Bu yazı ilk olarak Kareem Abdul-Jabbar imzasıyla The Guardian’da yayımlanmıştır.
Profesyonel sporcular kayan yıldızlar gibidirler: parladıkça gökyüzünde yanarlar, birden karanlığa gömülürler. Film yıldızları, çok satan yazarlar, platin müzisyenler… Hepsi onlarca yıl boyunca şöhretin içinde kalıyor, Twitter feed’lerinde ve haftalık eğlence kapaklarında yer alıyorlar. Ama bedenlerimizin antrenman ve rekabet ile yıllarca fiziksel olarak kötü kullanılması, sporcuları savunmasız birer uzantıya dönüştürüyor. Zafer günlerimiz hakkında sonsuza kadar konuşulması dışında, toplumla kurduğumuz bağlar nasıl devam edecek?
Bu zafer günleri çoğu profesyonel sporcu için kısa bir süredir. NFL’deki ortalama süre 3 seneden biraz fazladır. NBA’de ortalama 4.8 yıl, MLB’de ise bu süre 5.6 yıldır. Bu sporcuların çoğu profesyonel olabilmek için 10 yıldan fazla çalışmaktadır. Hızlı alışılan bir tadı olsa da bağımlı olmadan önce kapıdan çıktılar. Ancak bu oranları mağlup edebilen sporcular ve uzun yıllardır spot ışıklarının altında kalmayı sürdürebilenler için, saygıyla eğilmek biraz daha fazla hissedilebilir. Kobe Bryant (20 yıl), Derek Jeter (19 yıl), John Stockton (19 yıl), Jack Nicklaus (25 yıl), Mark Messier (26 yıl), Nolan Ryan (27 yıl), Gordie Howe (34 yıl), Pele (22 yıl), ben (20 yıl) ve onlarca senesi geçen birçoğu daha bu gladyatör arenasından emekli olmak için genç sayılabilecek, 30’larımızda, 40’larımızda emekli olduk. Ardından hepimiz kendimize varoluşsal şu soruyu sorduk: “Şimdi kimim ben?”
Amerika yaşlanan sporculardan daha fazla yaşlanmaktan memnuniyetsiz değildir. Evet, imzalarımızı arayan taraftarlarla, başarılarımızdan dolayı saygı gören kişilerdik, mevcut oyuncuları bizim dönemimizle karşılaştırmak için kameranın dışına atıldık. Bize gösterilen saygılı telaşa ve samimi ilgiye rağmen, bazen donmuş hissediyoruz, D-Day’i söyleyen çelimsiz gaziler gibi ya da üst raftaki eski bir yontulmuş lise kupasını kaldırarak maziye duygusal bir geri dönüş yapmak gibi. Yine de, bir kere kral olunca her söylediğimizi kaydetmek için yüzümüze mikrofonlar takıldı. Çocuklar fotoğraflarımızı biriktirdi, forma numaralarımızı giydi. Beyaz Amerika’da, etnik topluluklarımızın başarı, umut ve kültürel elçisi olduk. Biz sadece başarılı değildik, değerliydik.
Değerli olmak, zengin olmak anlamına gelmez. Bazı sporcular milyonlarca dolar kâr elde edebilecekleri iş yatırımları ile kendisinin ve ailesinin gelecek nesillerinin de rahat bir hayat geçirmesini sağlayacak hisse senedi portföyü ile emekli oluyor. Bazı sporcular ise milyonlarca dolar kaybederek iflaslarını açıklıyor. Fakat neredeyse hepsi spor kariyerlerini taraftarlardan gelen saygınlık ile tamamlıyor. Bunu bir atasözüyle tanımlamak gerekirse, yakuttan daha değerli. Birçoğumuz ise eğlence dünyasından maddi gelir elde etmek için iyi niyeti suistimal ediyoruz. Bazılarımız koç, iş adamı (Magic Johnson), film yıldızı (Dwayne Johnson) olacak. Bununla ilgili yanlış bir şey yok. Hiçbirimiz Jesse Owens gibi olmak istemiyoruz, bir kaç dolar için atları yarıştırmak, ya da Joe Louis gibi kokain yüzünden çökmek istemiyoruz. Bizler profesyonel rekabetçileriz ve bazen kazanmak dolar olarak değer bulabilir.
Ancak finansal başarı asıl hedefimiz olmamalı. Toplumu sadece eğlendirmekten ziyade, yeniden şekillendirmek için ünümüzü kullanma fırsatımız var. Bazıları siyaseti seçebilir:
NBA’den Kevin Jonhson ve Dave Bing sırasıyla, Sacramento ve Detroit belediye başkanı olarak hizmet vermeye devam ederken, NFL Quarterback’i Jack Kemp 17 yıl süresince Temsilciler Meclisi’nde görev aldı (birçok benzeri örnek var). Politika için bir ofis tutulması şöhretin toplumsal yaşama dönüşmesini sağlamanın tek yolu değildir:
Adınızı ve kimliğinizi sosyal sorunlarda ortaya koymak şöhretinize zarar getirmez, ancak bunun anlamı adınızın artık sadece bir sopayı ne kadar iyi kullandığınız, ne kadar iyi top sürdüğünüzle ya da ne kadar iyi bir atış yaptığınızla değil, halka ne kadar bağlı olduğunuzla anılır.
Sporculara -emekli ya da aktif- dünyadaki güncel olaylar hakkında bilgi vermenin zorunlu olmadığını bilmemiz lazım, kendisini NFL’de bulan Colin Kaepernick’e sorun. “Sus ve dribling yap.” Polislerin sırf ten rengi sebebiyle silahsız insanları vurması, göçmenlere karşı olan ön yargı, azınlıkların ve yoksulların oy vermesine karşı yürütülen politika ve toplumumuz için hayati önem taşıyan birçok soruna karşı öfkemizi yansıttığımızda bize verilen cevap. Bu yüzden bir konu hakkında konuşmadan önce o konu hakkında bilgilendirilmemiz önemlidir. Şöhretimizin değerini kaybetmemek için sadece eğlence değerini koruma amacı ile yapılan kışkırtıcı yorumları savuşturmaktan alıkoyamayız. Daha iyisini kendimize, taraftarlarımıza, topluluklarımıza borçluyuz.
WB Yeats’in ünlü şiiri ‘Bizans’a Yolculuk’ da işe yaramazlık harika bir şekilde anlatılır:
“Yırtık pırtık bir palto sırtında bir çıtanın,
Değersiz bir şeydir bir yaşlı adam, eğer
El çırpıp şakımıyorsa ruh…”
Ruhlarımızdaki enerjiye ve bağlılığa dokunabilirsek, kendimizi güçlendirebilir, başkalarına ilham verebilir ve beraber yaşadığımız dünyamızı geliştirebiliriz. İşte o zaman bizler büyük sporculardan daha fazlası, değerli insanlar oluruz.
Çeviri: Ant Arın Şermet