Melbourne, 37 derece sıcakla merhaba dediği ana tablo maçlarının ilk iki gününde ilgi çekici maçlara tanıklık etti. Kadınlarda 2 numaralı seribaşı Simona Halep, erkeklerde 5 numara Rafael Nadal henüz birinci maçlarının ardından bavularını topladılar. İlk üç turunda yüksek seribaşı tenisçilerin elenme sıklığının en düşük olduğu slam konumundaki Avustralya, bu anlamda dikkat çekici bir açılış yaptı; ama Avustralyalı izleyicilerin/medyanın gözü son turnuvasını oynayan Lleyton Hewitt’in üzerinde.
Give Us Hope (Bize umut ver) manşetiyle çıkan Herald Sun’ın 35 yaşındaki Hewitt’e umut bağlamasına bir anlam vermekte zorlanabilirsiniz. Bunu şu şekilde okumak daha doğru: ‘Rusty, senin dönemindeki şampiyonlukları özlüyoruz, giderayak bile olsa bize mücadele etmek nedir göster.’ Yani büyük tenis ülkesinin bir nevi eskiye özlem çağrısı…
Lleyton Hewitt’in ilk tur maçı, iki hafta sonra kaptanlık yapacağı Davis Kupası takımının potansiyel üyelerinden James Duckworth karşısındaydı. Medya merkezinde yüksek seviye olarak etiketlendirilen maç (basın tribününde izleyecekleri belirlemek için kura çekilmesi anlamına geliyor) çoğunluğun beş setlik mücadele beklentisini karşılaşmadı. Öncesinde bir dizi saygı gösterisinin yapıldığı ve kariyeri hakkında bir kısa filmin izletildiği Rod Laver’da rahat oynayan Lleyton, mücadeleyi 7-6, 6-2, 6-4 ile galip bitirdi.
2009 şampiyonu Rafael Nadal’ın Fernando Verdasco ile yaptığı ilk tur mücadelesinde zorlanacağı ihtimal dahilindeydi; ama eleneceğini çok kişi düşünmemişti. Ancak – kendisinin de söylediği gibi – ilk seti kaybetmesi Rafa’nın planlarını bozdu. İki oyuncu arasındaki dayanıklılık farkı, maçın süresi ilerledikçe ortaya çıktı. Dördüncü setten itibaren yavaşlayan Rafa’nın karşısında üç saattir hiç maç yapmamış kadar diri bir Verdasco vardı. Nando, sürekli risk alarak oynadığı maçın son bölümünde daha az hata yaparak sonuca ulaştı.
Nadal-Verdasco mücadelesi, akşam seansındaki Hewitt-Duckworth’ten önce oynandığı için seyirci anlamında da eksikti. 16 bin kapasiteli Rod Laver’da yaklaşık 2000 boş koltukla oynanan bu klasik maç, seyircilerin o günkü tercihinin Hewitt’ten yana olduğunu ortaya koydu.
Tribünlerle ‘oynayanlar’
Yenilendikten sonra harika bir tenis kortuna dönüşen Margaret Court Arena, ilk turda Maria Şarapova, Andy Murray, Jo Wilfried Tsonga gibi isimleri ağırladı. Pazartesi akşamındaki keyifli Tsonga-Baghdatis mücadelesi, eğlencenin tavan yaptığı maçlardan biriydi. Maç boyunca sürekli tezahürat yapan ‘Melbourne Rum Gençlik Teşkilatı’ ara sıra Jo’ya sataşsa da, Fransız tenisçi kendileriyle fazla yüz-göz olmayıp işine odaklanarak akıllıca davrandı ve maçı dört sette kazandı.
Seyircilerin oyunculara daha yakın durduğu 8 numaralı korttaki Gilles Müller-Fabio Fognini karşılaşması, başına güneş geçen İtalyan’ın delişmenlikleriyle geçti. 20 numaralı seribaşı olan sirk cambazı Fognini’ye karşı istifini bozmayan Müller, 7-6, 7-6, 6-7, 7-6’lık setlerle biten mücadeleyi tam dört saatte noktaladı. Tribünde aynı adamın maç boyunca yüz kez ‘Allez Gilles!’ diye bağırmasına deliren Fognini, son sette bahse konu olan seyirciyle yakından ilgilendi. Sürekli korta laf atan seyirciler hakem James Keothavong’u da zıvanadan çıkarınca, Britanyalı hakem en sonunda güvenlik birimini harekete geçirdi. Neyse ki o arada maç bitti de herhangi bir arbede yaşanmadı.
Birinci turun en dikkat çekici oyuncularından birisi olarak Naomi Osaka’nın altını çizmek isterim. Elemede Çağla Büyükakçay’ın koçu Can Üner’in önerisiyle maçına dikkat kesildiğim 18 yaşındaki Amerikan görünümlü Japon kızını yüksek olasılıkla çok kısa sürede hepiniz tanıyacaksınız. Harika bir servise sahip Osaka, Vekic’i yendikten sonra çıktığı ikinci tur öncesinde medyanın da ilgi odağıydı. Genç Japon’u mini röportaj odasına üst üste tıkışmış 32 gazeteci karşıladı!