Bu yazı ilk olarak Socrates’in ‘İlham’ ana konulu Mart 2020 sayısında yayımlandı. Tüm sayılarımıza bu adresten ulaşabilirsiniz.
İtalyan futbolunun en büyük figürlerinden ‘L’Avvocato’ Gianni Agnelli, en az FIAT kadar bütünleştiği Juventus ve futbolla ilgili konuşmaktan hiç çekinmedi. Torino menşeili La Stampa’ya verdiği röportajlarda bu sık sık görülmekteydi. Söz bir anda Roberto Baggio’ya gelebiliyor, antrenörler mukayese edilebiliyor ya da hayranı olduğu Platini’nin kulakları çınlatılıyordu… Bu söyleşilerin birinde Silvio Berlusconi ve Milan’dan laf açıldığında ‘Avukat’ şu cevabı veriyordu:
“Futbola girdi ve şehir sporunu bir televizyon şovuna çevirdi. Onun Milan’ını pekâlâ Harlem Globetrotters ile mukayese edebilirim. O da Madison Square Garden’ın patronu işte. Donadoni, bizden kopardığı ilk parçaydı. Atalanta, uzun yıllar değişmez tedarikçimizdi. Bu; açık bir işaret, güçlü bir mesaj, keskin bir dönüş, radikal bir değişimdi. Artık hiç kimse ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu nedenle Milan’ını alkışlıyor ve ona gıpta ediyorum…”
FABRİKA
Roberto Donadoni, 1986’da Milan Başkanı olan Silvio Berlusconi’nin ilk büyük transferiydi. Gelecek vadeden kanat oyuncusu, 10 milyar liret karşılığında Milan formasını sırtına geçirdi ve Agnelli’nin de dediği gibi birkaç yıl sonra Milan’ın Avrupa zaferlerinde en az Hollandalılar kadar önemli rol oynayan İtalyan oyunculardan biri oldu. Berlusconi, sadece yetenekli bir oyuncu almamıştı. Donadoni’yi Atalanta’nın sürekli müşterisi Juventus’un elinden almıştı.
Juventus tarihinin en parlak günlerinin yaşandığı 1980’lerin başında takımın lideri konumundaki unutulmaz libero Gaetano Scirea ve Giovanni Trapattoni’nin sisteminde bir hücum oyuncusu kadar etkili rol oynayan sol bek Antonio Cabrini de Atalanta’dan Juventus’a gelmişti. Pietro Fanna, Cesare Prandelli, Domenico Marocchino da… Giuliano Musiello, Luciano Bodini, Roberto Tavola gibi tutunamayanlar da vardı listede. İlerleyen yıllarda ise Filippo Inzaghi ve Christian Vieri ile yine Atalanta fabrikasına başvuracaktı Juventus.
Bergamo, İtalyan sporunun önemli merkezlerinden biri oldu. Şehrin takımı Atalanta da yeni yetenekler sunma açısından hep eli açık davrandı. Belki Juventus’a biraz ‘kıyak’ geçtiler ama Donadoni, Ricardo Montolivo, ya da Maurizio Ganz gibi kalburüstü oyuncuların da ya yetiştiği ya da parladığı, sonra da büyük transferler yaptığı takım olmayı başardılar. Ligde ise bu hizmetin çok da karşılığını görememişlerdi. 1980 sonu 1990 başında Kupa Galipleri Kupası ve UEFA Kupası’nda iyi işler yapmış olsalar da ya kupa finalisti olarak Avrupa bileti almışlardı ya da üç büyük kupaya ambargo koyan diğer İtalyan takımlarının açtığı ekstra kontenjandan faydalanmışlardı. Neticede ligdeki en iyi sonuçları altıncılıktı.
2017 yazı da ‘fabrika’nın satışa devam ettiği mevsim olmuştu. Andrea Conti ve Frank Kessie, Milan’ın yolunu tutmuş, Roberto Gagliardini ise henüz sezon ortasında Inter’e transfer olmuştu. Bütün bunlara bakıldığında Atalanta için sıradan bir sezon geride kalmış gibiydi. Göze batan yetenekler gitmiş, bazıları büyüklerin radarına takılmış, yeni ürünler A takıma yükselebilmenin hesaplarına dalmıştı… Ama 2016-2017 Serie A puan durumuna bakıldığında alışılmamış bir durum vardı: Atalanta, Serie A geçmişindeki en başarılı sezona imza atmış ve dördüncü sıraya kurulmuştu…
3-4-3
Gian Piero Gasperini, Juventus altyapısından yetişip A takıma kadar yükselse de hiçbir zaman ‘büyük takım topçusu’ olamadı. Palermo, Pescara ve Salernitana gibi takımlarda top koşturduktan sonra 1993’te sahayı terk etti ve bir sene sonra yuvasına dönerek Juventus’ta altyapı antrenörlüğü görevine başladı: “Antrenörlerin bazılarının yolu direkt olur. Bazıları da başarmak için birçok viraj döner. Benim için altyapı harika bir hazırlık olağanıydı.” İlerleyen yıllarda kendisine çok şeyler kattığını düşündüğü bu süreci anlattığı onlarca cümleden biri buydu. Oyuncu gelişimi, iletişimi ve sahada onlardan verim almak ile ilgili birçok şeyi oradaki mesailerinden öğrendikleri ile şekillendirdiğini saklamıyor. 1990’ları gençlerle geçiren Gasperini’nin ilk profesyonel denemesi Crotone ile oldu. 2003’te Serie C ekibinin başına geçti, takımı Serie B’ye çıkardı ve gelgitli bir süreç sonunda 2006’da Crotone’den ayrıldı. O yıl yaptığı bir anlaşma, Serie A’yı takip eden futbolseverler tarafından adının daha sık duyulmasına sebep oldu.
Ligin köklü ama sağı solu belli olmayan takımı Genoa’nın antrenörlüğüne getirildi. Serie B’de debelenen takımı önce Serie A’ya çıkaran Gasperini, 2008-2009 sezonunda ilk büyük hikâyesini yazdı ve Genoa ile ligi beşinci sırada noktaladı. Üstelik sadece sonuç almakla da kalmadı. Artık rafa kaldırılmış üçlü savunma kurgusuyla, dört orta saha ve üç forvet kullanan, bir regista kullanmak yerine topu hızlıca öne taşıyıp, rakip ceza sahasına bir an önce girmeyi hedefleyen planı ile lige renk katmayı da başarmışlardı. Domenico Criscito gibi gençlerden verim aldı, Thiago Motta ya da Diego Milito gibi artık pek de bir şey beklenmeyen oyunculara kariyer performanslarından bazılarını yaşattı. Genoa belki de bir daha aynı başarıyı yakalayamayacaktı ama Gasperini ile 3-4-3’ü; İtalya’nın gündemine girmiş, büyüklerin radarına takılmıştı.
“Antrenörlük yemek yapmak gibidir. Eğer güzel bir kek yapacaksanız doğru malzemeye ihtiyacınız vardır. Tek fark var, antrenör elindeki malzemeyi tartamaz, sonuçta neye sahip olduğunu bilmeniz gerekir. Doğru karışıma ulaşmak sizin işiniz.” Gasperini, antrenörlük tarifini birkaç yıl önce böyle açıklamıştı. Kuşkusuz karışımı tutturamadığı anlar da oldu. En akılda kalanı Inter’de geçirdiği birkaç aydı. Jose Mourinho’nun ayrılmasından sonra Rafa Benitez ve Leonardo ile aradığı uyumu yakalayamayan Inter, 2011-2012 sezonu öncesinde ilk olarak Bielsa’yla iletişime geçmiş fakat görüşmeler olumsuz sonuçlanmıştı. Sonra Gian Piero Gasperini’nin kapısını çaldılar…
Gasperini, Inter’in teklifini kabul ettiğinde ağır bir yükün altına da girmişti. Inter, kulüp tarihinin en başarılı günlerini Helenio Herrera ve Jose Mourinho gibi savunma planları ağır basan antrenörlerle yaşamıştı. Gasperini’nin hızlı oyun ve hücumu düşünen sistemini oturtmak zordu. Sistemi oturtması için galibiyetlere ihtiyacı vardı, nitekim Inter, İtalya sınırlarındaki en tahammülsüz yapılardan biriydi. Sezona, İtalya Süper Kupası’ndaki Milan yenilgisi ile başladılar. Lige de Palermo mağlubiyetiyle… Şampiyonlar Ligi’nde Trabzonspor’a yenildiler ve sonra da Roma ile 0-0 berabere kaldılar…
Bu süreçte en tartışılan olaylardan biri Gasperini’nin Sneijder tercihleriydi. Hollandalı 10 numara, Gasperini’nin anlayışında yeri olan bir orta saha modeli değildi. Onu orta sahada kullanması ya da ileri uca göndermesi, Sneijder’in yeteneklerini gösterememesine neden oluyordu. Bir de tabii üçlü savunma kurgusu vardı. Inter Başkanı Massimo Moratti’nin dörlü savunmaya geçmesi için ‘Morattisilin’ yapmasına kadar vardı iş. Gasperini, “3-4-3 oynatmam başka sistem bilmediğim anlamına gelmiyor, sadece takımımın bunu daha iyi oynayacağını düşünüyorum” dese de ligin üçüncü haftasında Serie A’ya yeni çıkan Novara’ya 3-1 yenilince karar verildi ve Gasperini kovuldu…
“Büyük takımda işler kolay mı!” minvalinde alışılmış yorumlar duyuldu ki doğruydu da. Bir sene sonra Palermo’nun başına geçtiğinde ve Maurizio Zamparini gibi bir başkanın çalışanı olduğunda, futbol tarihinde birçok kez gördüğümüz, küçük takımlarla bir sezon çıkış yapan ve sonra kariyeri yavaş yavaş dibe vuran bir antrenörün daha listeye eklendiğini düşünenler de oldu. Kovulmalar, Serie B’ye düşen Palermo’nun bir kez daha başına geçmesi derken, bu kanı iyiden iyiye güçlenmeye başlamıştı…
KAN UYUŞMASI
“Genç oyuncularla çalışma fırsatı ve Atalanta’nın güçlü altyapı geleneği kulübe gelişimde kilit faktördü.” Palermo sonrası bir kez daha Genoa’da şansını deneyen ama yine aradığını bulamayan Gasperini, 2016 yazında Bergamo’ya ayak basmasının nedenini böyle anlatıyordu. İlk senesinde oynattığı futbol ve dördüncülükle sonunda aradığı kaynağı bulduğunu gösterdi. Conti, Kessie, Papu Gomez, Leonardo Spinazzola ve Mattia Caldara gibi oyuncuların performanslarındaki yükseliş ve Genoa günlerinden kalma 3-4-3’ü (birçok kez özellikle de ilk sezonunda 3-5-2 şeklinde de dizildiler) onun için işlerin yolunda gittiğini gösteriyordu. O sezon Conti ve Kessie takımdan ayrıldı.
Atalanta, 2017-2018 sezonunu pek de iç açıcı dereceyle noktalayamadı. Sezon sonunda yine ‘Atalanta pazarı’ kuruldu ve Cristante, Caldara (sezon içinde anlaşma yapılmıştı) ve Spinazzola gibi önemli parçalar takımdan ayrıldı. Fakat Gasperini’nin takımı ilk tepkiyi 2018-2019 sezonunda verdi ve ligi üçüncü noktalayıp kulüp tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi biletini aldı.
Gasperini’nin Atalanta’sı ilk günden beri gelişmeye ve mental olarak büyümeye devam ediyor. Gasperini sonrası Hollanda Milli Takımı’na kadar yükselen Marten de Roon, ligin en dikkat çeken isimlerinden biri. Orta sahada Hollandalı ile birlikte görev verdiği Freuler ve zaman zaman onu kesen zaman zaman da üçlü bir hat oluşturdukları isim ise Milan’da göze giremeyen Mayrio Pasalic. Savunma hattını önde kuran ve bireysel noksanlık nedeniyle bazen bunun sıkıntılarını çeken Gasperini, kanatlarda ise Gosens ve Hatebor (Castagne) ile Conti-Spinazzola ikilisinin verimini almış durumda. Kanatlardan getirdiği katkıyla Gomez ve Ilicic’i daha çok ceza sahasına sokan Atalanta, kısa pas oyununu Muriel gibi dripling özelliği olan bir santrforla da oynayabiliyor; Duvan Zapata gibi ‘duvar’ olabilen ya da uzun toplarda Ilicic ve Gomez’e yollar açan uzun santrforla da sahaya çıkabiliyor. Bazen de -Valencia maçında olduğu gibi- orta alanı kalabalık tutup, ileride Ilicic ve Gomez’in yeteneklerine güveniyor.
Papu Gomez, çevresindeki oyuncuların kendi performansına getirilerini şu sözlerle anlatıyor: “Daha önceleri topla fazla buluşuyor ve riske girdiğim için çoğunu kaybediyordum. Zapata ve Ilicic ile oynamam bu açıdan iyi oldu.” Zaten Atalanta’yı özel kılan da Inter ya da Juventus gibi olası şampiyonlardan ikisinin de aşırı temposuz oynadığı rakip sahada tempo yapmaları. Burada ise özellikle son iki senede en az Gomez kadar pay sahibi olan biri var: Josip Ilicic.
Sloven hücumcu 2017’de takıma katıldığında ağır, geri koşmayan ve fiziksel açıdan bölgesine göre fazla uzun kaldığı için kullanması güç bir futbolcu portresi çiziyordu. Palermo günlerinde Gasperini ile birlikte çalışmış, daha sonra Fiorentina’da inişi çıkışlı bir performans çizmişti. Gasperini, Ilicic’in en verimli olabileceği bölgeyi iyi seçti. Fiorentina’da -Bernardeschi’nin de parlamasına neden olan- Kalinic’in hemen arkasında hem santrforu destekleyen hem de rol değişimini daha sık yaparak bire bir set imkânı bulmasını sağlayan pozisyonda bu kez Gomez ile birlikte forma verdi. Önlerinde ise fizikli bir santrfor olarak Petagna’yı (sonra Zapata geldi) kullandı. Hatta o sezon UEFA Kupası’nda oynadıkları Borussia Dortmund eşleşmesinde Petagna’yı kullanmayan Gasperini; Ilicic ile Gomez’i ileri ikili gibi kullanmış ve özellikle Almanya’daki ilk maçta Ilicic’i birçok kez pozisyona sokmuştu.
“Arkadaşları ‘büyükanne’ diyor. Neden? Çünkü hep dağılmış ve yorgun bir şekilde geliyor. Ona ‘Nasılsın?’ diye sorduklarında cevabı hep ‘Kötü, kötü’ oluyor.” Gasperini, sisteminin yaratıcılık anlamındaki en önemli isimlerinden Ilicic’i böyle anlatıyor. Yani Ilicic hâlâ aynı Ilicic ama Gasperini’nin sisteminde yeteneklerini ön plana çıkararak ona biçtiği rol işlerin gayet ‘afili’ işlemesine neden oluyor. Ilicic de bunun farkında. Yaşlanmasına rağmen son iki sezondur oynadığı futbol ile dikkatleri çekmesine ve 2019 yazında transfer teklifleri almasına rağmen Atalanta’da kalmasının nedeni olarak Gasperini’yi gösteriyor.
Bütün bu saha içi faktörler, Avrupa heyecanı ve Gasperini’nin sık sık vurguladığı ‘ambiyans yaratma’ durumuyla desteklenince bir takım ortaya çıkmış durumda. 2019-2020 sezonuna ligde aksayarak, Şampiyonlar Ligi’nde ise tepetaklak yuvarlanarak giren Atalanta’nın şu an ilk dörtte olması ve Şampiyonlar Ligi’nde grubunu aşıp ikinci turda Valencia’nın karşısına dikilmesi bunun kanıtı aslında. Dahası ‘oyununu rakibe kabul ettirme’ eşiğini de aşmış görünüyorlar. Hem savunmayı yüksekte kurup, ani ve yoğun presle topu kapabiliyorlar hem de topu ayaklarına aldıklarında rakibin sahasına yığılabiliyorlar. 5-0’lık Milan ve 7-0’lık Torino maçlarındaki görkemli skorlar bir yana, üstlerinde yer alan Inter ve Juventus’a karşı performansları da -galip gelemeseler de- 90 dakikayı izlenir kılan tek şeydi.
MALZEME
“Gerekli olan kendi oyun felsefenizi aşılamak mı yoksa oyuncuların yapısına göre uygun sistem adapte edebilmek mi?”
Gasperini, bir internet sitesine verdiği röportajda bu soruya şöyle cevap veriyor: “Bence elinizde ne olduğuyla başlamanız gerekiyor. Bana göre bir antrenör oyuncularına çok fazla şey katmaz. Ama onların yeteneklerinden en iyisini alabilir. Bir antrenörün sıradan bir oyuncuyu bir şampiyona dönüştürmesini beklememeliyiz. En büyük başarı, onların özelliklerinin en iyisini çıkartmaktır. Bunu yaparken de en önemlisi, seninle bağı olan insanlarla çalışmak, sonra da bu gelişimi takımdaki 25 kişide tekrarlamaktır. Başarılarını iki yolla kazanan antrenörler vardır: İletişim ve teknik beceri.”
Gasperini, özellikle de Atalanta performansıyla şu ana kadar iki yöntemde de başarılı oldu. Roma ve diğer büyük takımlardan aldığı teklifleri “Bergamo’da evimdeyim” diyerek reddeden, “Juventus ve Inter ulaşılmaz durumda, hedefimiz Şampiyonlar Ligi” ya da “Motta ve Milito gibi şampiyonlarla çalıştım ama gelecekteki Atalanta en iyi takımım olacak” diyerek hedefi büyüten Gasperini, geçtiğimiz sezon yaptığı bir açıklamada ise artık büyük oyuncularını satmayacaklarını belirtmiş ve kulübün kimliğini yeniden yaratmak istediğinin iyice altını çizmişti. Atalanta; oyuncu yetiştirmeye, satmaya, yeni yetenekler bulmaya devam ediyor. Gianluca Mancini’nin Roma’daki rolü Atalanta’nın yetiştirme becerisini bir kez daha kanıtladı. Ama artık bununla yetinen bir kulüp olmadıkları da kesin.
Gian Piero Gasperini, başarısız Inter günleri sonrasında yüksek egoları yöneten değil, yeni yetişen ya da umut bağlanmayan oyuncularla bir sinerji yaratıp başarılı olan antrenör olarak özetlenmişti. Atalanta ile yaptıkları en azından hikâyenin devamını değiştirmemize neden olacak mı, henüz bilemiyoruz. Neticede Genoa masalının bir benzeri yaşanıyor. Oyuncuların egosu düşük ve ondan çok şey beklenmeyen bir kulüpte başarılar geldi. Fakat bir yandan da daha istikrarlı ve devamlı iyiye giden bir takım var bu sefer. Üstelik tam da Gasperini’ye göre olan bir oyuncu yetiştirme kültürü.
Gasperini, futbolculuk kariyerinde büyük takımlarda büyük maçlar oynayamadı. Antrenörlük kariyerinde de senaryo benzer şekilde ilerliyordu ki hikâye son dört senede başka bir yola gitmiş durumda. Gasperini’nin büyük maçlara en azından izleyene keyif veren 90 dakikalara çıkması çok olası gözüküyor. Belki kaderini değiştirdiği Atalanta ile belki de Milan gibi tekrar büyümeye çalışan bugünün ‘sıradan’ takımlarının birinde…