belçikalı Tom Boonen ise profesyonel kariyerinin ilk yıllarında kısa bir dönem Lance Armstrong’un takımı US Postal’da geçirdikten sonra evine dönmüş, doksanların başından beri Ronde ve Paris-Roubaix’ye hükmeden bisikletçilerin patronu olan Patrick Lefevere’in kanatları altına girmişti. Johan Museeuw’un emekliliğe yaklaştığı o yıllarda ortaya çıkan Tornado Tom, sarı saçları, hızlı arabaları ve magazin sayfalarını süsleyen maceraları ile kısa sürede ülkesinin yeni kralı oldu.
Bu da kusursuz senaryoydu. 2005’te Ronde van Vlaanderen ve Paris-Roubaix dublesi yapan Boonen, Dünya Şampiyonu da olmuştu. Annus mirabilis’in ertesi senesinde bir kez daha Ronde’yi kazanarak uzun sürecek bir hanedanın ilk işaretlerini verdi. Fakat akabinde işler beklediği gibi gitmedi. Kokain tutkusu onu iki tekerden uzak tuttu, zirvedeki yolculuğu kesintiye uğradı. Lefevere, yeni prensi Stijn Devolder ile 2008 ve 2009’da Ronde’yi kazanmış, bu süreçte Boonen geri plana itilmişti. Burada yeniden kazanmak için 2012’ye kadar bekleyecekti. Aynı sene dördüncü kez Paris-Roubaix’nin galibi oldu.
Arada geçen zamanda tek sorun kokain değildi. Boonen’in düşüşe geçtiği o yıllarda yükselişe geçen, mesaisini daha fazla tek günlük klasiklere adayan Fabian Cancellara olmuştu. İsviçreli, Belçikalı rakibinin fiziğine ve sprint yeteneğine sahip değildi. Ama zamana karşı uzmanlığından gelen dayanıklılığı, uzun kilometreler boyunca koruduğu hızı ve işleri sonuna kadar sürdürme kararlılığı onu herkesten öne çıkarıyordu.
İkilenin rekabeti 2010’da zirvesini gördü. Bugünlerde artık Ronde parkurunda olmayan De Muur’de atağını yapan Cancellara, birkaç saniye içerisinde Boonen’ın birkaç galaksi yılı ötesine ulaşmıştı. Bu, muhtemelen son çeyrek asırda gördüğümüz en acayip ataktı. Fakat ilginç olan bu anın ikilinin rekabeti açısından benzersiz olmasıydı. Yani, bunlardan çok görmedik. Boonen’ın 2012’deki Ronde-Paris-Roubaix dublesinde Cancellara sakatlığı nedeniyle yoktu. 2013’teki Cancellara dublesinde ise Boonen eksikti. Dolayısıyla son yıllarda gördüğümüz en büyük rekabet aslında gerçekte çok da fazla sahnelenmedi. Her şey 2005 Paris-Roubaix’de başladı, 2007 E3 Harelbeke’deki muhteşem finişte ikili burun buruna geldi, 2008’de sıra Paris-Roubaix velodromundaki kapışmadaydı. Rekabet, 2010’da tepeyi gördü ve yavaş yavaş sahneden çekildi. Şimdi de sondayız.
Sinemanın özünde çatışma vardır ve herhangi bir senaryo yazarı için bu çatışmayı yaratmadan işe girişmek çok kolay değildir. Ronde van Vlaanderen de bunu biliyordu, doğuşundan itibaren ortaya çıkan rekabetler, zıtlıklar (Flaman-Valon, yabancı-yerli) 100 yıl sonra da varlığını koruyor. Yarışı bugün kazananların ortak özelliklerine baktığınızda geçmişte yapılan tariflerin etkisini hissettirdiğini görüyorsunuz. Parkur değişiyor, yarışın vazgeçilmezi olarak görülen duraklar (De Muur gibi) kaldırılıyor, her sene başka yenilikler ortaya çıkıyor ve bütün bunlara rağmen Ronde popülaritesini ve etkisini koruyor.
Neyse ki yeni gerilimler bizi bekliyor. Peter Sagan’ın Gent-Wevelgem zaferi, sonuna yetiştiğimiz muhteşem bir rekabetin daha işaretlerini bize verdi. Sagan-Cancellara rekabeti… Sadece o da değil, yeni neslin liderleri arasındaki Greg van Avermaet, Alexander Kristoff, Michal Kwiatkowski gibi isimler de 100. kez düzenlenecek Ronde van Vlaanderen’e favori olarak başlayacak. Hepsinin ötesindeyse gözler Fabian Cancellara ile Tom Boonen’ın üzerinde olacak. Kazansalar da kaybetseler de herkes onların orada olacağından emin. Orada olacaklar. İsimlerini duyacak, yüzlerini görecek, ağırlıklarını ve gölgelerini hissedeceğiz.
Ronde van Vlaanderen’in eski şampiyonlardan Briek Schotte, vaktiyle çok tartışılan Flaman bisikletçi kimliğini açıklarken ünlü sözünü etmişti: Geen woorden, maar deden. Yani konuşma, yarış. Bu iki isim de kariyerleri boyunca konuşmak yerine yarışmayı tercih etti. Biz ise henüz her şey geride kalmamışken biraz daha gevezelik edeceğiz. Çünkü geçmiş, daha henüz geçmedi.
Not: Ronde van Vlaanderen ve öteki tek günlük klasiklere dair kaynak arayanlara bu yazıyı yazarken büyük ölçüde yararlandığım Peter Cossins imzalı The Monuments’ı tavsiye ederim.