2007 yılının ilkbaharında mezuniyet yıllığı için yazı topluyordum. Darmstadt’a üniversite okumaya gideceğim kesinleşmişti. Yıllık yazılarından birinde, Darmstadt’tan habersiz bir arkadaşım, gideceğim şehirdeki bölgesel lig takımına ve bana başarılar diliyordu.
Darmstadt’a yerleştiğimde arkadaşımın bahsettiği o bölgesel lig takımı olan SV Darmstadt 98 (SVD) ile kurmadım şehirdeki ilk futbol bağlantılarımı. Üniversitenin herkese açık futbol kursu, oradaki futbol ile tek ilişkimdi. Bundesliga’dan bahis tahmini soran veya biraz daha kaliteli muhabbetler açmaya çalışan Türkiye’deki arkadaşlarıma karşı mahcup oluyordum. 120 bin nüfuslu küçücük bir yere yerleşmiştim ve Türkiye’de bilinen Almanya ile alakam yoktu. Yöre romantizmi, yerini pişmanlığa bırakmaya başlamıştı.
Yılların geçmesiyle, yüksek lisans ardından doktora derken, şehirle barışmış ve SVD’ye ilgi göstermeye başlamıştım. Fakat kulübün ekonomik ve sportif durumu içler acısıydı. Gittiğim ilk Darmstadt maçı, Bayern Münih’e karşı oynanan bir yardım maçıydı ve 11-5 bitmişti. Yenen 11 gole değil, gittiğim ilk maçın ‘şehrimize Bayern gelmiş’ kategorisinde bir maç olmasına ve o zamana kadarki ilgisizliğime kızıyordum. Artık SVD’yi büyük takımlarla oynanan hazırlık maçlarında değil, hangi ligdeysek o ligin resmi maçlarında takip edecektim. Darmstadtlı olmak istiyordum.
Türkiye’deki çevreme karşı hâlâ sessizdim. Bundesliga’yı onlardan dinliyor, kendi futbol dünyamdan da çok bir şey anlatamıyordum. SVD’ye dair tek anlattığım, tarihinde Tayfur Havutçu’yu barındırmasıydı. Tayfur, Darmstadt’ı ikinci ligden düşüren kadrodaydı. Uzun bir süre de o seviyeye bir daha gelinemeyecekti. Ben yine de Tayfur’u Darmstadt efsanesi olarak görmek isterdim. Fenerbahçe’ye transferi, Ali Şen’in görevlendirdiği Aziz Yıldırım tarafından Darmstadt‘ta helikopterli bir gece yarısı operasyonu ile yapılmış olmalıydı. En azından benim hayalimde. 90’larda moda oydu. Ve 90’lı yıllarda da olsa, bu kulüp şaşaalı bir dönem yaşamış olmalıydı. Tayfur şike davası yüzünden yargılandığında, ne eski bir Beşiktaşlı, ne Fenerbahçeli, ne de Kocaelisporlu olarak üzülmüştüm. Bir Darmstadtlı olarak onun iyiliğini diliyordum.
Darmstadt dördüncü ve sonra üçüncü ligde mücadelesini sürdürüyor, gittiğim maçlarda 0-0 ya da 1-1’lik beraberlikler alarak yerel futbolun sansasyonel beklentileri karşılamayacağını bana hatırlatıyordu. 2012-13 sezonuna gelindiğinde, ligi 18. sırada bitiren SVD aslında sportif anlamda küme düşmüştü. Fakat Kickers Offenbach’ın lisansının iptal edilmesiyle Darmstadt’ın ligde kalmasına karar verildi. Ertesi sezon teknik direktör Dirk Schuster, son şansı Darmstadt olan orta yaşlı oyunculardan kurulu bir takım oluşturdu. Bu oyunculara Gençlerbirliği’nde, ligde 1 dakika ve kupada 20 dakika olmak üzere, toplam 21 dakika forma giymiş mevcut kaptan Aytaç Sulu da dahildi. O sene lig üçüncü bitirildi ve SVD ikinci lig için play-off’a kaldı. Tayfur’un Darmstadt’ı bıraktığı düzeye geri gelmeye çok yaklaşmışlardı. Rakip ikinci ligin sondan üçüncüsü Arminia Bielefeld’di. İlk maç içeride 3-1 kaybedilince, Bielefeld’e umutsuz gidildi. Fakat rövanşta normal süre 3-1 sona erdi, Bielefeld uzatmada durumu 3-2’ye getirdiğinde bile Darmstadt’ın hırslı oyunu uzun süredir hissetmediğim bir güven vermişti bana. 120+2’de ceza sahası dışından gelen bir şut ve 4-2! Deplasman golü kuralının uzatmalarda da işlemesi benim için her zaman futbolun en büyük bug’larından biri olmuştu. SVD bu bug sayesinde artık ikinci ligdeydi.
2014-15 sezonuna Darmstadt ikinci lige tutunabilecek mi sorularıyla başlanırken, takım kendini ikincilik yarışının ortasında buldu. (FC Ingolstadt, Ingolstadt’ın eski iki takımını birleştiren bir Audi projesi olarak açık ara birinciydi) Bundesliga tecrübeleri çok daha taze olan Kaiserslautern ve Karlsruhe’ye karşı verilen ikincilik savaşından galip çıktı Darmstadt, özellikle direkt rakiplerine karşı son haftalarda aldığı galibiyetlerle. SVD artık Bundesliga’daydı. Oynadığı dönemde Tayfur’un bile hayal edemeyeceği bir yerde. O yıllık yazısının böyle bir başarıyı çağırabileceğine, arkadaşım ihtimal verir miydi?
Bugün bile, kimse hâlâ nasıl olduğunu idrak edemiyor. SV Darmstadt 98 şu anda Alman basını tarafından küçük ve eski stadyumunda, yokluklar içinde başarıya ulaşmış ve endüstriyel futbola tepki olarak savaşan bir Bundesliga takımı şeklinde işleniyor. Bu haberlerin Türkçeye de çevrilmesi için bir Bayern galibiyeti gerekebilir. Fakat bu betimlemelere kapılıp da kulübe bir çivi bile çakmamanın bir anlamı yok. Zaten Darmstadt da Almanya’nın bölünmesinden veya birleşmesinden acı çekmiş fakir bir şehir değil.
Belediyenin bazı evlere gönderdiği anket, seçmen statüsü taşımıyor olmama rağmen benim evime de geldi. Darmstadt ile ilgili en büyük sorunum ne anaokulu kapasitesi, ne yeşil alanlar, ne de toplu taşımaydı. Stadyum istiyordum. Ve yeni stadyum ile ilgili seçenekleri işaretleyip geri gönderdim anketi. Yeni stadın yapılması birkaç yıl daha sürecektir. O zamana kadar SVD’yi izleyip küçük stadyumlarına şaşırmaya devam edebilirsiniz.
Benim hâlâ Bundesliga’ya dair anlatacak çok fazla şeyim yok, arkadaşlarıma karşı bu konuda hâlâ mahcubum. Ama İsviçre’ye yerleştiği hâlde taraftar radyosu için arada bir Darmstadt’a gelmeye devam eden üniversite arkadaşım, Bundesliga’da geçireceğimiz en tehlikeli sezonun ikinci sezon olacağını söylüyor. Çünkü ikinci sezonda daha da ciddiye alırmış sizi rakipler. Burada herkes planını Bundesliga’da kalıcı olmak üzerine yapıyor.