Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

BasketbolAna Kuzusu

Ricky Rubio'nun annesi Tona'nın Ricky'ye düşkünlüğü kaçınılmaz olarak aralarında özel bir bağ oluşturdu. Tona her zaman ortanca oğlunun yanındaydı, Ricky de onun kanatlarının altında...
Feyyaz Sonbudak6 sene önce

”Televizyonda göründüğünden daha uzun, kanat uzunluğu da bir hayli geniş. Onu sadece televizyondan izlemiş biri olarak çok etkilendiğimi söylemeliyim.” Sacramento yerel gazetesine bu satırları yazan Ailene Voisin, 2009 Draft’ında Sacramento Kings’in Ricky Rubio’yu dördüncü sıradan seçmesini istediğini belirtmişti. Ancak Kings’in Rubio’u es geçip, Tyreke Evans’ı seçmesinin ardından Rubio-Kings ilişkisinde neyin ters gittiği hakkında söylentiler de ortaya dökülmeye başlıyordu.

Rubio’nun etkileyici deneme antrenmanından sonra iki taraf akşam yemeğinde tekrar bir araya geldi. Dedikodulara göre Rubio’nun sipariş ettiği bifteği annesi kesmişti. Ve bu olayın ardından Kings teknik ekibi 180 derece dönmüş ve takımlarında bir ‘ana kuzusu’ istemedikleri için Rubio’dan vazgeçmişlerdi.

Ebeveynlere sorulduğunda evlatlarının her birini eşit sevdiklerini söylerler. Ancak Rubio ailesi gibi kalabalık ailelerdeyse annelerin her zaman bir favorisi vardır. Tona’nın da favorisi ortanca çocuğu Ricky’ydi ve ona düşkünlüğü kaçınılmaz olarak aralarında özel bir bağ oluşturmuştu. Maçlardan sonra Ricky’nin duyduğu ilk ses annesininkiydi. İyi oynasın veya oynamasın, Tona her zaman telefonun diğer ucundaydı, Ricky de onun kanatlarının altında.

Zamanla maç sonrası telefon görüşmeleri azalmaya başladı. Önce iki maçta bir, ardından üç, dört… Bazen de haftalarca. Tona’ya kanser teşhisi koyulduktan sonra Ricky’nin tüm rutinleri değişmiş, soğuk ve sert Minneapolis’te kendisini yapayalnız hissetmeye başlamış. Hayallerini kurduğu NBA kariyerinden, ailesinden ve sevdiklerinden çok uzakta, sokaklarını tanımadığı bu şehirle Flip Saunders gelene kadar da bağ kuramamış.

”Çaylak sezonunda yaşadığım sakatlığın ardından takımım beni İspanya’ya tek bir şartla gönderebileceğini söylemişti: Colorado’da beni ameliyat eden doktora dizimin durumunu kontrol ettirmek için iki gün ayırmam koşuluyla. Tona düşünmeden yolculuk çantasını toplamıştı bile, benimle o da geliyordu. İki gün için 15 saatlik bir yolculuk…

Dizimin iyi olduğunu öğrendikten sonra İspanya’ya döndük. Yorgunluktan tükenmiş olmasına rağmen bir kutlama yapılması gerektiğine hepimizi ikna etmişti. Tam o sırada bacağında dayanılmaz bir ağrı hissetti ve yumruyu da o zaman farketti. Ailemizin doktoru birkaç test yaptı ve bacağında tümör olduğunu ancak içine sinmeyen bir durum yüzünden ikinci bir test yapacağını söyledi. Uykusuz gecelerin ardından doktor Charte bizi odasına çağırdı. Daha önce onu hiç bu kadar ciddi görmemiştim.

Anneme akciğer kanseri teşhisi koyulduktan sonra önünde iki yol vardı. Birincisi vücudundaki hücrelere güvenip, hepsinin iyi huylu olduğuna inanmak. İkincisiyse, yan etkileri dayanılmaz olsa bile kemoterapiyle hepsinden kurtulmak. Tahmin ettiğiniz üzere, Tona zor yolu seçti.’’

Flip Saunders’ın etrafında olmak, Tona’nın etrafında olmak gibiydi. İkisinde de savaşçı ruhu vardı. İkisi de hiçbir şeye boyun eğmeyen ve bunu yaparken de gülümseyen insanlardı. Flip Saunders lenf kanseriyle mücadele ediyordu ancak bir yandan da Minnesota Timberwolves’la tekrar bir play-off yaşamak için elinden geleni yapıyordu. Ricky, Saunders’ı her gördüğünde umutla doluyordu. Ta ki bir sabah, Flip’in kanserle verdiği mücadeleyi kaybettiğini öğrenene kadar.

Orlando, yarın Miami. Ardından Minnesota’ya dönüş. Bir gün dinlenme, sonra tekrar yolculuk. Nereye? Ricky de bilmiyor. Flip’in yokluğunda devam etme gücünü bulmakta zorlandığı sıralar. Kendi kendine soruyor: Buna değer mi? Annem günbegün erirken, ben buradayım. Yarın nerede uyanacağımı bilmiyorum. İki gün önce gelecek hakkında planlar yaptığınız, size kulaklarına varıncaya kadar gülümseyen biri nasıl olur da aniden, sessizce ve habersizce çekip gidebilir?

Flip’in beklenmedik ölümünün, Ricky’nin bazı şeyleri tekrar sorgulamasına yol açtığı aşikar. Kanseri bile. 2015’in Ağustos ayında, annesini bir de Minneapolis’teki doktorların görüşünü almak için ikna etti. Ancak karşılaştığı tablo hiç de iç açıcı değildi. Kanser Tona’nın omurgasına kadar ilerlemişti… Ricky, belki de annesinin ağladığını ilk kez o gün gördü. Ebeveynlerin zayıf olduğu anlarına şahit olmak çocuklar için zordur. O kadar alışmışızdır ki onların güçlü olduğuna, hiçbir şeyin onları yıkamayacağına…

Tona yedi ay daha gülümseyebildi. Annesi gözlerini yumduktan bir gün sonra, aynı Flip’in öldüğünün ertesi günü gibi, Ricky yine antrenman sahasındaydı. Soruları cevaplıyor, duygulanıyor ancak ağlamıyordu. Gözyaşları Ricky’nin sığındığı ilk kaleydi, ne zaman tehlikede hissetse göz yaşlarının içine hapsediyordu kendini. Her bir damla çok değerliydi ve kimse onları görmemeliydi. Basketbolla tanıştığı El Masnou’da altı yaşından küçük çocukların antrenmanlara katılmasına izin verilmiyordu. Ancak kenardan abisini izleyen Ricky’nin içi içini yiyordu. Bir gün dayanamadı ve oynamak için izin istedi. Koç, dört yaşındaki Ricky’i süzdü ve ”ağlamazsan oynayabilirsin” dedi. Ve Ricky ağlamamıştı.

”Tona’nın en güçlü yanı, elindeki tüm imkânları insanlara yardım etmek için düşünmeden harcayabilmesiydi. Ben de onun mirasını yaşatmak için Tona Vives Akciğer Kanseriyle Mücadele Vakfı’nı kuruyorum.’’ *2

Önce onu Minnesota’ya bağlayan Flip’i kaybetti, altı ay sonra da onu hayata bağlayan annesini. Ancak sezon öncesi kampı için kardeşlerinden ayrılıp Minnesota’ya dönmesi gerekiyordu. Şehirde geçirdiği beş yılda edindiği bağlantılarını kullandı ve gider gitmez Tona Vives Akciğer Kanseriyle Mücadele Vakfı’nı kurdu. Ricky için hayat artık sadece basketboldan ibaret değildi. Ve Minnesota şehri de Timberwolves’tan çok daha fazlası hâline gelmişti.

2016-2017 sezonuna Tom Thibodeau yönetiminde giren Wolves organizasyonu, sezon bitiminde Zach Lavine, Kris Dunn ve draft hakkını takaslayıp Jimmy Butler’ı kadrosuna kattı. Thibodeau kafasındaki oyuncularla, kafasındaki takımı oluşturmak için çalışmalara başlamıştı ve sisteminde Rubio’ya yer yoktu. Diğer yandan serbest kalan Gordon Hayward’ın gönlünü hoş tutmak isteyen Utah Jazz, yıldız oyuncunun takımda görmek istediğini belirttiği Ricky Rubio’nun peşindeydi. İki organizasyon arasında bir alışveriş yapılacağı kesin hâle geldiği sırada Ricky, menajerine ”Minnesota’da kalmam için elinden geleni yap” talimatını verdi.

Timberwolves’ta değil, Minnesota‘da kalmak istiyordu. Ricky’nin bir numaralı önceliği buydu. Zira kurduğu vakfı ve diğer tüm bağlantıları bu şehirdeydi. Vakfın kendi kendini devam ettirmesi için her şey henüz hazır değildi. Ancak takas da kaçınılmazdı. Utah Jazz, Hayward’ın istediği her şeyi yerine getirmiş ve onun takımla yeni sözleşme imzalaması için kapısını çalmıştı. Hayward ise işi yokuşa sürüyordu. Ricky, Joe Ingles ve Rudy Gobert’in uçağa atlayıp Gordon’ı ikna etmek için Amerika’ya uçması bile Hayward’ı ikna edemedi. Onun aklını Celtics çelmişti bile.

Celtics, resmi olarak Hayward’ı takıma kattıklarını duyurduğunda Ricky hissettiklerini üzgün surat emojisiyle Twitter üzerinden dile getirdi. Utah Jazz’in bu sezonki başarısının ardından bu ‘üzgün surat’ önemini yitirse de Ricky’nin hayata bakış açısı bakımından önemli bir dönüm noktasıydı. Çünkü 4 Temmuz, Ricky Rubio’nun üzgün olduğu son gündü.

”Tüm bu yaşananlar, edindiğim tecrübeler ve acılar, bakış açınızı değiştirebiliyor. Küçük detaylara pek kafayı takmamayı öğreniyorsunuz. Zira planladığınız ‘gelecek’ olmayabilir…. Daha önce yaşıyordum, şimdiyse eğleniyorum.’’

Beyaz köpekbalıklarıyla yüzmeye gitti, ardından Avustralya’nın iç kısımlarında kaybolmaya… Utah’a adımını atmadan önce de Nepal’de safari yaptı, paraşütle ölüme meydan okudu. Eğer hayatta olsaydı, annesinin nefret edeceği türde sakal uzattı; kefareti olarak da Tona’yı hatırlatan dövmeleri vücuduna işletti. Yarın yokmuş gibi yaşamaya başladı, yaşamın her bir damlasını, son iki yılın acısını çıkartırcasına 2017’nin yazına sığdırmaya çalıştı. Ancak ”ölmeden önce yapılacak şeyler” listesindeki kutulara çentik attıkça anladı ki, bunlar sadece onu eğlendiriyordu. Ancak yalnızca başkalarına yardım ettiği zaman mutlu olabileceğini yavaş yavaş anlıyordu. Aynı Tona gibi.

“Ölmeden önce benim söz vermemi, elimden geldiğince insanlara yardım etmemi istedi. NBA’de oynadığım için maddi açıdan iyi durumda olduğumu ve çocukların yüzüne gülücük, ailelere mutluluk getirebilmek için elimde birçok alet olduğunu söyledi. Zor zamanlar geçiren her aileye ulaşmak ve onlarla beraber savaşmak istiyorum.’’

Utah Jazz’in 2017-2018 sezonuna formasında ”5 for the Fight” kanserle mücadele kampanyasıyla çıkacak olması, tesadüfen Ricky’nin Utah’a adımını attığı gün açıklanmış. Tesadüfen ya da Ricky’nin deyimiyle Tanrının isteğiyle gelişen bu olay sonrasında Ricky, kendisini ve bağlantılarını 5 for the Fight organizasyonunu bir adım ileri götürmek için seferber etti. Reklamlarında oynadı, kampanyanın elçisi oldu. Tüm şehirdeki hastaneleri gezerek hastalara elinden geldiğince moral ve maddi destek sağladı. Ricky Rubio parkeye adımını henüz atmıştı fakat tüm şehrin sevgilisi olmuştu bile.

Parkedeki Ricky ise turnikeler kaçırdı, top kayıpları yaptı, boş şutları zaman zaman çemberden geçiremedi. Ancak Minnesota’da geçirdiği son iki yılında olduğu gibi homurdanmalar, yuhalamalar Vivint Arena’da hiçbir zaman yükselmedi. 11 maçlık galibiyet serisinden önce dahi, ”İspanya’dan 1.93’lük oyun kurucu, Ricky Rubio” anonsu duyulduğunda, tüm arena ayağa kalkıyor ve alkışlıyordu. Zira basketbol, hem Utah eyaleti hem de Ricky için bir eğlenceydi. Hayat ise bundan çok daha fazlası.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Umut Işığı

Umut Işığı

3 sene önce
Harika Çocuk

Harika Çocuk

4 sene önce