Büyük maraton bitti. (Burada ufak bir duraksama var). Hedef yarış tamamlanınca insan ister istemez boşlukta kalıyor. Kaldı ki, Vodafone İstanbul Maratonu da koşu takviminde sezon sonuna denk geliyor. Hâl böyle olunca maraton sonrası yarış anlamında da büyük bir boşlukla karşı karşıya kalıyoruz.
Bu da beni daha büyük bir soruya götürüyor: Neden koşuyorum? Özellikle de 42 kilometre koşarken bittikten ve sonra her seferinde “bir daha asla” dedikten sonra. Fakat o çocukken içtiğimiz öksürük şurubu misali koşunun tadı, damakta kalmıyor değil. Bunun bilimsel açıklaması ise sadece endorfin.
Benim gibi hayatınızın büyük bölümünde herhangi bir spor ile uğraştıysanız endorfin bağımlısı hâline gelmiş olabilirsiniz. Spor yerine koyacağınız hiçbir şey size aynı hazzı vermeyecektir. Endorfini açıktan almak da çok mümkün olamayacağından sağlıklı yaşarken mutlu olmanın ne zararı var!
Öte yandan bir amaç olmadan spor yapmak da hiç kolay değil. Hele de bireysel sporlarda. Pazar sabahı arkadaşlarla basketbol ya da halı saha ilgi çekici olabilir ama önünüzde yarış ya da hedef yokken sabah kalkmak hiç kolay olmayacaktır.
Çözüm konusunda benim önerim, ufak yarışlar bulmak ve sezon dışında biraz ağırdan almak. Ben öncelikle kendime Geyik Koşuları’nı belirledim. 13 Aralık tarihinde yapılacak yarışta 14K koşmayı planlıyorum. Hem bu şekilde ‘trail’ parkurların tadını da biraz almış olurum.
Aralık ayından sonra marta kadar düzgün bir organizasyon bulmak zor. Bunun çözümüyse yurt dışında. Hem ziyaret hem ticaret misali Nisan ayındaki Prag Yarı Maratonu’nu gözüme kestirdim. Bu tarihi şehirde koşmak çok ilgi çekici olacak, umarım bir pürüz çıkmaz.
Tabii kış ayları geldikçe dışarıda koşmak biraz daha zorlaşıyor. Soğuk hava, güneşin ya da gün ışığının sınırlı olması ve tabii ki ısınma ihtiyacı ile birlikte artan hava kirliliği… Kimileri kışı sever, kimileri yazı, ben ise tam ortasındayım. Sahilde koşarken bastıran yağmur sonrası ayakkabılarımın su içinde yüzmesi beni hiç ilgilendirmiyor. Öte yandan sıcak ve nem de aynı şekilde tabii. Ama bir seçim yapacak olsam yine yazı seçerim. En azından duştan sonra üşüme ihtimali yok, hastalanma olasılığı ise zayıf.
Hedef koymak insan hayatının anlam kazanması adına da çok önemli. Amacı olmayan ve bir noktaya yürümeyen insan kafası kesik tavuktan farksızdır. Biraz felsefi olacak ama boşlukta yaşamak insanın odaklanmasına ve performans göstermesine de negatif etki ediyor. Bu yüzden eğer koşu gibi zorlu bir spor yapmak ve sürekli olmak istiyorsanız güzel bir yıllık takvim çıkarın. Şimdiden bir çok yarışın 2016 tarihleri belli oldu. Türkiye içerisindeki ‘mahalli’ tabir edebileceğimiz yarışların sayısı her gün artıyor. Bunların yanı sıra imkanı olanlar için araya bir iki tane yurt dışı yarışı serpiştirmelerini öneririm. İyi ve sağlam organizasyonlarla koşu ve yarış deneyimi bambaşka noktalara varıyor.
*Vodafone İstanbul Maratonu ile ilgili detaylı bilgi için buradan.
Can Demirel, Güney Amerika’nın Kuzey karakterli soğuk insanı. Plaza, tarla ve oteller üçgeninde göçebe spor hayatı deniyor. Kısıtlı zamanda yapılan egzersizlerden maksimum verim almak üzerine deneysel çalışmalarda bulunuyor, kobay olarak kendini kullanıyor. 1993 yılında başladığı spor hayatında yüzme, yelken, Amerikan futbolu ve triatlonla gerçekten uğraşmış olup şimdilerde mevsimine göre spor seçiyor. Strava profili için tıklayabilirsin