Bu yazı ilk olarak Socrates’in Ağustos 2020 sayısında yayımlandı. Tüm sayılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.
“Orta sınıf bir evde büyüdüm. Hapishanelerle, adalet sistemiyle alakalı pek tecrübem olmadı, o dünyanın farkında değildim. Biri hapisteyse orada olmasının bir nedeni var diye düşünürdüm, şimdiyse bunun bu kadar basit bir durum olmadığını gördüm.”
Maya Moore, 2017’de The Players’ Tribune’e verdiği röportajda bu cümleleri kurmuştu. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki adalet sistemine bakışının değişmesi, bizzat içinde bulunduğu bir hak arama mücadelesinden kaynaklanıyordu. Moore, yetersiz kanıtlara rağmen elli sene ceza alan Jonathan Irons’ın hapisten çıkması için uğraşıyordu. Irons’ın kaldığı ıslah merkezi, Moore’un çocukluğunu geçirdiği Jefferson City, Missouri’deydi. Maya koleje gitmeden önce Jefferson City’yi ziyaret ettiğinde kuzeni, aynı zamanda da vaftiz babası Reggie Williams’ın Jonathan’ın davasıyla ilgilendiğini görmüş, öğrendiği detaylar karşısında oldukça şaşırmıştı. Connecticut Üniversitesi’ne, sonrasında da WNBA’e gitmesine rağmen Irons’la bağlarını kesmeyen oyuncu, aralıklarla onu ziyaret etse de bu durumu çok da dillendirmiyordu. Ta ki 2016 yılındaki bir maça kadar… O tarihten sonra çok şey değişti. Moore, sahip olduğu platformu sosyal adaletsizliklere dikkat çekmek ve bu alanda yapılması gereken reformu anlatmak için kullandı. Bunları yaparken çıkış noktası da artık arkadaşı olan Irons’ı özgürlüğüne kavuşturmaktı.
***
Jonathan Irons, daha 16 yaşındayken yaşanan bir olay neticesinde mahkeme koridorlarına düşmüştü. Hırsızlık ve saldırı suçlarından yargılanıyordu. Olay yerinde silah patlamış, bir eve izinsiz girilmişti. Jonathan’ı olaya bağlayan tek detay ise o gün o mahalleden elinde bir silahla geçmiş olmasıydı. Ancak ifadesine göre, onun silahı olayda adı geçenle aynı silah değildi. Zaten o adı geçen silah bulunamamıştı bile! Jonathan’ın eve girdiğine dair bir kanıt da yoktu. Ne bir parmak izi ne de başka bir şey. Olayı inceleyen dedektiflerden biri, Irons’ın eve girdiği ancak ne yaptığını hatırlayamayacak kadar sarhoş olduğu yönünde bir itirafta bulunduğunu söylemişti. Irons ise böyle bir itirafı hiçbir zaman kabul etmedi. Ayrıca dedektif sorgulamasını yaparken odada başka hiç kimse, bir görevli ya da avukat bulunmuyordu. O yüzden dedektifin dedikleri de güçlü bir dayanak noktası değildi. Ancak yine de elli senelik bir ceza aldı. Dava bittiğinde 18 yaşındaydı, yetişkin olmamasına rağmen mahkeme onu öyleymiş gibi yargılamıştı. Birkaç kez temyize gidilse de cezada değişiklik olmadı. Davaya bu haliyle bakıldığında bile aynı gün olay yerinden geçtiği için hiçbir somut kanıt olmadan Jonathan’ın böyle bir ceza alması, bir şeylerin yanlış olduğunu hissettiriyor. Ancak asıl perde arkasına baktığınızda, ülkede asırlardır süregelen ayrımcılık bütün kötülüğüyle karşınıza dikiliyor.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
Jonathan Irons, hayatı boyunca yoksulluk çekmiş bir siyah. Yani dava açıldığında tek şanssızlığı yanlış zamanda yanlış yerde olması değildi. Tamamı beyaz bir jüri tarafından daha 18 yaşında işlemediği bir suçtan dolayı içeri atılmıştı. Ülkedeki sistematik ırkçılığın olaydaki etkisi çoktu ama davasını kamuoyu fark etmedikçe bunun bir önemi yoktu. Moore, tam da bu noktada Irons’ın hayatında çok önemli bir yer edinmiş oldu. İletişimleri uzun yıllara dayanıyordu ama 2016, hem Moore hem de Irons için dönüm noktasıydı. O yıl, Maya Moore ve Minnesota Lynx’ten takım arkadaşları formalarının üzerine siyah bir tişört giyerek bir maça çıktılar. Tişörtün önünde “Değişim Bizimle Başlar” arkasında da yakın zamanda polis tarafından öldürülen iki Afrikalı-Amerikalı vatandaşın ve protestolarda vurularak hayatını kaybeden beş polis memurunun ismi yazıyordu. Maya, “Sesimi bulmuştum” diyerek anlattı sonrasında bu ânı. Yakından bilmediği bir dünyayı tanımaya başlıyordu.
Irons’ın davasını temel alarak ABD’deki ceza hukuku hakkında konuşmaya başladı. ‘Win With Justice’ adlı oluşumu hayata geçirdi ve insanların savcılar, onların ceza verme şekilleri ve bunun doğurduğu sonuçlar hakkında bir şeyler öğrenmesine adadı kendini. Win With Justice’ın internet sitesinde yer alan istatistiklere göre, ABD’de davaların yüzde 97’si mahkemeye taşınmıyordu ve her 15 siyah erkekten 1’i hapisteydi. Savcılar, adalet sistemindeki en güçlü konumdaydı ve kontrol mekanizmalarının eksikliği, taraflı sonuçlar doğurabiliyordu.
Maya, Irons’ın davasıyla ilgileniyordu ama bir süre sonra zamanını tamamen buna vermesi gerektiğini hissetti. Bir yandan WNBA’de oynasa da artık kafasını basketbola veremediğini düşünüyordu. Bu noktada herkesi şaşırttı ve 2019 WNBA sezonunda oynamayacağını açıkladı. Böylece tamamen saha dışı mücadelesine odaklanabilecekti. Bu adımı atarken, bir bakıma mesleğini bırakırken korkuyor muydu? The Atlantic yazarı Jemele Hill, podcast’inde ona bu soruyu yönelttiğinde Maya cevap vermenin zor olduğunu söylüyor. Ancak bakış açısına göre, hayat her zaman basketboldan daha büyüktür. Aynı podcast’te sarf ettiği şu sözler de bu kararı alırken hissettiklerini ve amacını çok iyi açıklıyor: “Sanki bir hamster çarkındasın ve koşuyorsun. ‘Buradan inmeliyim, başarının benim için ne demek olduğunu ve dünyanın beni nereye çağırdığını çözmeliyim’ demelisin.”
Maya bu düşüncelerle basketbola ara verdikten sonra Irons’ın davası ve sistemde yaratmak istediği reformlar için çalışmaya devam etti. Davanın yeniden açılması için uğraştı, kanıtların yeniden gözden geçirildiği duruşmalarda yer aldı, Missouri başsavcısına dilekçe yazdı. Bunları yaparken haksız yere suçlanan tüm insanların adil bir yargılama süreci geçirmesi için de çaba gösterdi, kamuoyunu bilgilendirdi, oluşturdukları kampanyaya destek olmalarını istedi. Irkçılıktan beslenen bir sistem, daha fazla hüküm sürmemeliydi. Yol uzundu ama gidilmesi gerekiyordu. Bu yol, ilk büyük kilometre taşına 9 Mart 2020’de vardı. Irons’a yöneltilen suçlamalar düştü. 2 Temmuz 2020’de ise Jonathan Irons, 18 yaşında girdiği Jefferson City Islah Merkezi’nin kapısından 40 yaşında özgür bir yetişkin olarak çıktı. Maya, dışarıda onu bekliyordu. Jonathan’dan birkaç şey söylemesini istediklerinde kurduğu basit cümle, tüm bu mücadelenin neden değerli olduğunu anlatmaya yetiyordu: “Artık hayatımı yaşayabileceğimi hissediyorum.”
***
“Bu, sahip olduğun platformu kullanmanın en mükemmel örneği. Şu an sahada dripling yapmıyor ama kendini bu konuya adayışı, bir takım arkadaşı olarak parkede yaptıklarının aynısı. Eğer Maya bir şey yapıyorsa, bu mükemmel olacaktır.” Maya’nın Minnesota Lynx’teki koçu Cheryl Reeve, dava sonuçlandığında bunları söylemiş, onun mücadelesiyle sahadaki halini bağdaştırmıştı. Sonuçta Maya, aynı derecede etkileyici bir basketbolcuydu. Jefferson City’deki küçük bir apartman dairesinde annesinin kapıya astığı bir pota sayesinde tanışmıştı oyunla. O başlangıcın sonrasıysa sporunun en başarılı yıldızlarından biri yapmıştı onu. Basketbola verdiği araya kadar kazandıkları, herhangi bir oyuncuyla kıyaslanamayacak kadar fazlaydı. Kolej kariyerinde iki NCAA şampiyonluğu vardı. WNBA’de ise final ve lig MVP’si seçilmişti; dört kez şampiyon, altı kez All- Star olmuştu. Bunlar seviyesini göstermek için gayet yeterli olsa da özgeçmişine ikişer tane dünya şampiyonası ile olimpiyat altın madalyasını, iki de EuroLeague zaferini eklemek gerekiyor.
Kolejde Maya ile bir sene birlikte oynayan, Phoenix Mercury oyuncusu Bria Hartley’ye ulaşıyor ve ona Maya’yı soruyorum. Bria, Maya’nın gençken onun için çok iyi bir rol modeli olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Maya’nın etrafında olmak ve ne kadar sıkı çalıştığını görmek gerçekten bana çok yardım etti. Durmak bilmeyen bir iş etiği var ve gerçekten sınırlarını zorluyor.” Maya’nın basketbola verdiği aradan bahsederken onun nasıl bir oyuncu olduğunu da anlamak gerekiyor. Kariyerinin en iyi zamanında, en iyilerden biri olduğu oyunu bırakıyor. Bu açıdan bakıldığında, toplumda değişmesi gerektiğini düşündüğü şeyler için hayatının merkezindeki bir şeyden vazgeçmesi Maya’yı tarihte çok daha önemli bir yere koyuyor.
Diğer taraftan, Maya’nın mücadelesinin hak ettiği ilgiyi gördüğünü söylemek de zor. Burada yeniden Bria Hartley’ye dönüyorum: “Maya’nın yaptıkları inanılmaz. Amacına odaklanmak için oyunu bırakması, onun ne kadar özverili biri olduğunu gösteriyor. Yaptıkları bazen yeterince konuşulmuyor bile. Bütün bu övgülere ihtiyacı yok ama biz onu övmek istiyoruz, oysa o çıkıyor ve insanlara yardım ediyor. Maya, onunla tanıştığımdan beri böyle bir insandı.”
Evet, Maya’nın övgüye gerçekten de ihtiyacı yok. Bütün bu süreçte ilgiyi kendi üzerine çekmeden yaptı her şeyi. Mesleğini bırakması, onun için bu hikâyedeki önemli başlıklardan biri değildi. Ama böyle bir fedakârlığı da görmezden gelmek imkânsız. Maya’ya olan kamuoyu ilgisinin görece azlığının bir sebebi de başka bir adaletsizliğin, cinsiyet eşitsizliğinin kapılarını aralıyor aslında. SLAM’in Let’s Keep it Real adlı programında Ros Gold-Onwude, Angel McCoughtry, Sheryl Swoopes ve Lexie Brown bu konuyu konuşuyor, Maya’nın yaptıklarını gerçekten de yeterince kişinin bilmediğini ifade ediyorlardı. Lynx’in genç oyuncusu Lexie Brown, erkek basketbolcular işlerine ara vermeden sosyal adaletsizliklerden bahsettiğinde bile bunun ne kadar büyük bir haber olduğunun altını çiziyordu. Ve dördünün de vardığı ortak kanı şuydu: Bırakın LeBron James’i, NBA’de zamanının çoğunu bench’te geçiren bir oyuncu, Maya’nın yaptıklarını yapmış olsaydı Maya’dan çok daha fazla ilgi çekerdi.
***
Maya Moore, adaletsiz bir dünyanın ortasında eşitsizlikleri yıkmaya çalışıyor. Jonathan Irons’ın özgürlüğünü elde etmesine yardım ederek kurduğu mücadele, başka insanlara da ilham oluyor. Kendisi gibi UConn mezunu olan Renee Montgomery ve Tiffany Hayes de 2020 WNBA sezonunda oynamayacaklarını açıkladılar. İkisi için de şu an odaklanılması gereken daha önemli konular var. Montgomery, kararını anlatırken George Floyd’un bir polis memuru tarafından boğularak öldürüldüğü andan bahsediyordu: “O sekiz dakika ve 46 saniyeden beri herkes biraz değişti. Bu sene başka bir şey yapmam gerektiğini o an anlamıştım.” WNBA, her ne kadar medya tarafından kıyıda köşede bırakılsa da içinde her zaman aktivizmi barındıran bir lig. Gerek NBA’le eşit haklar mücadelesinde, gerekse de ırkçılık konularında… Maya’nın yaptıkları da yakın zamanda sonuçlarını görebildiğimiz en somut hak mücadelelerinden biri. Jonathan Irons’ın davası bitmiş olsa da sosyal adaletsizlikleri düzeltmek için gidilecek yol hâlâ uzun. Ama Maya Moore gibi insanların etkilediği insan sayısı hiç az değil. O yüzden umutlu olmakta bir sorun yok. Maya’nın da belirttiği gibi değişim bizden başlıyor. Kaybedecek vaktimiz ise kalmadı.
Yazı: Başak Can