GOLDEN STATE WARRIORS
Golden State Warriors, son iki sezonun şampiyonu ve belki de tüm NBA tarihinin en iyi kadrolarından biri. Son dört yılda kazanılan üçüncü şampiyonluğun ardından zengin, daha da zenginleşti ve ligdeki tüm diğer takımlarla arasındaki makas biraz daha açıldı. Böylesine güçlü bir kadronun bir yaz döneminde seviyesini koruması bile çok zorken, Warriors’ın bu yaz döneminden güçlenerek çıkmayı başardığını söylemek çok da yanlış olmaz. Önce DeMarcus Cousins’la bir yıllık sözleşme imzalayarak herkesi şoka uğratan ve birçoklarına göre ligin “tadını tuzunu bırakmayan” Warriors, daha sonra ise Kevin Durant ve koç Steve Kerr ile yeni sözleşmeler imzaladı. Warriors, aynı zamanda serbest oyuncu piyasasından İsveçli şutör Jonas Jerebko’yu kadrosuna kattı. Kadrodaki en önemli kayıp ise pivot rotasyonunda oldu ve son iki şampiyonlukta pay sahibi olan iki isim JaVale McGee ile Zaza Pachulia kontratlarının sona ermesiyle takımdan ayrıldı. David West ise emeklilik kararı alarak basketbol kariyerini noktaladı.
Oynadığı oyunla dönemin basketbol anlayışını tanımlayan Golden State Warriors, geçtiğimiz yıl normal sezonun bazı dönemlerinde rölantide gözükse de istediği zaman vitesi arttırabileceğini gösterdi. Kevin Durant’in de sisteme tamamen entegrasyonuyla tempolu ve şuta dayalı pas oyununu kusursuza yakın oynayan Warriors, geçtiğimiz sezon maç başına sayı, saha içi yüzdesi, üçlük yüzdesi, asist ve hızlı hücum sayılarında lig lideriydi. Stephen Curry, Kevin Durant ve Klay Thompson gibi skorerleriyle müthiş bir hücum makinesi olan Warriors’ın daha az konuşulan yönü ise elit bir savunma takımı oluşları. Harika bir savunmacı olan Draymond Green’in yönettiği Warriors savunması, aynı zamanda Andre Igoudala ve Shaun Livingston gibi oyunculara sahip ve geçtiğimiz sezon ligin en çok blok yapan takımı olmayı başardılar.
San Francisco ekibi için bu sezon yine tek hedef şampiyonluk. Normal sezonu birinci sırada tamamlayarak play-off’ta saha avantajını elde etmek isteyeceklerdir fakat yine geçen sezon olduğu gibi sezonun bazı bölümlerini rölantide geçtiklerini görebiliriz. Geçtiğimiz sezon Batı Konferansı Finali’nde yedi maçta eleyebildikleri Houston Rockets, şampiyonluk yolundaki en önemli rakipleri gibi gözüküyor ve Batı Konferansı’nın karmaşasında kaza yaşamadan finale geldiklerinde yine Rockets’ı karşılarında görmeleri çok olası. Geçtiğimiz sezon Rockets’ı elemekte zorlanan Warriors’ın, bir önceki yıla oranla güç kaybeden rakibinin bir seviye üstünde olduğu söylenebilir. DeMarcus Cousins’ın takıma uyumu sorunsuz olduğu ve dört All-Star’larından biri ciddi bir sakatlık problemi yaşamadığı sürece yine ligin en önemli şampiyonluk adayı olarak öne çıkıyorlar.
Yıldız Oyuncu: Stephen Curry
Stephen Curry, takımıyla kazandığı üç şampiyonluğun hiçbirinde Final MVP’si ödülünü alamadı. Özellikle son iki final serisinde Durant’in öne çıkması ve MVP ödüllerini alması, onun geri planda kaldığı ve kritik anlarda sorumluluk almaktan kaçtığı şeklinde eleştiriler almasına sebep oldu. Ancak unutmamak gerekir ki Stephen Curry, Golden State Warriors’ın hanedanını başlatan oyuncu ve bu takımın en önemli sacayağı. Geçtiğimiz sezon sakatlığı sebebiyle 51 maçta oynayabilse de yine harika bir sezon geçirdi ve sahada olmasının Warriors’ın oyunu adına ne kadar büyük bir fark yarattığını gözler önüne serdi. 2015-2016’da NBA tarihinin en akıl almaz sezonlarından birine imza atan Curry’nin, artık Durant ve Thompson’la rolünü paylaşması sebebiyle o seviyelere çıkamayacağını öngörebiliriz. Ancak son iki sezondaki formunu koruyan bir Curry, şampiyonluk yolunda baş rolü oynayacak ve All-NBA takımlarından birinde kendine yer bulacaktır.
Dikkatle İzlemek Lazım: DeMarcus Cousins
DeMarcus Cousins, geçtiğimiz sezon çok tâlihsiz bir aşil sakatlığı yaşayarak sezonu kapatana kadar 25.2 sayı, 12.9 ribaund ve 5.4 asist ortalamalarıyla çok iyi bir sezon geçirmiş ve All-Star seçilmişti. Normal şartlar altında, bu ortalamalarla sezonu bitiren ve sezon sonunda kontratı sona eren bir oyuncunun maksimum kontrata imza atması beklenirdi. Ancak söz konusu oyuncunun Cousins olmasından dolayı “normal” kelimesinin anlamını yitirmesi ve birçok sporcunun kariyerini bitiren aşil sakatlığından dolayı, NBA’deki hiçbir takım, Cousins’a bol sıfırlı ve uzun süreli bir kontrat verme riskini göze almak istemedi. Cousins’in saha dışı ve soyunma odasındaki problemlerinin ve sezonun ilk bölümünü kaçıracak olmasının da bu durumda etkili olduğunu söylemek mümkün. Cousins ise hiç beklenmeyen bir hamleyle Golden State Warriors’la bir yıl için 5 milyon dolar değerinde bir sözleşme imzaladı. Bu anlaşmanın iki taraf için de kazançlı olduğu söylenebilir. Golden State Warriors, yalnızca 5 milyon dolar karşılığında ligin en iyi pivotlarından birini kadrosuna katmış oldu. Cousins ise bu sezon tekrar sağlığına kavuştuğunu ve eski formuna döndüğünü gösterebilirse 2019 yazında o istediği maksimum kontrata kavuşabilir. Ancak yine de bazı risklerin ve soru işaretlerinin olduğunu söylemek mümkün. Bunların en başında ise Cousins’ın Warriors’ın oyun stiline olan uyumu geliyor. Warriors’ın oyun sisteminde pivot pozisyonunun çok sınırlı bir rolü olduğunu biliyoruz ve Cousins’ın bu rolü kabul edip lâyıkıyla yerine getirip getiremeyeceği büyük bir merak konusu. Sezon boyunca beş All-Star’ın da sahada olduğu beşleri izlemek ve iki tarafın da oynadığı bu kumarın nasıl sonuçlanacağını görmek eğlenceli olacak.
LOS ANGELES CLIPPERS
Los Angeles Clippers, 2011’de Chris Paul’un takıma gelişiyle NBA tarihinin en başarısız organizasyonlarından biri olmaktan kurtulmuş ve Batı Konferansı’nda tepelere oynayan bir takım haline gelmişti. Ancak Chris Paul ve Blake Griffin etrafında şekillenen kadrolar, altı sezon boyunca play-off’larda yarı finalin ötesine geçmeyi başaramadı. Geçtiğimiz yaz Paul’un takımdan ayrılması, sezon ortasında Blake Griffin’in Detroit Pistons’a takaslanması ve sözleşmesi sona eren DeAndre Jordan’ın Dallas Mavericks’e gidişiyle, Clippers’ın güçlü kadrosunu dağıtarak yeniden yapılanma moduna girdiğini ve eski kaybeden günlerine geri döndüğünü söylemek mümkün. Clippers, bu yaz döneminin sessiz takımlarından biriydi ve yaptıkları en önemli hamleler, Austin Rivers karşılığında Marcin Gortat’ın kadroya katmak ve Milos Teodosic’in opsiyonunu kullanarak takımda kalması oldu. Aynı zamanda serbest oyuncu Luc Mbah a Moute kadroya katıldı ve geçen sezonun en önemli bench oyuncularından biri olan Montrezl Harrell ile yeni sözleşme imzalandı.
Clippers, NBA’in süper yıldızı olmayan ancak önemli rol oyuncuları bulunan kadrolarından biri. Takımın başında altıncı sezonuna girecek olan Doc Rivers’ın elinde birçok pozisyonda alternatifli bir kadro var. Geçen sezon kenardan gelmesine rağmen takımın hücumdaki lideri olan Lou Williams ile birlikte Tobias Harris ve Danilo Gallinari takımın en önemli hücum silahları. Patrick Beverley ve Avery Bradley gibi iki müthiş dış savunmacıya sahip olan Clippers, Marcin Gortat ve Montrezl Harrell ile pota altı rotasyonunda da derinliğe sahip. Clippers, geçtiğimiz sezon şaşırtıcı bir şekilde ligin iyi hücum takımlarından biriydi ve maç başına buldukları 109 sayı ile ligde dokuzuncu sırada yer aldılar. 109.3 “offensive rating” istatistiği ile de bu alanda ligin en iyi sekizinci takımıydılar.
Son birkaç yıldır süper yıldızı olmayan iyi takımların play-off’ta ne kadar zorlandığını görüyoruz ve bu Clippers kadrosunun da bir süper yıldızının olmayışı, onların tavanını belirliyor. Yeniden yapılanan bir takım için fena olmayan bir kadroya sahip olsalar da güçlü Batı Konferansı’nda play-off yapmaları oldukça zor. Sezon ortasında takas yoluyla ya da gelecek yaz maaş bütçelerindeki boşluktan yararlanarak kadroya bir süper yıldız katmak, bu sezon başarı kovalamaktan öncelikli hedefleri olacak gibi gözüküyor.
Yıldız Oyuncu: Tobias Harris
Kariyerinde oynadığı yedi sezonda dört farklı takımın formasını giyen Tobias Harris, iyi sezonlar geçirmesine rağmen hiçbir takımda kalıcı olmayı başaramadı ve geçtiğimiz sezonun ortasında Blake Griffin takasıyla Clippers’ın yolunu tuttu. Harris, her iki forvet pozisyonunu da oynayabilmesi ve yüksek yüzdelerle skor üretebilmesiyle ligin önemli forvet oyuncularından biri. Geçtiğimiz yıl, Clippers formasıyla geçirdiği yarım sezonda topla daha çok oynadığını ve verimliliğini arttırdığını gördük. Henüz 26 yaşında olan ve kontratının son senesine giren Harris, gelecek yaz hücumda ikinci ya da üçüncü opsiyona ihtiyacı olan takımların aradığı parça olabilir. Harris’in, Clippers’ın gelecek planlarında yer alıp almadığı belirsiz ancak geçtiğimiz yarım sezonun üstüne koyduğu ve All-Star tartışmalarında adının geçtiği bir yıl geçirirse iyi bir kontratla takımda kaldığını görebiliriz.
Dikkatle İzlemek Lazım: Shai Gilgeous-Alexander
2018 Draft’ında 11. sıradan seçilen Shai Gilgeous-Alexander, Kentucky formasıyla NCAA’de çok iyi geçirdiği bir sezonun ardından NBA’e adımını atıyor. Gilgeous-Alexander 1.98’lik boyuyla bir oyun kurucu için harika bir fiziğe sahip ve bu fizik üstünlüğü, savunmada ona büyük avantaj sağlıyor. Üst düzey bir fundamental ve saha görüşüne sahip olan oyuncu, kolej seviyesinde bir hücumu yönetebileceğini kanıtladı. Oyununun en zayıf yönü olarak dış şutu gösteriliyor ancak geçtiğimiz sezon içerisinde bu konuda büyük gelişim gösterdiğini gördük ve sezonu hiç de fena olmayan yüzdelerle tamamladı. Sezon boyunca Clippers’ın Patrick Beverley, Milos Teodosic, Lou Williams ve Avery Bradley’den oluşan kalabalık guard rotasyonunda süre bulmakta zorlanması muhtemel. Ancak bu oyuncuların hepsinden yüksek bir potansiyele sahip ve önümüzdeki yıllarda Clippers’ın saha içi liderine dönüşebilir.
LOS ANGELES LAKERS
NBA’in en başarılı ve popüler organizasyonlarından olan ve tarihinde toplam 16 şampiyonluğu bulunan Los Angeles Lakers için son birkaç yıl, eski ihtişamlı günlerinden epey uzakta geçti. Lakers, taraftarlarına en son play-off heyecanı yaşattığında takvimler 2013’ü gösteriyordu ve yolculukları da ilk turun ötesine geçememişti. Kobe Bryant’ın emekliliğiyle beraber yeniden yapılanma moduna giren Lakers için, bu yapılanma sürecinin pek iyi geçmediğini söylemek mümkün. Yetersiz kadrolar ve kötü tercihler sebebiyle (bkz. Luol Deng ve Timofey Mozgov’a verilen fiyasko kontratlar) ligin dibinde bitirilen sezonlar, Lakers’ın alışık olduğu spot ışıklarından uzak kalmasına sebep oldu. Ancak bu yazla birlikte Lakers’ın yeniden yapılanma sürecini sonlandırdığını ve yeniden iddialı bir takım kimliğine büründüğünü söyleyebiliriz. Tabii ki Lakers adına yazın en önemli hamlesi, “Kral” LeBron James’in “yeteneklerini Los Angeles’a taşımasıydı” ve bu hamle, Lakers’ı yeniden iddialı bir takım yapmak için yeterli oldu. Sadece LeBron transferi bile Lakers’ı yaz dönemini en iyi geçiren takımlardan biri yapabilecekken, bu noktadan sonra ardı ardına yaptıkları hamleler tüm NBA takipçilerini şaşkına çevirdi ve pek de olumlu hamleler gibi gözükmedi. Savruklukları, disiplin sorunları ve saha dışı problemleri nedeniyle en gerçek dışı rüyalarda bile bir araya gelmesi zor olan Lance Stephenson, Rajon Rondo, JaVale McGee ve Michael Beasley dörtlüsünü birer yıllık kontratlar ile kadroya kattılar. Sözleşmeleri sona eren Julius Randle, Isaiah Thomas ve Brook Lopez ise takımdan ayrılan isimler oldu.
Takımın başında son iki sezonda olduğu gibi Luke Walton olacak. Walton’ın elinde NBA’in en iyi oyuncusunun başını çektiği ve Brandon Ingram, Kyle Kuzma, Lonzo Ball ve Josh Hart gibi önemli genç oyuncuları barındıran bir kadro var. Uzun rotasyonunda nicelik ve nitelik olarak eksik olduklarını söyleyebiliriz ancak LeBron’un 4 ve 5 numarayı oynadığı kısa beşlerle bu sorunu çözebilirler. Takıma katılan Rondo-Stephenson-McGee-Beaasley dörtlüsünün bir arada nasıl oynayacağı ve soyunma odasında nasıl bir ortam yaratacağı ise hepimizin merakla beklediği bir soru.
Lakers, geçtiğimiz sezon oyunun savunma tarafına pek takılmayan ve hücumda tempolu oynamasına rağmen verimsiz olan bir takım görünümündeydi. Maç başına buldukları 17.5 hızlı hücum sayısı ile bu alanda lig ikincisiydiler ancak üç sayı çizgisinin gerisinden yalnızca %34.5 ile isabet bulabildiler ve bu kategoride ligi 29. sırada tamamladılar. LeBron James’in yönettiği ve Caldwell-Pope, Svi Mykhailiuk ve Brandon Ingram gibi şutörlerin bulunduğu bir hücumda yüzdelerin ve verimliliğin arttığını görebiliriz.
Lakers taraftarlarının yıllar sonra heyecanlanmak için bir sebebi var ve birçoğu şampiyonluğun bu sezon için çok uzak bir ihtimal olduğunun farkında. LeBron James’in son yıllarda defalarca inanılmaz şeyler yaptığına şahit olduk ve bu sezon da aynı formunu devam ettirerek en tepede olmak isteyecektir. Ancak onun da yapabileceklerinin bir sınırı var ve mevcut kadroyla güçlü Batı Konferansı Play-offları’nda ilerlemek epey zor gözüküyor. Basına yansıyan haberler takımın öncelikli hedefinin önümüzdeki yaz LeBron’un yanına serbest oyuncu piyasasından ikinci ya da üçüncü bir süper yıldız eklemek olduğu yönünde. Fakat LeBron James’in varlığı bile bu takımı izlemek için yeterli sebep sunuyor. Bu sezon, söz konusu dörtlünün çıkarabileceği potansiyel dramalar ve LeBron’un etrafındaki gençlerle vereceği play-off mücadelesi sebebiyle en çok merak uyandıran takımların başında olacaklar.
Yıldız Oyuncu: LeBron James
LeBron James 2018 yılının sonunda 34 yaşına girecek ve belki de bu yaz kariyerinin son kontratına imza attı. Bazılarına göre son yıllarda yaptıklarıyla “tarihin en iyisi” tartışmasında Michael Jordan’ın önüne geçen, bazılarına göre ise hâlâ yüzük sayısını arttırması gereken James, dört yıl süren ikinci Cleveland macerasının ardından bu yaz Los Angeles Lakers’a katıldı. Medyadan birçok isim Cleveland’dan ayrılıp görece güçsüz Lakers’la anlaşmasının, iş ve özel yaşamla ilgili sebeplerden dolayı olduğunu öne sürdü. Ancak LeBron hala NBA’in en dominant oyuncusu ve onun rekabetçiliğinde birinin basketbolu ikinci plana atacağını düşünmek kulağa pek mantıklı gelmiyor. LeBron’un bu kararı verirken Lakers’ın potansiyelli gençlerine, genel menajer Magic Johnson’a ve gelecek yaz maaş bütçesindeki esneklikle kadroya Kawhi Leonard, Kevin Durant, Jimmy Butler ve Klay Thompson gibi yıldızların katılabilme ihtimaline güvendiği de medyaya yansıyan haberler arasında. Son sekiz sezondur takımlarını Finaller’e taşıyan ve bu yolculuklardan üç şampiyonluk çıkartan LeBron’un kendi adına kanıtlayacağı pek bir şey kalmadı. Ancak kariyerini sonlandırmadan önce en az bir şampiyonluk daha kazanmak ve adını Lakers efsaneleri arasına yazdırmak isteyecektir. Bu sezon yine MVP standartlarında bir sezon geçirmesini ve Lakers’ı play-off’a taşımasını bekleyebiliriz.
Dikkatle İzlemek Lazım: Sviatoslav Mykhailiuk
Los Angeles Lakers’ın bu sezon Draft’ta 47. sıradan seçtiği Ukraynalı forvet Svi Mykhailiuk, Yaz Ligi’nde sergilediği harika performanslarla dikkatleri üzerine çekti. 2. turdan seçilen Avrupalı bir oyuncunun böyle bir performans sergilemesi birçok taraftar için sürpriz oldu ancak Mykhailiuk, altyapı turnuvalarını ve kolej basketbolunu takip edenler için yeni bir isim değil. Adından ilk kez 2013’te kendi ülkesinde düzenlenen U-16 Avrupa Şampiyonası’nda söz ettiren Mykhailiuk, Furkan Korkmaz ile birlikte jenerasyonunun Avrupa’daki en özel yeteneklerinden biri olarak öne çıkmıştı. Mykhailiuk, daha sonra kariyerinde farklı bir rota izledi ve NCAA’de oynamak için Kansas Jayhawks’ın teklifini kabul etti. Kolejde pek de iyi geçmeyen ilk iki sezon, Mykhailiuk’un etrafındaki ilgiyi azalttı ve beklentileri düşürdü ancak Mykhailiuk her sezon ortalamalarını arttırdı ve son iki sezonunu gayet iyi geçirdi. Alt yaş kategorilerinde dribbling üzerinden kendini şutunu yaratabilen ve müthiş bir atletizme sahip olan Mykhailik’un oyunu NCAA’de harika bir sabit şutöre evrildi. Kolejde geçirdiği dört sezon sebebiyle Draft’taki diğer oyunculara göre daha yaşlı olması, onun yeteneğindeki bir oyuncunun 47. sıraya kadar düşmesine sebep oldu. Lakers, bu sıradan ellerine düşen yeteneği kaçırmadı ve yaz dönemi gösterdi ki Mykhailik’u es geçen takımların ileride pişman olma ihtimali hayli yüksek. Mykhailiuk şimdiden harika bir şutör ve LeBron James’in yönlendirdiği hücumlarda birçok boş atış bulmasını ve bunları yüksek yüzdeyle sayıya çevirmesini bekleyebiliriz. Bunun yanı sıra kolej günlerinde çok sergileme şansı bulamadığı üst düzey bir top hakimiyetine ve harika bir atletizme sahip. Lakers’ın kalabalık kanat rotasyonunda sezonun ilerlemesiyle süreleri artabilir ve çaylak sezonundan takımın önemli parçalarından birine dönüşebilir.
PHOENIX SUNS
Phoenix Suns 2010’da Batı Konferansı Finali’nde Los Angeles Lakers’a elenmesinin ardından geçen sekiz sezonda da play-off yapmayı başaramadı ve gittikçe gerileyen performansları, geçtiğimiz sezon dibe vurdu. Sezon boyunca yalnızca 21 galibiyet alabilen Suns, ligin en az maç kazanan takımıydı ve sezonun birçok bölümünde oldukça zayıf gözüktüler. Yaz boyunca takımda önemli değişikliklere giden Suns’ta baş antrenörlük görevine 17 yıldır NBA’de yardımcı antrenörlük yapan ve 2017’de Slovenya milli takımının başında Eurobasket’i kazanan Igor Kokoskov getirildi. Draft’ta 1. sırayı elde eden Suns, seçimini Deandre Ayton’dan yana kullandı ve yine draft’tan çaylak Mikail Bridges’ı kadrosuna kattı. Kadroya yapılan diğer önemli eklemeler serbest oyuncu olarak takıma katılan tecrübeli forvet Trevor Ariza ve Rockets’tan takasla gelen Ryan Anderson’dı. Geçtiğimiz sezon takımda önemli roler üstlenen Alex Len, Elfrid Payton ve Marquese Chriss ise yaz döneminde takımdan ayrılan isimlerdi.
Çaylak koç Igor Kokoskov’un elinde oldukça genç ve potansiyelli bir kadro var. Ligin en elit skorerlerinden birine dönüşen Devin Booker’ın liderlik ettiği kadro; bu seneki draft’ın 1 numarası Ayton’ı, geçtiğimiz senenin 4 numarası Josh Jackson’ı ve ligin en verimli skorerlerinden biri olan T.J Warren’ı barındırıyor. Trevor Ariza, Ryan Anderson ve Tyson Chandler gibi veteranlar takıma tecrübe katsa da oyun kurucu rotasyonu ligin en zayıflarından biri ve bu genç takımın güçlü Batı Konferansı’nda play-off yapması oldukça zor gözüküyor.
Suns, geçtiğimiz sezon birçok maçta çok farklı mağlubiyetler aldı ve hem hücum hem de savunma yönünde kâbus gibi bir sezon geçirdi. 102.6 “offensive rating” ve 111.6 “defensive rating” ile her iki alanda da lig sonuncusu olan Suns, sezon boyunca %33.4 ile üçlük kullandı ve bu alanda da ligin en kötü takımı olmaktan kurtulamadı. Deandre Ayton’ın gelişi ve tecrübeli isimlerin kadroya katılmasıyla hücum yönünde kayda değer bir verimlilik artışı görmemiz olası ancak Kokoskov’un elindeki personel, iyi bir savunma takımı yaratmak için çok ideal değil ve yine ligin kötü savunma takımlarından birini izleyebiliriz.
Phoenix Suns’ın geçtiğimiz sezona kıyasla yetenek miktarını arttırdığı kesin ve bu sezon ligin dibinde yer almayacaklardır. Kadro, birçok güçlü takımın bulunduğu Batı Konferansı’nda play-off kovalamak için hâlâ yeterli değil ancak Booker-Ayton-Jackson üçlüsü, bir takım inşa etmek için harika bir üçlü ve gelecek yıllar Suns için umut verici gözüküyor. Genç oyuncularının gelişimini devam ettirmek ve oyun kurucu pozisyonuna iyi bir oyuncu eklemek Suns’ın bu sezonki öncelikli hedefleri arasında olacaktır.
Yıldız Oyuncu: Devin Booker
2015 Draftı’nda Phoenix Suns tarafından 13. sırada draft edilen Devin Booker, kendisinden önce seçilen birçok oyuncudan çok daha iyi sezonlar geçirdi ve üç sezon içinde ligin en heyecan verici skorerlerinden biri olmayı başardı. Booker, geçtiğimiz sezonun bazı bölümlerinde sakatlığı sebebiyle formasından uzak kalsa da sezonu 24.9 sayı, 4.5 ribaund ve 4.7 asist gibi çok iyi ortalamalarla tamamladı. Gelecek yıllarda Booker’ı takımın lideri olarak gören Suns, ona olan güvenini yaz döneminde 5 yıllık maksimum kontrat imzalayarak gösterdi. 22 yaşındaki oyuncu, hücum yönünde muazzam bir repertuara sahip ve neredeyse hemen her şekilde sayı bulabiliyor. Ancak oyununu bir üst seviyeye taşımak için oldukça kötü düzeydeki savunmasını kabul edilebilir standartlara çekmesi gerek. Booker, sezonu 30 sayı ortalamayla bitirebilecek bir skorer potansiyeline sahip ve ilerleyen yıllarda ligin en önemli skoreri olabilir. Bu sezon gelişimini devam ettirmesi ve takımını ligin dibinden çıkarması halinde, kariyerinde ilk kez All-Star seçildiği sezonu yaşayabilir.
Dikkatle İzlemek Lazım: Deandre Ayton
20 yaşındaki Bahamalı Deandre Ayton, bu yaz yapılan draft’ın 1 numaralı seçimiydi ve NCAA’i adeta domine ettiği bir sezonun ardından NBA’e adımını atıyor. 2.16’lık boyu ve 113 kiloluk dev cüssesiyle kolej seviyesinde savunmacıları çaresiz bırakan Ayton, fiziğinden beklenmeyecek bir çabukluğa ve yumuşak bileklere sahip. Ayton, orta mesafeden yüzdeli isabet bulabiliyor ve oyunun hücum tarafında komple bir pivot profili çiziyor. Oyunuyla ilgili en büyük eksiklik ise savunmada çemberi koruma konusundaki yetersizliği olarak gösteriliyor. Ayton, ilk günden Suns’ın pota altındaki bir numaralı opsiyonu olacak ve çok önemli bir rol üstlenecektir. Şu an için Yılın Çaylağı ödülünün en büyük adayı olarak gözüken Ayton, ilk senesini double-double ortalamalarıyla tamamlayabilir ve ilerleyen yıllarda ligin boyalı alan canavarlarından birine dönüşebilir.
SACRAMENTO KINGS
90’ların sonu ve 2000’lerin başında Batı Konferansı’nın güçlü takımlarından olan Sacramento Kings, son on yıldır NBA’in en başarısız organizasyonlarından biri ve eski günlerinden epey uzakta. Kings, en son 2006’da play-off yapma başarısı gösterdi ve geride kalan on sezonun hiçbirinde 33 galibiyeti geçemediler. Uzun süren başarısız bir yeniden yapılanma süreci içerisinde olan Kings için, bu sezon da başarı anlamında pek bir şey vaad etmiyor ve yeniden yapılanma devam edecek gibi gözüküyor. Bu yaz draft’ta 2. sırayı elde eden Kings, Marvin Bagley’i seçerek kadrosuna bir yıldız adayı daha katmış oldu. Serbest oyuncu olarak imza atan Nemanja Bjelica ve Yogi Ferrell ile, takasla kadroya katılan Ben McLemore, yaz döneminde kadroya katılan önemli isimlerdi.
Ligin en genç takımlarından olan Kings kadrosu De’Aaron Fox, Marvin Bagley, Skal Labissiere ve Harry Giles gibi henüz yirmili yaşlarının başındaki potansiyelli oyunculardan kurulu. Geçen sezonu oldukça iyi geçiren Bogdan Bogdanovic ve Willie Cauley-Stein’ın yanı sıra Nemanja Bjelica ve Zach Randolph gibi tecrübeli oyuncular da koç David Joerger’ın sezon içinde önemli rollerde kullanabileceği isimler. Kings’in tecrübesizliği ve yıldız gücünden yoksun oluşu onları ligin en zayıf kadrolarından biri yapıyor ancak ligdeki birçok takımda olmayan potansiyelli oyuncular, doğru bir yapılanma ile ilerleyen yıllarda bir play-off takımı haline dönüşebilir.
Sacramento Kings, geçtiğimiz sezon 95.5 PACE istatistiği ile bu alanda lig sonuncusuydu ve ligin en düşük tempolu oynayan takımlarından biriydi. Kings için hücum verimliliği de önemli bir problemdi ve bu alanda da 103 “offensive rating” istatistiği ile 29. sırada yer aldılar. Kings, geçtiğimiz sezon şaşırtıcı şekilde ligin en yüzdeli üç sayılık atış kullanan takımlarından biriydi ve maç başına %37.5 ile isabet bularak bu alanda 3. sırada yer aldılar. Kanat rotasyonunda bu sezon da iyi şutörlere sahipler ancak maç başına yalnızca 24 olan üç sayılık atış denemelerini arttırmaları gerek ve bunu yaparken yüzdelerinin aynı kalmadığını görebiliriz.
Sacramento Kings, NBA’in en kötü yönetilen organizasyonlarından biri ve ne yöne gittiklerini kestirmek oldukça güç. Bu takım için kısa vadede başarı imkânsız gözüküyor ve bu sezon da ligin son sıraları için en büyük adaylardan biriler. Genç oyuncularına süre vererek onları geliştirmek ve önümüzdeki yıllarda draft’tan başlarına bir talih kuşunun konmasını beklemek, bu sezon için yapabilecekleri en iyi şey.
Yıldız Oyuncu: De’Aaron Fox
Ligdeki ilk sezonunu 11.6 sayı, 2.8 ribaund ve 4.4 asist gibi pek de etkileyici olmayan ortalamalarla tamamlayan bir oyuncunun ne kadar yıldız olabileceği tartışmalı bir konu ama konu Kings olunca yıldız oyuncu konusunda fazla seçenek olmadığı aşikâr. Mevcut kadro içinde potansiyeli, performansı ve oynadığı pozisyon itibariyle bu tanıma en çok uyan oyuncu Fox ve Kings de önümüzdeki birkaç yılda takımın iplerini onun eline vermeyi planlıyor. 20 yaşındaki Fox geçtiğimiz sezon atletizminin, patlayıcılığının ve saha görüşünün elit bir guard olmak için yeterli olduğunu gösterdi. Aynı zamanda iyi bir savunmacı olan Fox’un oyunundaki en büyük eksiklik dış şutu olarak gösteriliyordu ancak sezon öncesi hazırlık maçlarında bu alanda yaz boyunca ilerleme kaydettiğini ve daha isabetli şut kullandığını gördük. Fox, şutunu istikrarlı hale getirebilir ve fiziksel gelişimini sürdürürse önümüzdeki yıllarda Kings’in saha içi generaline dönüşebilir ve ligin önemli guard’larından biri haline gelebilir.
Dikkatle İzlemek Lazım: Marvin Bagley
19 yaşındaki Marvin Bagley, kolejde Duke formasıyla geçirdiği tek sezonda iyi bir performans sergiledi ve 2018 NBA Draftı’nda Kings tarafından 2. sırada seçildi. Kolej seviyesinde pota altını domine eden Bagley, üst düzey bir atlet, iyi bir ribaundcu ve boyalı alandan kolayca skor üretebilen bir oyuncu. Bagley aynı zamanda henüz istikrarlı olmayan ama savunmalar için tehdit oluşturabilecek bir dış şuta sahip ve fiziksel olarak kendini geliştirip savunmada çember koruma becerilerini geliştirirse ligin önemli uzunlarından biri olmaya aday. Kings’in pek de güçlü olmayan pota altı rotasyonunda ilk beş oyuncusu olmasını ve önemli süreler alarak iyi bir çaylak sezonu geçirmesini bekleyebiliriz.