*Ben Rothenberg’in kaleme aldığı bu yazı, The New York Times’da yayımlandı.
Murray, geçtiğimiz hafta Kings Island’daki eğlence parkında deneyimlediği roller-coaster heyecanından, Western & Southern Open’daki macerasına kadar yaşadıklarını “oldukça yoğun” olarak tanımlıyor.
Kalçasından ameliyat gerektiren sakatlığı sonrasında hissettiği duygular ve oynadığı tenis için de aynı şeyleri söylemek mümkün.
31 yaşındaki Murray, 2017 sezonundaki son maçını Temmuz ayında Wimbledon’da oynamıştı. O maça dünya 1 numarası olarak çıkan Britanyalı raket, sakatlığından dolayı tenisten bir yıl boyunca uzak kalınca sıralamada 839’unculuğa kadar geriledi. Bu ay içerisinde ise aldığı sonuçlar ile birlikte 375’inci sırada kendine yer buldu.
Washington’da düzenlenen Citi Open’da üç maç kazandı, ki tura geri döndüğünden beri katıldığı turnuvalarda yakaladığı en iyi sonuçtu. Gece 03:00 sularında biten maçta Marius Copil’i üç set sonunda ve üç saat süren bir maçta mağlup ettikten sonra sandalyesine oturup havluyu yüzüne tutarak ağlamaya başladı.
Murray, daha sonrasında o anların bulunduğu fotoğrafları Instagram hesabından insanların kendisi hakkındaki düşüncelerine ufak bir ironi yaparak paylaştı: “Sıkıcı, acınası, karaktersiz. Yine de büyük yürek.”
Bu yürek, Murray’nin “dur-kalk” şeklinde ilerleyen, tahmin etmesi güç kariyerinde kalıcı bir faktör olarak yerini korudu. Haziran’da iki çim turnuvasına katıldı, fakat beş setlik maçların halihazırda devam eden iyileşme sürecine zarar verebileceği endişesiyle Wimbledon’dan son anda çekilme kararı aldı.
Washington’daki duygusal galibiyetinin ardından da Murray hem turnuvadan çekildi hem de devamındaki Rogers Cup’a katılamayacağını açıkladı.
Western&Southern Open’da yerini aldı fakat Pazartesi günü dünya sıralamasının 17’nci basamağında bulunan Lucas Pouille’e 6-1, 1-6, 6-4’lük setlerle yenilerek turnuvaya erken veda etti.
Daha önceden dört kez karşılaştığı Murray’e karşı set dahi kazanamayan Pouille, Murray’nin hâlâ zorlu bir rakip olduğunu belirtecekti.
“2016’nın sonunda her şeyi kazanmış Dünya 1 numarası Andy Murray olmasa bile, seviyesi hâlâ iyi. Mağlup etmesi hâlâ zor bir rakip.”
Murray için bu karşılaşma, sezon içindeki sadece yedinci maçı olma özelliğini taşıyordu. Yer alacağı sıradaki turnuva ise, eğer yine son dakikada çekilme kararı almazsa, 27 Ağustos’ta başlayacak Amerika Açık olacak.
Britanyalı tenisçi hırslı olmasına karşın geleceği konusunda temkinli.
Britanyalı, Pazartesi günü Pouille’e mağlup olduktan sonra şöyle konuştu: “Sürecin hâlâ en başlarında olduğumu düşünüyorum. Sanırım bu sezonki yedinci maçımı oynadım. Bu yüzden, umuyorum ki her hafta daha iyi hissedeceğim ve çalışmalarıma aynı şekilde devam edeceğim.”
Büyük Dörtlü’nün diğer isimleri; Roger Federer, Rafael Nadal ve Novak Djokovic’in geçirdiği sakatlıkların ardından, bu sakatlıkların yarattığı belirsizlik bulutlarını dağıtarak Grand Slam’ler kazandığı bir sezonda sabırlı kalabilmek onun için oldukça güç olabilir.
Murray ve geçtiğimiz Ağustos ayında dizinden operasyon geçiren üç kez Grand Slam şampiyonu Stan Wawrinka, henüz en iyi tenislerini sergileme şansını bulamadılar.
Wawrinka, Washington’da şöyle konuşmuştu: “Bizim daha çabuk bir şekilde geri döneceğimiz düşünüldü, çünkü geçtiğimiz sene Roger ve Rafa kortlara döner dönmez zirveye çıktılar. Sakatlıklar, bu sporun olmazsa olmazlarından. Hepimizin değişik problemleri ve sakatlıkları var, hepimiz en üst seviyeye çıkmaya çalışıyoruz.”
Aksi tavırlarına karşın, Murray sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlarda oldukça rahat gözüktü. İlginç antrenman videolarını paylaşan, hayranlarıyla komik bir soru-cevap seansı yapan İngiliz oyuncunun son olayı ise Kings Island’da Nick Kyrgios ile beraber yaşadıkları roller-coaster heyecanıydı. Kyrgios’un telefonuyla kaydettiği anların sosyal medyada yer bulması, roller-coasterlar’da telefon kullanımını yasaklayan park görevlileri için de oldukça düşündürücüydü.
Motivasyonunu sağlamakta zaman zaman güçlük çeken, disiplinini tam olarak sağlayamadığını belirten ve hatta bir maçı öncesinde tenis ayakkabılarını korta getirmeyi dahi unutan Kyrgios ile profesyonelliğinden ödün vermeyen yapısıyla bilinen Murray’nin oldukça ilginç bir ikili oluşturduğunu söylemek mümkün.
Kyrgios, Murray için şu sözleri söylüyor: “Kendisini çok ciddiye almıyor ve bence bu açıdan birbirimize benziyoruz. Kort dışında ikimiz de rahat kalmayı ve gülmeyi seviyoruz. Fakat korta adım attığımız anda birbirimizden olabildiğince farklıyız.”
Kortta eski seviyesine henüz dönememiş olsa bile Murray tenis dünyası içerisinde sahip olduğu platformu en iyi kullanan figürlerden biri olma özelliğini koruyor. Cinsiyet eşitliği konusundaki görüşleriyle öne çıkan, kadın tenisçileri ve antrenörleri sürekli olarak destekleyen Britanyalı için, WTA’deki oyuncuların bir “Hoşgeldin Andy” videosu hazırlaması da bu düşüncelerin karşılıklı olduğunun göstergesi niteliğindeydi.
Serena Williams’ın onun hakkındaki düşünceleri ise şu şekilde: “Kadınlar ve kadınlar tenisi için büyük bir destekçi. Onun harika bir insan olduğunu düşünüyorum. Gelecek, dünya ve hayat ile ilgili şeyleri oldukça benimsemiş ve içselleştirmiş birisi.”
Murray’nin daha önceden koçluğunu yapmış Amelie Mauresmo da Haziran’da Fransa Davis Cup takımının ilk kadın kaptanı olmasının ardından onun için övgü dolu sözler sarf etti.
“Andy’ye gerçekten minnettarım çünkü o olmadan şu an bulunduğum konuma erişemezdim. Herkes bir hata olduğunu düşünürken, o bana inandı ve şans verdi.”
Murray, Mauresmo ile beraber çalışmanın, cinsiyet eşitliği konusundaki görüşlerinin sandığı kadar paylaşılmadığının farkına varmasını sağladığını belirtiyor. Elbette bunu basının ve turdaki diğer erkek oyuncuların bu kararla alakalı yaklaşımlarını hesaba katarak belirtiyor.
“ATP ve WTA’de daha fazla kadın koç görebilmemiz için önümüzde hâlâ kat etmemiz gereken epey yol var” diyor Murray ve ekliyor “Amelie, annem ve çok başarılı erkek koçlar ile çalışma fırsatı buldum. Beraber çalıştığım erkek koçlar kadar -eğer onlardan daha iyi değillerse- yetenekliler ve işi biliyorlar.”
Kortlardan uzak kaldığı süre, Murray’nin tenisin şu anda yüzleştiği bazı problemlerle alakalı görüşlerinin de şekillenmesini sağlamış. BBC’de ilk yorumculuk tecrübesini, Wimbledon’da Nadal ve Juan Martin del Porto’nun karşılaştığı çeyrek final mücadelesinde yaşayan Britanyalı, bu maçın onu Grand Slam turnuvalarındaki beş setlik maç formatı üzerine tekrar düşünmeye ittiğini belirtiyor.
“Maçı değişik bir açıdan izlemek oldukça ilginç bir tecrübeydi ve kendimce bazı izlenimler edinmemi sağladı. “Tanrım, bu maç gerçekten çok uzun” gibi.”
Turun en çalışkan ve formda oyuncularından biri olan Britanyalı oyuncu, kortta dayanıklılığı test eden birçok mücadeleden sağ çıkmayı başardı. Fakat kort dışında, dayanıklılığı farklı bir biçimde test edilince zorlandığını belirtiyor.
“Oyuncu olarak beş setlik maçları seviyorum. Bu zamana kadar oldukça iyi işler çıkarttım. Bu maçları, antrenmanlarda ortaya koyduğunuz her şeyin ödüllendirildiği yerler olarak görüyordum; fakat sonrasında Nadal-del Potro maçını yorumlamak benim bu tip müsabakalara bakışımı değiştirdi. Mükemmel bir maçtı fakat bir seyirci gözünden oldukça uzun sürmüştü.”
Uzun süren; fakat Wimbledon’daki iki yarı finalden de kısa olan dört saat 48 dakikalık bu maç, Murray’nin gün içindeki tüm planlarını da alt üst etmiş.
“O akşam bir buluşmam vardı ve maalesef kaçırdım. Tüm hafta boyunca orada bulunup maçları izleyen insanların bunu istediğini de düşünmüyorum. Birçok izleyici tüm maçı izlemeyip korttan ayrılacaktır. Kalanlar uzun müsabakaları oldukça seviyorlar; fakat yarı finallerde de gördüğümüz üzere, bu tip maçlar tenis için iyi değil.”
Çeviri: Gökhan Önder Aksu