Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Vodafone İstanbul MaratonuKOŞARKEN NEFRET ETTİKLERİM

Koşmak her zaman o kadar da güzel değil. Yolda hoşunuza gitmeyen şeyler olabilir, işte onlardan bazıları.
Ozan Can Sülüm9 sene önce

-Sabah veya akşam çıkıp sadece spor yapabileceğiniz, doğayla yeterince iç içe, şehrin de ulaşılabilir bir noktasında olan bir parkın bulunmayışı, eşitsiz taşlardan oluşan kaldırımlarda, arabaların park ettiği ince emniyet şeritlerinde koşmak.

-250 metre öteden itibaren sizi görmeye başlayan ancak belli bir çizgide koşuyor olmanıza rağmen asla kenara çekilip yol vermeyen insanlar.

-Yağmurlu bir günün sonrasında çıktığınız koşuda, ‘Kaldırım taşlarından hangisi su fışkırtacak acaba’ sorusuyla birlikte konsantrasyonun tamamen dağılması, zaman zaman Super Mario oynar gibi koşmak, sonunda ayakkabı ve çorapların kurbağa olması.

-Şehir içinde koşarken kaldırıma park etmiş araçlar yüzünden geçecek yer bulamamak, durmak, saati durdurmak, nefesi kaybetmek, nabzı aritmik hale getirmek zorunda kalmak.

-Kaldırımdan giden motosikletler. Arkadan gelen, korna çalan, öd patlatan, üstüne bir de tepki gösteren o motosikletler, motosikletlilerimiz…

-‘Mont beni’ şeklinde koşmak. Rüzgarlı ve soğuk diye düşündüğünüz havanın aslında sıcak olduğunu yaklaşık 4-5 kilometre sonra keşfetmek, yanmak, üstü çıkaramayıp mide bulantılarına gark olmak.

-Karşıdan gelen koşucuya hoşluk olsun diye “Haydi! Bravo ehehehe” diye alkış yapmak, herhangi bir karşılık bulamamak.

-Şehir içinde koşarken tam ışıklara gelindiği anda araçlara yeşilin yanması, tereddüt edip geçmeye çalışmak, hele son kilometrelerdeyse o deparın aşırı derecede yorması.

Trafikten en çok çekenler, koşucular ve bisikletliler...
Trafikten en çok çekenler, koşucular ve bisikletliler…

-Neden koştuğunuzu anlayamadığını suratındaki ifadeden anlayabildiğiniz, bunu size çeşitli şekildeki mimikleriyle anlatmaya çalışan orta yaşın üzerindeki insanlar.

-Herhangi bir yarışta, start alanında gördüğünüz çok güzel kızı bir daha görememek.

-Mesaneyle alakalı olayları iyi ayarlayamamak, boşaltım sisteminin koşu sırasında “Abi selamlar, geldim ben haberin olsun” mesajı yollaması.

-Son kilometrede duvara çarpmak. Yakıtın bitmesi. Bacakların gitmemesi. Bir parça çikolata daha yeseydim keşke diye kıvranmak, yürümeye başlamak.

-Fazla veya kötü yemiş olmak. Bir parçadan bir şey olmaz diye ağzınıza attığınız sucuğun koşunun herhangi bir yerinde kendini hatırlatması, gitmemesi…

-Kendinizi zorladığınız bir koşudan sonra merdiven çıkmak zorunda kalmak. Söz konusu benim evse, asansörsüz 5 kat çıkmak.

-Koştuktan sonra açma-germe yapmayı unutmak, ertesi gün yataktan kalıp hâlinde kalkmak, metroda kapıya dayanıp parmak uçlarına uzanmak, insanların anlamsız bakışları arasında baldırları esnetmek.

-Ve en ama en korkuncu: Koşuya çıkarken musluktan akmakta olan suyun, koşudan ter içinde döndüğünüzde kesilmiş olması. O gece gelmemesi, uyuyamamak, kahrolmak.

*Vodafone İstanbul Maratonu ile ilgili detaylı bilgi için buradan. 

Ozan Can Sülüm, 1990 yılında, İstanbul’da doğdu. İlkokuldan lise bitene kadar hentbol oynadıktan sonra kısa bir süreliğine spordan nefret edip bıraktı. Üniversitenin ilk yılında Eurosport’a girince anlatmaktan spor yapmasına zaten vakti kalmadı. 2013 yılının soğuk bir kış akşamında çay fincanını göbeğinin üstüne koyabildiğini fark edince spora geri dönmeye karar verdi, o günden beri koşuyor. 5, 10, 15km’leri denedi, bir gün maraton koşabileceğine inanıyor.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler