*C.J. McCollum’un kaleme aldığı bu yazı, geride kalan NBA sezonu esnasında The Players Tribune‘de yayımlandı.
Hoş geldin çaylak! Şimdiden NBA’de 40 civarı maç oynadın ve tahminen bazı soruların var. Şanslısın ki buradayım. Beni, gelecekten gelen sen olarak düşünebilirsin. Önceki sezon çaylaktım ve bence bununla iyi başa çıktım. “Ne yani sana yemek mi getirtiyorlar? Somon fümeler, et yemekleri, salatalar… Bir de bedava mı? Üniversitedeki gibi her akşam Dominos veya Wal-mart pizzasına para vermeyecek miyim? Ben bu lanet ligde Kobe bile olurum.”
Sonra gerçekler yüze çarpar. Antrenman sonrası yorgun düşmüş bir şekilde oteline gider ve lobide şaşkın bir şekilde etrafına bakınırsın… Sonra takım arkadaşına yazarsın: “Kardeşim hangi odadasın? Aynı katta karşılıklı kaldığımızı biliyorum ancak oda numaramı unuttum.”
Bu bir eziyet! Ve sezon ilerledikçe sadece kötüye gidiyor. Şimdi beni dinle çaylak! Bazı meslek sırları paylaşacağım…
Seyahat bir şaka değil
Üniversitede ne kadar seyahat ettiğinle veya buna ne derece alışık olduğunla hiç mi hiç ilgilenmiyorum. Seyahat, bir çaylak olarak kesinlikle hazır olmadığın bir şey. İlk bakışta o kadar da büyütmeye gerek yok gibi değil mi? Ekim ayında Los Angeles’tan Oakland’a şort ve gözlükleriniz ile giderken ‘roadtrip’ hashtag’li Instgram postları havada uçuşur zaten.
Ama bekle.
Şanslıyız ki uçuşlarımızı birinci sınıf konforunda yapıyoruz. Bu ticari uçuşların, havaalanı kaynaklı tüm baş ağrısından ve o beklemelerden bizi kurtarıyor. Ancak hiçbir yumuşak yastık ve bedava yemek, kışın ortasında seni batı sahilinden doğuya yaptığın o ilk yolculuktan kurtaramayacak. Hadi pazartesi akşamı Portland’da oynuyor ol. Maç 21.30’da sona erdi. 22.45’te tam anlamıyla hazır bir şekilde uçakta olman lazım. Hem de 15 dakika sonra kalkıyor ve evet, New York’a uçuyorsun. Bu beş saatlik uçuş esnasında zamanda bir sıçrama yapıyorsun. Oraya sabahın gün ışığı görmemiş saatlerinde ulaşacaksın. Ne mi oldu? Doğru, söylemeyi unuttum. Dışarısı 10 derece ve gün içerisinde antrenman yapmak zorundasın. Nezle olmak üzeresin kardeşim, geçmiş olsun.
Neyse ki uçakta uyudun ama kafanda birbirleri ile yarışan düşünceler var. Ipad’de film izlemek, normalde sokabileceğin o şutları nasıl kaçırdığını hatırlamak ve takım savunması için daha iyi bir konsept planlamak. O önleyici adamlar NBA’de ne kadar da önemliymiş değil mi? Ligin en iyi savunmalarının temelinde yardımlaşma var. Kolay görünüyor. “Tamamdır adamım sorun yok, biraz itişip kakışır ve bunu hallederim” diyorsun.
Hayır kolay değil. Topu durdurmaya yardım edecek pozisyonda olmalısın, ayrıca adamının pas yolunu kapatmalısın çünkü üç sayılık atışlar büyük bir tehdit. Tabii onu boyalı alandan uzak tutman gerektiğini de unutma…
*Burada Liam Neeson, Taken filmindeki sesi ile belirir*
“İyi şanslar…”
“Sağolun bayım, bir tane daha alabilir miyim?”
Çoğu insan NBA’de çaylak olmayı kardeşlik yeminine benzetir. O kadar değil tabii. Daha çok stajyerlik yapmaya benziyor. Bazen takımın eskileri gecenin 3 veya 4 gibi seni arar ve ayak işlerini yapmalarını isterler. Bu işlerin çoğu klasik stajyer işleridir ve seni deli etmez. Sadece bazen saatlere öfkelenebilirsin. Ama tepen atmasın çaylak! Ne kadar az konuşursan senden o kadar az şey istenir. Birlikte takıma girdiğimiz Allen Crabbe ilk yılında hiç konuşmadı ve ondan çok az şey yapması istendi. Sanırım onu unutmuşlardı. Bu iyi bir hamleydi!
Eğer zamanda geri gidip çaylak C..J’e bir parça akıl verebilecek olsam, ona “Bazen az da çoktur” derdim. Saha dışında bazen çenenizi kapatmak en iyisi. Ben hep çok konuşurdum ve o sebeple uçuşlar öncesi Starbucks’tan kahveyi ben alırdım. Oyun kartlarını bulmak da her hafta bana kalırdı çünkü veteranlarımız uçakta kart oynamayı severdi. Kaybedince suçu kartlara atarlardı. Allen ve ben bunu hemen çözmüştük ve hep Bicycle marka, en iyi kalite kartları alırdık. Tabii sabunlar da vardı. Mesela kimi yumuşak sabun sever ve klasik otel sabunlarından hoşlanmazdı. Ama gerekenleri almamız için bol para verirlerdi, bu konuda asla şikâyet edemem. Ayrıca tüm bunların olumlu tarafı, bizi hep kollamalarıydı.
Benim için en zor olan kirli çamaşır çantalarını taşımaktı. Sezonun ilk yarısı küçük bir sakatlık geçirmiştim ve bunu koltuk değnekleri ile yapmak çok zordu. Şanslıyım ki takımımız çok gençti ve eşyalarını taşıtacak çok fazla veteran yoktu. Damian Lillard’a bile kendi lanet çamaşır çantasını taşıttık. Her ne kadar adamım ‘Dame’ iki kere All-Star olsa da bize eşya taşıtabilmek için fazla gençti.
Hep bedava yemeği al
Bunu bir kere söyleyeceğim çünkü zaten söylemek zorunda falan değilim: McDonald’s yok, Wendy’s yok, Burger King yok. (Belki buna bir istisna yapılabilir çünkü o Burger King patates kızartmaları bağımlılık yapıyor) Artık profesyonelsin ve daha iyi bir diyete ihtiyacın var. Portland bunun için iyi bir yer. Burada herkes sağlıklı. Elimde hamburger varken salata yiyen birini gördüğüm zaman kendimi kötü hissettiğim bile oluyor.
Günde iki öğününüz kulüp tarafından sağlanırken bahane üretmeyi bırakıp, iyi yemek yemeniz gerekiyor. Belki size ilginç gelebilir ama çaylakken en çok bu durumu tuhaf buluyordum. Benim “NBA’e merhaba” anım, tüm o çeşitleri gördüğüm ilk takım yemeğiydi.
Lige, Lehigh Üniversitesi’nden geldim. Belki bu durum diğer büyük okullarda farklıdır ancak bizim yemek kalitemiz, tamamen mutfak becerilerimiz ile alâkalıydı. Eğer bir an bile NBA yemeklerinden bıkarsanız okul yıllarını düşünün. Antrenman sonrası yemekhane kapanmıştır ve yemek kartınızı bile kullanamazsınız. Tanrı hazır noodle’ı kutsasın. Onların ne kadar kritik olduğunu düşünen bir tek ben olamam. Hatırladın mı?
O yıllarda, vücudunuza bir sporcu olarak girmesi gereken tüm o yemekleri ödeyebilecek paran olmuyordu. Söylesene somon, kuşkonmaz ve patates püresini nasıl ödersin? Hem de kız arkadaşınızı dışarı çıkartmak için kenara para ayırırken… Onu da dondurma yemeye götürürdün çünkü sinemadan çok daha ucuzdu.
Nereden geldiğini asla unutma. O iyi yemeği ye ve daha önemlisi, vücuduna faydalı olabilecek tüm imkanları kullanmaktan çekinme. NBA tesisleri bir çaylağın adını daha önce duymamış olabileceği bir sürü alet ile dolu. NormaTech ve GameReady basınç makineleri, Lehigh’de görmeyi hayal bile edemeyeceğimiz şeylerdi. Takım masörleri, ligdeki en iyi arkadaşların olmalı. O insanlara iyi bak çünkü sağlıklı kalmanı sağlayacaklar.
Kurtarıcı sandviç lazım
Sana az önce McDonald’s’dan nefret etmen gerektiğini söylememiştim. Dürüst olalım, lezzetli olduğunu biliyoruz. Ama bazen geceleri açlıktan öleceğini sanıyorken, evde yapabileceğin bir kurtarıcı sandviçe ihtiyacın var. Bu seni panik halinde Big Mac’e koşmaktan kurtaracaktır.
Bu benim için Scooby Doo sandviçidir. Çocukken hep Scooby Doo izlerdim. O ve Shaggy hep o muhteşem sandviçten yapardı. Dört parça ekmek. İlk katta soğan ve marul, ikincisinde domuz jambonu, üçüncüsünde hindi salamı ve sonuncusunda mayonez-peynir ikilisi. Deneyin ve sonunda Scooby Doo sandviçi yapana kadar pes etmeyin. Katları asla karıştırmayın. Eğer görsel bir yardım isterseniz de buradan buyurun.
Çocukken hep sandviçlerimi buna benzetmeye çalıştım. Annem ve kardeşim de işin içindeydi. Sonra buna Scooby Doo sandviçi demeye başladık ve hâlâ severek yiyoruz! Hatta kardeşim Errick basketbol oynamak için Çin’e gitmek üzereyken, “Scooby Doo sandviçi yapacağım, yemek ister misin?” diye bile sormuştu.
Kendi güç öğünününe ihtiyacın var ve eğer bu maçtan önceki gece yediğin bir Big Mac olursa, sen amaçsızca gezinirken biri çıkıp üzerinden smaç vurabilir…
Kötü şeyler de olacak
Bazı problemler yaşayabilirsin. Bu NBA’in doğasında var. Ben çaylak sezonunda ayağımda bir kemiği kırdım ve dürüst olacağım bu bir hediye gibiydi. Rahatça takılıp, olanı biteni anlayabilecek çok fazla boş zamanım oldu. Oyunu çok farklı bir noktadan izleyerek daha iyi kavradığımı düşünüyorum. Synergy sistemini öğrenerek, çok fazla oyuncunun oyunlarını videolar üzerinden inceleme ve onların neden bazı şartlarda durdurulamaz olduklarını görme şansına eriştim.
Üst klasman ve hakkı teslim edilmeyen gardlarla ilgili yazdıklarımı okuyup bunu daha iyi anlaman mümkün. Tüm bu bilgileri Synergy ile yaptığım araştırmalar sonrasında kazandım. NBA 2K15 oynayıp zaman kaybetmek yerine bu videoları izleyebilir ve bazı potansiyel rakiplerinden bir şeyler kapabilirsin. Bahane de üretemezsin çünkü bunu IPad’den bile yapmak çok kolay.
Parke üzerinde oyun ilk başta hızlı görünebilir. Zamanla yavaşlayacaktır. Bazen top sürerken durup etrafa bakmak, potaya gitmeye çabalamaktan çok daha faydalı olacak. Basit oynamak ve basit paslar atmak, oyunu da kolaylaştırıyor. Koçlar “hokey” paslarını sever. Hayatın boyunca oynadığın oyunu zorlaştırmamaya çalış.
Saha dışında muhtemelen bilmiyor olduğunu düşündüğüm şey ise parayı kontrol etmek. Üniversite yıllarında dönem başına 5 bin dolar kazanırken, şansın da yanındaysa, bir anda milyon dolarlar kazanan biri olabilirsin. Bir anda tüm tanıdıklarının sorunları, senin de sorunların olacak, aranan kişi haline geleceksin. Herkesin hayatını düzelten adam olacaksın. Bununla baş etmek biraz zaman alır. Dürüst olmak gerekirse bu zaten çok kişisel bir durum. Bence kendine sorman gereken şey şu: Bu insanlar ben Wal Mart’ta pizza veya bir dolarlık menüler yerken benimle miydi?
Mücadeleni iyi seç. Tweet atmadan önce düşün. Ve uyumaya git. Gerçekten uyumaya git.
Çeviri: Aras Yetiş (@arasyetis)