Paul Pogba, 2012 yılında, 19 yaşında bir genç olarak Manchester United’dan Juventus’a giderken kimsenin ilgisini çekmeyi başaramamıştı. Dört yıl sonra Juventus’tan Manchester United’a döndüğünde ise tüm dünyanın gözü ondaydı. Genç Fransız, yaşıtlarının üniversite yaşamlarını sığdırdığı dört yıllık periyottan, ‘tarihin en pahalı futbolcusu’ unvanıyla mezun olmuştu.
Profesyonel kulüp kariyerindeki ilk golünü 2012’nin sonlarında Juventus formasıyla Napoli ağlarına gönderen; ilk uluslararası kupasını 2013 yılında Türkiye’de düzenlenen U20 Dünya Kupası’nda kaldıran ve aynı yıl ilk lig şampiyonluğunu yaşayan; Avrupa kupalarındaki ilk golünü 2014 yılında Trabzonspor’a atan; 2015’te ilk Şampiyonlar Ligi finalini oynayıp UEFA ve FIFA tarafından yılın 11’lerine seçilen ve nihayetinde Euro 2016’da final görüp turnuva bitiminde 105 milyon Euro’luk bonservis bedeliyle rekor kıran Pogba, 2017 yılında da Manchester United ile Avrupa kupalarındaki ilk zaferini yaşadı.
Ancak Fransız futbolcunun tılsımı, sadece saha içinde başardıklarında saklı değil. Yıl yıl, adım adım, basamak basamak inşa ettiği futbolculuk kariyeri boyunca kendini açık açık ortaya koymaktan çekinmeyen, gitmek istediğinde giden, dönmek istediğinde dönen ve asla pişman gözükmeyen Pogba, aynı süreçte saha dışındaki hayatını da yine olanca çıplaklığıyla herkesin gözleri önünde yaşadı. Modern hayatın tüm gereklerini yerine getirerek bir popüler kültür ikonuna dönüştü ve yeni neslin sevgilisi olmayı başardı.
Buna karşın, bugün herhangi birine dünyanın en iyi futbolcusunun kim olduğunu sorduğunuzda, alacağınız ilk beş cevap arasında Paul Pogba’nın ismi yer almayabilir. Kâğıt üzerinde dünyanın en değerli futbolcusu; Lionel Messi, Cristiano Ronaldo, Neymar, Luis Suarez şeklinde uzayıp giden bir listede kendine yer bulamayabilir. Üstelik bu, şaşırtıcı da değildir. Tam da bu yüzden, Manchester United’a imza attığı günden bu yana Pogba, kendisi için ö9denen paradan bağımsız olarak gündeme gelmekte güçlük çekiyor. Kimi tarih boyunca daha kötü harcanmış bir 105 milyon Euro olmadığını iddia ediyor, kimi onun aslında ne denli sıradan bir futbolcu olduğundan dem vuruyor, kimi de bir pazarlama harikasıyla karşı karşıya olduğumuzu savunuyor. Pogba ise tüm bunlar yaşanırken sahaya çıkıp topunu oynamaya ve bildiği hayatı yaşamaya devam ediyor.
Peki, bundan sonra bizleri ne bekliyor?
New York Times’ın futbol şefi Rory Smith ve ESPN’in futbol başeditörü Alex Shaw’a sorduk…
Sizce Paul Pogba’yı özel kılan nedir?
ALEX SHAW: Her şeyden önce, fiyatı… ‘Tarihin en pahalı futbolcusu’ unvanını taşımak çok zor. Ayrıca muhtemelen, Neymar’la birlikte gezegenin en ‘pazarlanabilir’ futbolcusundan bahsediyoruz.
RORY SMITH: Bu, cevaplaması güç bir soru. Saha içinden yanıt vermek gerekirse Pogba çok yönlü bir yeteneğe sahip ve ne olmak istiyorsa o olabilir. Atletik, uzun boylu, güçlü, çok hızlı… İngiltere’de ‘midfield enforcer’ dediğimiz tarzda bir oyuncu. Uzak mesafeden şut atabiliyor, uzun pasları etkili. Aynı zamanda fazlasıyla da teknik. Ayaklarıyla harikalar yaratabiliyor, çalım yeteneği gelişmiş. Hammadde konusunda hiçbir eksiği yok.
Savunmacıların yalnızca müdahale yaptığı, kafa vurduğu ve topu dışarı gönderdiği; forvetlerin tek işinin gol atmak olduğu günler artık geride kaldı. Modern futbolda bunlara yer yok. Pogba’ya bakınca da yeni nesil bir oyuncu görüyorsunuz; sert, mücadeleci bir orta sahanın vücut yapısına sahip ancak yaratıcı bir dehanın yeteneklerini taşıyor. Bir 21. yüzyıl kombinasyonu yani.
Patrick Vieira’nın vücuduna ve Zinedine Zidane’ın beynine yakınsadığını söyleyebilir miyiz yani?
Evet, bu muhtemelen doğru bir örneklendirme olacaktır.
Pogba’nın optimum performansını vereceği pozisyonu bulamadığı görüşüne katılıyor musunuz peki?
RORY SMITH: Elbette. Juventus’ta daha efektifti çünkü takımda üstlendiği rol daha kısıtlıydı. Genellikle arkasında bir defansif orta sahayla oynuyordu. Ayrıca Pirlo takımdaydı ve bu da ona spesifik bir rol bırakıyordu. Manchester United’da ise daha fazla şeyi çok daha hızlı öğrenmek zorunda. Buradaki tehlike, her şeyi yapabilecek kapasitede olması! Gerçekten her şeyi. Ancak –özellikle- bir orta saha oyuncusuysanız her şeyi yapmayı denememeli, belli noktaları seçmelisiniz. İngilizce’de “Jack of all trades, master of none” (Her şeyden anlar, hiçbir şeyin uzmanı değildir) diye bir deyim vardır. Pogba’nın problemi de -şimdilik- bu.
ALEX SHAW: Nerede oynaması gerektiği konusunda kesinlikle hâlâ bir soru işareti var. Forvete yakın, üçlü orta sahanın solunda oynaması sanki en iyi seçenek gibi. İkili merkez orta saha sisteminde çok iyi görünmedi. United, biraz daha derinde oynayan defansif bir orta saha oyuncusu kullanarak Pogba’nın başarı şansını artırabilir.
Pogba dünya çapında bir şöhrete sahip ancak bunu, sadece sahada yaptıklarıyla kazanmadı; saha dışında ortaya koyduğu kişilik de bu noktada önem taşıyor. Bu açıdan ona benzer, yani sahadan çıktığı anda da farklı bir imaja sahip olan bir futbolcu hatırlıyor musunuz? Paul Gascoigne, Diego Armando Maradona, Zlatan Ibrahimovic veya başka biri…
ALEX SHAW: Onu; farklı dönemlerin, farklı mevkilerde oynayan, farklı oyuncularıyla kıyaslamak çok zor. Ancak Pogba’yı bahsettiğiniz seviyeye çıkartan şey, muhtemelen aurası. Potansiyel olarak dünya klasmanında bir oyuncu olabilir ama Maradona veya Zlatan olabilmek kolay değil; önce kendi efsanesini yaratmalı.
Pogba dünya çapında bir şöhrete sahip ancak bunu, sadece sahada yaptıklarıyla kazanmadı; saha dışında ortaya koyduğu kişilik de bu noktada önem taşıyor. Bu açıdan ona benzer, yani sahadan çıktığı anda da farklı bir imaja sahip olan bir futbolcu hatırlıyor musunuz? Paul Gascoigne, Diego Armando Maradona, Zlatan Ibrahimovic veya başka biri…
ALEX SHAW Onu; farklı dönemlerin, farklı mevkilerde oynayan, farklı oyuncularıyla kıyaslamak çok zor. Ancak Pogba’yı bahsettiğiniz seviyeye çıkartan şey, muhtemelen aurası. Potansiyel olarak dünya klasmanında bir oyuncu olabilir ama Maradona veya Zlatan olabilmek kolay değil; önce kendi efsanesini yaratmalı. Mesela Manchester United’ın geçireceği başarılı bir periyodun başrolünde olmak, onun adına iyi bir başlangıç sayılabilir…
RORY SMITH: Maradona farklıydı. Daha kaotik bir yapısı vardı. Saha içinde mükemmeldi ama saha dışında tam tersini temsil ediyordu. Pogba çok farklı. Çok daha modern şeyleri temsil ediyor. Konuşurken kullandığı kültürel referanslar bile benim için çok genç işi, birçoğunu anlamıyorum bile. Sosyal medyada çok etkin. Twitter, Instagram, YouTube gibi mecralardaki 6-8 saniyelik videolarıyla genç jenerasyonlara ulaşıyor. Maçın ortasında topla güzel bir hareket yaptığında, bunun devamında attığı şutun büyük farkla dışarı gitmesi çok büyük bir problem yaratmıyor. Çünkü ‘o an’ yakalanıyor ve sosyal medyada yayılıyor. Tekkers kültürünün tam ortasında ve insanlar artık futbolu böyle görüyor.
Daha başka farklılıkları da var. Bir Müslüman mesela. Kendine ait ‘dabbing’ hareketleri var. Çılgın saç kesimlerini de unutmayalım. Rap’çi Stormzy ile çalışmaları, kendi markası, küpeleri, basketbolcular ve diğer ünlülerle arkadaşlıkları… Kendisi zaten futbolcu olarak bir marka. Tıpkı
Beckham, Ronaldo, Neymar gibi… Hatta bana daha çok Beckham’ın sürecini andırıyor ama başka metotlarla, başka bir zamanda.
https://www.youtube.com/watch?v=S-rEulJ19x8
Bir süper yıldız gibi görülüyor ve bir süper yıldız gibi davranıyor. Sizce bu futbol yaşamını etkiliyor mu?
ALEX SHAW: Herhangi bir muadilinden daha fazla ‘süper yıldız’ gibi davrandığını düşünmüyorum. Evet, dans etmeyi ve Instagram’da eğlenmeyi seviyor ama benzer şeyler yapan yüzlerce futbolcu sayabilirim size. Sadece, Ocak ayındaki Liverpool maçı öncesi çıkan ‘Pogba emojisi’ biraz tuhaftı ki o maçta da
hem kötü oynamış hem de penaltı yaptırmıştı. Sahadaki tüm ekranlarda kendi emojisini görmesi onu etkilemiş midir? Belki. Ama o bir profesyonel ve zaten öncesinde de yoğun ilgiyle başa çıkmayı bilmişti.
RORY SMITH: Taraftarın yıldız oyunculardan beklentisi başkadır. Bu noktada, Pogba’nın da daha basit ve güvenilir olanı yapmaktan ziyade, göze daha hoş geleni tercih ettiği zamanlar olabiliyor. Üç oyuncuyu çalımlamayı önceliği hâline getirebiliyor mesela. Saha dışında yarattığı imajla sahadaki arasında bir çatışma var yani. Siz de bir izleyici olarak, sahadaki oyuncunun saha dışında yarattığı havanın karşılığını verip veremeyeceğini merak ediyorsunuz. Bu, potansiyel bir problem. Ama önünde bunu çözmek için hâlâ çok vakit var. Bence bir vadede, sahadaki oyunu, dışarıdaki beklentileri karşılayacak seviyeye gelecek.
Gary Lineker, Euro 2016 zamanı bir açıklamasında Pogba’nın fazlasıyla abartıldığını söylemişti. Katılır mısınız?
ALEX SHAW: Bu söylemin çok ağır olduğu düşüncesindeyim. Ancak Pogba’nın, Manchester United’ın ona 89.3 milyon pound ödediği gerçeğinden kaçması mümkün değil. Ayrıca kimilerine göre, ne yaparsa yapsın bu paranın hakkını veremeyecek. Buna karşın gelişebilir, gelişecektir de; zira bir futbolcu olarak zirve performansına ulaşmasına hâlâ dört yıl civarında bir süre var. Ben, Lineker’in aksine, geçen sezon özelinde Pogba’nın hakkının verilmediğini düşünüyorum. Damgasını vurduğu hiçbir maçta hak ettiği krediyi alamadı, basit bir pas hatası yaptığında ise eleştirilerin tonu hemen yükseldi.
RORY SMITH: Bu zor bir soru çünkü Pogba çok büyük bir paraya transfer oldu. Belki de bu yaz durumlar değişebilir ama ‘dünyanın en pahalı oyuncusu’ unvanı hâlâ ona ait. Manchester United’daki ilk sezonunda ondan beklediklerimizi tam anlamıyla görememiş olabiliriz belki ama ‘abartılmış’ gibi ifadeleri biraz sert buluyorum. İnsanlar karşılarında bir süper kahraman bekliyor ancak Pogba bir süper kahraman değil. Ama bu da onun ‘abartılmış’ olduğunu göstermez. O gerçekten özel bir oyuncu. Bunun keyfini sürmek lazım. Süper kahramanı beklemeye devam ettiğiniz sürece hayal kırıklığınız da sürecektir.
Peki Pogba, ‘tarihin en pahalı futbolcusu’ unvanını hak ediyor mu?
ALEX SHAW: Günümüzde, transfer bedelleri gerçeklikten epeyce uzaklaştı. Bir oyuncunun değerini nasıl ölçebilirsiniz? Bir kulübün onu ne kadar istediği, mevcut kulübünün onu tutma konusundaki kararlılığı ve oyuncunun yeteneği… Pogba, bu kıstaslar dâhilinde dünyanın en tepesinde yer alan 10 futbolcudan biriydi ve fiyatı da beklendiği gibi yüksek oldu. Ben bunu garip bulmuyorum.
Peki sizce, dünyanın en pahalı futbolcusu olmaktan gurur mu duyuyordur, yoksa bu sebeple üzerinde baskı mı hissediyordur?
RORY SMITH: Pogba gurur duymalı ama baskı hissetmemek için de robot olması gerek…
ALEX SHAW: Pogba, kendisi için ödenen bedelin pek de umurunda olmadığını belirtmişti. Kendisini birazcık tanıyorsak bu sözlerine inanabiliriz. O, Cristiano Ronaldo’nun dünyanın en pahalı futbolcusu olduğunda hissettiklerine benzer şeyler hissetmiyordur. Bundan eminim. Evet, Pogba’nın da egosu var; nereden geldiğini, şu anda nerede olduğunu düşününce bundan gurur duyuyordur. Ancak temelde ‘çok para etmek’ bir gurur vesilesi değil, bir baskı unsuru. Sonuçta sahaya her adım attığında, oyuna çok büyük bir etki etmesi bekleniyor.
Manchester United, önce onun gitmesine izin verdi, dört sene sonra da rekor bir bedelle kendisini geri aldı. United açısından bakarsak bunun ‘büyük’ bir hata olduğunu söyleyebilir miyiz?
ALEX SHAW: Bu, gerçekten ‘devasa’ bir hata ama günün sonunda işe yaramış gibi gözüküyor.
Pogba’nın ayrılmaya karar verdiği gün 31 Aralık 2011’di; Manchester United o gün, sezon sonunda ligden düşecek Blackburn Rovers’la, Old Trafford’da karşı karşıya geliyordu. Sir Alex Ferguson, Pogba’ya şans vermek yerine orta sahada Park Ji-Sung’u görevlendirdi. Bu da Pogba’nın United’ı kafasında bitirdiği an oldu. Ferguson, son yıllarında takımın orta sahasını biraz ihmal etmişti ve dolaylı yoldan da olsa Pogba’nın ayrılışına sebebiyet verdi.
Ancak bugünden bakınca sonuç çok da kötü durmuyor; çünkü Pogba yeniden Manchester’da. Belki o dönem ayrılmasa ve şans bulsa kendisini Real Madrid isteyecek, hatta alacaktı. Bilemeyiz…
Pogba, kendine güveni yüksek biri gibi görünüyor… Gerçekten öyle mi, yoksa bunu bir savunma mekanizması olarak mı kullanıyor?
RORY SMITH: Bence gerçek. Bir noktaya kadar tüm oyuncular, futbolculuklarıyla kişiliklerini ayıracak bir imaj yaratmaya çalışırlar. Sahada gördüğümüz Pogba’nın yanında bir de saha dışındaki Pogba var.
Arkadaşlarıyla konuştuğunuzda, onun çok kibar, eğlenceli, sevimli ve iyi biri olduğunu söylüyorlar. Aynı zamanda büyük de bir karakter ve kendisine inanıyor. Yetenekleri konusunda en ufak bir şüphesi yok. Manchester United’ı bırakıp Juventus’a gitmesi, bunu kanıtlayan en iyi örneklerden biri. Dünyanın en büyük kulüplerinden birindeydi ama United’ın onu geriye götürdüğünü düşünüp bu durumu değiştirmek istedi. Yeterince iyi olmadığından şüphe duyan bir futbolcu böyle davranmaz.
ALEX SHAW: O, kimse o… Şarkı söylemeyi, dans etmeyi ve takım arkadaşlarıyla şakalaşmayı çok seviyor. Bulaşıcı bir coşkusu var ve varlığıyla etrafındaki herkesi yukarı çekiyor. Bunun bir savunma mekanizması olduğunu düşünmüyorum. İşlerin yolunda gitmediği maçlarda bile asla saklanmıyor ve daima skoru değiştirecek o ölümcül pası ya da uzaktan şutu arıyor. Omuzlarında büyük bir baskı var ve eğlenmek de bununla baş etmenin en iyi yolu.
Siz Pogba’nın Manchester United’daki ilk sezon performansını nasıl buldunuz?
ALEX SHAW: 10 üzerinden 7 diyebilirim… Bazı yorumcuların abarttığı kadar kötü değildi tabii ama hâlâ kat edeceği çok yol var. Vasat performanslarının çoğu büyük maçlarda geldi. Örneğin Chelsea deplasmanını hatırlıyorum, bir de iç sahada oynadıkları Liverpool ve Manchester City maçlarını… Ancak o oynamıyorken United orta sahasının ne kadar statik ve gelişmemiş göründüğü de ortada. En büyük yanlışı ise onu N’Golo Kante’yle kıyaslayan insanlar yapıyor. Neden farklı fonksiyonlara sahip iki oyuncuyu kıyaslama ihtiyacı duyarlar ki?
RORY SMITH: İyi ama etiketinin yarattığı beklentiler kadar iyi değil. Sonuçta eski takımına döndü ama tahmin ettiğinden zor bir uyum süreci yaşadı. Daha önce de söyledim; Pogba bir süper kahraman değil. Messi gibi maçları tek başına kazanamaz ki Messi bile maç kazanmak için etrafında iyi oyunculara ihtiyaç duyuyor. United, sezonun büyük bölümünde iyi bir takım değildi. Savunmaları geçmekte, gol üretmekte çok zorlandılar. Takımdaki her oyuncu, kendi en iyi hâlini sahaya yansıtmakta zorlandı. Pogba’nın da 10 üzerinden 6’lık bir performans sergilediğini söyleyebilirim. Bu adil bir not olur.
Beklentilerin altında kalan sezonun, Jose Mourinho’nun taktiksel tercihleri ve oyun planıyla da bir ilişkisi var mıydı?
RORY SMITH: Kesinlikle. Mou, Pogba gibi oyuncuların oynamak istedikleri şekilde oynamasına yardımcı olan türden bir teknik direktör değil. Mourinho’nun ilk sezonu başarılıydı; Avrupa Ligi’ni kazandılar ve seneye Şampiyonlar Ligi’nde olacaklar. Ama Mourinho’nun isteyeceği tipte bir başarı değildi bu. Oynadıkları futbol da genellikle Manchester United’la ilişkilendirdiğimiz tarzda değildi. Mourinho’nun kontrol arzusu, Pogba’yı biraz geri çekmiş olabilir. Takım dengesi de çok iyi değildi, hücuma geçişte sorun yaşıyorlardı. Sezonun büyük bir bölümünde özgüven problemi yaşadılar. Pogba’dan da her şeye biraz katkıda bulunmasını istiyorlardı ki bana kalırsa bu çok iyi bir fikir değildi. Ona net bir rol biçmek, ondan her anlamda komple bir katkı beklemekten çok daha akıllıca.
Pozisyon anlamında da bir ikilem var zaten; çok gerilere geldiğinde biraz pasif kalıyor ama box-to-box oynarken gücü ve atletizmiyle orta sahaya hâkim olup hücuma daha fazla katkı verebiliyor. Sizce Mourinho ve hatta milli takımdaki antrenörü Didier Deschamps, Pogba’nın pozisyon anlamında yaşadığı bu ikileme çare bulabilecek mi?
RORY SMITH: Öyle olacağını umuyorum. Mourinho, dünyanın en iyi teknik direktörü olduğundan gayet emin. Eğer öyleyse ve o da bir çözüm bulamıyorsa kimse bulamaz. Bu biraz da sistemle alakalı tabii. 4-2-3-1 oynarken Pogba’nın güçlü yönlerini öne çıkaracak bir oyun yapısı kuramazsınız. Juventus’ta durum böyle değildi; üçlü orta saha oynuyordu ve onu koruyacak birine sahipti, böylece box-to-box orta saha rolünü daha rahat benimseyebiliyordu.
Yoğun savunma görevleriyle Pogba’yı sınırlamak çok sağlıklı değil. Ancak Mourinho’dan bahsediyoruz ve onun oyuncuları, daima oyunun savunma yönüne odaklanmalı ve öncelik vermelidir. Soruya dönersek; evet, potansiyel olarak Mourinho ve Deschamps bir çözüm bulabilir ama özellikle Mou için, cevaplanması zor bir soru bu. United’ı bir Mourinho takımı haline getirirken aynı zamanda Pogba’yı da harika bir seviyeye çıkarmak, onun için pek de kolay olmayacak.
Fransa şu anda harika bir jenerasyona sahip. Siz onları nasıl buluyorsunuz? Ve tabii, Pogba’nın buradaki rolünü nasıl görüyorsunuz?
ALEX SHAW: Kylian Mbappe, Antoine Griezmann, Anthony Martial ve Pogba… Fransa’nın elinde muazzam bir zenginlik var; çok yetenekli, hâlâ gelişime açık ve gelecekte dünyanın en iyileri olarak sayılabilecek bir oyuncu grubu. Pogba’nın rolü de bir o kadar kritik. O, ‘Maviler’i ileri taşıyacak bu jenerasyonun simge ismi olabilir. Kısa vadede, en azından bir Avrupa Şampiyonası kazanmalarını bekliyorum. Euro 2016’da yaklaştılar ama kötü bir final maçı oynayıp ikincilikte kaldılar. Büyük hedef, Dünya Kupası kazanmak olmalı ki bunu da başaracaklarından eminim çünkü yetenek havuzları diğer birçok ülkenin üstünde. Ancak bu noktadaki her takım gibi, onlar da biraz şansa ihtiyaç duyacak.
RORY SMITH: Çılgın bir jenerasyonları var! Kadronun her pozisyonu için neredeyse dörder-beşer oyuncuya sahipler. Gerçekten saçmalık seviyesinde bir yetenek havuzundan bahsediyoruz. Pogba da muhtemelen bu gruptaki en ünlü oyuncu. Siyah ve Müslüman; Fransa gibi kimlik krizi yaşayan bir ülke için bunlar çok önemli. Futbol açısından bakacak olursak da en yüksek profilli oyuncu o. Ama tek başına değil; takımın neredeyse tümü fark yaratabilecek yeteneklerden kurulu. Kazanmak istiyorlarsa elbette Pogba’ya çok ihtiyaçları olacak ama kadrolarında Antoine Griezmann, Ousmane Dembele ve Kylian Mbappe gibi oyuncular da var. Pogba kötü oynasa bile bu bir felaket olmayacaktır.
ALEX SHAW Önümüzdeki birkaç yıl içinde Ballon d’Or podyumunda yer almayı başarabilecek kapasitede bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Ödül; başarılı takımın saha içinde öne çıkan oyuncusuna gidiyor ve Pogba da bu trendi sürdürebilir. Tabii bunun için, öncelikle Manchester United’ı hem Premier Lig hem de Avrupa’da yeniden yarışın içine sokması lazım.
On yıl sonra adını Zidane’la aynı mertebede görebilecek miyiz peki?
RORY SMITH: Sanmıyorum. Zidane farklıydı. Ayrıca Zidane’ın oynadığı dönemi de hatırlamak gerek. En iyi olduğu dönemde etrafında Luis Figo, Ronaldo ve Alessandro Del Piero gibi isimler vardı ama Zidane iki-üç yıl boyunca hepsinden daha yukarıdaydı. Pogba şu an, kendi yaş grubundaki Neymar gibi oyunculardan daha iyi görülmüyor ve bence hiçbir zaman bu jenerasyonun tek başına en iyisi olamayacak. Bu yüzden, tarihe bu yaş grubunun Zidane’ı şeklinde geçmesi pek olası değil. Ama bu, dünya standartlarında bir orta saha oyuncusu olamayacağı ya da United’ı kupalara ve Fransa’yı Dünya Kupası finaline taşıyamayacağı anlamına gelmiyor. Zidane’ın başardıklarını tekrarlayabilir ama Zidane olarak anılmak farklı bir konu. Dünya Kupası finalinde iki gol atarsa o zaman belki…
Yani şunu demek istiyorsunuz; Fransa’nın yeni jenerasyonuna liderlik edemez ama onların önemli bir parçası olabilir. Doğru mu anladım?
RORY SMITH: Evet. Çok yetenekli oyunculardan kurulu bir takımın liderlerinden biri olabilir ama tek başına lider olarak öne çıkamaz. Dembele, Mbappe gibi üst düzeyde sayısız genç oyuncu var ve Fransa’nın, Pogba’nın onların lideri olmasına ihtiyacı yok. Sadece Pogba olması yeterli.
Bu yazı, Socrates’in Ağusts 2017 sayısında yayımlanmıştır. Bütün sayılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.