*Marc J. Spears’ın hazırladığı bu dosya, ilk olarak The Undefeated’da yayımlandı.
Avrupa’da basketbol oynamanın oldukça güzel yanları var: Keşfedilebilecek birçok ülke, ev, araba, sevdikleriniz için bedava uçak biletler ve belki de en önemlisi, vergisiz garanti maaş.
Profesyonel bir basketbolcu için, NBA’de oynamanın yerini tutabilecek bir şey yok. Fakat Earl Clark, JaJuan Johnson, Anthony Randolph ve Henry Sims, yurt dışında oynamanın getirdiği zenginliği ve “yıldız oyuncu” statüsünü seçtiler. İspanya Ligi’ndeki Real Madrid ile oynayabilmek için Randolph, doğduğu yerin takımı Dallas Mavericks’i bile reddetmiş. Şimdilerde ise futbolun en önemli yıldızlarından Cristiano Ronaldo ile aynı kulüpteler. Tarihi oldukça parlak bir basketbol kulübünün ona sağladığı imkanlar arasında şunlar var: Deplasman maçlarına özel jet, takımın antrenman tesisleri içinde bir daire ve Real Madrid futbol takımının maçları için kombine bilet.
Louisville Üniversitesi’nin eski forveti Clark, 2009 NBA Draftı’nda Phoenix Suns tarafından 14. sıradan seçilmişti. 2.08 metre-106 kg’lık oyuncu, Phoenix Suns, Orlando Magic, Los Angeles Lakers, Cleveland Cavaliers, New York Knicks ve Brooklyn Nets’te oynadı. NBA D-League’de ve iki defa Çin’de forma giydi. 2016 yılından beri ise Beşiktaş için oynuyor.
Purdue’da dört ve beş numaralı pozisyonlarda oynamış Johnson, 2011 NBA Draftı’nda New Jersey Nets tarafından 27. sıradan seçilmişti. Fakat hakları, draft gecesinde Boston Celtics’e verilince 2011-2012 sezonu boyunca burada oynama şansı buldu. İtalya, Çin, Türkiye ve Rusya’da oynamadan önce de D-League’de forma giydi. 29 yaşındaki oyuncu şu an ise, Darüşşafaka Spor Kulübü oyuncusu.
Eski LSU forveti Randolph da 2008 NBA Draftı’nda, Golden State Warriors tarafından 14. sırada seçilmişti. 2.11 metre-104 kg’lık oyuncu, 2008-2014 yılları arasında Golden State Warriors, New York Knicks, Minnesota Timberwolves ve Denver Nuggets için oynadı. 28 yaşındaki oyuncu 2014-2016 yılları arasında Rusya’nın Lokomotiv Kuban takımında forma giydi. 2016’dan beri Real Madrid oyuncusu.
Georgetown eski forvet-pivotu Sims, 2012 yılındaki draft’ta seçilmedi. New Orleans Hornets, Cleveland Cavaliers, Philadelphia 76ers ve Brooklyn Nets için oynadı. 27 yaşındaki oyuncu D-League dışında, Filipinler’de ve Çin’de forma giydi. Şu an ise İtalya’daki Guerino Vanoli Basket takımında bulunuyor.
The Undefeated, NBA’de belirsiz bir gelecek kovalamak yerine yurt dışında kalmayı tercih eden bu oyuncularla, kararları üzerine konuştu. Bu telefon görüşmeleri ise konferans düzeninde yapıldı.
NBA’e ilk geldiğinizde sahip olduğunuz hayallerden bahseder misiniz?
Clark: Hayalin gerçeğe dönüşmesiydi. Büyük bir platform. Gençlerin şunu anlaması gerekiyor; NBA, basketboldan fazlası. Ben işimi parkede yapmayı tercih ettim. Sessizdim ve gençtim. Eğer düzenli olarak antrenman yaparsam, spor salonundan çıkmazsam, maçlarda iyi oynarsam, aradığım fırsatları bulacağımı düşünmüştüm. Herkesin durumu birbirinden farklı. Yapabileceğiniz farklı şeyler var; koçunuzu ve genel menajerinizi daha iyi tanımak gibi. O zamanlar yapamadığım şeyler.
Johnson: Benim beklentim, uzun ve başarılı bir kariyer ile para ve şampiyonluklar kazanmaktı.
Randolph: Geldiğim takım ne olursa olsun, oynayıp anında bir etki yaratabileceğimi düşünmüştüm. Sonrasında da, ligdeki en iyi oyunculardan biri olmak ve kendimi göstermek istemiştim.
Sims: Açıkçası, lige ilk geldiğimde çok fazla hayalim vardı. Parkede süre almak için çok çalışmam gerektiğini biliyordum. Fakat oldukça umutluydum. Ne gerekiyorsa yapmaya ve milyonlar kazanmaya hazırdım.
NBA’deki en önemli anılarınız ve başarılarınız neler?
Clark: Yeni şeyler öğrenmek için iyi bir tecrübeydi. Yıllardır bu ligde yer almış oyuncular ve çok iyi insanlarla beraber oynadım. Batı Konferansı Finalleri’nde veteranlarla dolu olan bir takımda oynamak benim için çok iyi olmuştu. Amar’e Stoudemire ve Grant Hill gibi başarılı olmuş çok iyi oyuncularla beraberdim. Onlardan öğrendiğim çok şey var. O zamanlara dair en güzel anılarım ise; çaylakken “Hall of Fame” olmuş oyuncularla dolu bir uçakta olmam. Kobe Bryant ile aynı takımda olmam. Takımdaki sakat oyuncuların sayısı fazla olmasına rağmen, önemli maçları kazanıp play-off’lara katılabilmiştik. Kobe ile basketbol ve kendimi nasıl geliştirebileceğim üzerine sohbet ederdik.
Johnson: Benim en önemli başarım ve güzel anım; Boston’da takım içinde edindiğim arkadaşlıklar. Gençlik yıllarımda en sevdiğim oyuncu K.G’ydi (Kevin Garnett). Sadece onunla oynamak ve basketbol dışında şeylerden konuşmak bile muazzamdı. Takımda onun dışında birçok veteran oyuncu da vardı. Hepsinin, şu an geldiğim noktada bile katkısı oldukça fazla.
Randolph: İlk maçlar. Oynayacağınız ilk maç ve isminizin maç öncesinde anons edilmesi. Oracle Arena’daki o çılgın taraftarların önünde oynamanın verdiği heyecan, her zaman hatırlayacağım bir duygu.
Sims: En iyi anılarım kesinlikle Sixers ile oldu. Koçumuz Brett Brown, bazı maçlarda bana ilk beşte başlama ve büyük maçlarda oynama fırsatını verdi. Çok maç kaybettik. Fakat LeBron James’e ve Tom Thibodeau’nun Bulls’una karşı oynadım. Çok iyi oyuncular ve takımlara karşı mücadele ettim.
NBA’deyken en zorlandığınız şey neydi?
Clark: Eğer benimle yaşıt oyuncuların daha fazla olduğu, genç bir takıma gitseydim; daha fazla fırsat bulabilirdim. Her şeyin iyi ve kötü yanlarına bakarım. Edindiğim tecrübeler benim şu an geldiğim noktada olmamın sebebi. Hayatta her şeyin bir sebebi var. Hepsi, şu an bulunduğum yere gelmeme yardımcı oldu. Geriye dönüp bir şey değiştirmek isteseydim, daha iş odaklı olurdum. Antrenörlerimle daha fazla iletişim halinde kalırdım. İyi anlaşamadığım kişilere kendimi daha fazla açardım. Daha açık olurdum. Daha fazla konuşurdum. Antrenörlerime neleri daha iyi yapabileceğimi sorardım. Menajerime daha fazla şey bırakırdım. Bu dünyada ve özellikle NBA’de; eğer iletişiminiz iyiyse ve soyunma odasında iyi biriyseniz, fazladan bir ya da iki yıl daha kazanırsınız.
Johnson: Benim için en büyük zorluk, veteranların çoğunlukta olduğu bir takımda oynamaktı. Çok fazla antrenman yapmıyorsunuz. Ve aradığınız süreyi de bulamıyorsunuz, çünkü bu oyuncular yerlerini çoktan kazanmışlar. Kendinizi hazır tutmak ise oldukça zordu… Takım içindeki dinamikleri anlama kısmı da var. Kesinlikle bu oyunu en üst seviyede oynamanız ve her şeyinizi vermeniz gerekiyor.
Randolph: Oynayamamak, kesinlikle en zor kısmı. Basketbolcular olarak, bu noktaya gelmemiz için kariyerimizin bir noktasında yıldız oyuncu olmuşuzdur. Fakat, o noktandan yeterince süre alamamaya geçiş gerçekten çok zor. Farklı yapacağım milyon şey vardır. Şu an daha yaşlıyım; artık olaylara daha değişik bir perspektifle bakabiliyorum. Yaşımdan dolayı anlayamadığım birçok durum içinde kaldım. Kullanıldım.
Sims: Benim için en büyük zorluk, bu oyunun endüstriyel yönünü kavramaktı. Eğer kendinizi geliştirmek için fırsatınız varsa, bunun yollarını bulmalısınız. Üçlük isabetleri bulduğum iki-üç maçlık bir dönemim olmuştu. Boş kalınca şutları kullanmıştım. Koç Brown bana şöyle demişti; “Hey, daha fazla üçlük kullanmalısın.” Bu sorumluluktan kaçmıştım. Geriye dönüp baktığımda ise, kaçmak yerine bu zorlukla yüzleşirdim. Benimle alakalı beklentiler arttıkça buna benzer durumlarla defalarca karşı karşıya kalmıştım.
Yurtdışına çıktığınız yıl neydi? Gitmenizin başlıca sebebi neydi?
Clark: Benim aklımdaki şey tekrar buraya gelmek ve 2014’te Çin’in nasıl bir yer olduğunu görmekti. Yeni bir maceraydı. Heyecanlıydım. Farklı tarzda bir basketbol oynanıyordu. NBA’e tekrar gelip, para kazanıp, iyi oynamak istiyordum. Şimdiki durağım ise Türkiye ve Beşiktaş. Şu ana kadar her şey yolunda.
Johnson: 2013 yılıydı. Floransa’nın Visalia takımına gidecektim. Dürüst olmam gerekirse, yurtdışına çıkacağıma inanamıyordum. Uçağa bindiğiniz an neler olacağını fark ettiğiniz durumlardan biriydi. Şimdiyse, anın tadını çıkarmaya bakıyorum. Buradaki kültürü ve durumumu daha iyi anlıyorum. Artık kendim için üzülmüyorum. Kendim için en iyisini ortaya koymaya çalışıyorum.
Randolph: Açıkçası, yurtdışında oynamanın son fırsatım olduğunu düşünüyordum. Eğer orada da oynayamasaydım; başka bir iş bulma ihtimalim yok denecek kadar azdı. Hedefim, bir yere gitmek, orada en iyi performansımı ortaya koymaktı. Kendimi gösterdikten sonra da NBA’e geri dönmek istiyordum. NBA’de geçirdiğim zamandan yeterince faydalanamamıştım. Elime gelen ikinci fırsatı kesinlikle harcamayacaktım.
Sims: Gerçekten çok zordu. İlk yurtdışı tecrübem, D-League’de oynadıktan sonraki sene Filipinler’e gidişim olmuştu. Sonrasında New Orleans beni çağırdı ve D-League’e geri döndüm. Menajerim Filipinler’de bir fırsatım olduğunu söylemişti. Benim için evet demek oldukça zordu; fakat iyi bir fırsattı. Mantıklı gelmişti. Bu takımdan sonra, çok da çekinmemiştim. İtalya’ydı. Amerika’dan büyük bir farkı yoktu. Dil sorununu Çin’de olduğundan çok daha az yaşamıştım. Buraya gelme kararım çok zor olmadı. Gitmem gereken yer o kadar da önemli değildi.
Garantisiz bir kontrat ile NBA’e geri dönüş fırsatınız varken, neden bunu reddettiniz? (Clark, Johnson ve Sims, Uluslararası Kluch Menajerlik Şirketi tarafından temsil ediliyorlar. Onların mottosu ise şu; NBA’e garanti kontrat olmadıkça geri dönüş yok.)
Clark: Üç yıl önce, Memphis Grizzlies ile geçirdiğim antrenman döneminin ardından, hayatımdaki en iyi basketbolu oynuyordum. Antrenörler bana performansımın iyi olduğunu, bir yere gitmemem gerektiğini ve her şeyin yolunda gittiğini söylemişlerdi. Takıma dahil olabilmek için iyi bir şansımın olduğunu düşünüyordum. Ve sonrasında GM Chris Wallace ile görüşmüştüm. Bana NBA’de oynayan dört yüz oyuncudan biri olduğumu; fakat Memphis ile en başından kampa gelmemem gerektiğini söylemişti. Takıma yeni birini alamayacaklarını, sebebinin ise lüks vergisi olduğunu belirtmişti. Tüm kamp boyunca yapmaya çalıştıkları ise bunun tam aksiydi. Wallace sonrası için bana şans dilemişti. Kamptaki oyunculardan biri de Hassan Whiteside’dı; ki ona da çok iyi oynamasına rağmen şans verilmemişti. Gerçekten çok yetenekliydi. Ona bile şans verilmediğini gördüğüm anda kendime şunu demiştim: “İki çocuğum ve eşim var.” Devam etmek istemiştim. Başka yerlerde de basketbol oynayabileceğimi biliyordum. Tanrıya şükür ki basketbol, NBA dışında da var. Benim gibilerin gidebileceği birçok yer vardı ve ben de bunu denemek istedim.
Johnson: Tabii ki NBA’e geri dönmeyi istiyordum. Fakat, burada geçirdiğim zamandan dolayı oldukça mutluyum. Birkaç garantisiz kontrat teklifi aldım. Fakat benim için, bunlardan birini kabul etmek oldukça mantıksız olurdu. Beklediğime ve alacağım risklere değmiyordu. Gerçekten zordu. Elbette NBA’de oynamak herkesin hayali. NBA’e geri dönmek hala en büyük hayalim. Geçmişt hedefim, NBA’de uzun bir kariyer edinmekti. Fakat bu hayatta her şeyin bir sebebi var. Ve ben de bu duruma ayak uydurup, sadece en iyisini yapmaya odaklandım. Yurtdışında oynamaktan keyif alıyorum ve şu ana kadar bana çok iyi geldi.
Randolph: Geri dönmem için önüme birçok fırsat çıktı. Görüştüğüm takımlara belirttiğim şey ise şuydu: takım içinde önemli bir role sahip olmak ve süre almak istiyordum. Artık yaşlanıyorum. Bench’te oturmak veya kariyerimin bir-iki yılını daha çöpe atmak için NBA’e geri dönmek istemiyorum. Oynamayı ve başkalarına meydan okumayı seviyorum. Buraya geldiğimden beri yurtdışındaki basketbolun rekabet seviyesi, her geçen gün biraz daha gelişim gösterdi. Eğer NBA’e geri dönemezsem, içim oldukça rahat olur. Hiçbir pişmanlığım yok. Ben de, ailem de çok mutluyuz. İyi bakılıyoruz. Real Madrid bana istediğim şeyleri sunuyor. Kesinlikle pişmanlığım yok.
Sims: Garantisiz kontrat, isteyeceğiniz bir şey değil. Her an takımdan kesilebilirsiniz ve bu konuda kimse garanti vermiyor. Her şeyinizi bench’te oturmak için ortaya koyuyorsunuz. Bunu epey uzun bir süre yaptığımı söyleyebilirim. Büyük bir felaket olmadığı sürece, bana aradığım istikrarı ve rahatlığı sağlayabilecek bir takımda oynamak istiyordum. Para kazanacağımı biliyorum. Birkaç gün geç yatsa bile, çok da önemli değil. NBA’de olduğum, oynadığım ve kendimi kanıtladığım için, garantisiz bir kontratı reddetmek biraz daha kolay oluyor. Kendi değerimi biliyorum. Bir yıllık, garantisiz bir kontrattan çok daha fazlasıyım. Aynı parayı yurtdışında, garanti bir şekilde kazanabilecek ve dünyayı gezebilecekken, burada oynamak gerçekten kötü bir karar değil.
Yurtdışında oynamanın en güzel kısmı nedir?
Clark: Daha çılgın taraftarlar görmemiştim. Sizi yuhalayabiliyorlar. Size bir şeyler atabiliyorlar. Savaş görmek istiyorlar. Kazanmak ve kaybetmek onlar için çok ama çok önemli. Her müsabakaya şampiyonluk maçı gözüyle bakıyorlar; özellikle de derbi maçlarına. Maçlar için takımla beraber birçok yere seyahat ediyorsunuz. Fakat NBA’deki gibi değil. NBA’de otelinize vardıktan sonra dışarı çıkıp arkadaşlarınızla akşam yemeği yiyebiliyorsunuz. Burada ise zamanın çoğunu takımla beraber geçiriyorsunuz. Beraber yemek yiyorsunuz, film izliyorsunuz, odalara gidip uyuyorsunuz. Yasaklarımız bile var. Yapabileceğiniz çok fazla bir şey yok.
Johnson: Pisa Kulesi’ni ve Milan Katedrali’ni gördüm. Roma’ya gittim ve Kolezyum’u ziyaret ettim. Yunanistan’a gittim. Paris’e gittim ve Eyfel Kulesi’ni gördüm. Amerika’da büyürken, bu yerler hakkında birçok şey duyuyorsunuz ve okuyorsunuz. Fakat bu yerleri ziyaret etmiş ve canlı bir şekilde görmüş olmak oldukça havalı. Yemekler de oldukça güzel. Gittiğim ülkelerde birçok insanla tanıştım. Avrupa’yı gezdim ve hatta başka yerlere de gittim. Değişik kültürlerin arasında bulunmak ilginç bir fırsat ve buradaki insanların da Amerika’dakilerden o kadar da farklı olmadığını görüyorsunuz. Birçok ortak noktaya sahipler.
Randolph: Mükemmeldi. Büyümenizi ve ufkunuzun açılmasını sağlıyor. Dünyanın birçok yerinde bulundum. Çok fazla ülke gezdim. İnsanların diğer ülkelerde yaşamlarını nasıl geçirdiklerini gördüm. Hayata bakış açıları bizimkilerden oldukça farklı. Elinizdekilerin kıymetini anlamanıza ve ailenize daha çok zaman ayırmanıza yardımcı oluyor. Aynı dili konuşmadığınız ülkelerde bulunuyorsunuz. Başka bir ülkede ailenizle beraber olmak, onlarla daha çok yakınlaşmanıza ve güzel bağlar kurmanızı sağlıyor. Dikkat dağıtıcı bir şey yok. Bazı ülkelerdeki tarihi kalıntıları görme fırsatım oldu. Çocukken kitaplarda gördüğünüz ve büyüyünce asla görmeyi düşünmediğiniz şeyleri görme fırsatınız oluyor. Başka kültürlerin geleneklerini de tanıyorsunuz.
Sims: Seyahat edebilme imkanımızın olması bence en güzeli. Hong Kong’a gittim. Bu kadar güzel ve heyecan verici bir şehir olduğunu düşünmemiştim. İzin günlerimizden birinde Milano’ya gitme fırsatım olmuştu. Roma, Türkiye ve birçok yeri ziyaret ettim. Aralarında en beğendiğim yer ise Roma. Roma’yı para harcamadan ziyaret eden çok fazla insan bulamazsınız.
Yurtdışında oynamanın avantajları neler?
Clark: Kalacak yer ve araba sağlanıyor. Benim için en büyük artı ise çocuklarımın da İstanbul’da bulunması. Farklı çocuklar ile aynı okula gidip, farklı diller öğrenme şansları oluyor. Dünyayı görme fırsatları oluyor. Benim için yurtdışında oynamanın en güzel yanı, ailemin dünyanın diğer tarafını benimle beraber keşfetmeleri. Çocuklarımın okul masraflarını karşılıyorum; bazı arkadaşlarım ise kontratlarında kulübün, çocuklarının okul masraflarının yarısını karşılaması için pazarlık yapabiliyor.
Johnson: Uçuşlarımda çoğu zaman para ödememe gerek kalmıyor. Sizi ziyarete gelecek insanlar için dört-beş bilet ayarlanabiliyor. Kaldığınız yerin masrafları karşılanıyor. Araba veriliyor. Burada paranız sadece benzin ve yemeğe gidiyor. Bunun dışındaki giderler kulüp tarafından karşılanıyor. Kesinlikle para biriktirebiliyorsunuz. NBA’de ise kaldığınız yerin kirasını kendiniz ödüyorsunuz. Arabanızı kendiniz alıyorsunuz. Burada daha az para harcıyorsunuz.
Randolph: Avrupa’daki en iyi takım belki biraz iddialı olabilir; ama Real Madrid’i Avrupa’nın en iyi üç takımından biri olarak gösterebilirsiniz. Her yere özel jetimizle gidebiliyoruz. Futbol maçlarını bedava izleyebiliyoruz. Futbol takımındaki oyuncularla konuşma ve onlarla tanışma fırsatını elde edebiliyoruz. Real Madrid başkanı Florentino Perez ile rahatlıkla iletişime geçebiliyoruz. Gerçekçi ve ilgili birisi. Harika antrenörlere sahibiz. Antrenman yaptığımız tesisler, NBA’deki takımların sahip olduğu tesisler seviyesinde. Araba, ev, para ve birçok şeyi sağlıyorlar. Kahvaltınızı, öğle yemeğinizi, akşam yemeğinizi tesislerde yiyebiliyorsunuz. Kendi odanıza bile sahipsiniz. Müthiş bir düzen kurmuşlar. Real Madrid City denilen yerde, futbolcular ve basketbolcular antrenman yapıyor. Ayrı olarak, kafetarya ile beraber kaldığımız daireler bulunuyor. Oturma odanızın, yatak odanızın ve banyonuzun mini bir apartmanda bulunduğunu düşünün. Olağanüstü.
Sims: Arabanız karşılanıyor. Ailemin televizyondan izleyemeyeceği maçları, burada izlemesi için uçak biletleri karşılanıyor. Ev karşılanıyor. Kazandığınız parayı cebinizde tutabiliyorsunuz. Ve vergi de yok.
Siyah olmanız, saha içinde ve dışında bir farklılık hissettiriyor mu?
Clark: Bir farklılık yarattığını düşünmüyorum. Türkiye’deki insanların ırkçı olduğunu veya bize farklı baktıklarını da düşünmüyorum. Her şey gayet güzel. Herhangi bir lokantaya girerken sıkıntı yaşamadım. Ya da bir polis tarafından kenara çekilip rahatsız edilmedim. Arkadaşlarımdan ve ailemden de hiç kimse böyle bir şey yaşamadı. İstanbul, harika bir şehir. İnsanlar çok sıcakkanlı. Kendilerine ait inançları var. Gerçekten hiçbir şikayetim yok.
Johnson: Rahatsız hissettiğim veya bana saygısızlık yapıldığını düşündüğüm hiçbir durumla karşı karşıya kalmadım. Uzun ve siyahi olduğumu gördüklerinde insanların aklına gelen ilk şey basketbolcu olmam. İtalya’dayken, orada yaşayan bazı Afrikalı insanları görmüştüm. Biraz farklı muamele görüyorlar. Sporcuysanız, size daha iyi davranıyorlar.
Randolph: Yurtdışında ırkçılıkla alakalı bir sorun yaşamamıştım. Geçtiğimiz yaz Slovenya ile beraber oynadığım EuroBasket Şampiyonası hariç. (Kristaps Porzingis ile yaşadığı gerginlikten sonra bazı ırkçı söylemlere maruz kalmıştı.) Fakat profesyonel olarak, bir sıkıntım yok.
Sims: Çılgınca. Siyahım, 2.10 metreyim ve saçımı NBA’de oynadığımdan beri uzatıyorum. Bazen hayvanat bahçesindeki bir hayvanın bakışlarına maruz kalabiliyorum. Gerçekten şaşırtıcı. Siyah bir oyuncu gördüğüm zaman, bildiğim şekilde ona merhaba demek için yerimden kalkıyordum: “Hey adamım, nasıl gidiyor?” Takım arkadaşlarınız ise bazen sizi anlayamıyor. Mesela Çin’de, tam anlamıyla bir diyalog kuramıyordunuz. Çok tuhaf. Amerika’da her şeyin ne kadar iyi olduğunun farkına varmanızı sağlıyor. İtalya’da ise, tek ırk arasına serpiştirilmiş siyahi insanları görebiliyorsunuz. Bildiğim kadarıyla, ırkçı bir söyleme veya saygısızlığa, maruz kalmadım. Maç esnasında onlara muz atılan bazı siyahi futbolcuları duydum. Ufak tefek ve saçma şeyler. Böyle bir şey yaşamadım; fakat sanki aydan gelmişiz gibi bakan insanlara denk gelenleri anlayabiliyorum.
Paralarınızın ödenmesi konusunda bir sıkıntı yaşadınız mı?
Clark: Tüm paramı aldım ve bu kısımla alakalı hiçbir şikayetim yok. Geçen sene parası kulüpte kalan bir oyuncumuz yoktu. Geri gelmemin sebeplerinden biri de aslında bu; paramızın ödenmesi.
Johnson: Kariyerimde önceden de yurtdışında bulunmuştum. Kulüplerin ödemelerde kısmen geç kalması normal görülebiliyor. Bu süre bazen 1-2 ayı bulabiliyordu. Gününde, hatta bazen gününden önce oyuncuların maaşlarını ödeyen kulüplerde oynama şansı da buldum. Paramı ödemedikleri için FIBA’ya gitmek zorunda kaldığım da oldu. Davayı kazanıyorsunuz ve paranızı eninde sonunda alıyorsunuz. Sadece paranızı bekleme konusunda bir rahatsızlığınız oluyor. Bir keresinde davayı açtıktan sekiz ay sonra paramı alabilmiştim. Zor sayılabilecek zamanlar geçiriyorsunuz. Eğer düşük bütçeli bir takımdaysanız, kendinizi finansal açıdan bu tip durumlara hazırlamalısınız. NBA’de, paranızın ay sonunda yatacağını bildiğiniz için; “buna para harcayabilirim” diyebiliyorsunuz. Yurtdışında ise durum şu: “Bugün paramın ödenmesi lazım; fakat bir süreliğine ödenmeyebilir de.” Bütçeniz ve yaptığınız planlar için akıllı davranmanız gerekir.
Randolph: Geç ödenen çeklerim oldu. Primlerimin ödenmesiyle alakalı da birçok problemim oldu. Fakat Real Madrid’de bu konuyla alakalı hiçbir sıkıntı yaşamadım.
Sims: Problem genelde zamanla alakalı. Maaşların üç hafta geciktiği 1-2 durum olmuştu. Onun dışında takım oldukça iyi iş çıkartıyor. Burasıyla alakalı halletmeniz gereken sorunlardan biri de bu. Her takım maaşları biraz geç ödeyebiliyor veya tüm oyuncuların paralarını aynı anda yatıramayabiliyor. İtalya’da ise durum o kadar kötü değil.
Yurtdışında oynadığınız takımın yıldızı olmanızı NBA’de bir rol oyuncusu olmakla karşılaştırdığınızda size ne kadar keyif veriyor?
Clark: Olmayı düşündüğünüz oyuncu olmayı ve bunu size sağlayan bir takımda oynamak istersiniz. Tekrar söylemeliyim ki burada oyun çok farklı oynanıyor. Bazen devre arasında skor 30-25 olabiliyor. O kadar fazla pozisyon olmuyor. Maçlar düşük tempoda ve bir o kadar da zorlu geçebiliyor. En iyi performansa sahip oyuncu, 10 sayıyla oynayabiliyor. 30-40 sayı atamıyorsunuz. Fakat parkeye çıkabilmek, orada mücadele edebilmek ve koçunuzun size kendiniz olmanız için izin vermesi… Kesinlikle harika bir his.
Johnson: Bu, yurtdışına gelmemin en önemli sebeplerinden biri. D-League’de oynadım. Açıkça görülüyor ki, D-League’de oyuncular bu kadar para kazanmıyor. Oyunumu geliştirmeye devam etmek istiyordum.
Randolph: En önemli şeylerden biri. Kötü oynadığım anlarda sorumluluğun üzerime yüklenmesini ve daha takımın benden beklentisinin arttığını hissetmek istiyordum. İyi oynadığımda da bundan memnun olmamalarını istiyordum. Bu baskıyı sağlayabilecek bir takımda olmaya ihtiyacım vardı ve şu an öyleyim.
Sims: Güzel bir his. NBA’de ne kadar iyi bir oyuncu olduğunuzu unutabiliyorsunuz. Güçlü yönlerinizi ortaya koyamayabiliyorsunuz. Çünkü NBA’de takımın neye ihtiyacı varsa ona göre oynamak zorundasınız. Buradaysa, olmak istediğiniz veya halihazırda olduğunuz basketbolcuyu yansıtmak için yeterince özgürlüğe sahipsiniz. Neredeyse bütün maç boyunca bu fırsat elinizde olabiliyor. Burada maç başına otuz dakika süre alabiliyorsunuz. NBA’de ise yirmi dakika süre alamayabilirsiniz.
Yurtdışından ayrılıp NBA’e dönmeniz için nasıl bir teklif gerekir?
Clark: Beni geri döndürebilecek şeyleri ben de bilmiyorum. Ne zaman bu soruya bir cevap arasam şunlarla karşılaşıyorum: “İyi oynuyorsun; fakat sana burada yer yok.” veya “Daha genç oyunculara şans vermek istiyoruz.” Eğer geri dönemezsem bu benim için bir problem olmaz, çünkü oradayken kendime bir şans yaratmak için yeterince çalıştığımı düşünüyorum. Denedim. Birçok insandan güzel geri bildirimler aldım. Birçok iyi oyuncudan oraya ait olduğuma dair şeyler duydum. İyi şeyler yaptım. NBA’de altı yıl oynamış ve orada bir şeyler başarmış çok fazla oyuncu bulamazsınız. Ailemi geçindirebildiğim sürece, bu oyun beni nereye götürürse götürsün, bundan mutluluk duyacağım. NBA’de kendime yer bulabileceğimi düşünmüyorum. Geçmişe bu kadar takılı kalsaydım; buraya kadar gelemezdim ve başarılı olamazdım.
Johnson: Basketbol ve finansal açıdan, mantıklı bir teklif olması gerekir. Kariyerimin şu noktasında, garanti paraya ihtiyacım var. Şu anda yurtdışında iyi para kazanabiliyorum, bu yüzden finansal açıdan mantıklı ve oraya gitmeme değecek bir teklife ihityacım var. NBA’de oynayabilirim ve evime geri dönebilirim. Fakat burada, iyi durumdayım. Sizinle ilgileniyorlar. NBA benim için o zamanlarda bir opsiyon değildi. Seçimimi de yurtdışından yana kullandım. Oyunumu geliştirmek ve para kazanmak için.
Randolph: Bir takımın kazanmasına yardım etme fırsatım var. Bu, benim için en önemli şey. NBA’de ise olay bence şu: doğru takım, doğru zaman, doğru fırsat.
Sims: Özellikle geri dönmek için her şeyi yaptığım düşünülünce, NBA’de bir şans daha bulamazsam bu konuda içim çok rahat olur. Kendimi çoktan kanıtladım. Kesinlikle garanti bir kontrata ihtiyacım var. Yaşlanıyorum. Takımdan her an kovulabilecekmişim stresiyle mücadele etmek istemiyorum. Avrupa’da takımdan ayrılacaksam, en azından paramın ödeneceğini biliyorum. Eğer önüme garanti bir kontrat gelirse, NBA’de oynamaktan mutluluk duyarım. Eğer bu hiç olmazsa da içim çok rahat. Oradaki hayatımdan oldukça memnunum.
Çeviri: Gökhan Önder Aksu