Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

GündemYorumKaleden Uzaklaşmak

Marcelo Bielsa Marsilya'ya çok tatlı futbol oynatıp, PSG ve Katar yatırımlarını yıkacak, güzel futbol yine kazanacaktı. Ama işler farklı. Artık öyle olmuyor.
Ozan Can Sülüm9 sene önce

Gignac’ın 63’te farkı ikiye çıkarması, Velodrome’un şampiyonluk şarkılarına geri dönmesi demekti. O golden yalnızca dört dakika sonra cevap veriyordu kötü kullanılan kornere ön direkte dokunan Nicholas Seube. 70’te Emiliano Sala herkesi sustururken, 87’de haftanın golünü atan Benezet, Marsilya’yı yarım saatte şampiyonluk şarkılarından, olağanüstü yönetim kurulu toplantısına sevk ediyordu. Caen 2-0 geriye düştüğü maçı 3-2 kazanmış, Marsilya’nın zincirleme puan kaybı reaksiyonuna son darbeyi vurmuştu.

Marsilya savunması Şubat 2015’te mavi ekran veriyordu. Hem de Marsilya mavisi değil, en koyusundan bir mavi. Afrika Uluslar Kupası’na giderken takım savunmasını da yanında götüren üçlü stoperin merkezindeki N’Koulou’nun sakat dönmesi, süper yetenek denen Doria’yı, Bielsa’nın sırf kendisine danışılmadan transfer edildiği için Brezilya’ya geri yollaması ve diğer savunma oyuncularının aşırı formsuzluğu Marsilya’nın gol yememesini mucizelere bırakıyordu. Zaten yılın başından beri bir ayda 10 gol yemiş, altı maçın sadece ikisini kazanabilmişlerdi. Arka arkaya gelen Rennes, Reims ve St. Ettienne beraberlikleri yönetimdeki homurdanmaların sezon başından beri ilk kez bu kadar yüksek sesle çıkmasına yol açmıştı. Üç beraberliğin ardından Marsilya, o dönem Bayern Münih, Barcelona ve Real Madrid’le birlikte beş büyük ligin en golcü deplasman takımını ağırlayacaktı; Caen. Sonuç felaket oldu.

2014-15 sezonunun başında Marcelo Bielsa’yla anlaşması, Marsilya yönetiminin onun “tuhaf” kurallarını kabul ettiğini göstermiyordu. Doria transferinin kendisine danışılmadan yapılmış olması sebebiyle genç stoperi dışlaması, oyuncularla iletişimi zayıf olunca başkan Vincent Labrune’ün antrenmanlarda fazlaca gözükmesi ve ikinci haftada Velodrome’da kaybedilen Montpellier maçı sonrasında Bielsa’nın basın toplantısında yönetime “işime karışılmasın” ültimatomu vermek zorunda hissetmesi… Baştan hastalıklı başlayan bu ilişki hiçbir zaman düzelmedi. Aslında Marsilya’nın başında hastalıklı bir yapı var. Kulübün sahibi olan eşi Robert Louis-Dreyfus’ün ölümü sonrasında bir nevi elinde patlayan Marsilya’yı tamamen başkan Vincent Labrune’e bırakıp hiçbir şeye karışmayan Margherita Louis-Dreyfus’ün geçen sezon Velodrome’daki son maçı izlemeye gelmesi ve ona merhaba demek için gelen Florian Thauvin’i top toplayıcı sanıp elini sıkmaması (top toplayıcı olsa ne olacak orası ayrı) bile yönetimden oyunculara inene kadarki sorunların özetlerinden en güzeli bence. Kaldı ki, Labrune’ün de takımda her an varlığını hissettirmeye çalışması Bielsa’ya ne kadar zıt, onu düşünün.

Baştan aşağı sorunlu bir kulübü tekrar en büyük rakibi PSG ile yarıştırma projesine inanarak geldi Bielsa. Marsilya’nın başına gelmesi, futbolu seven ama Ligue 1’ı hiç takip etmeyen bir insanın bile en azından göz ucuyla Marsilya’yı takip etmesi demekti, ki burası işin PR tarafı. Altyapı destekli, Gignac, Payet veya Ayew gibi üst düzey Ligue 1 oyuncularıyla bezeli bir kadroyla her ne kadar kağıt üzerinde PSG ve hatta Monaco’yla baş etmesi mümkün değil gibi gözükse de hemen etkisini gösterdi ‘El Loco.’ Imbula’dan maksimum verim alıp, oyun kuruculuk konusunda Dimitri Payet’yi şu anki A seviyesine çıkardı, Gignac’ın kendine olan güvenini yüceltip, Ayew’u dünyanın en yararlı oyuncuların birine dönüştürdü. Benim buraya kadar asla itirazım yok.

Marsilya ve Caen'in, Velodrom'da karşılaştığı maç.
Marsilya ve Caen’in, Velodrom’da karşılaştığı maç.

‘El Loco’nun en büyük sorunu iletişim ve inatçılık. Şu ana kadar hiçbir şey kazanamamasının ve büyük ihtimalle de asla kazanamayacak olmasının sebebi de bu. Kendi çizgilerinin asla dışına çıkmayan, en ufak bir problemde her şeyi silip atan bir adam. Oyuncuları onun çok farklı bir figür olduğundan, taktiksel yanlarından ya da oyun zekasından bahsederken, iletişiminden bahsetmez, çünkü yoktur öyle bir şey. Marsilya’daki en büyük eksiği de bu oldu zaten. Yalnızca oyuncuları için değil, yönetimle yaşadığı iletişim kopukluklarında da bir arabulucu olmadığı için, her ufak tartışma ipliği biraz daha inceltti ve kopma noktasına getirdi. Yoksa Marsilya taraftarı da Vincent Labrune de, bilemiyorum futbolla ne kadar ilgisi var ama takımın zoraki sahibi Margerita Louis-Dreyfus de şampiyonluk beklemiyordu.

2014-15 sezonu sonunda, yazın takımdan ayrıldı Bielsa. Tıpkı, Gignac, Ayew, Fanni, Morel, Payet ve Imbula gibi. İlk 11’den 6 oyuncusunu kaybedip iyice deliren Marsilya taraftarı kulüp binasını basıp Labrune’ü tehdit etti: “Ya Bielsa’yı getirirsin, ya da sen de bırakıp gidersin!” Labrune Bielsa’yı geri döndürmek, oyuncu kaybı olsa da telafi edip ‘El Loco’yu projeye tekrar inandırmak için çalışmak zorunda kaldı. Temmuz’da anlaşma sağlandı, Bielsa geri döndü. Çok sürmedi.

“Bana önerilen kontratın şartlarını kabul etmeme rağmen maçtan bir gün önce tekrar maaşımı ve üzerinde anlaşma sağladığımız diğer noktaları kendinize göre ayarlama talebinde bulunduğunuz için karşılıklı güven ortamı kalmadı ve sizinle çalışmak istemiyorum” diyordu Bielsa, yeni sezonun ilk haftasında iç sahada aldığı mağlubiyet sonrası Vincent Labrune’e yazdığı mektupta. Bunca soruna, yönetimin kendisinde sürekli problem aramasına, oyuncularını kaybetmesine ya da kendisine verilen hiçbir sözün tutulmamasına rağmen maaşını beğenmediği için veda etti Marsilya’ya. Ya da en azından olaylar böyle hatırlanacak…

Oysa ki herkes Marsilya taraftarı olacaktı… Bielsa çok tatlı futbol oynatıp, Marsilya’yla PSG ve Katar yatırımlarını yıkacak, güzel futbol yine kazanacaktı. Öyle değil işte, artık olmuyor. Herkesin bir falsosu var ve falso herkesi kaleden uzaklaştırabiliyor.

Sanki bıraktığı yerden devam ediyordu Marsilya. 2015 Şubat hiç bitmemiş, Caen 3-2’lik maçtan sonra hiç gitmemiş, hâlâ üzerine gelen Marsilya’yı kontrayla vuruyordu. 27’de Andy Delort’un füzesi 1-0 yaparken, maçın sonunda Bielsa yine yeniliyor, bu kez güzel futbolun adamı ‘El Loco’ basın toplantısında Marsilya’yı yolun başında yalnız bırakıyordu. Caen’le başlayan kabus, Caen’le bitiyordu.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Harika Çocuk

Harika Çocuk

3 sene önce
Sıfır

Sıfır

3 sene önce