*Bu makale, Hacettepe Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Araştırma Görevlisi Pınar Öztürk ve aynı bölümde doktora öğrencisi olan Mustafa Şahin Karaçam tarafından kaleme alınmıştır.
Ferhan Şensoy’un senaristliğini üstlendiği “Pardon” filmini bilirsiniz: 6 yıl hapishanede kalan filmin kahramanlarının suçsuz oldukları anlaşılır ve devlet kendilerine sadece “pardon!” der. Hindistanlı sprinter atlet Chand Dutee’nin hikayesi de tam “pardonluk.”
Chand Dutee, Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği (IAAF) ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) kadın sporculara yönelik “hiperandrojenizm” politikasından dolayı 2014 yılında ulusal ve uluslararası arenadaki yarışmalardan men edilmiş ve daha sonra hak mücadelesi için Spor Tahkim Mahkemesine başvurmuştu. Aradan geçen yaklaşık bir yılın ardından mahkeme geçtiğimiz haftalarda davaya ilişkin kararını verdi: “Chand Dutee, doğal yüksek testosteron seviyesine sahip olduğu gerekçesiyle yarışmalardan men edilemez.” Yani mahkeme, bu süre zarfında IAAF’ın politikaları nedeniyle sporculuk kariyeri sekteye uğrayan Dutee’ye “Pardon! Kadınmışsınız” dedi.
Belki Chand Dutee davası göreceli olarak kısa sürede tamamlandı; ancak bu süre içinde sporcunun yarışmalardan men edilmesinin yanı sıra cinsiyeti tüm dünyanın gözleri önünde tartışıldı. Chand Dutee’nin lehine sonuçlanan ve tüm sporcu kadınlara emsal olan bu karar, spordaki cinsiyet testinin sorgulanmasına ve IAAF ve IOC’nin politikalarının değişimine ne derece etki edecek henüz bilemiyoruz ama Dutee gibi mücadele etme şansını bulamayan ve sesini duyuramayan sporcu kadınların olduğunu biliyoruz. Örneğin kim oldukları bilinmeyen ancak az gelişmiş ülkelerden olduğu bilinen dört elit kadın sporcu ve tuğla ocağında gündelik işçi olarak çalışmak zorunda kalan Hindistanlı atlet Santhi Soundarajan gibi. Bu nedenle bu gölgede kalmış kadın sporcuların cinsiyet testinin enine kestiği hayat hikayelerinden bahsetmek ve bu kesişen hayat hikayeleri üzerinden cinsiyet testinin yıllara yayılan tutarsızlığını göstermek istiyoruz.
Dört Hiperandrojenizmliler
Az gelişmiş ülkelerin kırsal ve dağlık bölümlerinden gelen, yaşları 18 ile 21 arasında değişen ve kim oldukları bilinmeyen dört elit kadın sporcu. Uluslararası müsabakalar öncesinde bu kadınların hiperandrojenizmli olduğu tespit edilir. Kadınlardan biri doping görevlisi tarafından bildirilen idrarındaki anormal steroid profili ve klitoris hipertrofi, diğer ikisi biyolojik pasaportlarından okunan kanlarındaki yüksek testosteron seviyesi aracılığıyla tespit edilir. Bir diğeri ise ulusal federasyon doktorlarının uluslararası federasyonun medikal departmanına yaptığı başvuru aracılığıyla teşhis edilir (6).
Kimliği belirsiz bu dört kadın sporcu hakkında kamuoyu ile paylaşılanlar sınırlı. Kadınların hiç menstruasyon geçirmedikleri, ince ve kaslı bir vücut yapısına sahip olmakla birlikte göğüs gelişimi göstermedikleri ve android kemik yapısına sahip oldukları ve de daha önce sağlık kurumları tarafından bir tedavi görmedikleri biliniyor. Sporcuların kimlikleri gizli tutuluyor; ancak spor kurumlarıyla ortak çalışan “cinsel gelişim bozuklukları” (DSD) tedavisi veren Fransa’da akredite bir merkeze getirildikleri ve kadınların “derinlemesine” incelendiği biliniyor. Çeşitli tanı aşamalarından geçirilen bu dört kadına da yüksek testosteron seviyesinden dolayı SRD5A2 yetersizliği tanısı konulur. SRD5A2 yetersizliği olan kişiler, dişi olarak doğan ve büyütülen kişilerdir. Fakat bu kişiler ergenlik döneminde eril-tipik bir ergenlik geçirirler: kaslar, vücut kılı ve ses tipik bir erkek gibi, bir zamanlar klitoris gibi olan fallus büyüyerek daha çok penisimsi bir görüntü alır (5) Nihayetinde bu dört kadına, sağlıklarını ve mahremiyetlerini korumak ve kadınlar kategorisinde adil oyun anlayışını sağlamak için, gonadektomi (erbezinin kesilerek çıkartılması), dişileştirici vajenoplasti ve östrojen replasman önerisi sunulup rızaları alındıktan sonra “tedavi” uygulanır. Spor otoriteleri, bu “tedavilerin” ardından geçen bir yıllık sürenin sonunda kadın sporcuların yarışabileceklerini ifade eder (6).
IAAF’ın yönetmeliğine göre hiperandrojenizmli kadın sporcuların kadınlar kategorisinde yarışmaya hak kazanabilmeleri için tedavi olmayı kabul etmeleri ve testosteron seviyesini düşürmeleri şarttır. Bu nedenden dolayı az gelişmiş ülkelerin kırsal bölümlerinden gelen bu kadınların, spor hayatlarına devam edebilmek için spor otoritelerince kendilerine sunulan “önerileri” kabul etmek zorunda kalmıştır. Tedavi biçiminin ve sürecinin kadınlara verdiği fizyolojik ve psikolojik zarar ise henüz konuşulmaya başlanmıştır ki-örneğin tedavi sürecinde yer alan bir uzman, gerçekleştirilen prosedürlerin gerekli olmadığını ifade etmiştir. Hiperandronejizmin teşhisinde ve testosteron seviyesinin “normale” çekilmesinde bilimsel bir kriter olmaması, madalyonun öteki yüzünü oluşturmaktadır. Nitekim American Association of Clinical Endocrinologists tarafından 2001 yılında yayımlanan Hiperandrojenizm Kılavuzu’nda “hastalığa” sebebiyet veren ve müdahaleyi gerektiren bilimsel olarak saptanmış kesin bir testosteron seviyesi söz konusu değildir (1). Bir diğer tutarsızlık ise 1996 Atlanta’da aynı şekilde SRD5A2 yetersizliği saptanan 8 tane kadın sporcunun o zaman yarışmasına izin verilirken, neden şimdi izin verilmediği noktasındadır.
Bahsettiğimiz dört elit kadın sporcu, yeterli bilimsel dayanaktan yoksun olan yönetmelikten dolayı teşhis ve tedavi sürecine maruz bırakılmışlardır; bilimsel dayanaktan yoksunluk ise CAS’ın kararıyla daha da netleşmiştir. Kadınların kadınlar kategorisinde yarışmaya geri döndükleri bilgisi kamuoyu ile paylaşılmıştır; fakat bu kadınların operasyonlardan sonra sağlıklarına ilişkin bir bilgi henüz yoktur. Tedavi ile ilgili önerilen tıbbi müdahaleler, kadınların sağlığını iyileştirme yönünde bir prosedürü içermediği (7) tedavi sürecinin potansiyel olarak ciddi sağlık riskleri barındırdığı (8) ve ilaç yöntemiyle tedavisinin de kadınlar üzerinde uzun süreli etkisi olabileceği ve bunun sonuçlarının yaşam boyu devam edecek sağlık problemlerini ortaya çıkartabileceği (2, 3, 6, 9) göz önüne alındığında bu kadınların beden bütünlükleri ve insan hakları kurumsallaşmış bir şekilde ihlal edilmiştir.
Tuğla Ocağının Gündelik İşçisi: Santhi Soundarajan
“Asya Oyunlarında madalyam geri alındıktan sonra, neye katlanmak zorunda olduğumu unutamam. Fakir bir aileden geliyorum ve kimse bana bir iş vermeyecekti. Tüm ailem, insanlar bana hoşnutsuz/önyargılı gözlerle baktıklarından ve dolandırıcılık yapmışım gibi davrandıklarından dolayı acı çektim.”
Hindistanlı atlet Santhi Soundarajan’ın cinsiyet testine maruz kalmasının dayanağı, IAAF’ın 2006 yılında yürürlüğe koyduğu cinsiyet testi politikasıdır. 800 metrede gümüş madalya kazanan Santhi Soundarajan, doping testi için yapılan idrar testinde görevli tarafından “şüpheli” olarak görüldüğü için cinsiyet testine tabii tutulmuştur. Soundarajan ile aynı dili konuşmayan dört ayrı IAAF doktoru, Soundarajan’a hiçbir açıklama yapmaksızın, kan örneği alır ve Soundarajan ’ın çıplak vücudunu dikkatle inceler. Bir gün sonra da hiç açıklama olmaksızın, Soundarajan’a oyunlardan ayrılması söylenir ve kendisi cinsiyet testini geçemediğini daha sonra akşam haberlerinden öğrenir. Testin sonuçlarının ardından, Asya Oyunları komisyonu, sporcunun 2006 Katar Asya Oyunları’nda kazandığı gümüş madalyayı da geri alır.
Soundarajan’ın hayatı artık tepe taklak olmuştur ve başına gelecek olanlar bununla da sınırlı değildir: Bursu kesilir, işten atılır, ismi ve başarıları atletizm kayıtlarından silinir. Daha sonra ise gündelik işçi olarak tuğla ocağında çalışmaya başlar. “Cinsiyet testini geçemememin ayıbından dolayı çok acı çektim” diyen Soundarajan bir dönem intihar girişiminde bile bulunur.
Yıllar sonra, 2012 yılında, Hindistan Spor Otoritesi (SAI) Soundarajan’a belgeli antrenör olabilmesi için bir olanak tanır. Fakat daha sonra Soundarajan’ın cinsiyeti tekrar gündeme gelir ve spor otoriteleri, onu yeniden teste girmeye davet eder: Soundarajan bu duruma red eder. Çünkü sebepsizdir. Sonunda, Hindistan’ın Ulusal Spor Kurumu (SAI) Soundarajan’ın sertifikalı antrenör olabilmesi için kurs görmesi için yardım eli uzatır. Burada da sorunlar farklı kültürel etkenlerde devam eder: eğitim süresince kadınlarla mı yoksa erkeklerle mi konaklayacağı problem olur ve en sonunda herkesin konaklayacağı yerinde dışında bir oda tahsis edilir.
Asya Olimpiyat Komitesi (OCA) ve Hindistan Atletizm Federasyonu, Soundarajan için hangi tür cinsiyet testinin kullanıldığına dair resmi bir açıklama getirmez. Hindistan Olimpiyat Komitesi ise sadece sporcunun “bir kadının cinsiyet özelliklerini barındırmadığını” açıklar. Ardından Soundarajan’ın dişi cinsiyet organına (genitelia) sahip olduğu ancak erkek kromozom dizilişi taşıdığı (XY dizilişi), bu nedenle androjen duyarsızlık sendromuna sahip olduğu bildirilir.
Tutarsızlıktır ki, IAAF’ın 2006 politikasına göre, androjen duyarsızlık sendromu teşhisi konulan sporcular herhangi bir haksız avantaj elde etmeyecekleri için yarışmalara katılmalarına izin verilmektedir: fakat Soundarajan yarışmalardan men edilmiştir. Bu nedenle cinsiyet testi için temel alınan ilgili yönetmeliğin dahi “izin verdiği” yarışma hakkı yok sayılmış ve Soundarajan’ın en temel hakkı ihlal edilmiştir.
Soundarajan fakir bir aileden gelmektedir ve bu durum onun mağduriyetini daha da pekiştirmiştir. Soundarajan, kendi ülkesinin spor kurumlarından ve ilgili birimlerinden destek görmez. 2009 yılında cinsiyet testinden dolayı yarışmalardan men edilen ve kamuoyunun gündeminde uzun bir süre kalan Caster Semenya gibi ülkesinden destek göremediğini şöyle özetler: “Bana Caster Semenya gibi bir şans verilmedi”. Toplumsal cinsiyet aktivistlerinin girişimi ve desteğiyle, sporcunun hikayesi uluslararası basına taşındığında, test sonuçlarına dair raporun Soundarajan’a iletilmediği ortaya çıkar. Yani Soundarajan’ın itiraz edebileceği resmi bir sonuç-rapor bile yoktur. Ki zaten “ekonomik durumumdan dolayı tek başına savaşacak kapasitem yok” diyen Soundarajan, sonuçlara itiraz etmek için gerekli olan maddi olanaklardan yoksun olması, onun hukuki hak mücadelesi vermesinin önündeki en büyük problem olarak karşısına dikilir. Çünkü gündelik işçi olarak tuğla ocağında çalışarak en temel ihtiyaçlarını bile zor karşılar.
Pardon, pardon, pardon!
Tarihsel süreç içerisinde IAAF ve IOC’nin cinsiyet testine ilişkin yönetmeliklerinin kapsamı ve kriterleri çok kez değiştirildi. Caster Semenya 2009 yılındaki kurumsal rezaletin ardından bir yıl sonra yarışmalara döndü: tabi ki cinsellik ve genitelya gibi özel olması gereken en gizli/özel detayları herkesin gözü önünde tartışıldıktan sonra. Son olarak ise Chand Dutee görece kısa süren men edilmenin ardından tekrar koşmaya hak kazandı. Peki ama onca prosedüre sokulan ve ne olduklarından bihaber olunan yukarıda bahsettiğimi dört kadın sporcunun ve intihar girişimine kadar uzanan bir yaşam sürmek zorunda bırakılan Soundarajan’ın maruz kaldıkları hak ihlalleri ne olacak?
Cinsiyet testi, “erkek olduğundan şüphelenme” adı altında sadece kadınlara uygulanan ve uygulama biçimi ve önerdiği tedavi süreçleri ile birlikte cinsiyetçi ve insan hakları karşıtı düzleme yerleşen bir politika: bir cadı avı. Kamu önünde çırılçıplak soyularak cinsiyetleri ve cinsellikleri tartışılan ve eski sporcu Maria’nın dediği gibi “kamu önünde tecavüze uğramış gibiyim….” duygusunu yaşatan, bilimsellikten uzak ve tutarsız bu ayrımcı ve istikrarsız politikalar tarihin çöplüğüne atılmalı. Tarihin çöplüğüne atılmalı ki, kızlarının sağlıkları ve eşit ortamda yarışmaları için politika geliştirdiğini iddia eden iki “baba!” kurumunun aslında hizaya çekmeye çalıştığı sporcu kadın bedenleri kurtulsun. Fakat IAAF’ın CAS kararına ithafen verdiği basın açıklamasına bakılırsa, kamusal röntgenciliğin ardından daha çok “Pardon! Kadınmışsınız”lar duyacak gibiyiz.
Yararlanılan Kaynaklar
-
American Association of Clinical Endocrinologists (AACE) – Medical guidelines for the clinical practice for the diagnosis and treatment of hyperandrogenic disorders – Endocrine Practice Vol. 7 No. 2 March/April 2001 Hyperandrogenic Disorders Task Force Chairman Neil F. Goodman, MD, FACE https://www.aace.com/files/hyper-androgenism-2001.pdf
-
Archer, J. S., & Chang. R. J. (2004). Hirsutism and acne in polycystic ovary syndrome. Best Practice & Research Clinical Obstetrics & Gynaecology 18(5): 737–754.
-
Azziz, R., Sanchez, L. A., Knochenhauer, E. S., Moran, C., Lazenby, J., Stephens, K. C., … & Boots, L. R. (2004). Androgen excess in women: experience with over 1000 consecutive patients. The Journal of Clinical Endocrinology & Metabolism, 89(2), 453-462.
-
Carmina, E., Rosato, F., Janni, A., Rizzo, M., & Longo, R. A. (2006). Extensive clinical experience: relative prevalence of different androgen excess disorders in 950 women referred because of clinical hyperandrogenism. The Journal of clinical endocrinology and metabolism, 91(1), 2-6.
-
Dreger, A. (2010). Sex typing for sport. Hastings Center Report, 40(2), 22-24.
-
Fénichel, P., Paris, F., Philibert, P., Hiéronimus, S., Gaspari, L., Kurzenne, J. Y., … & Sultan, C. (2013). Molecular diagnosis of 5α-reductase deficiency in 4 elite young female athletes through hormonal screening for hyperandrogenism. The Journal of Clinical Endocrinology & Metabolism, 98(6), E1055-E1059.
-
Jordan-Young, R. M., Sönksen, P. H., & Karkazis, K. (2014). Sex, health, and athletes. BMJ, 348
-
Karkazis, K., & Jordan-Young, R. (2013). The Harrison Bergeron Olympics. The American Journal of Bioethics, 13(5), 66-69.
-
Melmed S, & Williams R. H. (2011). Williams textbook of endocrinology. 12th ed. Elsevier, Saunders.
-
Viloria, H. P., & Martínez-Patino, M. J. (2012). Reexamining Rationales of “Fairness”: An Athlete and Insider’s Perspective on the New Policies on Hyperandrogenism in Elite Female Athletes. The American Journal of Bioethics, 12 (February 2015), 17–19.