Paul Pierce’ın kaleme aldığı bu yazı, ilk olarak Player’s Tribune’de yayımlanmıştır.
NBA’de şu sıralar oyun kurucuların hüküm sürdüğü bir dönemden geçiyoruz. Bu pozisyondaki oyunun seviyesi o kadar yükseklere çıktı ki, topu domine eden oyuncuların becerileri maçı kazananı tayin edecek noktaya geldi. Ama bu, her zaman böyle değildi. Bundan beş ya da altı sene öncesine gidelim; NBA olabilecek en yetenekli ve fiziksel açıdan üstün oyuncuların hakimiyeti altındaydı. Ve benim görevim, çoğu akşam onları savunmada durdurabilmenin yollarını bulmaktı.
Kariyerim boyunca ciddi anlamda yetenekli oyuncularla karşılaştım ama bana göre şu beş adam savunması en zor olanlardı…
Kobe Bryant
81 sayılık maçı dün gibi aklımda. Bence o maçı izleyen herkes o sırada nerede olduğunu hatırlıyordur. O gün, spordaki özel anlardan biriydi. Bodrum katımda arkadaşlarımla oturmuş domino oynuyordum. Kafamı kaldırıp televizyona baktım, olan biteni gördüm ve “Bir saniye, şunu izlemeliyiz” dedim. Gözlerime inanamamıştım.
Kobe’de bir tür ‘basketbol seri katili’ zihniyeti mevcut. Mümkün olan her şekilde size doğru gelecek ve kurtulmanıza izin vermeyecektir. Mantalitesi -ya da katil içgüdüsü- onu listedeki diğerlerinden ayıran özellik. Bir kere sizi ele geçirdiğini fark ettiğinde saldırmaya devam edecektir. Sizi alaşağı edecek, dövecek ve nakavt olduğunuzda bile vurmayı bırakmayacaktır.
Kobe her akşam sahaya rakibini yok etme arzusuyla çıkar ve bunu yapma isteği konusunda onu geçebilecek tek isim Michael Jordan. Bulls’tayken Micheal’a karşı oynama şansım hiç olmamıştı. Yani kariyerimde, bu tarz bir kararlılığa en yakın olduğum an Kobe’nin karşısında olduğum zamanlardı.
Hatırlıyorum; Kobe’ye karşı en zorlu maçlarımdan biri Boston’daydı. Sanırım üzerimden 7-8 tane şut sokmuştu. Molada bir araya toplandığımızda, yüzünde beni Kobe’nin karşısından almak istediğini kolaylıkla görebildiğim bir ifadeyle koç bana bakıyordu. Takımın geri kalanı da her şeyin farkındaydı ve onlar da aynı şekilde bana bakıyorlardı. Sonunda, belki de beni değiştirmeleri gerektiğinden, karşısına başka bir adamı koymaktan bahsediyorlardı ki bağırdım: “Hayatta olmaz! Onu ben savunacağım! O benim!”
Kobe o andan sonra maçtaki 9 şutunu kaçırdı ve biz kazandık. Ama o istatistik kağıdı aklımda hâlâ capcanlı. Kobe 47 atış yapmıştı. Yazıyla kırk yedi. Daha önce savunduğum hiç kimse 47 atış denememişti. Zaten çoğu takım, bir maçta 81 ila 89 şut kullanır.
Kobe’nin oyunuyla ilgili anlamanız gereken şey şu; çok fazla atış yaparak, savunmayı kırana kadar karşısındakini tüketir. Savunma sırasında oyuncuların özgüvenlerini kaybetmelerini sağlayıp saldırmaya devam etme üzerine kariyer inşa etmiş birinden bahsediyoruz. Bunu yaparak tam beş şampiyonluk kazandı.
Eğer Kobe’ye karşı savunmada başarılı olmak gibi bir hayaliniz varsa vazgeçin. Söylemesi, yapmaya çalışmaktan çok daha kolay.
Tracy McGrady
Tracy, kısa forvet görünümlü bir oyun kurucu. 2.03 boya ve uzun kollara sahip, ayrıca sıçradığında salonun tavanından dışarı fırlayabilir. Yani şuta çıktığında onu bloklamaya çalışmanın hiçbir anlamı yoktur.
Durdurma çabalarınız, onun rahatsız olmasıyla sonuçlanır. Bazı oyuncuları, gerçekten sıkı oynayarak atış sırasında rahatsız edebilirsiniz. Ama Tracy her şuta çıktığında o kadar yükseğe sıçrar ki zaten bunun nasıl sonuçlanacağını siz de bilirsiniz. Bu tarz adamlara karşı elinizden gelen tek şey, atışı kaçırmalarını ummaktır.
Tracy’nin şutlarını durdurmanın hiçbir yolu olmadığından, şut için doğru pozisyonu bulmasını engellemek için her şeyi yapmalısınız. Ben hep Tracy’nin topla buluşmasını engellemek için fiziksel mücadele verirdim. Şunu hep biliyordum ki; geçiş hücumlarında kolay sayılar bulmasına izin veremezdim çünkü bu oyuna ısınmasına sebep olurdu. Ve eğer bloklanamaz şutlara sahip bir oyuncunun ısınmasına izin verirseniz, bu pek de iyi olmaz. Tam anlamıyla ölümcül bir bitirici. Ve bütün bunlar yeterli değilmiş gibi, ligdeki en iyi top hâkimiyetine sahip oyunculardan biri.
Tracy nadir bir yetenek. Ve onun karşısına çıktığınızda bilirsiniz ki zorlu bir maç olacak, sahadaki tüm yeşil ışıklar ona yanacak.
Eh, bu da bütün bu adamların ortak özelliği.
Vince Carter
Bu tabir birçok NBA oyuncusunu tarif etmek için kullanılmıştır ama Vince’e tam oturuyor: Bu adam atletik bir manyak! 90’ların sonu ve 2000’lerin başında birkaç ciddi düellomuz oldu.
Kimse Vince Carter’ın posterinin bir parçası olmak istemez. Kariyerinin en iyi zamanlarında, her maç mutlaka dört veya beş posterlik hareket yapacağını bilirdiniz. Ona karşı oynamadan önce buna çok fazla kafa yorardım. Benim görevim her zaman, onun bu spektaküler hareketlerini sekteye uğratmaktı, en azından daha sahaya çıkmadan önce kafamda bu olurdu.
Savunma açısından bakıldığında, sizi oldukça zor pozisyonlara sokardı. Şuta kalkış stili sebebiyle onu üç sayı çizgisinin gerisinden savunmak imkansıza yakındır. Üstünüzden smaç yapmasından ve bunun spor kanallarında boy boy gösterilmesinden o kadar korkardınız ki, ona şut atacak alan bırakırdınız.
Sonra da üç sayı çizgisinin gerisinden alev almaya başlardı. O noktada elinizden ne gelir ki?
LeBron James
2.03 boyunda, 113 kilo ağırlığında bir oyun kurucu-şutör.
Nasıl bir adam bu!
Bu ölçülerine rağmen LeBron apaçık bir şekilde ligdeki en atletik ve hızlı oyuncu. Kim 2 metre boyundaki 113 kiloluk bir adamın NBA’deki herkesten daha hızlı ve daha güçlü olmasını bekler ki?
Diğer bütün yıldız oyuncularda olduğu gibi, elinizden gelen şey, o maçın, onun gecesi olmamasını dilemek. Driplinge başladığında ilk adımında sizi geçmişse, hiçbir şey karşısında duramaz. Omzunu göğsünüze yerleştirir ve inanılmaz güç kazanır. Sağ ya da sol eliyle… Fark etmez, bu ligin gördüğü en iyi bitiricilerden biri.
Ve rakibini fiziğiyle domine etmediği zamanlarda, paslarıyla takımınızı bitirebilir.
Oyun stili, maç boyunca sizi tüketir. Devamlı faul alır ve basket-faul fırsatları yaratır. LeBron’un basket-faul yapmasını engellemenin tek yolu onu doğrudan yakalamak olacaktır. Ellerine vurmak bir işe yaramaz çünkü bunun için fazla güçlü.
Bu ligin daha önce görmediği türden bir fiziksel kalibreye sahip. Listede bahsettiğim diğer adamlar genellikle uzun, sırım gibi, ince, atletik tipler ama LeBron onlar kadar atletik olmakla birlikte çok daha güçlü ve hızlı.
Şundan emin olabilirsiniz ki LeBron’la karşılaştıktan sonraki birkaç gün tüm vücudunuz ağrılar içinde olacaktır.
Carmelo Anthony
Savunması en zor tek bir oyuncuyu seçmek zorunda kalsaydım, bu Carmelo olurdu. Potaya erişmedeki doğal yeteneği, dünya standartlarındaki şut stiliyle birlikte uzun boylu oluşu, gücü ve atletikliği, eşsiz bir karışım ortaya çıkarıyor. Bu onu diğerlerinden ayıran şey. Oyununun her bir noktasıyla tamamen elit.
Çoğu iyi oyuncu, genellikle onları özel kılan bir ya da iki özelliğe sahiptir. Ama Carmelo her şeyi yapabilir ki bu da sizi ‘çoook’ zor bir duruma sokar. Birçok oyuncunun isabetli atışlar yaptığı belirli noktaları vardır, böylece onları sahanın başka noktalarında zorlayabilirsiniz. Carmelo’nun ise istikrarlı bir şekilde atış yapamadığı herhangi bir yer yok.
Bana göre, fiziksel gücü ve şut stilinin kombinasyonu, onu NBA’de rakipsiz kılıyor. Karşısındayken bir saniye bile dikkatinizin dağılmasına izin veremezsiniz.
Kobe, NBA tarihindeki en iyi skorerlerden biri ama onunla Carmelo ile olduğu kadar sıkıntı yaşamadım. LeBron muhteşem bir post oyuncusu ama bazı maçlarda onu şut atmaya zorlarsanız, isabet ettiremediği bir günde onu durdurma şansınız olabilir. Böyle bir şey ‘Melo’ya karşı söz konusu bile değil. Eğer ona şut için alan bırakırsanız, kaçırdığından çok daha fazlasını sokacaktır.
Açıkça söylemek gerekirse, savunması pek de eğlenceli biri değil.
Ama tekrar söylüyorum; bu adamlardan hepsi için aynı şey geçerli.
Çeviri: Şebnem Alkaç (@sebidew)