Bu röportaj ilk olarak Socrates’in Şubat 2020 nüshasında yayımlanmıştır. Röportajın tamamını bu ayki sayımızda bulabilir, geri kalan tüm sayılarımıza bu adresten ulaşabilirsiniz.
ALLAH DÜŞÜRMESİN!
… Öztürk Pekin de başkanla yaptıkları gezi esnasında henüz stadyum boş da olsa Kop’un sosyolojik tarafıyla yüzleşmiş: “Çıktık Anfield’a… Şeref tribününün oradan sahaya baktık, gayet güzel… Kale arkasına doğru yürüdük ama ilerledikçe ağır bir koku var! Başkan anlatmaya başladı: ‘Burası fanatik taraftarların olduğu tribündür’ dedi, ‘Onlar bira içerler, çok çişleri gelir ama maçı da kaçırmak istemezler ve durdukları yere yaparlar. Biz de onlar için kanallar yaptık.’ Cidden çok ağır kokuyordu.” …
EV SAHİBİ
… Nuri Şahin, 2012-13 sezonunun ilk yarısını kiralık olarak Liverpool formasıyla geçirdi. Tecrübeli orta saha oyuncusu, ev sahibi olarak Anfield’a çıkmayı, Dortmund ve Liverpool taraftarının fark yarattığı noktaları ve You’ll Never Walk Alone deneyimini anlatıyor…
“Signal Iduna Park ve Anfield’ı diğer stadyumlardan farklı kılan en önemli özellik her iki taraftar grubunun da futbolu çok iyi bilmeleri. İşin biraz da tarihsel ve sosyolojik yönü var. İki taraf da futbolu sadece sahada 90 dakika oynanan bir oyun olarak algılamıyor, futbol üzerine düşünüyor, futbolu yorumluyor. Bu yüzden sizin sahada onlara ne zaman ihtiyacınız olabileceğini çok iyi biliyorlar ve ambiyansı ona göre ayarlıyorlar. Tribünlerinin, sahada oynanan oyunla ilgili bu kadar derin fikrinin olması bence bu iki stadyumu farklı kılıyor.” …
MAÇ ANISI
… Anfield deplasmanından başı dik çıkmak, o takım için sezonun geri kalanını da şekillendiren bir özgüven aşısına dönüşmüş Gülselam’a göre: “Atmosfer güzeldi. Onur’un penaltı kurtardığı maçtı. Çok genç yaşta o deneyimi yaşamak önemliydi. İyi oynamıştık. Yenilmemize rağmen o kadro için iyi bir tecrübeydi. Kimse bizden bir şey beklemiyordu o deplasmanda, orada oynadığımız iyi futbol sezonun geri kalanı için de önemliydi, özgüvenimizi yükseltti. Avni Aker’de de öne geçmiştik galiba Teofilo’nun golüyle, biraz şanslı olsak tur atlayabilirdik orada.” Türk takımları, Anfield’da gol sevinci yaşayabilmek için 27 Eylül 2006’ya dek bekleyecekti. Devre arasında oyuna dahil olup iki gol birden kaydeden Ümit Karan, o gün ambiyansı bir miktar da olsa değiştirebildiğini düşünüyor:
“2006-07’deki maçta ben iki tane gol atınca o seyircinin sustuğunu, hafif bir panik haline büründüğünü de gördüm ama. Yüz ifadelerini hatırlıyorum, şok geçiriyorlardı sanki, maçın gideceğinden korkmuşlardı. Bir top daha gelse belki bitirecektim, topla buluşamadım bir daha…” …
Röportajlar: İlhan Özgen & Buğra Balaban
Bu seri ilk olarak Socrates’in Şubat 2020 nüshasında yayımlanmıştır. Röportajın tamamını bu ayki sayımızda bulabilir, geri kalan tüm sayılarımıza bu adresten ulaşabilirsiniz.