Can dost Inshah Malik için…
Başlığa aldanmayın. Bir temenniler beyanı değil bu yazı. Futbola ilişkin bir dileğim olsa; tuttuğum takımın 11 kafa 22 ayaklı dev bir hidra gibi yekvücut oynayıp, hasret -eh biraz da haset- yüklü taraftarını şampiyonlukla onurlandırmasını isterdim… Kuvvetle muhtemel ki bu sezon da olmayacak.
Bu yazı temenni değil ise ne mi? Seyirlik bir davet. İnşallah, Futbol dünya atlasının dip kuytusunda kalan bir coğrafyaya, Keşmir’e futbol dürbününden bakan bir belgeselin adı. ‘Keşmir/Kaşmir’ adını ince ve yumuşak bir kumaş türünden ibaret biliyorsak, coğrafya kadar din kültürü dersimiz de ayıplı. Lakin, Hindistan, Pakistan ve Çin sınırında bulunan bu bölgenin kadim halkı yüzde 95 oranında Müslüman. Britanya Hindistanı’nın bölünerek Hindistan ve Pakistan’ın bağımsızlıklarını kazandığı 1947’den bu yana, her iki devletin de hak iddia ettiği Keşmir, onlarca yıldır işgal altında. Keşmir’in Hindistan kontrolü altındaki toprakları, dünyanın en fazla militarize edilmiş bölgesi olarak biliniyor. Irak’ta bile 166 sivile 1 asker düşerken, bu oran Keşmir’de 20 sivile kadar iniyor. Haliyle burada isyan ve direnişin tarihi, işgal ve tahakküm kadar eski. Keşmirliler, sarsılmaz bir inançla, Hindistan’ın topraklarını zorla işgal ettiğini ve bunun kesinlikle yasal olmadığını söylüyor. İmamların camilerde bağımsızlık, kurtuluş ve mücadele sözcükleriyle bezeli vaazlar verdiği Keşmir’de, Aziz Nesin’e nazireyle söylecek olursak; her 2 kişiden 3’ü militan. İnşallah, Futbol belgeselinin odağında da ülkesinin bağımsızlık davasına gönül vermiş eski bir militan ve onun futbolcu olma hayaliyle yanıp tutuşan oğlu yer alıyor.
Brezilya: Vadinin Arkası
Başarat, Keşmir’in Srinagar kentinde yaşayan 18 yaşında genç bir adam, askeri okul öğrencisi. Hindistan ile Pakistan arasına sıkışmış bir coğrafyada büyümüş olsa da o krikete değil; futbola sevdalı. Manchester United taraftarı ve büyük bir Cristiano Ronaldo hayranı olan Başarat’ın okul dışındaki tüm dünyasını futbol ve kaptanlığını yaptığı takım işgal ediyor. Ha bir de belgesel boyunca sayısının birden fazla olduğunu anladığımız kız arkadaşları!
Şimdilerde bir iş adamı olan Başarat’ın babası, Beşir Ahmad Baba, doksanlı yıllarda Keşmir’in bağımsızlığı için savaşan binlerce militandan biriydi. 1990’lar, özellikle 1987’deki seçimlerden sonra Keşmir’in bağımsızlık mücadelesinde önemli bir dönemeç oldu. Kaybedenlerin kazanan ilan edildiği seçimler, türlü umutlarla akın akın sandığa giden Keşmir halkının Hindistan demokrasisine olan güvenini artık tamamen yok etmişti. İşte bu dönem isyan bayrağını kuşanan binlercesinden biriydi Beşir Baba. Ailesini ve henüz doğmuş oğlu Başarat’ı bırakıp geride, Pakistan’daki militan kamplarına katıldı; Keşmir’e döndü; yakalandı ve bölgenin en ölümcül sorgu merkezi Papa II’de gördüğü korkunç işkencelerden sonra serbest bırakıldı.
Belgesel, eski militan Beşir ve futbolcu oğlu Başarat’ın arasındaki uçurumu derinleştiren bir pasaport hikayesini konu alıyor. Son üç yıldır Başarat’ın hayatında, babasından daha baba bir adam var; futbol koçu Arjantinli Juan Marcos Troia. Marcos ve Brezilyalı eşi Priscila Barros Pedrosa, şüphesiz belgeselin en sıra dışı karakterleri. Delhi’de İranlı ve Afgan mülteci çocuklara futbol öğretirken Keşmirlilerin futbola olan yeteneklerini fark eden Marcos 2007’de Srinagar’a gelip The International Sports Academy Trust (ISAT) adıyla bir futbol akademisi kuruyor ve işgal altındaki kentte eşi ve çocuklarıyla yaşamaya başlıyor. Srinagar, mümbit bir futbol tarlası. Marcos’a göre futbol, savaşın içinde büyüyen bu çocukların ellerine taş veya silah alarak birer militana dönüşmesini engelliyor. Yönetmen Ashvin Kumar da Marcos’un görüşünü onaylarcasına, Hint askerleri tarafından defalarca vurulmuş yüzü kapalı genç bir militanın konuşmasını arka planda futbol oynayan çocukların tezatı içinde ekrana taşıyor.
Marcos, 2009 yılında Brezilya ve Keşmir arasında bir futbolcu değişim programı başlatarak en yetenekli sekiz futbolcusunu Brezilya’ya göndermek istiyor. Tabii ki listenin ilk sırasında ISAT takımının kaptanlığını yapan yetenekli forvet Başarat var. Ancak babası eski bir militan olduğu için Hindistan hükümeti Başarat’a pasaport vermiyor. Sabıka kaydı bile olmayan bir gencin yaşam ufuğu, Keşmir vadisinin ötesine geçemiyor. Babanın uzak geçmişi, oğul Başarat’ın geleceğinin önünde dev bir kaya kütlesi; ne baba ne oğul ne de Latin Amerikalı Troia’lar yerinden oynatabiliyor. Ta ki konu ulusal gazetelere yansıyıp Keşmir’in siyasi lideri Ömer Abdullah’ın kulağına gidene kadar.
İnşallah, Futbol karakterlerinin pek çok cephede yüzleşmeler yaşadığı bir belgesel. Başarat, hayal yurdu Brezilya’ya gidememe ihtimaliyle yüzleşiyor; Beşir Baba işkencecisi Vikas’la; Marcos vize problemi yüzünden senelerdir yaşadığı Keşmir’den gönderilme tehlikesiyle; sevecen eşi Priscila ise kurtulduğunu sandığı kanser hastalığıyla… Ve belki de en önemlisi, Keşmir’in bağımsızlık mücadelesine inanmışların yüzüne, bir dönem Keşmir’in Hindu cemaatine (Panditler) yaşattıkları zulmün gerçekliği çarpıyor. Başarat pasaport mücadelesini mahkemeye taşıdığı süre zarfında, 1993’te müslüman militanlar tarafından kaçırılmış bir Pandit çifti ziyarete gittiğinde kadın, “Kimbilir belki de bizi kaçıranlardan biri senin babandı,” diyor. “Suçumuz olmayan bir şey yüzünden bizi kaçırdılar.” Bu bir kader ortaklığı. Babasının geçmişinden dolayı cezalandırıldığını düşünen Başa’nın yüzünde aynı acının ızdırabı…
İktidarın İronisi
Uğur Vardan geçenlerde kaleme aldığı bir yazıda, “Futbol, sinemaya ne zaman gölgesini düşürse yanında güçlü bir arka planı da taşımak zorundadır” demişti. Ashvin Kumar’ın İnşallah, Futbol belgeseli bu tanıma uyan bir film. Hindistan’da gösterime uygun bulunmayıp sansürlendikten bir sene sonra yine aynı ülkede ‘Toplumsal Meseleler dalında En İyi Film Ödülü’nü kazandı. Ülkenin önde gelen Tehelka dergisi, “Bugün Keşmir’i anlamanın daha iyi bir yolu yok” diyerek filme övgüler yağdırdı. Evet, bu bir futbol belgeseli; ama aynı zamanda bir insan hakları belgeseli, bir direniş belgeseli. Her yönüyle izlenmeye değer. Filmin ismi, katıldığı her söyleşide yönetmenin karşısına bir soru olarak çıkıyor. Kumar, “yine de umut” mealinde yanıtlar veriyor. Belgeseldeki tüm yüzleşme hikayelerinin ucu açık; nasıl neticeleneceği müphem… Ama umut etmesini bilmeliyiz, diyor. Bizim de bugünlerde payımıza “İnşallah, seçim…” demek düşüyor.