Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

YorumKaybolan Dâhi

Kısa soluklu kariyer zirvesinde Ronaldinho belki de oynanmış en güzel futbola imza attı. Düşüşüyse beklenenden çok erken gelecekti...

*Tim Vickery’nin kaleme aldığı bu yazı, Bleacher Report‘da yayımlandı.

Temmuz ayında 41 bin 764 kişi Fluminense-Vasco da Gama mücadelesi için Rio’daki Maracana Stadı’nın tribünlerindeydi.

Bu maç hem yerel bir derbi hem de zorlu bir lig mücadelesiydi ve izleyicilerin büyük çoğunluğu bu sebeplerden ötürü tribünlerdeydi. Ancak Fluminense taraftarlarını maça daha heyecanlı bakmaya iten bir neden daha vardı. Yeni transferleri Ronaldinho Gaucho, o gün seyirciye tanıtılacaktı.

Fluminense taraftarı; geçmişte iki kez FIFA tarafından ‘Dünyada Yılın Oyuncusu’ seçilen ve oyunun en büyük isimlerinden biri olan Ronaldinho’nun takıma kazandırılmasını kutlayabilirdi. Hem de ezeli rakipleri önünde…

Ezeli rakipleri de Ronaldinho’nun peşindeydi hatta bir ara başkan Eurico Miranda, bu transferin yüzde 90 bittiğini bile söylemişti. Derbiyi 2-1 kaybetseler dahi Fluminense taraftarı Ronaldinho sebebiyle son güleni kendileri olarak görüyordu.

İki ay sonraysa yüzlerinde sadece belli belirsiz bir tebessüm kalmıştı. Aynı stadyumda bu kez 10 bin kişi önünde oynanan Goias mücadelesinde, ilk yarıda sönük bir Ronaldinho performansı vardı. Eskinin yıldızı sahada, yardım maçına çıkmışçasına dolanan bir emekli futbolcu gibiydi. Maçın gidişatına herhangi bir etkide bulunamıyordu bile.

Seyirci de yavaş yavaş sabrını kaybetmeye başlamıştı ve devre arasında ‘Ronnie’ oyundan alındı. Bu yeni kulübünün forması ile çıktığı yedinci ve -görünüşe göre- son maçtı. Bir haftaya kalmadan sözleşmesi yırtılacaktı.

RIO DE JANEIRO, BRAZIL - AUGUST 01: Ronaldinho of Fluminense during the Brasileirao Series A 2015 match between Fluminense and Gremio at Maracana Stadium on August 01, 2015 in Rio de Janeiro, Brazil. (Photo by Carmen Flores/Getty Images)
Ronaldinho’nun Fluminense kariyeri artık alıştığı hayal kırıklıklarından biriydi. (Getty Images)

Kariyerinin son dokuz yılını takip edenlerin iyi bileceği gibi, Ronaldinho hep bir dizi üzücü fakat fazlaca tahmin edilebilir hamlelerde bulundu.

Ronaldinho’nun oynadığı ilk maçtan birkaç gün sonra, Fluminense Sportif Direktörü Mario Bittencourt’la birlikte bir televizyon programına katıldım. Bir noktada Bittencourt, çiçeği burnunda oyuncusundan ‘sporcu’ ifadesiyle bahsetti. Burada araya girmek durumundaydım. Kariyerinin şu noktasında ona pek çok şey denilebilirdi -mesela o sıra dışı doğal yeteneği sebebi ile ‘dâhi’- ancak ‘sporcu’ şu esnalarda ona en çok uyan tanım değil.

Bazı işaretler aslında daha en başta gelmişti. Ronaldinho, Vasco maçındaki tanıtımı esnasında sahaya çıkmak konusunda kararsız olduğunu belirtmiş ancak seyirci sayısının fazla oluşuyla motive edilmişti. Aslında gerçek bundan çok farklıydı çünkü önünde antrenmanlara yine başlamayacağı yeni bir hafta daha duruyordu.

Anlaşmanın şartlarından biri Ronaldinho’nun iki haftalık bir tatil sonrası antrenmanlara döneceğiydi. Ancak zaten Meksika kulübü Queretaro’dan ayrıldığı mayıs ayından beri sahaya adımını atmamıştı.

Eylül sonunda, artık sahadaki oyuna etki edemeyecek bir fiziksel durumda olduğu anlaşıldı ve bileti kesildi. Kulüp yaptığı açıklamada, Ronaldinho’nun kulüpte geçirdiği zamanın en azından pazarlama açısından başarılı geçtiğini duyurdu. Aslında burada bahsedilen şey sırtında ‘Ronaldinho’ adı yazan formalar satın almış taraftarlardı.

Belki bu taraftarlar paralarını biraz daha dikkatli harcayabilirdi. Ancak bir taraftan da bu dişlek süper yıldızın kulüpte yarattığı sihrin bir parçası olmaya çalışmaları anlaşılabilir. İnanmak istedikleri için onları kim suçlayabilir ki? O kısa soluklu kariyer zirvesinde Ronaldinho belki de ‘saçmalık’ derecesinde iyiydi. O dönemlerde izleyenlere verdiği görsel hazza, tarihte sadece birkaç başka oyuncu erişebilmiştir.

Bundan 10 yıl önce, arka arkaya ikinci FIFA Dünyada Yılın Oyuncusu Ödülü’nü alırken, başarabileceklerinin bir sınırı var gibi görünmüyordu. 25 yaşında ve teorik olarak, kariyer zirvesinin yakınlarındaydı.

Ülkesi adına 2002 Dünya Kupası’nı kazanan kadronun Ronaldo ve Rivaldo ile hücum gücünü oluşturuyordu. Ondan beş sene önce ise U-17 Dünya Kupası’nı kazanan takımın en parlak genç yıldız adaylarındandı.

Barcelona ile birlikte, Real Madrid’in ‘Galacticos’ projesinin üstesinden gelinmiş hatta 2005 yılında Bernabeu seyircisi bile onun olağan dışı performansını ayakta alkışlamıştı. Kulübünü Şampiyonlar Ligi zaferine ulaştırmaktan sadece altı ay uzaktaydı. Ve evet, henüz zirvede değildi.

wc
2002 Dünya Kupası’nda üç R’den oluşan hücum gücünün en genç üyesiydi.

2006 Dünya Kupası’na gidilirken Brezilya medyasının bir iddiası vardı. Hesaplara göre bu, Ronaldinho’nun, Pele’den iyi olduğunu göstereceği turnuva olacaktı.

Geriye dönüp bakıldığında, yaratılan beklenti hem çok komik hem de çok hüzünlü gelebilir. Ancak o noktada tam anlamıyla mantıklı görünüyordu. Dünya Kupası öncesi yani İspanya’da geçirdiği sezon esnasında, World Soccer Magazine’den Sid Lowe, onu; “oyuna niye aşık olduğumuzu ilk elden kanıtlayan bir fantezi oyuncusu” olarak tanımlayacaktı.

2006 Dünya Kupası’nın Ronaldinho’nun kariyerinin dönüm noktası olduğu çok sık düşünülür. Brezilya’nın Almanya’da yaşadığı hayal kırıklığı tamamen onun hatası değildi. Takım, beklenen performansı sergileyemiyordu ve işler yolunda gitmiyorken gösterilen pasiflik endişe vericiydi.

Eski milli oyuncu Tostao, O Tempo için kaleme aldığı aldığı makalede durumdan şöyle bahsetmişti: “Ronaldinho, Pele ve Maradona’da olan çok önemli bir şeye sahip değil; saldırganlık.”

“Bu muazzam ikili” diye devam ediyordu, “onlar kendilerini zorlu durumlar içerisinde dönüştürüp, tutkulu ve öfkeli olabiliyorlardı.”

O günlerden beri Ronaldinho’da hiçbir öfke sinyali yok ve her şey yokuş aşağı gitmeye devam ediyor. Muazzam yeteneğine haiz birine yaraşacağı gibi, Ronaldinho her zaman nefesleri kesti. İnanılması güç bir top kontrolü, tüm savunmanın düzenini bozan bir ara pasları ve benzerleri… Ancak 2006 öncesi bile Sid Lowe’un onun hakkında bir tespiti vardı. Ronaldino, “yavaş, mutsuz ve kilolu” görünüyordu.

Pep Guardiola’nın 2008 yılında Barcelona’nın teknik direktörü olarak yaptığı ilk hamle, ondan kurtulmaktı. Kulübün son dönemde kazandığı başarılarda ve Lionel Messi’nin gelişiminde çok büyük katkısı vardı ancak ‘hızlı’ yaşamı onu tehlikeli bir örnek de yapabilirdi. Guardiola’nın bu seçimi ilk anda çok tartışılmıştı ancak şu anda ustaca bir dokunuş olduğu anlaşılıyor. Zaten Ronaldinho da o dönem kendi yolundaydı.

Milan’da bazı iyi günleri oldu. Ve tabii Atletico Mineiro’da da. 2012 ve 2013’ün ilk bölümlerinde etrafında süratli isimler Bernard ve Diego Tardelli, önündeyse kaleye sırtı dönük oynama becerisi ile Jo varken, fena işler yapmamıştı.

Ancak 2006 yılından beri genellikle sol kanada hapsolmuş bir şekilde oynayıp geçmişte olduğu oyuncudan bazı enstantaneler sunsa da sahaya hükmetmekten uzakta profil sergileyen bir Ronaldinho var. Eğlenceli yeteneği, hayal gücü ve atletizmi onu 2005 yılında Real Madrid defansının arkasına taşımıştı fakat o eski hâlinden uzunca bir süredir eser yok.

Hiçbir ciddi sakatlık yaşamamış bir oyuncunun böyle erken düşüşü nasıl açıklanabilir?

Ronaldinho’nun bizim gördüklerimizden çok daha fazlası olduğu açıktı. Belki de ulusunun sembolü olarak duruyordu. Brezilya zaman zaman kendi içinde melankolikleşse de, basit bir mutluluk imajı satmaya çalışıyordu. Karnavalın da amacı buydu ve Ronaldinho’nun o dişlek ve çocuksu, ilginç imajının arkasında da bu yatıyordu.

rp
Henüz PSG kariyeri esnasında hızlı yaşamı dikkatleri çoktan çekmişti.

2003 yılının sonlarına doğru, Ronaldinho artık Barcelona’ya yavaş yavaş ısınıyordu. O esnada Lowe, World Soccer dergisine şöyle yazmıştı: “Çocuksu yeteneği ve bulaşıcı görsel hazzı ile nefesleri kesen bir oyuncu.” O sezonun sonlarına doğruysa şunları söyleyecekti: “Çocuklar gibi mutlu bir şekilde ne istiyorsa yapan, en muhteşem ve izlenilesi futbolcu.”

Ronaldinho ile bir çocuk arasında aslında benzetmeden fazlası vardı. Büyük oyuncular, tüm o ticari ve sportif baskıya rağmen, sahaya çıktıklarında o çocuksu istekle oynayabilenlerdir. Söz konusu Ronaldinho olduğunda bu biraz daha derinleşiyordu.

O futbolun içine doğmuş bir çocuktu. Babası Porto Alegre’nin iki büyük kulübünden olan Gremio için çalışıyor ve maç günlerinde stadyum kapısında duruyordu. Ronaldinho’nun, kendisinden 10 yaş büyük abisi Assis de iyiydi ancak bu sadece doğal bir yetenekti

Assis becerileriyle hızlıca kendisine bir isim edinmişti ama ilk röportajlarından itibaren sürekli olarak, ailenin en iyisi olarak genç kardeşini gösteriyordu. Hatta onun üzerinde oldukça fazla sorumluluk hissediyordu. Gremio’da kazandığı parayla da ailesini zengin bir mahalleye ve yüzme havuzlu bir eve taşıdı. Bu sembolik zenginleşme, büyük bir trajedinin kapısını aralıyordu.

Babaları, o havuzda kafasını çarptı ve boğuldu. O günden sonra Assis, Ronaldinho’nun tam anlamıyla babası hâline gelmişti. Tüm iş anlaşmaları ve sorunları ile o ilgileniyordu. Ancak bir şey vardı: Bir çocuk aniden büyüyüp, babasının yerinin alabilir miydi? Belki küçük kardeş, sadece hep o ‘küçük kardeş’ olarak kalmalı.

Babasını bu kadar trajik bir şekilde kaybetmesinin sonuçları, görünenden ağır olmuş olabilirdi. Mantıklı bir düşünce yapısı, bazı zevkleri için 30’lu yaşlarının sonunu beklemesini söyleyebilirdi. O ise günlerinin çoğunu partilerde eğlenerek geçirdi. Bu bir opsiyon olarak görülmeyebilir ama hayat kısa ve beklenmeyen şeyler olabiliyor. O zaman tadını çıkartabildiğin kadar çıkart… Bunu saha içinde yapsa ve bizler de biraz daha Ronaldinho’nun tadını çıkartsak olmaz mıydı?

Gece hayatı, onu hep takip etti. Hatta Barcelona’ya transfer olmadan önce, Paris Saint-Germain’de oynarken bile disiplinsizlikleri sebebiyle World Soccer’a kapak olmuştu.

Ağustos 2003’te Nick Bidwell şöyle yazıyordu; “İki Ronnie: Gündüz futbolcu, gece playboy.” PSG Teknik Direktörü Luis Fernandes de oyuncusunun hayat tarzına karşı bir savaş vermişti. Ancak tabii ki yaşı ilerledikçe, hızlı yaşamın faturası artacaktı.

Ronaldinho 2011 yılında Brezilya futboluna geri döndüğünde eski bir takım arkadaşına beklentileri soruldu. Cevabı ne miydi? “Gece ne kadar uyuduğuna bağlı.” Çünkü zaman zaman bu 1 saate kadar düşüyordu. Sahada bu şekilde başarılı olmak ihtimal dahilinde değildi. Onun tüm bu davranışlarını babasının ölümüne bağlamak amatör bir psikolojik analiz gibi durabilir ancak gayet makul duruyor.

FILE - In this March 7, 2013 file photo, Brazil's Atletico Mineiro's Ronaldinho celebrates after scoring against Bolivia's The Strongest during a Copa Libertadores soccer match in Belo Horizonte, Brazil. Former Brazil star Ronaldinho remains one of the main attractions in the league, and for the third year in a row the 34-year-old playmaker will try to lead Atletico Mineiro to its first league title since 1971. Teammate Jo is one of the few league players who will be playing in the World Cup, along with Fred, the Fluminense striker who is set to start for Brazil. (AP Photo/Pedro Vilela, File)
Atletico Mineiro, Ronaldinho’nun son kayda değer performanslarına ev sahipliği yapmıştı.

2002 Dünya Kupası esnasında Ronaldo ve Rivaldo’nun sahadaki genç partneriydi. 2006 yılındaki hayal kırıklığı sonrasında eğer başka bir Dünya Kupası oynama şansı olsa, hikâye başka bir yolda ilerleyebilirdi. Kısa bölümler içerisinde anlık parlamalar gelse de kariyeri, çok fazla miktarda harcanmış yeteneğin yarattığı pası taşıyamayacaktı. Hatta muazzam günlerini bile kolayca hafızalardan silebilirdi.

Ronaldinho 2010 Güney Afrika’da yer alamadı. Hollanda ile oynanan çeyrek final maçında işler kötüye giderken, onun oyuna girmesi ile fark yaratabilecek bir B planı da yapılmamıştı. Yani Ronaldinho yedek kulübesinde bile yoktu. Ancak orada olmadığı için sadece kendini suçlayabilirdi.

Dunga’nın, Brezilya’nın başına ilk kez geçtiği 1999 yılında yaşanan bir olay sebebiyle Ronaldinho’nun karşısında olduğu söylendi. Öyle ki, profesyonel kariyerinin ilk maçlarını oynayan bu dahi, yerel rakipleri Internacional ile karşılaştıkları esnada sahada olan Dunga’yı top sürme becerileriyle perişan etmişti. Kadro seçimindeki sebep buydu.

Bu gerçekten saçma bir önermeydi. Dunga, o maçta yakından tanık olduğu şeylerin, rakip savunmalara yapılışını da görmek isterdi ki ona bazı şanslar da verdi. Ronaldinho, 2010 Dünya Kupası’nın eleme maçlarının sekiz tanesinde ve 2008 Olimpiyat Oyunları’nda yer almıştı. Ancak içinde yanan ateş artık onunla değildi.

2011’de, yerel Brezilya futbolunun daha az talepkâr çevresinde yani Flamengo’da iyi işler yaparken, yeniden milli takım çağrısı geldi. Londra’da oynanan bir hazırlık karşılaşmasında rakip Gana’ydı. Afrika temsilcisi ilk yarıda 10 kişi kalmış ancak Ronaldinho yine sahaya etki etmekten uzak bir görüntü çizmişti.

Maç sonrasında teknik direktör Mano Menezes’e, neden kulüp düzeyindeki formunu bulamadığı sorulmuştu. Ona göre bir hazırlık maçında yaratılan beklenti bile Brezilya’da oynadığı tüm lig maçlarından çok daha fazlaydı.

Menezes’in bir süre daha koruduğu, geçmişin büyük oyuncusunun artık çok işlevsel olmadığına karar verişi birkaç ay sürdü. Sonrasında göreve gelen Luiz Felipe Scolari’de 2014 için aynı görüşe sadık kaldı. Kendi evinde bir Dünya Kupası kazanabilme şansı bile Ronaldinho’yu motive etmeye ve çalışmaya yönlendirememişti.

Ancak gösterinin bir de son perdesi olacaktı. İki yıldan az bir süre önce Ronaldinho kulüp düzeyinde Dünya Kupası oynuyordu. 2013 Libertadores Kupası şampiyonu olan Atletico Mineiro ile Güney Amerika’yı temsil ediyorlardı. Ancak Fas’ta işler çok yolunda değildi.

Libertadores Kupası esnasında takıma ufak da olsa bir katkı veren ‘Ronnie’ bu turnuvada çok daha zayıf bir görünüyordu. Atletico turnuvaya Bayern Münih ile final oynama düşüncesinde gelmiş ancak yarı final maçında Raja Casablanca’ya 3-1 kaybetmişti. Ronaldinho maçta bir serbest vuruş golüne imza koymuş ancak bu, yeterli olmamıştı.

Zaten artık sadece bu serbest vuruşlar esnasında sahneye çıkabiliyordu. Geri kalan zamanlarda oyun yanında akıp gidiyordu. Son düdük çaldığındaysa, ilgi odağı yine oydu. Tüm Raja takımı etrafını sarmış ve onu neredeyse soymuştu. Ne de olsa onların çocukluk kahramanıydı…

Ronaldinho Gaucho’nun garip kariyeri, akıllara hep bir soruyu getiriyor. Bize yaşattıkları için ona müteşekkir mi olmalıyız, yoksa tüm bunların çok erken bittiği için kızgın mı? Sahada onunla 90 dakika geçirebilen Raja’lı oyuncuların oylarının hangi cevaba gittiğini tahmin etmek güç olmasa gerek.

Peki şimdi ne olacak? Henüz bir emeklilik sinyali yok ancak gerçekten o iki aylık küçük düşürücü Fluminense macerasına gerek var mıydı? Ve Ronaldinho’nun artık vücut formuna ne kadar dikkat ederse etsin, sahada işlevsel olmasına yetecek kadar güçlenmesi mümkün mü?

Belki hâlâ bizleri şaşırtmaya aday olabilir. Tıpkı o başka bir yöne bakarken, bir diğerine attığı paslarda olduğu gibi… Belki hiç oralı değil gibi görünürken gayet fit ve motive şekilde geri dönebilir.

Dürüst olmak gerekirse bu küçücük bir şans. Ancak sırtında adı yazılı formasını alan tüm Fluminense taraftarları gibi bekliyoruz. Kimse inanmak istediğimiz için bizi suçlayamaz.

Çeviri: Aras Yetiş (@arasyetis)

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Sıfır

Sıfır

3 sene önce
Kardeşlik ve Birlik

Kardeşlik ve Birlik

6 sene önce