Türkiye Jokey Kulübü’nün resmi internet sitesindeki geri sayımda son 48 saate girildi. 28 Haziran 2015 günü saat 17:15’te Gazi Koşusu koşulacak ve bir şampiyon daha adını tarihe yazdıracak. Bu yıl 89.’su düzenlenecek olan yarışta at koşabilmek bile büyük bir şeref olarak görülüyor.
Gazi Koşusu’nu kazanabilmek için ise birçok şeyin bir araya gelmesi gerekiyor. Bu süreci en yakından deneyimleyenlerden biri Mehmet Ali Beycan. 2004 Gazi Koşusu’nu Yavuzstar, 2.27.23 gibi muazzam bir dereceyle kazanırken antrenörü oydu. 89. Gazi Koşusu öncesi Mehmet Ali Beycan’la bir araya geldik. Kişisel olarak esdiden beri tanışık olduğum, şampiyon atın sahibi babam Müthiş Ölçer ile çalışan ve Yavuzstar’ın şampiyonluk yolculuğunu en yakından takip eden Beycan’ın gözleri o günlerden bahsederken uzaklara, ister istemez foto finişin olduğu yöne doğru daldı. Gazi Koşusu’nu, bu geleneği ve bu onura sahip olmanın ne demek olduğunu bizlere anlattı.
İlk olarak ne zaman “Galiba ben Gazi Koşusu’nu kazanacağım” dediniz?
Atçılığa ilk başladığımız yıllarda bütün atçıların hayalleri Gazi Koşusu’nu kazanmaktı. Tabii Gazi Koşusu’nu kazanmak için elde done lazım. Done derken yani at size bunu söylüyor. Bizi 2003 senesinde Yavuzstar Gazi Koşusu için heveslendirdi. Daha öncesinde iştirak edip dördüncü olduğum bir Gazi Koşusu vardı. Ondan sonra 2 yaşlılığından Gazi’ye 20 gün kalana kadar benim baktığım bir atı vardı arkadaşımın. 2002’de o kazandı. Ondan sonra hevesim ve hırsım daha da arttı. Yavuzstar gibi bir at da elimize gelince Gazi hayallerini erkenden kurmaya başladık.
Fotoyu önde geçtiği anı hatırlıyor musunuz? Ne hissetmiştiniz, ne yapmıştınız?
Fotoyu önde geçtiği an sanki dünyanın hakimi ben olmuş gibiydim. Tabii Yavuzstar öyle güçlü ve karakterli bir attı ki son 400 metrede kazandığını belli etti ve ben fotoyu geçmesini beklemeden atı karşılamaya koşmuştum.
Yavuzstar’ın derecesi gelmiş geçmiş en iyi beş dereceden biri. Bunu ne zaman fark ettiniz ve sizin için ne ifade ediyor?
Yarış günü ve hatta anında fark ettim. Bir tek şeye üzüldüm, öndeki at, Kaneko, biraz daha dirençli olsaydı Yavuzstar’un derecesi daha düşük olup belki de rekoru kırabilecekti. Yavuzstar, Kanekoyu erken teslim almıştı. Yavuzstar’ın bir huyu var; rakibini teslim aldığında işi biraz laubaliliğe vurur.
Maalesef kötü bir sakatlık sonucu Yavuzstar sahaya erken veda etti. Hayalleriniz neydi, bu masal nereye kadar devam eder diye düşünüyordunuz?
Çok fazla hayalim vardı. Yavuzstar’la en büyüğünü halletmiştik de Cumhurbaşkanlığı’nı hayal ediyorduk ama maalesef o yarış içinde sakatlandı ve bizi çok büyük üzüntülere gark etti. Aradan bunca zaman geçmesine rağmen o üzüntüyü hala derinden hissediyorum.
2003 yılında, çok erkenden hayal etmeye başladığınızı söylediniz, bu süreçte olan hangi olaylar sizi iyice inandırmaya başladı?
Yavuzstar üçüncü yarışındaki derecesiyle bir açık yarış atı olacağını belli etti. Bizim tek endişemiz mesafenin tutup tutmayacağıydı ama çok sabırlı bir şekilde basamakları teker teker çıktık. Her yarışında mesafeleri biraz biraz arttırdık ve böyle hazırlandık. Gazi öncesi son yarışımız Ankara’daki Mehmet Akif Ersoy Koşusu’ydu. O koşuda da fotoyu önde geçersek Gazi Koşusu için yüzde seksen tamam diyorduk.
2004 Gazi Koşusu gerçekten çok sert bir grupla koşuldu. Hücum gibi bir safkan tabela yapamadı, Kaneko ve El Salvador vardı. Son yıllara damgasını vuran ve yurt dışına da giden Sabırlı üçüncü olmuştu. Grup bu kadar sertken son günlerde hiç şüphe duydunuz mu?
Hiç duymadım, çok rahattım. Tabii bu rahatlığı bana Yavuzstar veriyordu. Gerçekten çok kaliteli ve karakterli bir attı. At yarışında en önemli şey son düzlüktür ve orada önüne bir at geldiğinde adeta cinnet geçirip “Ben ne yapar eder bunu geçerim” diyordu.
O yıl kadar sert ve kaliteli bir grup geldiğini düşünüyor musunuz sonrasında?
2004 Gazi Koşusu bence sen 20 yılın en sert Gazi Koşusu’ydu. Gazi koşan bütün atlar kalitelidir tabii ki ama o yılki safkanların durumunu günümüzdeki koşullarla mukayese ettiğimizde çok fazla sayıda üst kalite at olduğunu görüyoruz.
Bu yıl bayağı karışık ve favorisiz bir Gazi var. Hatta son yılların en karışık Gazi’si denebilir. Sizin tahmininiz ne, ne bekliyorsunuz? Gözde safkanınız sürpriz adayınız kimler?
Burada kimsenin pek dikkate almadığı bir at üzerinde duruyorum; Houdini. Sürekli uzun mesafe koştu ve uzun mesafeye dayanıklı, sinirleri sağlam bir at. Ben çok iyi yerlerde bitireceğini düşünüyorum. Burada şöyle bir şey de var, Gazi Koşusu’nda çok önemli bir etken, jokey değişiklikleri oluyor ve bazen at tanınmamış oluyor. Yavuzstar’ın en büyük avantajlarından bir tanesi Gazi öncesinde koştuğu altı hatta yedi yarışı aynı jokeyle koşmuş olmasıydı. Jokeyiyle bütünleşiyordu. Jokeyi atı çok iyi çözmüştü ve bizim direktiflerimizi çok iyi dinliyordu. Hatta at sahibimiz çok güzel bir jest yaptı, benim unutamayacağım jestlerden bir tanesidir bu. Gazi öncesinde direktiflerimizi verdik, Karafatih’le eküri koşmuştuk. Jokeylerimize direktiflerimizi vermiştim. Ben nezaket ölçüsünde, at sahibi sayın Müthiş Ölçer’in de söyleyeceği bazı şeyler vardır diye kendisine sözü bıraktım. Müthiş Ölçer orada şunu söyledi: “Beycan Hocamızı dinleyip en arkada gelirseniz başımın tacısınız. Onu dinlemeden kazanırsanız kazandım diye sevinirim tabii ama içim buruk olur.” Bu, at sahibinin yaptığı çok güzel bir jest ve jokeylere verdiği güvendi.
Az önce atın ve jokeyin arasındaki uyumdan bahsettiniz ve bu en son söylediğiniz cümle de sadece bu ikilinin arasındaki uyumun yetmediğini söylüyor. Toplu bir uyum zirveye taşıyan unsurlardan biri diyebilir miyiz? Ya da şu ikilinin arasındaki uyum daha önemli diyeceğiniz bir ilişki var mı?
Mutlaka ve mutlaka. Hani bir tabir vardır ya tepeden tırnağa diye… Her şey uyum içerisinde olmalı ki böyle büyük başarılar kazanılsın. Tabii öncelikle önemli olan at. Ondan sonra onun istediği şekilde idman etmek ve ona bakmak. Bu arada şüphesiz ki nalbantın ve çalıştıranın da çok önemi var. Jokeyin o gün gününde olması var. Arslan Birdal biraz telaşlıydı; çünkü daha önce iki tane Gazi’yi kazanmışken kaybetti, şanssızlığa uğradı. Onun telaşı içerisindeydi ama biz hep ata çok güvendiğimiz için Arslan Birdal’ı motive etmeye odaklandık. Son 15 gün sürekli direktif verdik. Biz Gazi’ye Ankara’da hazırlanıp gelmiştik. Arslan Birdal’dan da bir şey istedik, atın sıkı idmanlarını, galop diye tabir ediyoruz, sağolsun üşenmeden İstanbul’dan Ankara’ya gelip yaptı ve döndü. Bu sayede de atla tam bir bütünlük sağladı.
Gazi Koşusu’na giden yolda Tay Deneme’ler ve sonra Kısrak Koşusu ile Sait Akson Koşusu geliyor. Siz Yavuzstar ile bu koşulara katılmadan Ankara’da hazırlanmıştınız. Bunları koşmak ve önde bitirmek ne kadar belirleyici? Bunlar gerçek bir gösterge mi?
Bir ölçüde gösterge ama ben buna yüzde yüz katılmıyorum. Sebebi de şu, bazı yarışlar bazı tayları yıpratabiliyor. O yüzden buna katılmıyorum. Biz de dediğiniz gibi bunlara iştirak etmeden geldik. Ne kadar dinç girersek o kadar daha başarılı oluruz diye düşündük. Dolayısıyla bir de Ankara’da olduğumuzdan bu yarışlar için seyahat etmemiz gerekecekti. Tabii İstanbul’la Ankara arasında büyük bir rakım farkı var, yol yorgunluğu var, trafik derdi var… O yüzden o çileleri çekmeden direkt Gazi koşusuna gelelim dedik.
Gazi Koşusu’nun uzun vadede birçok atın yarış hayatını kötü etkilediği, atı çok yıprattığı söyleniyor, siz bununla ilgili ne düşünüyorsunuz? Gazi sadece 3 yaşlılara yapılıyor ve atlar daha gelişimini tamamlamamış oluyor. Gazi’nin 4 yaşlılara yapılması daha doğru olur mu? Gazi Koşusu’nun uzun vadede gerçekten kötü bir etkisi var mı?
Yok, ben ona katılmıyorum. Dünyada derby olarak nitelendirilen yarışlar genelde üç yaşlılara yapılır; bizde de ismi Gazi. 3 yaşlı atlara mahsus. Zaten İngiliz atlarının en verimli çağı. Ben Gazi Koşusu’nun büyük oranda atları yıprattığını düşünmüyorum.
1927 yılından beri yapılan Gazi Koşusu Türkiye at yarışçılığının gözdesi. Her yılın Gazi ile başlayıp Gazi ile bittiği söylenir. Sizin için ve genel olarak atçılık camiası için ne ifade ediyor?
Bu ilgiyi mutlaka hak ediyor. Herkesin hayalinde, hedefinde, idealinde Gazi Koşusu var. İngiliz atçılığı yapan herkes bu koşuyu hayal ederek günlerini geçiriyor ve taylarını hazırlıyor. Bir de o kadar önemli bir koşu ki şimdi Cumhurbaşkanlığı Koşusu’nu 4 yaşında veya 5 yaşında da koşabiliyorsunuz. Başbakanlık Koşusu da keza öyle ama Gazi’yi koşma şansınız tek. Bir tek katılma şansınız var, o yüzden çok çok önemli. Bir de adı üstünde yani “Gazi”. Gazi Mustafa Kemal’in adına koşulan bir koşu. Çok, çok önemli.
Sizin yarıştan önce veya yarış sırasında uyguladığınız bir uğurunuz var mıydı?Yarıştan önce yaptığım bir şey vardı. At sahibi, Müthiş Ölçer, padokta ellerini birleştirmişti. Ben de koluna dokunup yarı espri yarı ciddi bir şekilde “Kısmetimizi kapatma, kısmetimizi bağlama” demiştim.
Gazi Koşusu ekseninden çıkıp biraz at yarışı sporunun gidişatına bakarsak, özellikle genç neslin ilgisinin eskisi kadar yüksek olmadığını görüyoruz. Siz bunu nasıl görüyorsunuz? Sadece Gazi değil, genel olarak sporu takip etme açısından sizce bir eksiklik var mı?
Türkiye için şöyle bir şanssızlık var; at yarışı dendiği zaman hep işin kumar kısmı akıllara geliyor. İnsanlar o yüzden soğuk bakmaya başladılar. Aslında spor gözüyle bakılsa daha büyük bir ilgi olur. Türkiye’de at yarışında, atın asil bir hayvan olduğu ve at yarışının da asillerin sporu olduğu öğretilmiyor. Bunu iyi anlatırsak ilgi daha fazla olacaktır mutlaka. Bunu anlatamıyoruz. İşin hep oyun tarafına bakılıyor. Aslında oyun tarafı işin sadece bir boyutu. Oyun oynamak isteyen, işi kumar olarak düşünenler yoldan geçen arabaların plakalarına tek mi çift mi diye de kumar oynar. Günümüzde orta okul öğrencileri bile bahis bayilerinden çıkmıyorlar. Bunu iyi anlatmamız lazım.
Yurt dışında genç neslin ilgisini çekmek açısından hipodrom yönetimleri farklı yollara gidiyor. Gazi Koşusu gününde de olduğu ve olacağı gibi çeşitli farklı etkinlikler düzenleniyor. Bunlar genel anlamda sezona yayılabilir mi? İzleyicilerin ailece gelmesi için neler yapılabilir?
Bir kere İstanbul, Ankara, Adana ve İzmir hipodromlarında ailelerin gelip piknik yapabilecekleri harika yerler var. Hatta bu sene İstanbul Veliefendi Hipodroumu’nda çok önemli bir şey yapıldı; at terapi merkezi açıldı. Haftanın bir günü dışında her gün o terapi merkezinden istifade edilebiliyor. Rahatlıkla çocuklar oyunlarını oynayabiliyorlar. Yurt dışındaki yarışların yalnız koşu kısmını değil de hipodromlardaki, çevredeki kısımlarını da yayınlarımızda göstermenin çok büyük faydası olacağına inanıyorum. Ben, birlikte çalıştığımız sayın Faruk Tınaz ekürisinin atlarına da bakıyorum şu anda. Sayın Faruk Tınaz’ın katkılarıyla yurt dışı seyahatlerim oldu. İrlanda, Amerika gibi ülkelere gittik. O seyahatler sırasında yaklaşık beş yıl kadar önce Kentucky Derby’ye gittik. Kentucky Derby’de kalabalığı gördüm. Kendi kendime bir tahminde bulunup “Burada 80-90 bin kişi vardır.” dedim. Biletli seyirci sayısı 142 bin olarak açıklandı. Düşünebiliyor musunuz ilgiyi? Aynı şeyleri buralarda da yaşatabiliriz ama bizim reklamımız az.
Son olarak Gazi Koşusu’nu izlerken bir derece de olsa korktunuz mu? Çok kalabalık bir yarış olduğu için uygun açıklığı bulamama ihtimali sizi endişelendirdi mi?
Ben, Yavuzstar’ın geçileceğini hiçbir zaman aklıma getirmedim. Çok rahattım. Hatta, o sene Gülben Ergen’in “Bir iki üç dört tamam” diye bir şarkısı vardı… Onun CD’sini aldım, Gazi’ye bir hafta kala hep onu dinledim. Benim ve at sahibinin üzerinde çok baskı vardı. “Arslan Birdal ile Gazi koşulur mu? İki kere kaybetti Gazi’yi” gibi şeyler diyorlardı. Müthiş Ölçer ile dertleşirken hep dedemin “Dere geçerken at değiştirilmez” sözünü tekrarlıyordum. Çok samimi ifade ediyorum geçileceğine hiç ihtimal vermiyordum. Bunu bana Yavuzstar söylüyordu. Çok başka ve çok güçlü bir attı. Maalesef çok erken sakatlandı. Sakatlanmasaydı uzun yıllar adından söz edilecek şampiyondu. Yine de o, gerçek şampiyon.