11 Ekim 2020, her şeyin sonu olabilirdi.
Mark Cavendish, 232 kilometrelik 2020 Gent-Wevelgem’in ardından mikrofonlara “Bu son yarışım olabilir” dediğinde gözyaşlarını tutamamıştı. O dönem Bahrain-Merida mayosu giyen ünlü sprinter, zirveye beklenen dönüşünü yapamadığı bir başka sezonun daha sonundaydı. Team Dimension Data sonrası Bahrain Merida’da da istediğini bulamamıştı. Sakatlıklar, hastalıklar, huzursuzluklar ve ilerleyen yaş… Saat ona karşı gibiydi, sürekli dönüyor ve Cav’i bir şekilde hep arkada bırakıyordu.
Pandemi nedeniyle sonbahara alınan klasiklerden Gent-Wevelgem de Cavendish’e yardımcı olmamıştı. 2000’ler bisikletine sevinçleriyle damga vuran Cavendish bu kez ağlayan taraftaydı. O an, spor üzerine yazıp çizenler için de tuhaf bir his söz konusuydu. Zira bizim bildiğimiz tek bir görüntü vardı: Son sürat finişe geldikten sonra ellerini kaldırırken gülümseyen Mark Cavendish. Fransa Bisiklet Turu’nda 30, İtalya Bisiklet Turu’nda 15 etap kazanan Mark Cavendish. 2011’de Kopenhag’daki Dünya Şampiyonası’nı kazanan, ‘Gökkuşağı Projesi’nin başrolü Mark Cavendish. 2014 Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’na gelen, sonra 2015’te de aynısını yapan ve burada da sürekli kazanan Mark Cavendish. Ve bunları yaparken havalı ve aşırı özgüvenli bir tonda gülümseyen Mark Cavendish.
Bu gülüşü yakından biliyordum çünkü ben de 2010’ların başında Eurosport Türkiye’de bisiklet yazan ve sonra da anlatan bir ekibin parçası olmuştum. 2015’te onunla ilişkim yeni bir boyut kazanmıştı. Socrates Dergi röportajı için İstanbul’da karşımıza geçmiş ve Caner Eler’le sorularımızı yanıtlamıştı. Cavendish sıcak bir şampiyon değildi, onunla konuşurken yakın bir dostunuz olabileceğini hissetmiyordunuz. Büyük şampiyonlara özgü bir mesafesi, İngilizlere özgü bir ‘swagger’ı vardı, Oasis’in en popüler zamanlarındaki ya da aslında Oasis’in her dönemindeki Liam Gallagher’ı anımsatıyordu. Ters bir soru sorduğunuzda bundan hoşlanmadığını belli ediyor, rakipleri mevzubahis olduğunda hiçbir zaman büyük övgüler sarf etmiyordu. Marcel Kittel’in çıkışını sorduğunuzda elbette fikirlerini ifade ederdi ama muhabbeti çok da uzatmazdı. En iyi sprinter olduğunu düşünüyordu ve bu konuda başka ekleyecek bir şeyi yoktu, kısa konuşacaktı.
O yüzden de gözyaşları tuhaftı ve hayır, “Bu son yarışım olabilir” derken ağlayan bir adam, Mark Cavendish’ten bize kalan son imaj olmayacaktı.
8 Şubat 2018, en son buluştuğumuz yerdi.
Mark Cavendish orada kalmıştı. 2018 Dubai Turu üçüncü etabında Marcel Kittel ve Nacer Bouhanni’yi geçtiğinde o âna fazla bir anlam yüklememişti muhtemelen. Yol bisikletinde 146 zaferi bulunan biri, yaşlansa ve eskisi kadar hızlı pedallamasa bile, her şeyin bıçak gibi kesileceğini düşünmez. Ama kesilmişti. Cav, 2015 sonunda Quick-Step’le yollarını ayırıp Team Dimension Data’ya geçtiğinde kariyeri düşüş evresine girmişti; HTC’den Team Sky’a oradan Quick-Step’e uzanan ve her adreste kazanmayı bilen yıldız yoktu ortada artık. Kittel ise onun varisiydi. Sadece bisiklette değil, Quick-Step’te de… Belçika takımı, patron Patrick Lefevere’in çevresinde bir aile yaratmıştı ve sponsor değişimleri, mali krizler nedeniyle sürekli çehre değiştiren profesyonel bisiklet dünyasında kökü 1990’lara uzanan bir devamlılık bina etmişti. Ve o devamlılık, Cavendish ile üç sezon çalıştıktan sonra Kittel’e gitmişti. Yeni bir çağ açılıyordu.
Hoş, değişim tam da beklendiği gibi olmamıştı. Doğru, Kittel de Belçika takımıyla hayatının en parlak sezonlarından bazılarını geçirmişti ama Cavendish’le arasındaki bayrak değişimi tuhaf bir şekilde sonlanmıştı. Alman bisikletçi, sporun zirvesine çıkarken özgürlüğünü kaybettiğini hissediyor, profesyonel bisikletin ona eskisi kadar heyecan ve mutluluk getirmediğini hissediyordu. Bütün bunlarla bağlantılı olarak, yavaşlamıştı. Cav’in kariyeri Epstein-Barr virüsü, 2017 Fransa Bisiklet Turu kazası, yaşlanma gibi gibi sebeplerden ötürü düşüşe geçerken Kittel de tepeden uzaklaşmıştı. Bir aile kurmak ve önüne bakmak istiyordu.
Kariyerlerini ve rekabetlerini Fransa Bisiklet Turu’nda inşa eden ikili, son kez 2018’deki Dubai podyumunda yan yana gelmişti. Kimsenin yol kenarında olmadığı, iki tekerin merkezinden uzak bir yerde. O dönem Katusha mayosuyla dibe vuran Kittel, muhtemelen rekabetin son perdesinin orada yaşandığının farkında değildi. Olsa bile çok umursamazdı, o daha çok mutluluğunu yeniden kazanmak istiyordu. Cavendish ise umursuyordu. Sadece Kittel’le rekabetini değil, kazanmayı önemsiyordu. Andre Greipel’den Thor Hushovd’a, Tyler Farrar’dan Robbie McEwen’a, Peter Sagan’dan Kittel’e kadar birçok isimle karşı karşıya gelmiş ve hep rakiplerden çok sonuca odaklanmıştı. Ve kazanma hissinin bir anda bıçak gibi kesileceğini hiç düşünmemişti.
12 Nisan 2021, yeniden buluşma vaktiydi.
2021 Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu parkuru ve kadroları açıklandığında hepimizin aklında aynı iki isim vardı. İlki tabii ki Mark Cavendish. Üç sezonluk kuraklığın ardından, emeklilik ihtimali de masadayken, yeniden Quick-Step saflarına katılmıştı. Ama bu sefer şartlar farklıydı. Belçika takımı, Britanyalı bisikletçiyi görev adamı olarak kullanmak, Cav’i bir zamanlar merkezinde yer aldığı sprint trenlerinin bir dişlisi yapmak istiyordu. Artık çok da fazla onun için çalışmayacaklardı, biraz da onu çalıştıracaklardı. Zaman değişmişti. Ve Türkiye’ye gelirken kafalarında başka bir düşünce daha vardı: Fabio Jakobsen’in dönüşü.
Aslında bu iki isim hepimizin aklındaydı. Türkiye, parkuru ve yapısı itibariyle, Cavendish’in dönüş zaferine uygundu. Eğer tamamen bitmediyse, bacaklarında hâlâ o eski gücünün kırıntıları varsa, her zamanki pozisyonuna geçebilir, yere paralel bir şekilde eğildikten sonra rakiplerinden yarım metre aşağıda sprintine başlayabilir ve belki de kazanabilirdi. İkincisi, Jakobsen’in dönüşüydü. 2020 Polonya Turu’ndaki dehşet kazada hayatından endişe ettiğimiz Jakobsen de Quick-Step’in üyesiydi ve onu da burada pedallarken görmek harika olacaktı. Bir galibiyet kazanamayabilirdi ama yeniden sevdiği işi yaptığını seyretmek kâfiydi bize.
İkilinin yolları Konya’daki ikinci etapta mutlu bir şekilde kesişti. Cavendish, özlediği Quick-Step sprint treninin merkezindeydi yine, Jakobsen ise daha çok görev adamıydı. Cav, genç rakiplerinden Jasper Philipsen’in yanından kıvrılıp giderken o eski çabukluğundan örnekler sergiliyordu ama belki de en önemlisi, takım arkadaşlarıyla kurduğu ilişkiydi. Yeniden lider gibi yarışan Britanyalı, etap içinde çok sayıda takım arkadaşının erkenden koptuğunu ifade ederken yeniden lider gibi de davranıyordu. Neyse ki sonda Alvaro Hodeg ona aradığı boşluğu yaratmıştı. Philipsen, 200 metre kala atağına başlayarak kartlarını erkenden masaya sürmüş, Cavendish ise ezeli rakibi Greipel’in arkasında bekledikten sonra, 150 metre kala pedallara asılmıştı. Önce Greipel’i sonra Philippsen’i sağından geçmişti. Yeniden kazanan taraftaydı.
Mark Cavendish, yarış sonrası çocuklar gibi şendi. Ona son şansını veren Patrick Lefevere de aynı noktaya vurgu yapıyordu. Belçikalı takım patronu, Aralık 2020’de Cavendish ile görüştüğünde onun bisiklete yeniden binen bir çocuk gibi heyecanlı olduğunu fark etmişti. Ve o Cavendish, Şubat 2018’deki Dubai Turu’ndan 1159 gün sonra, Konya’daki Tour of Turkey ikinci etabını kazandığında yine çocuklar gibi şendi. Hepimiz gibi. Öyle ki rakipleri bile yarış sonunda yanına gidip onu tebrik etmek için sıraya girmişti. Kittel burada değildi, çoktan bisikleti bırakmış ve Kreuzlingen’e yerleşip üniversite eğitimine geri dönmüştü. Lakin Andre Greipel buradaydı. Zaten Cavendish de yarışın şartlarının farkındaydı. “Fransa Turu’nda olmadığımı biliyorum ama Jasper ve Andre’yi yenmek de hiç kolay değil” diyordu mikrofonlara. Bu sefer gözyaşı dökmüyordu ama duygusaldı. Hem üç sene sonra kazandığı için hem de Jakobsen’le bunu aynı takımda yapabildiği için. Gerçekten de duygusaldı. Eskisi gibi olmasını beklemiyorduk zaten. Emeklilikle yüz yüze gelmek herkes gibi onu da değiştirmişti. Ve kaybetmek.
Peki bu büyük bir geri dönüş mü? Pek sanmıyorum. Spor yazarı damarlarım, Quick-Step mayosuyla küllerinden doğan Cavendish’in geniş bir portresini yazmayı memnuniyetle kabul eder. Ama hayır, ufukta mucizevi bir dirilişin kokusu yok henüz. O da bunu biliyor. Patrick Lefevere bile yarış sonunda yaptığı açıklamada “Onu hangi yarışlara götüreceğimiz hâlâ belli değil. İtalya Turu, biraz erken olabilir. İtalya konusunda Hodeg’e sözümüz vardı” demişti. Lefevere de bu zaferden ötürü duygusaldı ama biraz da realist olması gerekiyordu. Cavendish’in hâlâ zamana ihtiyacı vardı ve her şey yolunda gitse bile artık sprintin zirvesi uzaklarda kalmıştı. Bir daha Fransa Turu’na katılamaması, Eddy Merckx’in 34 etap zaferi rekorunu geçememesi de mühim değildi. Artık tek bir isteği vardı. Nerede olursa olsun, ister Kuzey Avrupa’da, ister İç Anadolu’da, geçmişte alıştığı o hissi tatmak.
Biz de aynı hissin peşindeydik. Sonuçta hayattan keyif alabilmek için bazı referans noktalarına, devamlılıklara ihtiyaç duyduğumuzu anlamıştık. Son 1159 veya 365 günde… Sıradan gördüğümüz bazı rutinler, yaşamımızda hep yer alacağına inandığımız bazı alışkanlıklar değerliydi ve onları kaybedene kadar bunu anlamak kolay değildi. Mesela son sürat finişe geldikten sonra ellerini kaldırırken gülümseyen Mark Cavendish. Bu da değerliydi ve bir anda hayatımızdan çıkmıştı. Ne mutlu ki Konya’da yeniden buluştuk. Belki de bir daha buluşacağız. Bugün yeni bir yarış var. Bisiklet devam eder. Mark Cavendish de sprint atmaya devam edecek fakat aslına bakarsanız şu an en büyük yarışı zamana karşı.