Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Vodafone İstanbul MaratonuSporda Performans Artırıcı Vaka: Müzik

Sporun vazgeçilmezlerinden müziğin, koşuya etkilerine bakıyoruz.

Antrenman sırasında 10 kilometre geçtikten sonra jel almak mı yoksa araya bir rock şarkısı sıkıştırmak mı?

Belki cevap “ikisi de” olacak. Biri fizyolojik etki yaparken diğeri koşu performansına psikolojik destek sağlıyor. Yazının başlığı müzik olduğundan, tahmin edebileceğiniz üzere yazının geri kalanında jellerle ilgili bir şey yazmayacağım.

Müzik dinlemenin faydaları çağlardır tartışılıyor ve bilimsel olarak -neredeyse saksıdaki çiçeği bile müzikle ağaca çevirecekler!- inceleniyor. Çoğunlukla zaman geçirdiğim Edirne’de bulunan Osmanlı’dan kalma Beyazıt Külliyesi’nde müzikle akıl hastalarının tedavi edildiği odaları görmüştüm.

Psikolojik etkilerine baktığımızda, müzik insana iki zıt yönden katkı sağlıyor: Konsantrasyon sağlama ve kafa dağıtma. Özellikle bireysel sporlarda konsantrasyon çok önemli. Konsantrasyona en çok ihtiyaç duyduğunuz an ise müsabaka öncesi oluyor. Start verildiğinde tek başınızasınız. Etrafınızda olan bitene kulak asamazsınız, yardım alamazsınız ve mental olarak güçlü olmanız gerekir. Birçok sporcuyu yarış öncesinde kulaklıkla görmenizin sebebi de budur. Kimisi olayı Michael Phelps gibi iyice abartır, başlangıç noktasına gelene kadar kulaklıkladır. Ama abartıya kaçmayanlar arasında da kuliste büyük çoğunluğun bu şekilde beklediğinden emin olabilirsiniz.

Bireysel sporları bir kenara koyarsak, takım sporlarında müzik antrenman ve maç öncesi ısınma sırasında etkin rol oynuyor. Çalan parçaları tüm takım beraber belirliyor. Temel amaç herkesin bireysel olarak adrenalin pompalaması ve birbirlerini yukarı taşımaları. Amerika’da bulunan profesyonel spor takımlarının sembol haline gelmiş antrenman mix’leri vardır.

Michael Phelps, müzik işini biraz abartanlardan.
Michael Phelps, müzik işini biraz abartanlardan.

Gelelim bir de müziğin kafa dağıtıcı etkilerine… Kafa dağıtıcı demek belki tam olarak açıklayıcı olmayabilir, o yüzden dış etkenlerden koruyucu bir kalkan özelliğini de söyleyebiliriz. Bu özelliğe en çok ihtiyaç duyulan zaman, uzun süren ve monoton sayabileceğimiz uğraşlar sırasıdır. Aklımızı yormadan yaptığımız, tabir-i caizse “amelelik” gerektiren bir proje çizmek, duvar boyamak ya da uzun mesafe koşu antrenmanı yapmak gibi işlerle uğraşırken müzik sizin devamlılık sağlamanıza yardımcı olur.

Şahsi olarak müzikle koşmayı tercih etmiyorum. Kulaklıklar bana sıkıntı veriyor. Aynı zamanda ufak boyutlarda bir mp3 çalarım da olmadığından telefonu koluma takmak durumunda kalmak istemiyorum. Müzik dinlemektense yanımda bir antrenman partneri olmasını tercih ederim. Lakin 1 saate yaklaşan veya daha uzun süren bireysel bir antrenman için müzik çok faydalı olabiliyor. Müzik sayesinde yorgunluk hissi geciktirebiliyor, temponuzu daha iyi ayarlayabiliyorsunuz. Ayrıca antrenman deneyiminizi eziyet olmaktan uzaklaştırıp eğlenceli bir hâle getirebiliyorsunuz.

Müziğin yukarıda bahsettiğim her iki etkisi için de ne tarz müzik dinleyeceğiniz size kalmış. Zira neşelendirici ve adrenalin yükseltici müzikler, kişiden kişiye değişiyor. Ünlü atletler arasında da bu konuda bir konsensus olmadığını tahmin edersiniz. Mesela Phelps hip-hop tercih ederken, Usain Bolt reggae, Ashton Eaton rock, Jeremy Lin ve Tebow ise ilahi dinlemeyi tercih ediyor.

Şahsi antrenman önerim, temponuzu korumanızı sağlayacak ve aklınızı meşgul tutacak, sizi düşünmeye sevk edebilecek parçalar seçmeniz. Benim koşu için yapacağım Spotify listem böyle şekillenirdi. (Biraz uzun ve sert koşuyorum)

Strummer'a göre işin sırrı bira...
Strummer’a göre işin sırrı bira…

Koşu performansına etki eden müzik dinleme konusundan, koşan müzisyenlere de sert bir geçiş yapalım. Hayır, biz koşarken onları dinliyoruz ama onlar acaba sporu ve koşmayı hayatlarının neresinde barındırıyorlar?  The Clash grubunun 1952 Ankara doğumlu solisti Joe Strummer, üstün koşu performansını biraya bağlayanlardan… Bu bölümde antrenmanlarda bana eşlik eden Ozan Can’ın yalnız olmadığı ortaya çıkıyor. 1983’te Londra maratonunu 3 saat 20 dakika civarında koştuğunu iddia eden (Resmi sonuçlar mevcut değil) Strummer’a göre yapmanız gereken en önemli şey yarıştan önceki akşam on bardak bira içmek. Yarış öncesi beslenmede en önemli şey beslenme rutinini bozmamak olduğuna göre Strummer için normal diyebiliriz ama tabii aynı yolu izlerseniz beklenmedik sonuçlarla karşılaşabilirsiniz.

Tarihte maratonlarda iyi dereceler çıkarmış müzisyenler mevcut. Örneğin üniversite yıllarında kronik yorgunluk teşhisi konulmadan önce 3 saatin altında bir dereceyle maraton koşan ve gelecek vaadeden Stuart Murdoch(Belle&Sebastian), 1970’lerde grubun giydiği streç taytlara sığmak için kilo vermek isterken derecesi 3.30’un altına inen Björn Ulvaeus(ABBA) veya ultra maratonları parçalayan Mike Malinin(Goo Goo Dolls) gibi… Fakat tarihte müzisyenlerin spor performansları denince benim aklıma ilk gelen(aslında pek de az bilinen bu yarışları, bana da Bağış Erten anlatmıştı) Rock’n Roll Sports Classic yarışlarıydı. Spoiler vermeden izlemenizi tavsiye ederim. Katılımcılar sizi şaşırtacaktır.

https://www.youtube.com/watch?v=k8ZjwBcN5IA

*Vodafone İstanbul Maratonu ile ilgili detaylı bilgi için buradan. 

Can Demirel, Güney Amerika’nın Kuzey karakterli soğuk insanı. Plaza, tarla ve oteller üçgeninde göçebe spor hayatı deniyor. Kısıtlı zamanda yapılan egzersizlerden maksimum verim almak üzerine deneysel çalışmalarda bulunuyor, kobay olarak kendini kullanıyor. 1993 yılında başladığı spor hayatında yüzme, yelken, Amerikan futbolu ve triatlonla gerçekten uğraşmış olup şimdilerde mevsimine göre spor seçiyor. Strava profili için tıklayabilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler