1
30 Haziran 2019’da neredeydin? NBA hayranları yıllar sonra bu soruyu birbirine yöneltebilir. Kevin Durant ile Kyrie Irving’in Brooklyn Nets’e gittiği, Boston Celtics’in Kyrie Irving’in yerini Kemba Walker’la doldurduğu, Golden State Warriors’ın şapkadan D’Angelo Russell çıkardığı, Tobias Harris’le maksimum kontrat imzalayan ve JJ Redick’in Pelicans’a gidişini izleyen Philadelphia 76ers’ın Al Horford’ı kadrosuna kattığı, Jimmy Butler’ın Sixers ile Miami Heat arasında dalgalandığı, Goran Dragic’in Dallas yolunu tuttuğu ve tutmadığı, Malcolm Brogdon’ın Indiana Pacers’la imzaladığı, Nikola Mirotic’in Barcelona kararı yüzünden Bojan Bogdanovic’in Utah Jazz’la anlaştığı gece şimdiden NBA ve Twitter tarihinde yerini aldı.
Ben o sıralarda Ortaköy’de, deniz kenarında, güzel bir konserin ortasındayım. Konser çıkışı, Daft Punk’tan New Order’a uzanan DJ setinin yanına çok sayıda bira eklemiştim ve olan biteni anlamlandırmaya çalışıyordum. KD ile Kyrie’nin kararını çözmek çok zor değildi ama D’Angelo-Warriors birlikteliği nereden çıkmıştı? Peki ya Jimmy Butler? Neden Sixers’ın beş yıllık kontrat teklifini reddetmişti ve şu an neredeydi? Havada uçuşan draft haklarını sayamıyordum, oyuncu sirkülasyonu içerisinde kaybolmuştum ve bir yandan da arkadaşlarıma ayıp etmek istemiyordum. Her yeni bildirim kafamı karıştırıyordu. Bir yandan muhataplarımın gözlerine bakarak konuşmak istiyor, bir yandan da telefon ekranıma hapsolmak ve ömrümün geri kalanını tweet okuyarak geçirmeyi istiyordum.
Ve bütün bunlar yaşanırken aklıma Black Mirror’ın altıncı sezon, ikinci bölümü geldi. Konuyu biliyor musunuz? Muhtemelen hayır. Çünkü henüz çekilmedi. Ama ben size anlatayım. Basketbol hastası bir grup (milyonlarca) insan, bir gazetecinin tweet’lerini beklerken ansızın bir simülasyonun merkezine düşer. “Kawhi nereye imzalayacak?” sorusuyla başlayan serüven, 2050 yılına gelindiğinde basketbolu tamamen Adrian Wojnarowski’nin telefonunda oynanan bir şeye dönüştürür. Sadece transferler değil, maçlar da artık bir Twitter bildirimi hâlini almıştır. Charlie Brooker tarafından yazılan bölüm, Woj Bomb bağımlısı kitlelerin dramını gözler önüne serer.
2
2019 NBA final serisinin üzerinden 22 gün geçti. Kawhi Leonard’ın sessiz ve derin liderliği, Fred VanVleet’in sıradışı dirilişi, Kyle Lowry’nin istatistik kağıdına yansıyan ve yansımayan katkıları, Nick Nurse’ün box-and-one’ı, Pascal Siakam’ın özgüven patlamaları, Marc Gasol’ün ikili oyun savunması, Danny Green’in üçlük kaçırmayı unutması, Serge Ibaka’nın blokları artık NBA tarihinin bir parçası. Her final serisi gibi bu da milyonlarca insanı iki hafta farklı duygulara sürükledi ve sonra hemen unutuldu. Kanada’daki kutlamalar, olağanüstü sevinç dalgası, Gasol’ün otobüsten sarkarak bağırdığı anlar… Hepsi artık arşivlerde.
Socrates Dergi’nin Temmuz sayısına yazdığım gibi, zaten final serisi oynanırken Anthony Davis takası konuşulmaya başlamıştı. Mike Conley’nin Jazz yolunu tutacağından söz edenler vardı, Durant’in Golden State Warriors’tan ayrılma ihtimali masadaydı. Hâlihazırda sezon devam ediyordu, şampiyon belli olmamıştı ama transfer şehveti bir sonraki kupayı şimdikinden daha değerli kılmıştı. Yeni NBA buydu, daha doğrusu yeni spor.
Kawhi Leonard’la alakalı sorular da aynı eksendeydi. Sahadaki büyük oyunu elbette konuşuluyordu ama çoğu zaman bir sonraki şutundan, penetresinden ya da pasından ziyade gelecek sezon hangi formayı giyeceği merak ediliyordu. Ve çözülmesi zor olan da buydu. Çünkü onun neyi sevdiği, neyi sevmediği, nasıl biri olduğu o kadar büyük bir muammaydı ki kimse bundan sonraki tercihini bilmiyordu. Evet, Raptors’la masalsı bir sezon geride bırakmıştı, ikinci yüzüğünü almıştı ama bu, takımda kalmasına yetecek miydi? Yoksa sezon boyunca peşinde koşan Los Angeles Clippers’a mı gidecekti? Veya LeBron James ile Anthony Davis’e katılıp Los Angeles Lakers yolunu mu tutacaktı?
Bu sorular Haziran ortasından beri soruluyor ve bu yazı kaleme alındığı sırada hâlâ cevaplanmış değil. Belki birkaç gün daha öğrenemeyeceğiz. Sonuçta, Ryen Russillo’nun dediği gibi ‘Kawhi Leonard’a dair yapılabilecek en büyük hata onu okuyabildiğinizi sanmak’. Ne kadar iyi bir gazeteci olursanız olun, onu tanımak imkânsız. Çevresine sızmak, nasıl biri olduğunu keşfetmek, kampından haber almak, bir sonraki hamlesini herkesten önce medyayla paylaşmak… Sonuçta, Kawhi Leonard benzersiz bir karakter. Oyunu da, hayatı da, medyayla ilişkisi de…
3
Yaşadığımız çağa ‘Trade Rumor Era’ deniyor. 2014’te Grantland yazarı Bryan Curtis’in taktığı bir isim bu. Yalnızca takaslarla sınırlandırmayıp ‘Transfer Çağı’ da diyebiliriz. Veya alışveriş, hareket, işlem… İlk sözcüğü istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz. Zira spor, artık büyük bir alışveriş listesine dönüştü. Taraftarlar sahada izledikleri oyundan çok ölü sezonda takımlarının yapacakları hamlelerin hayalini kuruyor. Hayal satmak, gerçekle boğuşmaktan daha önemli hâle gelmiş durumda. Herkes bir sonraki imzayı düşünüyor. Yavaş yavaş gelişmek, uzun vadeli plan yapmak, beş sene sonrasını tasarlamak mazide kaldı. Herkes şimdi yapılacak büyük bir hamleyle gelecek sezonki kupanın bir ucundan tutmak istiyor.
Dolayısıyla bu çağın en büyük medya yıldızı Adrian Wojnarowski. 1990’ların sonlarını, 2000’lerin başlarını kendi hâlinde bir spor yazarı statüsünde geçiren Woj, bugünlerde NBA’in en büyük istihbarat ağı. Senelerce Yahoo’da tek başına bir haber ajansı gibi çalıştıktan sonra ESPN’e geçti ve spor medyasının merkezine oturdu. Woj’un ligdeki bir sonraki hamleye dair herkesten önce bilgi almasını ve bunu kamuoyuyla paylaşmasını özetleyen ‘Woj Bomb’ birçok oyuncunun lakabından meşhur. Kalın kravatları, demode gözlükleri, dökülen saçları ve sıkıcı takım elbiseleriyle ilgi çekici hiçbir yanı yokmuş gibi görünen bu adam, NBA’e dair bütün bilgileri iki dudağı arasında tutan bir ‘star’a dönüşmüş vaziyette.
Dolayısıyla gelinen noktada, Kawhi Leonard’ın kararını beklerken Wojnarowski’nin bildirimlerini açmış vaziyetteyiz. Muhtemelen siz de günlerdir telefon ya da Woj bağımlısı hâline geldiniz. Başta da dediğim gibi, ben öyleyim. ABD ile aramızdaki saat farkından da ötürü gecelerimi büyük bir endişe havuzu içinde geçiriyorum. Uyumak üzereyken “Ya Kawhi transfer olursa?” sorusuyla boğuşuyorum, sık sık uyanıp telefonu yokluyorum, her ‘Adrian Wojnarowski adlı kullanıcıdan yeni tweet’ bildiriminde kalbim yerinden çıkacak gibi oluyor…
4
İlginç olan, Kawhi Leonard’ın uzun süre bu çağın dışında olmasıydı. 2010’da LeBron James, bir sonraki adresini The Decision ile televizyon şovuna çevirdiğinde “Transfer Çağı’nı başka bir noktaya götürmüştü. 2014 NBA final serisi oynanırken kafalarda iki soru vardı. Bir, San Antonio Spurs, LeBron ve Miami Heat’ten rövanşını alabilecek mi? İki, LeBron nereye gidecek? Kariyeri boyunca LeBron’un izinden giden Durant de bu çağın diğer büyük yıldızı. The Decision’dan dersler aldığı için o Warriors’a gidişini basit bir metinle, The Players Tribune aracılığıyla duyurmuştu. Ama filmin gerisi epey benzerdi. Tıpkı LeBron gibi Durant de büyük bir eleştiri yağmuruyla boğuştu, kısa kontratlar imzaladı ve tıpkı Bron gibi KD’nin ‘süper takım’ macerası da hızlı, fırtınalı ve kısa sürdü. Onların merkezinde olduğu ligde menajerler, başkanlar, koçlar, takım sahipleri eski gücünde değildi. Starlar ligi yönetiyordu ve her yaz yeni bir değişim dalgasının içerisine giriyorduk.
Kawhi ise bu isimlerin aksine hiç tam manasıyla ‘free agent’ olmamıştı. 2011 NBA Draft’ında San Antonio Spurs’e takas olduktan sonra yedi sene aynı formayı terletmiş, Gregg Popovich’in takımında bir görev adamından süper yıldıza dönüşmüştü. Kimse 2017’de, Warriors serisinde sakatlandıktan sonra Spurs ile arasının bozulmasını, kuadriseps sakatlığının kariyerinden bir buçuk sene çalmasını beklemiyordu. Ayrılması da pek gündemde değildi, Tim Duncan’ın izinden gideceği ve Pop’un kanatlarında basketbol yaşamını noktalayacağı hayal ediliyordu. Dolayısıyla Kawhi, muadillerinin aksine hiç süper yıldız yazı geçirmemişti. Bu haftaya dek… Dönüşümünü tamamladıktan ve dünyanın en iyi basketbolculardan biri olduktan sonra ilk kez bu sene kendisine seçme hakkı tanındı. Evet, Raptors’ta mutlu bir sezon geçirmişti ama oraya gitmeyi de kendisi seçmemişti. Spurs tarafından yollanmıştı.
Ligin ipleri uzun süre sonra ilk kez LeBron ile KD’nin elinde değil. 2010’da Bron’un tercihi NBA’in bütün matematiğini değiştirmişti, 2016’da aynı şeyi Warrors’la imzalayan KD yapmıştı. Sırada Kawhi var. Raptors’ta kalırsa veya Clippers’a giderse uzun yıllardır şahit olmadığımız kadar soru işaretleriyle dolu bir döneme adım atacağız. Lakers’a giderse de ‘Süper Takım Çağı’nın en büyük, en dehşet üçlüsüyle karşı karşıya kalacağız. Ama ne olursa olsun bildiğimiz iki şey var. Birincisi, Kawhi Leonard’ı tanımadığımız. Onun ne yapacağını hiçbirimiz bilmiyoruz. İkincisi, Black Mirror bize artık eskisi kadar etkileyici gelmiyor çünkü hepimiz kocaman bir Black Mirror bölümünde yaşıyoruz. Şimdi tekrar telefonlara sarılma ve bir sonraki bildirimi bekleme zamanı. Adrian Wojnarowski adlı kullanıcıdan her an yeni bir tweet gelebilir.