Philadelphia 76ers yakın tarihinin dönüm noktalarından birinde konfetiler vardı. Joel Embiid-Ben Simmons-Brett Brown birlikteliği için 2018 Doğu Yarı Finali üçüncü maçının sonunda her şey yoluna girmiş gibiydi. Ersan İlyasova’yla birlikte sezon ortasında takıma katılan Marco Belinelli, süre dolarken üçlüğü potaya yollamış ve Celtics serisini 2-1’e getirmişti. Yani, bir saniyeliğine öyle sanılmıştı. Wells Fargo Center’da kutlamalar başlamış, konfetiler sahaya yağmıştı. Ancak bir sorun vardı. Belinelli’nin ayağı çizgideydi.
‘Konfeti Maçı’ olarak tarihe kazınan o karşılaşma, Celtics-Sixers rekabetine yeni bir sayfa eklemişti. Büyük bir hengâmeyle uzatmaya gidilmiş ve son sözü Celtics söylemişti. Direksiyonda Brad Stevens vardı ve Butler yıllarından bir seti iki farklı mola dönüşünde kullanarak rakibini alt etmişti. İki gün sonra Brett Brown hamlesini yapmış ve TJ McConnell’ı ilk beşe yerleştirmişti. Robert Covington’ın şut atmayı unuttuğu seride TJ havayı değiştirmiş ve Sixers durumu 3-1’e getirmişti.
Beşinci maçta Sixers, Celtics’e üstünlük kurmaya başladığını hissediyordu. Seri boyunca Brad Stevens’ın kanatları tarafından hedeflenen JJ Redick ile setler oynayan Embiid, Celtics boyalı alanınında hâkimiyet kurmuştu. Simmons ise TJ ile daha rahattı. 1:08 kala Sixers, iki sayı öndeydi. Bu kez sahneye Marcus Smart çıktı. Önce bir perdeyle, sonra bir ribaundla, ardından bir top çalmayla, en sonda da bir pasla…
Aslında kimse Smart’tan bahsetmek istemiyordu. Zira seride NBA’in geleceği yatıyordu. Embiid ile Simmons, tartışmaların merkezindeydi. Onların bahsi bitince sıra Jayson Tatum ve Jaylen Brown’a geliyordu. Tatum, The Process döneminin son büyük hamlesi olabilecekken bir Danny Ainge vurgunuyla Celtics’e katılmıştı. Brown da aynı şekilde draft mahsulüydü. İkisi de modern, çift yönlü kanatlardı. Akabinde Brad Stevens’a geliyordu söz. Dahi koç kontenjanı ona tahsis edilmişti. En son, Kyrie Irving’e uzanıyordu muhabbet. Sakatlığı nedeniyle play-off’ta yoktu ama genç çekirdekle yapabilecekleri iştah kabartıyordu.
Gerçekten de Smart’tan pek bahsedilmiyordu. Markelle Fultz’un kaybolan şutu bile daha mühim bir gündem maddesiydi. Ama Smart oradaydı. Kâğıt üzerindeki görevi adamına dünyayı dar etmekti. Bu bazen JJ Redick’i perde çıkışında takip etmek, bazen Ben Simmons’a açık alanda baskı yapmak, bazen de TJ McConnell’ı aralardan kaçırmamaktı. Ama gerçek görevi başkaydı. Embiid ya da Dario Saric’in yakalayabileceği ters eşleşmelerde devrede olması gerekiyordu Smart’ın. Celtics, topsuz alanda, çabuk şekilde adam değişmekte ustalaşmıştı ve bu alışkanlığın kalbinde Smart vardı. Öyle ki NBA’deki hemen her uzun en az bir kere sırtına onu alıp ters eşleşme yakaladığını ve potaya rahat şekilde dönebileceğini düşünmüştü. Halbuki ona dair her şey gibi bu da bir yanılsamaydı. Smart’ı ittirerek potaya götüremezdiniz. Yüzünüzü potaya döndüğünüzde ise muhtemelen topunuzu çaldırırdınız.
Beşinci maçta bir dakika kalmıştı ve top Tatum’daydı. Smart önce perdeye gelir gibi yaparak Simmons’ı engellemiş ve Tatum’ın boş koridordan içeri girmesini sağlamıştı. Ama pozisyon orada bitmemişti. Tatum’ın kaçırdığı atışı takip eden de oydu. Redick uyurken potaya koşan Smart; Embiid, Simmons ve Saric’in bakışları eşliğinde hücum ribaundunu alıp basketi bulmuştu. Dönüşte Sixers, ters eşleşme yakaladığını sanarak post-up’ta Dario Saric’i bulmuştu. Saric’in arkasında Smart vardı. Hırvat uzunun dirseğini kullandığı ilk itme denemesi başarılı değildi. İkincisi de… Üçüncü darbede ise Smart kendini yere bırakmış, Saric de onunla düşmüştü. Top Celtics’teydi ama acele etmeden sete oturmayı tercih etmişlerdi. Topu dolaştırmışlar ve Horford’ın dışarı çıkmasıyla birlikte boşalan boyalı alana Tatum’ı kaçırmışlardı. Smart’ın asistiyle Tatum pota dibinde basketi bulmuştu.
Bir dakikada değişen maçın sonunda Smart’ın istatistik hanesinde 14 sayı, 6 ribaund, 6 asist yazıyordu. Onun standartlarında iyi katkılardı bunlar ama Tatum’ın 25, Brown’ın 24 sayısı kadar dikkat çekmiyordu. Rozier bile play-off başından beri daha fazla konuşuluyordu, özellikle de Bucks serisi nedeniyle. Ama Smart oyunu değiştiriyordu. Klişe tabirle, onun etkisini görmek için sayıların ötesine bakmak gerekiyordu. Özellikle şutunu geliştirdikten ve üçlük adedini arttırdıktan sonra yaptıkları box-score’a da yansımaya başlamıştı ama yine de ona dair açıklanamaz bir taraf vardı.
Smart, 2014’te başlayan Celtics kariyerinde benzer anların parçası olmuştu. Isaiah Thomas’ın açık alanda getirdiği topta pota altından bitirdiği Raptors maçı, üst üste hücum fauller aldırarak James Harden’ı deli ettiği Rockets kapışması, Shai-Gilgeous Alexander’ın topunu çaldığı Oklahoma City Thunder deplasmanı… Sahne büyüdükçe farklı becerileri de meydana çıkıyordu. 13 Şubat’ta oynanan ve iki uzatmaya giden epik Los Angeles Clippers karşılaşmasında Kawhi Leonard’ın topunu çaldığı pozisyon da bir başka örnekti. Açık alanda baskısı, topa müdahalesi, peşinden kenara atlayıp o topu Kawhi’ın ayağına çarptırışı… Bütün bunlar Tatum’ın maça damga vuran üçlüğü kadar posterlik değildi belki ama yine de unutulmazdı.
Smart, zamanla Celtics kamuoyu içerisinde maçı kazandıran oyuncu statüsüne kavuşmuştu. Bazen yapabildikleriyle, genelde de yaptırmadıklarıyla… O, sürekli ‘kazanan oyun’un peşinde koşuyordu ve bunu hep başka bir yoldan yapıyordu. Brad Stevens için bundan daha önemlisi yoktu. Sürekli Smart’ın görünmeyen katkılarından bahsediyordu. Zaman içinde o görünmeyen katkılar görünmeye başlamıştı ama Sixers serisindeki beşinci maç, Smart deneyiminin başrolünde kalmıştı.
Ta ki Pascal Siakam’ın pasıyla Norman Powell hızlı hücuma çıkana kadar…
***
Sözkonusu Kyle Lowry olduğunda sıkça kullanılan bir ifade var: “Küçük şeyler.” ESPN yazarı Kevin Arnovitz de geçen seneki yolculukta Lowry’nin dehasını anlamaya çalışan kalemlerden biriydi. Temel sorusu da şuydu: “Kyle Lowry’nin açıklanamayan dehasının gerisinde ne var?” Ve aynı kelimelerin etrafında dönüyordu: Değer. Etki. Katkı. Kariyerinin başından beri Lowry takımlarını daha iyi hale getiriyordu. Şampiyonluk yolunda kaleme alınan bu yazının girişinde verilen bir istatistik de onun etkisini anlatmak için anılan bir klişeye dönüşmüştü. Toronto Raptors’ın 2019 play-off’larının başında Orlando Magic’e kaybettiği maçta Lowry 7’de 0’la oynamıştı ve yenilginin en büyük sorumlusu görülmüştü. İlginç olan, oyunda olduğu kısımlarda takımının Magic’e 11 sayı fark atmasıydı. Elbette görünen köy kılavuz istemiyordu, Lowry gününde değildi, hücuma zarar vermişti. Magic onu rahat bırakarak boğucu savunmasını Raptors’ın daha etkili departmanlarına aktarmıştı. Lakin yine de eleştiri yağmuru altındaki Lowry’nin tarafını tutan birçok insan onun aslında takımı yukarı çıkardığını ifade ediyordu. Eleştirenler ilk maç özelinde haklıydı belki ama Lowry’nin katkısını anlatmaya emek harcayanlar uzun vadede kazanacaktı.
Arnovitz’in verdiği bir örnek bu anlamda çok değerliydi: “Masai Ujiri, 2013’te Raptors’ın başına geçtiğinde Lowry, DeMar DeRozan, Rudy Gay, Andrea Bargnani ve Jonas Valanciunas’tan oluşan bir iskeleti emanet almıştı. Ujiri, 34-48’lik sezona bakıp personel değerlendirmesi yapacaktı. Lowry, 2012-13’te saha içinden yüzde 40.1’le, üçlüğün gerisinden yüzde 36.4’le 11.6 sayı ortalama tutturmuştu. İyi ribaund alıyor ve asist yapıyordu ama aşırı atletik değildi ve menzili ortalama üstüydü. “Göreve başladığımda Raptors’ın gelişmiş istatistik ekibi yanıma gelmiş ve Kyle’ın takıma etkisini göstermeye çalışmıştı’ diye anlatıyor o günleri: ‘Bunu anlamamı sağladılar.’ Ekip için, Lowry kadrodaki en değerli oyuncuydu, her ne kadar geleneksel istatistik sayfası bunu hep göstermese de… Lowry liderliğindeki beşler daha yüksek yüzdeli şutları buluyordu, bilhassa da pota çevresinde… O direksiyondayken sürekli hızlı hücuma çıkıyor, top kayıplarını ve ribaundları daha başarılı şekilde hızlı hücuma çeviriyorlardı, ayrıca rakip şutları daha iyi karşılıyorlardı.”
Lowry’nin yolu Smart’tan farklı şekilde akmıştı. Memphis Grizzlies onu draft ettikten bir sene sonra Mike Conley’yi seçmişti ve Lowry’nin Houston Rockets’a takaslanmasına yol açan süreci başlatmıştı. Rockets’ın Daryl Morey liderliğindeki yönetimi, Lowry’nin etkisini fark etmişti ama orada da başka bir süreç devredeydi. Genç oyuncu, Rick Adelman döneminden sonra Kevin McHale’in koçluğuna alışamamıştı ve Raptors’a gönderilmişti. Kanada, sığınağıydı. 2014 Brooklyn Nets serisinin sonundaki hatası, üç sene üst üste darmaduman edildikleri Cavaliers serileri o sığınağın da su almasına sebep olmuştu ama yine de değeri anlaşılmıştı ve Kawhi Leonard’la birlikte parmağına NBA yüzüğünü de takmıştı. Toronto’da tek sezon kalan Leonard muhteşem bir şekilde işini yapan bir ‘ada’ydı. O adayla Raptors arasındaki bağlantıyı Lowry kurmuştu. Lowry belki Philly sokaklarında geçen çocukluğunda hayal ettiği gibi Allen Iverson olmamıştı ama Chauncey Billups ya da Andre Miller olmakta da sakınca yoktu.
Smart’ın yolu daha farklıydı. O da pozisyonu için eksiklere sahipti. Pek de güvenilir olmayan şutu, ligdeki geleceği için soru işaretiydi. Top hâkimiyeti ve oyun yönlendiriciliği de ilk bakışta insanı çarpmıyordu. Daha da ilginç bir sorun, özgüveniydi. Smart ilk günden beri ‘o şutu’ atmaya hakkı olduğunu düşünüyordu, herhangi bir andan veya rakipten çekinmiyordu. Rekabetçilik anlamında değerli olan bu özellikler savunma yönünden onu benzersiz kılıyordu ama defansta her şeyi değiştiren içgüdüleri, hücumda hatalar yapmasına neden oluyordu. Yine de bulunduğu organizasyon, Smart’ın ‘eski tip’ tarafına aşık olmuştu. Brad Stevens döneminde Celtics, özellikle de Smart’ın takıma katıldığı 2014-15 sezonundan itibaren, ritmini bulmuştu. Savunma kimlikleri oturmuştu ve Smart’ın switch yapabilen, baskılı savunması, sahaya düşen herhangi bir top için kendini parçalaması Celtics’in yüzünü güldürüyordu. Danny Ainge ve Mike Zarren önderliğindeki yönetim katı, Smart’ın etkisinin farkındaydı. Onun artılarını da eksilerini de iyi biliyorlardı ve Smart’ı kontrol etmeye çalışmıyorlardı.
***
Marcus Smart ve Kyle Lowry, 2020 Doğu Yarı Finali’nde karşı karşıya geldiğinde Spider-Man meme’leri hazırdı. Neyden bahsettiğimi biliyorsunuz:
Ama aslında Spider-Man’e ihtiyacımız yoktu. 1967 tarihli bir Spider-Man bölümünden kalan bu ünlü kare Raptors-Celtics kapışması boyunca Lowry ile Smart tarafından yeniden üretilmişti. Beş numara pozisyonu zayıf karnı olan Celtics’te Smart’ın fazla mesai yapması gerekiyordu. Zorlama şutlara yönelttikleri Raptors, belki Siakam’ı açık alana çıkarmayı başaramamıştı ama Serge Ibaka’nın artan varlığıyla birlikte rahatlayan Lowry ile Fred VanVleet üçüncü maçtan itibaren Celtics boyalı alanına hücum etmişti. Raptors faul çizgisine gitmeye başlamıştı, özellikle de Lowry, vücudunu araya koyarak düdük alma konusunda ustaydı. Smart’ın görevi de hem topa baskı yapmak hem de penetre kanallarını kapatmaktı. Raptors’ın hızlı hücum bulduğu anlarda en çabuk şekilde geri koşan da oydu. Çoğu zaman Lowry ile çarpışıyor ve sonunda çizgi roman gerçek oluyordu.
Ama ikili, farklı bir bakışı da hak ediyordu. Eğer -benim gibi- çizgi romanlarla üstünkörü bir ilişkiniz varsa herhangi bir uyarlamaya da basit bir eğlencelik olarak bakabilirsiniz. Ama o yapımları bu işin gerçek bir meraklısıyla seyrederseniz (Evet, Emre Özcan’la Avengers serisini izledim) dikkat edilen detayların ne kadar fazla olduğunu anlayabilirsiniz. Atılan ağın kalitesinden başlayarak… Lowry ya da Smart gibi küçük şeylerin ustası büyük oyuncuları dikkatle izlemezseniz de her şeyin çabadan ibaret olduğunu düşünebilirsiniz. Efor elbette önemlidir ama teknik olmadan hiçbir şey ifade etmez. Smart’ın oyundaki bütün eşleşmeleri okuyan ve ona göre harekete geçen beyni, aynı anda hem VanVleet’in penetre kanalını kapayan bacaklarıyla hem de Siakam’a gidecek pası kesen kollarıyla birlikte anlamlıdır. Celtics savunmasındaki boşlukları bulurken Lowry’nin sadece stratejik zekâsı devreye girmez, ikili oyun çıkışındaki zamanlama ve adımlama bilgisi de kritiktir. Bazen karşısındaki uzunun kolunu indirir, bazen vücudunu araya koyarak topu saklar ama bir şekilde rakibi alt eder.
***
Bu anlamda altıncı ve yedinci maçta öne çıkan iki pozisyon önemliydi. Altıncı maçın sonunda istediği eşleşmeyi alan ve geriye çekilerek attığı şutla maçı kazandıran Kyle Lowry, Villanova günlerinden beri hayalini kurduğu postere kavuşmuştu. Bu onun Allen Iverson ânıydı. Oysa birkaç pozisyon önce, ikinci uzatmanın ortalarındayken Jaylen Brown’ın post-up’ında çaldığı top da hayatiydi. O da Rockets günlerinden beri NBA’e yavaş yavaş gösterdiği Kyle Lowry ânıydı. Seri boyunca peşinden atladığı topların, aldırdığı hücum faullerin, yakaladığı fantastik ribaundların yanına yazılacaktı bu.
Karşı taraftaysa Smart’ın bloğu vardı. Bu da Smart’ın LeBron James ânıydı. Ama aynı çeyrekte bir başka Smart klasiği daha mevcuttu. Sekiz buçuk dakika kala zorlama bir Tatum şutunun ribaundunu kapan Lowry, hızlı hücuma çıkmıştı. Yanındaki Smart, onu vücut vücuda takip ederken faul yapmamıştı. Lowry rakip boyalı alana girip arkadan gelen Powell’ı bulmuştu. Jaylen Brown ve Robert Williams geride kalmışlardı ama sorun değildi. Smart yine doğru zamanda, doğru yerdeydi. Powell’ın karşısına dikilmiş ve hücum faulü aldırmıştı. O pozisyon bir poster olmayacaktı belki ama gerçek Marcus Smart ânı buydu.
Blok kadar ilgi çekici olmasa da…
Merak etmeyin. Bu, yazarın kendini zeki göstermek ve “Sizin göremediklerinize dikkat çekiyorum” demek için didik didik pozisyon aradığı bir yazı değil. Celtics-Raptors serisini izleyenler ikilinin oyundaki etkisini gözlemleme fırsatı bulmuştur rahatlıkla. Çarpışma kaotik bir şekilde biterken Smart direksiyondaydı. Seride 15.7 sayı, 6 ribaund, 5.1 asistle oynamış, yüzde 39’la üçlük atmıştı. İkinci maçın son çeyreğinde soktuğu beş üçlük kader değiştirmişti. Ayrıca Paolo Uggetti’nin belirttiği gibi Kyle Lowry’yi savunduğu pozisyonlarda ezeli rakibini 0 sayıda tutmuştu. O blok da emeklerinin şahane bir vitriniydi. Tam tersi olsa ve turu Toronto geçseydi de muhtemelen üçüncü ve altıncı maçın sonlarındaki Lowry anlarına dönecektik. Sadece bütün o posterlik pozisyonların yanında Smart ve Lowry’yi Smart ve Lowry yapan diğer şeyleri görmek, sahtekârlık çizgisine kayabilen zekâlarını hissedebilmek benim için muhteşemdi. Ve yazabilmek…
Başka taraftan bakalım. O posterlik anların şöyle de bir etkisi var: Artık Marcus Smart’ın büyüklüğünü anlatmak için 2018’e dönmemize ve Dario Saric’in post-up’ına uzun uzun odaklanmamıza gerek yok. Artık Kyle Lowry’nin NBA tarihindeki yerini anlatırken de söze Kawhi Leonard’dan başlamak zorunda değiliz. Artık elimizde en azından üstünkörü anabileceğimiz bir şut ve blok var. Ve birbirine bakan iki Spider-Man…