“Eğer her şey kontrolün altındaysa, yeteri kadar hızlı gitmiyorsun demektir.” Bu sözcüklerin eski Formula 1 şampiyonu Mario Andretti’nin ağzından döküldüğünü söylesem herhalde şaşırmazsınız. Kendisini izleme imkanı elde edememiş biri olmama rağmen gözümde her zaman bir tanrı imajına sahiptir. Nasıl küçük bir çocukken karşımıza çıkan masal kahramanları hep özel bir yere sahip olursa, babam bana odasındaki siyah-beyaz Mario Andretti posterini verip onun hikayesinden bahsettiğinden beri Mario Andretti benim için hep özel oldu.
Andretti’nin sözleri aynı zamanda sporun iş hayatı ile nasıl bağdaştırılabileceğinin en güzel örneği. Maalesef iş hayatı her zaman kontrolünüzde gitmiyor, hatta çoğunlukla kontrolünüz dışında gelişiyor. Aksini elde edebilmek için freelance olabilirsiniz, tabii ki bu da bir karar. Ama sadece sağlıklı kalmak için değil kazanma hırsı ve yarışmanın verdiği heyecan adına spor yapıyorsanız seçim çok net.
İster bireysel spor ister takım sporu olsun, herhangi bir dalda yarışmacıysanız hayattan sürekli daha fazlasını bekliyorsunuz demektir. Ve bunun iş hayatında karşılığını bulduğundan -veya bulacağından- emin olabilirsiniz. Temel sorun bu dürtüyü nasıl yöneteceğiniz. Çünkü sporda kaybetseniz bile kuralına göre oynayabilirsiniz, ama iş hayatında ne bir kural kitabı ne de kullanma kılavuzu var.
Sporun insana kattığı en temel özellik, bir hedefe odaklanarak çalışmak ve o hedefe ulaşmak. Bu rutin, bir ay, bir sezon, dört yıl ya da Dan Jansen’in durumundaki gibi 10 sene sürebilir. Hedefe ulaşmak ne kadar uzun sürerse sürsün, yolda hem kazanmayı hem de kaybetmeyi öğrenirsiniz. Hatta belki bunu aynı yarış ya da maç içerisinde deneyimlersiniz. Kaybetmenin ve o hissin insanın aklı ve yüreğinde bıraktığı etki tabii ki tartışılamaz. Ama bu etkinin başarıya dönüşme olasılığı, kaybederken sarf ettiğiniz eforla doğru orantılıdır.
Sprinter ya da maraton koşucusu olmanız fark etmez. İkisinin de kendine göre zorluğu var. Birinde 10 saniyenin altında sürmesini umduğunuz bir yarış için saatlerce çalışırsınız, diğerinde ise çoğunlukla yarışta koşacağınız mesafeye ulaşamadan antrenman biter. İki disiplinin de size kattığı temel deneyim mental dayanıklılıktır. Bu sebeple spor geçmişine sahip insanların iş hayatına önde başlayacağını söylemek yanlış sayılmaz.
Tabii ki spor yapmış olmak sizin kariyer basamaklarında yürüyen merdivenle çıkmanızı sağlamayacaktır. Çünkü yapacağınız işle ilgili temel altyapınız olmadıktan sonra işe girmeniz bile imkansız. Koşarak pizza dağıtabileceğinize ve hayatınızı kazanabileceğinize inanıyorsanız o ayrı tabii… İşte o temeli kazanırken spor yapabilmek, yani okul ve antrenmanları sağlıklı bir şekilde beraber yürütebilmek insana başka meziyetler katıyor. Bunlar, zaman yönetimi ve önceliklendirme.
Bu konuda bana kalırsa tek bir tuzak var. Belki bunu “girdap” olarak da adlandırabiliriz. Özellikle koşu, yüzme ve benzer bireysel sporlardan gelenler için geçerli bir durumdan söz ediyorum. Siz kendinizi ne kadar iyi hazırlarsanız, kendinize ne kadar çok yatırım yaparsanız o kadar başarılı olursunuz. Spor hayatında bu denklemde çok az değişken vardır. Fakat iş hayatında sadece çok çalışmak sizin terfi almanızı sağlamayabilir. Burada önemli olan bireysel spor girdabına kapılmayıp devam edebilmek. Siz bırakıyorsanız Galen Rupp ne yapsın?
Kendi iş hayatımda yıl sonu yoğunluğuna girerken kariyerimin ilk Geyik Koşusu yarışını da aradan çıkardım. 14K’da stabil nabızla (yine kronik seviyede yüksek olsa da) sakatlanmadan yarışı tamamladım. Sakatlanmama kısmı benim için önemliydi çünkü arazideki eğimlerde çalışacak kas gruplarına daha önce pek antrenman yaptırmamıştım. Alışık olmadığım bir ortamdı ve zeminde kontrollü bir koşu çıkardım. Belki derecem çok iyi değildi ama bunun adı kaybetmekse, ihtiyacım olan şeydi. Şimdi, arazide iyi derece yapabilmek için daha hırslıyım. Esas sınavımsa bu deneyimi iş hayatına entegre etmek olacak…
*Vodafone İstanbul Maratonu ile ilgili detaylı bilgi için buradan.
Can Demirel, Güney Amerika’nın Kuzey karakterli soğuk insanı. Plaza, tarla ve oteller üçgeninde göçebe spor hayatı deniyor. Kısıtlı zamanda yapılan egzersizlerden maksimum verim almak üzerine deneysel çalışmalarda bulunuyor, kobay olarak kendini kullanıyor. 1993 yılında başladığı spor hayatında yüzme, yelken, Amerikan futbolu ve triatlonla gerçekten uğraşmış olup şimdilerde mevsimine göre spor seçiyor. Strava profili için tıklayabilirsin.