Konferans yarı finalleri eşleşmelerinin hepsinin nihayet hafta sonu belli olmasıyla birlikte NBA’de sezonunu sürdüren 8 takım kalmış bulunuyor artık. Sene başından beri herkesin şampiyonluk beklediği Golden State Warriors, onlara rakip sayılabilecek Houston Rockets ve/veya LeBron James (Cleveland Cavaliers değil belli ki, King James tek başına) düellosuna bir adım daha yaklaşmış bulunmaktayız. Fakat play-off ilk turunda sürpriz gelişmeler ve son yıllarda eşine az rastlanmış düzeyde çekişmeli mücadeleler de yaşandı. Ben de istatistiklere bakarak bu turda neler yaşanır, hangi takımların ne gibi avantajları yahut dezavantajları mevcut, onları değerlendireceğim.
Houston Rockets – Utah Jazz
Rudy Gobert’in sakatlıktan dönüşünden sonra inanılmaz bir seri yakalayan ve normal sezondaki son 38 maçının 30’unu kazanan Jazz, estirdiği fırtınaya Oklahoma City semalarında da devam etti ve sezon öncesinde sürpriz adayı olarak belirlenen Thunder’ın sezonuna noktayı koydu. Fakat Rockets, hemen her alanda Oklahoma temsilcisinin ya upgrade edilmiş versiyonu ya da tamamen zıttı. Oklahoma City, normal sezonda Portland’dan sonra asist yüzdesi en düşük ikinci NBA ekibiydi ve hücumlarındaki bu durağanlık All-Star arasından sonra 96.0 ile ligin açık ara en iyi Defensive Rating’ine (100 hücumda yenilen sayı) sahip olan Utah ekibinin işini epey kolaylaştırdı; Oklahoma normal sezonda yakaladığı %53.5’lik asist yüzdesinin yakınından bile geçemedi Utah karşısında ve %43.9’la Portland’dan bile daha kötü bir performans sergiledi. Peki bu alanda aman aman üstün bir performans sergilemeyen ve ligin en kötü 10 takımı arasında yer alan Rockets hangi anlamda upgrade? Normal sezonda ligin en sık izolasyon (ISO) hücumu yapan iki takımın (Houston %14.5, Oklahoma %10.5 sıklıkla tercih etmiş bunu) aldıkları sonuçlar aşağıdaki tablodan görüleceği üzere epey farklı:
Houston ISO hücumlardan çok daha sık serbest atış elde ediyor (FT FREQ) ve topu nispeten daha az kaybediyor (TO FREQ). Utah Jazz için bu kötü bir haber çünkü ISO hücumlardan ligin en sık faul yapan 12., en sık basket faul veren 6. takımı durumundalar. Gene Rockets ve Thunder arasındaki en büyük farklardan birisi kullandıkları şutlar kalan süreye göre kategorize edildiğinde ortaya çıkıyor. Rockets’ın kullandığı şutların %9.9’u hücum süresinin dolmasına 4 saniyeden az bir süre kala gerçekleşmiş, fakat bu şutlardaki eFG% (üçlüklerin değerine göre ayarlanmış şut yüzdesi) %45.5. Thunder ise %7.1 sıklıkla %39.2 eFG% yakalamış. Hücum süresinin dolmasına 4-7 saniye kala çekilen şutlarda Rockets %8.6 sıklıkla %59.5 efektif isabet yakalamış ki açık ara lig lideri bu konuda. Thunder %8.3 sıklık ve %44.5 efektif isabet ile lig sonuncusu! Yani kabaca şu demek bu: Eğer savunma rakibi şut süresini sonuna kadar kullanmak zorunda bırakmışsa –bu tercih meselesi de olabilir tabii- Rockets gayet verimli ve üretken şutlar seçerken Thunder için bu ölüm fermanı demek. Diğer bir deyişle, Utah Jazz, Houston ekibini Oklahoma City’ye yaptığı gibi kötü şutlar kullanmaya zorlayamayacak.
Jazz için bir diğer kötü haberim de üçlük savunması hususunda. Sezon boyunca oynadıkları rakiplerinin üçlük tercih etme sıklığı %31.3’tü Jazz’in (en düşük 5.) ve bu rakipler %36.5’lik bir isabet oranı tutturdular (14.). Ligin uzak ara en çok üçlük kullanan ekibi olan Rockets’a karşı Thunder’a verdikleri üçlük fırsatlarını veremezler, vermemeliler; bu da koçları Quin Snyder’ın savunma planı anlamında epey kafa yorması gereken hususlar olduğu anlamına gelmekte. Ricky Rubio’nun sakatlığı, işleri daha da karıştırıyor Jazz için. Normal sezonda hatırı sayılır bir süre sahada kalmış, Net Rating’i pozitif olan ve de Rubio’yu ihtiva etmeyen tek beşleri Derrick Favors, Rudy Gobert, Joe Ingles, Donovan Mitchell ve Royce O’Neal (+15.7). Fakat Rubiolu beşlerin asist yüzdesi hep %60’dan fazla iken, bu beşin asist yüzdesi %54.4’te kalmış. Rubio yokken Jazz’ın top dolaştırma konusunda iyi olmayacağını söylemek için istatistiğe gerek yok belki ama İspanyol oyuncunun önümüzdeki iki-üç maçı kaçıracağını düşünürsek işler epey kesat.
Peki Jazz, bütün bu olumsuzluklara rağmen galibiyet alabilir mi? Öncelikle yüksek tempolu ve Rockets’tan daha fazla sayı bularak kazanacağı bir maç mümkün değil, o yüzden tempoyu ve skoru mümkün mertebe düşük tutmalı. Minnesota Timberwolves’un Rockets ile yaptığı maçlarda Pace (tempo) istatistiğinin 100’ün üstünde olduğu iki maçı Rockets 17 ve 20 sayılık farklarla kazandı; tempo daha düşükken Timberwolves bir maç aldı, bir maçı da son saniyeye götürdü. Ribauntlarda Gobert’e gene büyük bir vazife düşmekte, Rockets’a mümkün olduğunca az ikinci şans fırsatı tanınmalı. Bu koşulların seri boyunca dört defa sağlanmasını beklemek hayalperestlik olur fakat belki bir maç alabilirler. Ya da ismi ‘Yılın Koçu’ adayları arasında geçen Snyder, dahiyane bir savunma eşleşmesi ile Harden’ı soğutup takımın geri kalanının üçlük bölgesinden ısınmamasını sağlamak durumunda. Belki de geçen sene San Antonio Spurs’ün yaptığı gibi Rockets’a bol bol orta mesafe şut fırsatları tanımakta çare, zira Rockets play-off’ta 15-19 ft. (4.6-5.8 metre) mesafeden ortalama 0.3/3 gibi epey kötü bir yüzdeyle oynuyor şimdilik.
Golden State Warriors – New Orleans Pelicans
Yukarıda Oklahoma City Thunder için yazdıklarımın aynısı Portland için de geçerliydi; hücum edemeyen, asist yüzdesi son derece düşük bir takıma karşı baskın bir savunmayla adeta şov yaptı New Orleans ekibi ve kimsenin beklemediği bir şekilde 4-0 ile bir sonraki tura geçti. Tabii üç temel sıkıntı var: Birincisi Warriors, Rockets gibi bir upgrade değil, bambaşka karakterde bir takım hücum adına, o yüzden Trail Blazers’a karşı işleyen planın tutması mümkün değil. İkincisi, Pelicans’ın çok ciddi bir eşleşme problemi var; hücum anlamında en verimli ilk beşinde Kevin Durant, Klay Thompson ve Draymond Green’i, ama özellikle de Durant’i tutabilecek bir oyuncuları yok. Üçüncüsü, fark ettiyseniz henüz Steph Curry’nin adını telaffuz etmedim. Belki de Curry ile başlamalı analize, zira onsuz Warriors hücumu bambaşka bir hüviyete sahip. On-Off Court çok güvenilir bir veri değil, özellikle de daha iyi oyuncular genelde birlikte oynadığı ve de sahadaki beşin performansını etkileyen çok değişken olduğu için. Fakat gene de kendisinin sahada olduğu 1640 dakikayla olmadığı 2306 dakikanın kıyası aşağıdaki şekilde.
Offensive Rating’deki farklılığın esas kaynağı efektif şut yüzdesi fakat takıma hücum anlamındaki katkısı sadece bu da değil. Warriors’ın bu sene hatırı sayılır süre alan 5’lerinde oyun temposunun en yüksekte olduğu (104 üzeri) grupların oyun kurucusu Curry. Yani Pelicans’a karşı ilk 5 başlamış Nick Young’a da haksızlık etmek istemem ama etmemek mümkün değil.
Seri başlamadan önce de belirttiğim gibi Pelicans’ın bu seride iddialı olabilmek için Currysiz Warriors’a karşı etkileyici bir oyun sergilemesi lâzımdı, fakat ilk maçta bunun yanından geçemediler. Bu sezon 11 sayı, 7.6 ribaunt, 7.3 asist ve %30.1 üçlük isabetiyle oynamış Green’in 16 sayı, 15 ribaunt ve 11 asist ile triple-double yapması ve de 86 gibi saçma seviyede düşük bir Defensive Rating’le oynaması şüphesiz farklı mağlubiyetin önemli sebeplerinden birisiydi ama bu seride fark yaratacak oyuncu esas olarak Durant. Bu sene Pelicans’ın normal sezonda Warriors’la oynadığı maçlarda Durant’ın Det Factor’ını (oyuncuya ortalamasına göre verilen şut fırsatı) normalin altında tutabilen iki oyuncu sakatlıktan yeni dönen ve On/Off olarak takımına hücum anlamında eksi katkı yapan Solomon Hill ve şu an Brooklyn’de olan Dante Cunningham. En çok yaşanan eşleşme Durant ve Jrue Holiday arasında, ki Holiday Durant’i %47.6’lık bir şut isabetinde ve ortalamasından daha az sayı üretir hâlde tutabilmiş, fakat Holiday-Durant eşleşmesi demek, Curry sahalara dönünce E’Twaun Moore’un ya Thompson’ı ya da Curry’yi tutmak zorunda kalması demek. Eğer Anthony Davis Kevin Durant ile hız ve patlayıcılık açısından eşleşebilirse ve de Mirotic’i zayıf uzunla eşleştirip saklayabilirlerse belki bir şansları olur, ya da Hill’in hücum anlamında ekstra katkılar yapması gerekecek ki gerçekten çok zor işleri.
Bu durumda Pelicans’ın galibiyet rotası, Anthony Davis’in efsane performanslarından geçiyor. Fakat orada da Green engeli var: Bu sene Davis ile eşleştikleri 119 hücum setinde Davis’in ortalamasına kıyasla 5.1 sayı daha az üretmesini ve de daha az şut denemesini sağlayabilmiş durumda Green. Davis bir önceki turda atletik olarak yetersiz ve de pozisyonel olarak kısıtlı Yusuf Nurkic ile eşleşmesini bir maden gibi işlemişti (+11.6 sayı), fakat bu turda böyle bir avantaja da sahip değil.
Özetle, zaten kariyeri boyunca defansif yönü pek ön plana çıkmamış olan bir koç profili çizmiş Alvin Gentry’nin önünde devasa bir eşleşme problemi var. Pelicans’ın zafere ulaşması için Warriors’dan daha çok sayı üretmek tek çaresi gibi duruyor, fakat bu cümleyi yazarken bile insanın içi acıyor. Belki şansları bir iki maç yaver gidebilir ve Curry formunu bulana kadar bir geçici avantaj elde edebilirler ama durum açıkçası pek parlak değil.
Toronto Raptors – Cleveland Cavaliers
Indiana Pacers serisinin kimse yedi maça gideceğini, hadi yedi maça gitti, Cavaliers’ın bu dört galibiyeti ortalama 3.5 sayı farkla adeta kılpayı alabileceğini tahmin etmemişti. Sanıyorum ki LeBron tıpkı gençliğindeki gibi bütün takımı omuzlayan bir performans sergiledi seri boyunca: 34.4 sayı, 10.1 ribaunt, 7.7 asist ortalaması. Öyle ki, kendisinden sonra Cavaliers’ın en skorer üç ismi olan Kevin Love, J.R. Smith ve Kyle Korver toplam onun kadar sayı atamadı, takımın seri boyunca yaptığı toplam 120 asistin 54’ü ondan geldi.
Aslında bu sonucun şaşırtıcı olmasının esas sebebi istatistiklerden ziyade “Play-off LeBron’u” mitiydi –mit diyorum ama yalan olduğu için değil zira böyle bir efsanevi varlık gerçekten var. Sezon boyunca Pacers, Cleveland temsilcisini 4 maçın 3’ünde mağlup etmiş, onun da ötesinde Bogdan Bogdanovic hem LeBron’u hem de onun sahada olduğu dakikalarda Cavaliers’ı ortalamanın altında bir sayıda tutacak savunma sergilemişti (sırasıyla -5.3 ve -4.8). Evet, play-off’ta Bogdanovic savunmasını daha da ilerletti ama kendisi size avantajını iyi kullandı. Pacers da rakibe top kaybı kaynaklı sayı vermeme konusunda ligin en iyi 4. defansı olmasının avantajını iyi kullandı; hücumu tıpkı Thunder gibi ISO ve de fastbreak opsiyonlarına dayalı olan Cavaliers’ı kilitlemeyi başardı.
Peki Raptors’ın LeBron’u yavaşlatacak ve de Cavaliers’ın geri kalanını da durduracak yahut en azından oyuncuların ritmini bozacak bir savunma enerjisi var mı? Pacers hızlı hücumla sayı vermeme konusunda ligin en iyi 6. ekibiydi; Raptors ise 1. sırada! Fakat ISO savunmasında Raptors ligin en iyi 4. takımı olan Pacers’a kıyasla epey gerilerde yer buluyor kendine normal sezon sıralamasında. Bu durumda soru şuna dönüşüyor: Raptors’ın tıpkı Bogdanovic ve Lance Stephenson gibi LeBron’un karşısında durabilecek isimleri var mı? Cevap evet, var: OG Anunoby ve de Pascal Siakam. Bu iki oyuncu da normal sezonda tıpkı Bogdanovic gibi iyi bir sınav vermiş durumdalar; sırasıyla -6.3 ve -8.4 sayı üretmesine izin vererek LeBron’un.
Peki nasıl oldu da Cavaliers normal sezondaki 3 maçın 2’sini aldı Raptors’a karşı? Cevap şutlarda. Pacers karşısında %32.2 üçlük isabetiyle oynayan Cavaliers, Raptors’ı yendiği maçlarda sırasıyla %62.5 ve de %43.3 üç sayılık basket isabeti kaydetmişti ve bu maçların birinde LeBron tam 17 asist kaydetmişti. Pacers karşısında izlediğimiz Cleveland ekibinin bu rakamları bir daha görecekmiş bir intiba bıraktığını söylemek güç. Peki ya bu Pacers’ın 3 sayılık basket savunmasına özel bir durum muydu, yoksa Cavaliers’in formunda bir gerileme mi var? Sezon geneline bakıldığında Raptors, Pacers’a kıyasla sol köşeden kullanılan üçlükleri çok daha iyi savunmuş, sağ köşeden kullanılan üçlüklerde yakın bir istatistik tutturmuş ve hangi bölgeden kullanılırsa kullanılsın rakibine en az üçlük fırsatı tanımış ilk 4 takım içinde yer almış durumda. Yani özetle net daha iyi performans sergilemesi gerekiyor. Peki bu istatistiği “sadece Cavaliers’a karşı oynanan maçlar” diye filtrelersek ne oluyor? Raptors sol köşeden %54.5, sağ köşeden ise %70 oranında üçlük yemiş Cleveland ekibinden! Peki boş bıraktıkları için mi böyle yüksek bir isabet oranı var? Hayır, maç başına Cavaliers’a boş üçlük verme konusunda 3., bomboş üçlük verme konusunda da 8. sırada Raptors. Yani Cavaliers’ın şansı yaver gitmese o maçları alamazdı demek gayet mümkün ki zaten bir galibiyet 3, diğer galibiyet de 6 sayı farkla geldi sadece.
Peki Raptors, Pacers’dan daha iyi bir hücum takımı mı? Bu sorunun cevabı hem normal sezon, hem de play-off için evet: Play-off’ta Offensive Rating’i 111’den 110.2’ye düşmüş olsa da Raptors’ın topun hareket etmesine önem veren hücum anlayışı tam gaz devam etmekte: Hücumlarının sadece %6.9’u ISO şeklinde gerçekleşmiş ki bu Curry’siz Warriors’dan bile daha düşük bir yüzde. Raptors’ın bir başka avantajı da evlerinde 4 maç oynayacak olmaları. Bu sezon kendi evlerinde yaptıkları 41 maçın 34’ünü kazanırken, deplasmanda bu sayı 25’e düşmekte. Ev sahibi-deplasman farkını en çok yaşayan takımlardan birisi Toronto ekibi.
Raptors bu sene dış şutlara daha çok odaklanan bir hücum anlayışı geliştirmiş, bench’ini ziyadesiyle güçlendirmiş, 9 başarısız denemeden sonra ilk defa Play’off’larda oynadığı ilk maçı kazanmış ve de ev sahibi avantajına sahip bir konumda, Cavaliers’a karşı uygun defansif eşleşmelere sahip bir şekilde Play-offl’arın ikinci turuna girecek. Peki bütün bunların üzerine Torontolu taraftarların gene de endişelenmesi gereken bir faktör var mı? Cevap maalesef evet: Yakın maçlar. Raptors son 5 dakikasına 5 sayı farkla girilen maçlarda bu sezon 9 galibiyet ve 19 mağlubiyet almış durumda. Son 30 saniyesine 3 sayı farkla girilen maçlarda bu 4 galibiyet ve 16 mağlubiyete dönüşmekte. Özetle Raptors’ın maç yakınsa eli ayağına dolanabiliyor; mesela Pacers son 5 dakikanın böylesine yakın olduğu maçlardan 13 galibiyet, 18 yenilgi çıkarmış durumda, Cavaliers ise 16 galibiyet, 15 yenilgi olarak hesabı artıda kapatmış. Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen Toronto ekibi hâlâ daha yeterince clutch değil, ve de Play-off’larda bazen her şeyden çok bu gen önemli hâle geliyor.
Gene de genel olarak istatistikler, özellikle de son turdaki performanstan sonra Raptors’dan yana. Benim içimden geçen, serinin 7 maça uzayacağı şeklinde. O son maçta da LeBron’un gene takımı sırtlanması hiç ama hiç şaşırtıcı olmaz.
Boston Celtics – Philadelphia 76ers
Celtics ilk turda, futbol tabiriyle “şanslı kura” çekmiş ve de koçluk açısından Brad Stevens’la aynı seviyede olması düşünülemeyecek bir koça ve de hem ofansif ama özellikle de defansif olarak kadrodaki yetenekle hiç uyuşmayan bir performans sergileyen Milwaukee Bucks ile eşleşmişti. Hiçbir deplasman takımının maç kazanamadığı bu eşleşmeden bir şekilde çıkmayı bildi Boston temsilcisi, fakat ikinci tur için rakip çok ama çok çetin.
Philadelphia temsilcisinin Celtics’e üstünlükleri pek çok alanda geçerli. Tıpkı Bucks karşısında olduğu gibi, sahadaki en yetenekli iki oyuncunun formasının rengi Boston yeşili olmayacak. Ben Simmons da tıpkı Giannis Antetokounmpo gibi boyunun avantajını çok iyi kullanan ve penetrelerle boyalı alan tehditi yaratan bir oyuncu. Giannis kadar etkili bir şutu yok ama Giannis’ten çok daha iyi bir pasör. Joel Embiid’in CV’sinde yazanlar da pozisyon olarak alakasız olduğu Khris Middleton ile benzerlikler taşımakta, ki bu Embiid’i daha da tehlikeli kılıyor. Dış şut tehdidi olan iyi bir savunmacı, fakat boyu birkaç santim daha uzun ve de tam bir ribaunt canavarı. Bu en yetenekli oyuncu mukayesesinin üstüne baş döndürücü bir seviyede hücum ettikleri gerçeği de eklenmeli. Normal sezonda ligin en hızlı şut kullanan takımıydı 76ers ki oyuncuların topu elinde 0-2 saniye tutarak kullandıkları şutlar portföylerinin %62.7’sini oluşturuyordu. Celtics ile Bucks’ın sırasıyla %51.6 ve %53.6 olan oranlarına bakılırsa Celtics’in nefes almakta zorlanacağı bir maçlar serisi beklemek gayet makul. Benzer şekilde 76ers’ın şutlarının %53.6’sı 0 top sürmeden sonra gerçekleşiyor, bu oran Bucks ve Celtics için %45 civarında. Fastbreak hücumlar lig 2.si Milwaukee Bucks kadar portföyünde yer tutmasa da 76ers’ın, bu kategoride de sezonu 6. sırada tamamlamışlardı.
Peki Celtics’in nefesi yetebilecek mi bu fırtınaya? Miami Heat göründüğünden çok daha iyi savunmuştu aslında 76ers’ı: Fastbreak hücum başına 0.9 sayı fırsatı vererek bu alanda Play-offl’arın en iyi takımı olmuşlar, hücumların sadece %6.5’inde atış hâlinde faul yapmışlardı. Celtics’in hızlı hücum savunması da 0.98 sayı ile fena değildi fakat faul oranında %11.9 ile Heat’in neredeyse iki katına çıkmışlardı. Celtics’in son Bucks maçında rahat bir galibiyet almasının önemli bir etkeni Bucks’ı 0 fastbreak sayısında tutmasıydı. O performansın süreklileşmesi hâlinde Celtics’in şansı ciddi biçimde artacaktır.
Celtics’in şansını arttıracak bir diğer faktör ise dış şutlardaki karşılıklı performans olacak. Özellikle Ersan İlyasova ve Marco Belinelli eklemelerinden sonra 76ers bu konuda epey ilerleme kaydetmiş, All-Star arasından sonra 27 maçta 22 galibiyet alırlarken dış şutlarda lig 15.liğinden de %38.1 isabet oranıyla 5. sıraya çıkmışlardı. Play-off’larda %36.3 ile biraz durulmuş gibiler, hem de bu oran Miami Heat normal sezona kıyasla daha kötü bir üçlük savunması yaptığı hâlde burada. Öte yandan Celtics hücumunun en önemli yapıtaşlarından birisi dış şutlar, ki normal sezonu %37.7 isabet oranıyla 2., All-Star arasından sonraki dönemi de %39.6 isabet oranıyla 1. sırada tamamladılar. Boston için daha da güzel haber, Heat gibi bu konuda vasat bir takıma sol köşeden %54.5, sağ köşeden ise %75 isabet fırsatı tanımış olmaları. Heat 76ers’a karşı maç başına 16.2 üçlük kullanırken, Bucks karşısındaki Celtics için bu rakam 10.7 idi sadece. Eğer sezon ve Play-off trendleri devam ederse Boston taraftarının ümitsiz olması için o kadar da fazla sebep yok.
Tabii analizi en önemli faktöre bakmadan tamamlamak olmaz: Embiid ve Simmons’ı kim tutacak? Embiid konusunda, Bucks serisinin yıldızı Al Horford’a gene çok iş düşecek: Her ne kadar sezon boyu sadece iki maçta toplam 43 hücum setinde karşı karşıya gelmiş olsalar da, Horford’ın Embiid’e ortalamasından 8.9 daha az sayı ürettirmesi ve de onu %35.7’lik bir şut yüzdesinde tutmuş olması gayet cesaret verici bir istatistik. Peki Ben Simmons’ı en çok kim tutmuş bu sene Celtics’ten. Cevap: Gene Al Horford! 3 maçta tam 68 defa eşleşmiş bu iki isim ve Simmons ortalamasından 10.5 daha az sayı üretirken sadece %33.3 şut isabeti bulmuş. Jaylen Brown’ın, özellikle de Marcus Morris’in savunması da (-14.6 sayı, %20 şut isabeti) hiç fena değil. Tabii Horford aynı anda hem Simmons’ı, hem de Embiid’i savunamaz ama Heat’e kıyasla daha avantajlı bir konumda Celtics.
Özetle, özellikle yaşadıkları sakatlıklardan sonra hücum anlamında epey gerilemiş Celtics’in, ligin en iyi 3. savunmasına karşı varlık göstermesini beklemek ilk etapta çok gerçekçi gelmiyor. Fakat Celtics’in ligin en iyi savunmasına sahip olması, dış şutlarda bir avantajı var gibi gözükmesi, Celtics için panik faktörünün daha düşük olması ve de Play-off tecrübesi olarak bir tık daha üstte olması, serinin 7 maça gitme ihtimalinin hiç de az olmadığını düşündürtüyor. Sırf yetenek farkıyla, ve de Bucks’ın koçu Joe Prunty ile mukayese kabul etmez düzeyde daha iyi bir koç olan Brett Brown’a sahip olmaları sebebiyle 76ers bir adım önde, fakat TD Garden gibi bir mabete sahip olan Celtics’i hafife almak hata olur.