Geçen Cumartesi Wimbledon finalinde Garbine Muguruza’yı 2-0 yenerek kariyerinin 21. Grand Slam’ini kazandı Serena Williams. Avustralya ve Fransa Açık’ın ardından gelen bu son zaferle 2015’in açık ara Serena’nın yılı olduğu da tescillenmiş oldu. Zaferin akabinde sosyal medyadaki kutlama mesajları da gecikmeyecekti.
Yetenekli sporcuyu tebrik edenler arasında Michelle Obama’dan Hillary Clinton’a, John Legend’dan Serena’nın çok sevgili idolü Kobe Bryant’a pek çok ünlü isim vardı. Ama yüzlerce mesaj arasında en çok Harry Potter serisinin yazarı olarak nam salan J. K. Rowling’in yazdıkları konuşuldu. Rowling’in “Ne atlet! Ne rol model! Ne kadın ama!” mealindeki tek tivitlik methiyesinin altına bir takipçisinin Serena’nın başarısını erkek gibi olmasına bağlayan yorumu, yazarı kızdırmaya yetti.
.@diegtristan8 "she is built like a man". Yeah, my husband looks just like this in a dress. You're an idiot. pic.twitter.com/BCvT10MYkI
— J.K. Rowling (@jk_rowling) July 11, 2015
Rowling, Serena’nın kırmızı, dar bir elbise içindeki fotoğrafını paylaşarak takipçisine “Ya evet, kocam da bu elbise içinde aynı böyle görünür. Gerizekalısın” şeklinde öfkeli bir cevap verdi. Serena’nın ‘değme kadınlara taş çıkaracak’ (!) cazibede bir fotoğrafının paylaşılarak kadınlığının kurtarılmasına gerek var mıydı peki?
Judith Butler’dan el alıp cinsiyet denen olgunun aslında varolduğumuz toplum içinde anlamlandığını; bize doğal bir gerçeklikmiş gibi sunulan şeyin aslında performatif olarak kazanıldığını; yani mutlak bir cinsiyet olmadığını hatırlatalım. Butler’a göre cinsiyet bir oluş değil; bir edimdir. Bunun spordaki en ilginç izdüşümlerinden birini; cinsiyet değiştiren ünlü atlet Caitlyn Jenner’ın hikayesini Binnaz Saktanber, Socrates’in Temmuz sayısı için yazmıştı. Demem o ki; Serena bugün tepeden tırnağa kadın olabilir; yarın cinsiyet de değiştirebilir. Kime ne? Biz Serena’nın cinsiyetini, hakim güzellik kalıplarına aykırı düşen fiziğinden ötürü tartışaduruyoruz. Oysa mutlak cinsiyet olmadığı gibi; mutlak bir güzellik de yok!
Twitter’da akıp giden Serena tartışmalarına bir göz atın. Tenisçinin üstün başarısını ‘çirkin şansı’na bağlayandan tutun da, diğer kadın tenisçiler için haksız rekabet yarattığından dolayı erkekler kategorisinde yarışması gerektiğini iddia edenlere değin zilyon yorum görürsünüz. ‘Çirkinlik’ ve ‘erkek Fatmalık’ vurgularında ortaklaşır çoğu. Ah çıksın da biri, Serana’nın seyyal oyununa, dut yaprağını atlas yapan sabrına, gücü ve kararlılığına övgüler düzsün! Bilmezler ki Serena’nın, toplumsal olarak idealize edilen kadının hem bedeni hem karakteriyle hemhal olmuş ‘narinlik’ ve ‘kırılganlık’ gibi özellikleri dışlayan hakim imgesi, bir meydan okumadır aslında. Hakim güzellik kalıplarına, güzelliğin iktidarına, sıfır bedene, erkek egemen bakış açısına…