Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolGenelGündemQuique Setien: Topa Sahip Olmak ve Dahası

Setien. Pep Guardiola'nın saf felsefesi ve Maurizio Sarri'nin alt liglerden geçen yolculuğunun bir kombinasyonu. İspanya’nın en heyecan verici futbolunun arkasındaki adam.

Bu röportaj, 15 Kasım 2018’de ilk olarak Miguel Delaney tarafından The Independent’ta kaleme alınmıştır.


Quique Setien — büyük bir coşku ile — hemen herkesin yaygın olarak kullandığı bir argümanı ‘kesinlikle yanlış’ olarak nitelendirdi. Real Betis menajerine — özellikle Premier Lig’de sıklıkla kullanılan bu görüşü — düşük bütçeli kulüplerle ‘yüksek bütçeli’ futbol oynamanın zor olup olmadığını ve bunu denemenin bile doğal olarak bir risk getirip getirmediğini sordum. Dünyadaki en yetenekli birkaç oyuncuya sahip olmadığında Pep Guardiola’nın kafasındaki oyun anlayışını oyunculara aktarmasının zor olduğunu söyledim.

“Bu doğru değil,” diyerek karşı çıktı Setien. “Bu bir yanılgı. Kimse size belirli bir oyunu oynayamayacağınızı söyleyemez.”

Setien ve takımı bunun son derece eğlenceli bir kanıtı. Betis, geçtiğimiz hafta sonu Barcelona’yı evinde 4-3 mağlup ettikten sonra, 60 yaşındaki teknik adamın Camp Nou’nun gedikli teknik adamı olacağı dedikoduları iyiden iyiye yükselmişti. Ek olarak bu galibiyet, İspanya’da sıklıkla vurgulanan argümanların bir nevi kanıtı olmuştu: “Fırsatın varsa hiçbir zaman Betis maçlarını kaçırma, hiçbir zaman. Saha içerisinde her zaman bir eğlence vadediyorlar, hatta öyle ki Avrupa’da izlenmesi en keyifli bir takım bile olabilirler.” Kaçırılmamaları gerekiyor.

Bournemouth’taki bir otelde görevli olarak çalışan İspanyol’un Setien için söyledikleri onu her şeyden çok gururlandıran şey. Onun için bu işi yapmanın asıl sebebi tam olarak bu.

“İnsanlar kaybettiğimiz günlerde bile oyundan ne kadar keyif aldıklarını söylüyordu, yani bu sonsuza kadar oyunun onlarla kalacağı anlamına gelir. Vay canına, bir meslekten alacağınız memnuniyeti işte budur.”

Bu aynı zamanda, son yirmi yılın çoğunda uluslararası düzeyde Sevilla’nın ikinci takımından daha fazlası olarak görülmeyen bir kulüp için de oldukça büyük bir sıçrama. Hatta son yirmi yılda akılda en çok kalan detayları, 1997’de Denilson’un dünya rekoru ücrete transferi.

Artık işler değişti ve bu Setien’in ilerici vizyon ve çalışmalarının kesin bir sonucu. Aynı zamanda kulübün etkileyici temel değişimi, 60 yaşındaki teknik adamın büyük kulüpler için neden parlak bir tercih olduğunun başka göstergesi.

Setien, her ne kadar Guardiola felsefesine çok yakın olsa da, kariyerinin büyük bir bölümünü alt liglerde geçirdiği için Maurizio Sarri ile net benzerlikler taşıyor. ‘İlericilik’ ve ‘içtenlik’. Setien kendi teknik direktörlüğünü bu iki sözcük üzerinden tanımlıyor ve amacını oyuncularını her gün daha iyiye taşımak üzerine kurduğunu söylüyor. Lugo’da altı yıl boyunca çalışıp onları ikinci lige çıkarması da bu düşüncelerinin sebebi. Alt liglerde bu kadar uzun süre çalışması ise Guardiola kopyası argümanlarının içini boşaltıyor.

Onun hakkında ne derseniz diyin, onu ister gelecek Barcelona teknik direktörü olarak isterseniz de yeni Sarri olarak nitelendirin, Setien kesinlikle nevi şahsına münhasır birisi.

“Lugo’ya geldiğimde, tüm dünya bana üçüncü ligde o futbolu oynayamayacağını söyledi. Yapabileceğimizi söyledim ve önümde altı yılım vardı. Şimdilerde Betis’te oynadığımız futbolu oynayarak ikinci lige yükseldik. Evet, hayatta bir mottoya sahibim ve o motto asla bir şeyleri görme biçimimi değiştirmeyeceğimi söylüyor. Futbol hakkında neler hissettiğim, bir takımın kazanması ya da kaybetmesini ilgilendirmiyor. Beni bir maça çeken şey, o takımın ve futbolcularının iyi oynayıp oynamadığı. Bu, tüm sonuçlardan daha önemli.”

“Romantik birisiyim, futbolu seviyorum.”

“Ama aynı zamnda ben de bir seyirciyim ve bir takımın kendi yarı sahasında 0-0 için bekleyip kontra atak araması için maçlara bilet almıyorum.”

Dünya Kupası’nda “Fransa maçlarına bakmakla pek ilgilenmediğini” ve Betis’in müthiş oyuncusu Takashi Inui’li Japonya’nın kendilerini nasıl geliştirdiklerini daha yakından takip ettiğini söyledi.

“Oynadığım zaman da böyleydim. Topa sahip olmak isterdim, kısa paslarla topu ayağımda isterdim. Uzun toplara ve ikinci topları kazanmaya kendini adamış takımlarda oynadığımda bile bu hep söylediğim bir şeydi.”

“Eğer kötü oynayıp kaybederseniz, elinizde hiçbir şey kalmaz. Fakat iyi oynayıp kaybedersiniz, hâlâ bir şeylere tutunabilirsiniz. Üzerine inşa edecek bir şeyleriniz kalır.”

Ancak asıl soru, bunları nasıl birbirleriyle bağlantılı kullandığınızdır. Bu şekilde düşünmek ve bunun hakkında konuşmak, günün sonunda bir tarafta olduğunuzu gösterir. Ama tüm bunları doğru şekilde uygulayabilmek, insanların kalbine hitap edebilmek için yeterince başarılı olmak, bambaşka bir şeydir.

İşte bu, oyunun en büyük zorluklarından biri ve bu yüzden tüm büyük tartışmaların önünü açtı.

Setien’in çetin yanıtları, içtenliğinin aynı zamanda pratikte de işe yarayabileceğinin göstergesi. İspanya’nın 1986 Dünya Kupası kadrosunda yer alan Santanderli eski orta saha oyuncusu, fikirlerine kendisini o kadar kaptırıyor ki Messi’nin dünyanın en saf yeteneklerinden birisi olduğundan tutun Garry Kasparov ile mizahi bir satranç müsabakası yaptığından bile bahsediyor.

Setien her konuşmasında sizi büyüleyebiliyor ve futbola karşı bakışınızı değiştirebilecek şeyler söylüyor.

Her şeyden önce, ‘Belli takımlarla belli oyun oynanır.’ argümanın başlı başına yanlış olduğuna inanıyor.

“Sorun olan stiliniz değildir. Esas mesele, işleri iyi yapmakla ilgilidir. 90 dakika boyunca savunma yapıp yine de kaybederseniz ne olur? Sadece bununla bile bir şeyleri kanıtlamak zorunda kalmıyorsunuz. Oyundaki her tarz kaybedebilir. Yapmanız gereken şey oyuncularınızın fikrinizi anladığından emin olmak ve bunu iyi bir şekilde uygulamalarını sağlamak.”

Nasıl mı? Setien’in Lugo, Las Palmas ve şimdi de Betis’te başardıklarını nasıl yapabilirsiniz?

Aslında herhangi bir işe — önce patronlarına, sonrasında oyuncularına anlatmak koşuluyla — bir soru ve sonrasında bir açıklama ile başlar.

“Betis’le sözleşme imzalamadan önce onlara neden beni istediklerini sordum. Takımlarımın nasıl oynadığını, benim nasıl oynamak istediğimi gördünüz. Sahada görmek istediğinizin bu olduğundan emin misiniz? Başkanızın, spor direktörünüzün, yöneticilerinizin sahada bu oyunu görmek istediğine emin misiniz? Bunlardan eğer eminseniz, güzel. Çünkü ben değişmeyeceğim. Eğer değilseniz, başka bir teknik adamla anlaşsanız daha iyi olur. Benim oyundan anladığım bu, ben böyle oynuyorum. Benim takımlarım geriden pasla çıkacak, oyuna kaleciyi dahil edecek ve durmadan yaratacak.”

“Ne olursa olsun, herkes önce bunu bilmeli.”

“Yarın Jose Mourinho’yu işe getirdiğinizi düşünün. Onun nasıl oynayacağını biliyorsunuz, geriden topla çıkmasını sağlayamazsınız. Birçok kulüp teknik adamlarını ve oyun stillerini çok kolay bir şekilde değiştiriyor ve böylece kulübün geleceği için bir şeyler yaratabilmek imkansız hale geliyor. Betis ve Valencia’da pek çok kez yaşananlar buydu. Ne zaman yeni bir teknik direktör gelse beraberinde bir sürü futbolcu da geliyor. Akıl almaz bir ekonomik israftan bahsediyoruz. Eğer takımınıza bir şeyler empoze etmek isterseniz, onlara zaman ve alan tanımak zorundasınız.”

“Bir kulübe geldiğimde, hayatımın sonuna kadar o kulüpte kalacak gibi yaşarım. Aksi taktirde orada sağlıkla çalışamam.”

Söyledikleri kesinlikle ikna edici, ancak halletmesi gereken sonraki önemli adım oyuncuları da bu söylediklerine ikna etmek. Bu, bir soru zincirinden ziyade bir bildiri içerir. Çünkü amaç, oyuncuların inançlarını körüklemekle ilgilidir.

“İlk olarak bu oyundan diğer tüm oyunlara nazaran çok ama çok daha fazla keyif alacaklarını söylüyorum. Bunu birçok kez söyledim. Çocukken sokağa futbol oynamaya çıktığınızda, ne kadar iyi veya kötü olursanız olun, sevdiğiniz şey topa sahip olmak, topa dokunmaktır.”

“Önemli olan budur.”

“Oyuncularıma 90 dakikanın 70’i boyunca topa sahip olacaklarını söylediğimde yüzleri ve bakış açıları bir anda değişir. Belli bir teknik kaliteye sahip tüm oyuncular, anında bu fikre kendisini adar ve size sahip olduklarından fazlasını sunmaya başlar. Eğer bu fikri empoze etmeyi başarırsanız, geri kalan her şey kolaylaşır.”

“Oyuncularıma her zaman kazanmanın iyi şeyler yapmanın bir sonucu olması gerektiğini söylüyorum. Tamam, bir iki maç kaybedebilirsin ve işler kötü gidebilir ama önemli olan, oyuncularının senin ne istediğini anlamaları. Yaptığımız şeyin takımdan götüreceğinden çok daha fazlasını takıma vereceğini anlamalılar.”

“Çünkü bir şeye başladığınızda, ona güvenmeniz ve oyunculara sağlıklı bir şekilde iletmeniz gerekir.”

“Bir takıma geldiğim ilk gün istediğim ilk şey, diyelim ki bu kalecilerin topu kısa pasla oyuna sokması olsun, oyuncunun bunu reddetmeden denemesidir. Sonrasında kalecinin önündeki mekanizmaların hepsini ben tasarlayacağım, bu yüzden eğer istediğim şeyi yaparken işleri batırırsan bu sorun değil. Suç senin değil, benimdir. Çünkü sen benim senden yapmanı istediğim şeyi yapmaya çalışıyordun.”

“Ve bu güven seviyesi, yanındaki arkadaşına pas atarken bile benim takımımdaki her oyuncunun sahip olması gereken şeydir.”

“Eğer gidip futbolcularınız aslanların önüne atarsanız ve sonrasında yanlış bir şey yaptıklarında onları korumazsanız, size asla istediğiniz şeyi vermez ve sizin için asla savaşmazlar. Bu güven meselesi, daha ilk andan itibaren tamamıyla netleşmesi gereken bir şey.”

“Evet, diyelim ki topu geriden çıkarmak istiyoruz. Bunun için doğru oyun şablonlarını geliştirdik, oyunculara istediklerimizi açıkladık, videoları izledik, rakipleri inceledik. Daha sonra, yani ilk aşamayı mükemmelleştirdikten sonra, ileri bölgelere doğru genişleme sürecine başlarsınız. Bunun için oyuncular arasındaki koordinasyonu, bağlantıyı ve mekanizmaları doğru kurmanız gerekir.”

Tüm bunlara örnek olarak; William Carvalho’nun Junior Firpo’nun ilk golünde Barcelona savunmasındaki hatlar arasını açması ya da Sergio Canales’in attığı dördüncü golde tüm savunmayı yerle bir ederken topun en geride Marc Bartra’nın ayaklarından çıktığı örnekleri verilebilir.

Maçın gergin ama aynı zamanda heyecan verici bir şekilde 4-3 sona ermesi, Setien’in kafasındaki oyunun getirdiği doğal riskileri de yansıtıyor. — Ancak Setien bunun hesaplanmış risklerden ibaret olduğu konusunda ısrar ediyor.

“Benim için bu riskler her zaman iyidir” diyor. “Evet, basının dediği gibi, cesaretli bir oyun anlayışı sergiliyorum çünkü biz hücum ederken arkamızda büyük boşlukların kaldığı doğru. Rakiplerimiz bu boşluklardan faydalanabilir fakat benim için rakibe tehlike yaratmak, topa sahip olmak, ileride oynamak ve baskı kurmak çok daha keyifli. Ve emin olun bunlar oyundaki her şeyi kolaylaştırır. Ve ne zaman ki asıl amacınız derinde bekleyip savunmak olduğunda, rakibiniz daha fazla şans yaratacaktır. Böyle beklemenin de kendi içerisinde riskleri var.”

“Sahip olmak istediğimiz kontrole bu şekilde sahip olabiliyoruz ve bu, bizim başka şeyler yapmamıza da izin veriyor. Tüm takımımız gösterdiği performanslar konusunda çok tutarlı.”

Betis’in nasıl oynadığını ve teknik olarak Barcelona seviyesinde olmadığını göz önünde bulundurunca, nasıl oluyor da bireysel yetenekleri kolektif takım hareketlerine dönüştürebiliyorsunuz? Herhangi bir oyuncusuna saha içerisinde ne kadar özgürlük tanıyabilir? Setien’in cevabı, futbola olan tüm yaklaşımı hakkında çok fazla şey özetliyor.

“Maçlara tek başına karar verme ve her yerde oynama yeteneğine sahip olduğunu bildiğim tek bir oyuncu var. Messi. Kendi başına neredeyse her şeyi yapabilen bir futbolcunuz varsa, sizin söyleyecek bir şeyiniz kalmıyor. Sahada kalan diğer 10 oyuncu, ‘Bırakalım bildiği şeyi yapsın çünkü yapacağı şeyler bizi daha iyi hale getirecek ve böylece daha fazla maç kazanacağız.’ diyecek. Ama dünyada öyle sadece bir tane oyuncu var. Sahadaki herkesin doğru yapıyı oluşturmak ve bunu korumak için bir rolü vardır. Ve eğer bu yapıyı bozmaya başlayan bir oyuncu varsa onu oyundan çıkarmanız gerekir. Ne kadar iyi olursa olsun. Eğer maçları kendi başına kazanma yeteneğin varsa, tamam, istediğini yapabilirsin. Ama eğer yoksa, o zaman benim dengemi bozmana izin veremem. Ve denge oyundaki en önemli şeylerden birisidir, her şeyin üstündedir.”

Setien’e ligin dengesinin Cristiano Ronaldo ayrıldıktan sonra değişip değişmediğini sordum… aldığım cevap yine Messi’ye dizilen methiyelerdi.

“Cristiano Ronaldo, sahip olduğu özelliklerle ligin kaderini değiştirdi. İspanyol futbolunda bir döneme damga vurdu, çokça gol atıp takımıyla birçok zafer kazandı. Ama benim için diğerlerinden farklı bir kişi öne çıkıyor.”

“Benim için, arkasından en çok üzüleceğim kişi muhtemelen Messi olurdu. Futbol hakkında sevdiğim her şeyi bir araya getiriyor. Saf bir yetenek. O oyunda gösterdiği tek bir şey değil. O her şey. Sanırım onu kaybetmek — nasıl Diego Maradona’yı ve Johan Cruyff’u kaybettiğimizde üzüldüysek — benim için büyük bir trajedi olacak. Çünkü o, tıpkı diğer iki oyuncu gibi televizyonun karşısına oturma nedenim.

Setien’in satranca nasıl bu kadar aşık olduğunu ve Kasparov’a karşı nasıl oynandığını görebilmek hiç zor değil.

“Evet, bu doğru. Atletico Madrid’deyken satrancı sevdiğimi bildikleri Kasparov’un eşzamanlı oyunlar oynanan bir sergi için şehre geldiğini söylemek için beni aradılar. Ancak öncesinde oynaması gereken bir futbol maçı olduğunu öğrendim, futboldan zevk alan birisiydi. Bizi ilk yarıda rakip takımlara verdiler ve ilk yarı bittikten sonra yanıma gelip onun takımımda oynamamı istedi! Bu yüzden formamı değiştirdim, onun takımında topu almaya başladım, topla dripling yaptım ve boşta gördüğüm Kasparov’a uzun bir top oynadım. Kalecinin üzerinden harika bir vuruşla golü yaptı!”

“Ona karşı satranç oynamak inanılmaz bir deneyimdi. Bu arada her ne kadar ikimiz de kötü olsak da hâlâ başkanımızla birlikte ara ara satranç oynuyoruz. İkimizin de aynı seviyede olması işi eğlenceli kılıyor ve böylece rahatlayıp futboldan biraz da olsa uzaklaşabiliyorum.”

Uzun sürecek bir projede Setien’in hatırlanacak bir futbol yaratamaması gibi bir şeyi düşünemezsiniz. Gerçek inancın ve tam bağlılığın etkisi de tam olarak budur.

Çeviri: Arhan Ata Pilavoğlu

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Hayal Kuran Herkese

Hayal Kuran Herkese

3 sene önce
Neno

Neno

3 sene önce
Sözlü

Sözlü

3 sene önce