*İslam Çupi’nin kaleme aldığı bu yazı, 24 Ocak 1989 tarihinde yayımlandı.
Samsunspor‟un geçirdiği elim trafik kazası ve toprağa verilen iki genç futbolcu, bir antrenör ve otobüs şoförünün Türkiye genelini gözyaşına boğmasını, ilahi bir kudretin, “böyle istedi böyle oldu”lu bir kaderçiliğine mi bağlayacağız?
Kazanın taze şoku ile yanan yüreklerimiz, yaşamdaki en ağır cezaya çarptırılan anne babalar, zevceler ve çocuklar “Tanrı her şeyin sabrını verir” şeklinde uhrevi bir zaman aşımında yine çaresiz hayatı eksikli sürdürmeye devam kararı verdiklerinde, Türkiye‟de her şey normale dönecek mi?
Çokçası karayollarının Azrailli kilometretaşlı metrelerinde seyreden Türkiye Birinci, İkinci ve Üçüncü liglerinin Samsun faciasından sonra, hâlâ çok geniş bir parkurda sürdürülmesi konusu, Türkiye‟de enine boyuna tartışılması gereken birinci mesele haline getirilmeyecek mi?
Türkiye liglerinin mahalli kılıktan kurtulup yaygın bir futbol kıyafeti haline getiriliş başlangıcı 1959‟dur.
İlk yıllar kentler sonra ilçeler, yerleşim birimleri olarak profesyonel futbolun hiçbir gereğini düşünmeden bir tabela kulüpçülüğü aşkı ile yola çıkmışlar, sırf hemşerilerine bu cazip oyunu sevdirmek, onları aylık dertlerden kurtarmak için, stat denemeyecek eğri büğrü toprakların kapılarının halka açmışlardır.
* * *
1959 yılı mı dedik… Şimdilerde 1989 yılının başını sürdürdüğümüze göre Türkiye ligleri bebeklikten kurtulup 30 yaşına basan delikanlılığın ötesinde bir canlı olmuş.
Başlardaki coşku, bir coşku devamı olacağına sonra bir kuşku çağına doğru yelken açmış.
Kayseri-Sivas olayları olmuş, önce tüylerimiz diken diken olmuş, sonra unutmuşuz.
Çok büyük olaylar olmadığı için, bazı kıvılcımlara arkamızı dönüp bakmamışız.
Yılda birkaç kere tribünler yakılmış, rakip taraftarlar birbirine girmiş, kentlerde futbolun hırslı ve hınçlı zıt kamplarını ayırmak için polis barikatları kurulmuş, taraftar otobüsleri taşlarla camsız bırakılmış, futbolcuları taşıyan araçlar kurşunlanmıştır, bile…
Buna karşılık profesyonel ekonomisi sağlıklı olmayan yüzlerce kulüp faaliyetlerini devam ettirmeleri için politik tavırlı belediye sektörünün paraşütü altına girmişler, kara paranın aklanması için kafalarını nev-zuhur başkanlarının boyunduruğunun başkanlarının boyunduruğunun altına sürmüşler, çoğunluğu ise, futbolcusuna transfer ücretini ödemeyen maaşını ve primini veremeyen bir çaresiz müflis durumuna düşmüşlerdir.
Samsunspor’a dökülmüş zamansız ve talihsiz gözyaşlarından sonra, şimdi Ankara‟dakilerin masanın üstüne başka şeyler dökmesi gerek…
Bu altyapı yetersizliğine rağmen, bu tesis fukaralığı futbolcu yetersizliğine rağmen, profesyonel hizmetlerin hiçbirine cevap vermeyen bu bütçesizliğe rağmen, 250‟nin üstünde kulubün, Türkiye‟de profesyonel futbol faaliyetine iştiraki mantıklı mıdır değil midir?
Dünyanın hangi üllkesinde haftanın dört gününü deplasman uğruna konserve kutusuna benzeyen otobüs içinde geçiren profesyonel takım var?
Artan profesyonel çıkışların anormal boyutlara vardığı, profesyonel girdilerin ise çarpıcı düşüşler gösterdiği günümüzde bırakın İkinci, Üçüncü profesyonel lig kulüplerinin muhtaçsız bir bütçe ile futbol faaliyetlerini sürdürmesini, Birinci Lig‟in hissedilir bölümü zaman zaman hayali ihracat kumar veya pavyon sermayesinin kucağına düşmektedir.
Samsunspor‟un talihsiz yazgısında ne dar karlı ve buz kaplı yolun yetersizliği, ne karşıdan gelen kamyon şoförünün basiretsizliği, ne de otobüsü kullanan sürücünün dalgınlığı söz konusudur.
Samsunspor‟un yazgısı ta 1949 yılında alınlara yazılmıştır.
Amerika ile Türkiye arasında imzalanan ve ülkemizin trafik adımlarını karayolları ulaşımanı bağlayan Max Ball Petrol Kanunu ile…
600 yıl bir yarımadada otur, civarına 6 liman yapma, atalarının 2500 yıl at sırtında ömür bitirdikleri ile övün, sonra kara ulaşımının en sağlam atı demiryolu taşımacılığını ihmal et, THY diye bir milli havayolun daha Türkiye‟nin 15 vilayetine inecek bir evrensel beceriyi göstermesin, sonra Samsun faciasına otur gözyaşı dök…
Eceli makul ölümler bir takdir-i ilahidir, Allah‟ın bir takdiridir.
Ama ülkeler tarihsel ihmaller ve sersemlikler yüzünden insanlarını hâlâ kendileri öldürüyorsa, orada ölen insanlara değil, ülkelerin kendilerine ağlanır.