Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

GenelYokuşu Koşanlar

Türkiye'de kadınların basın dünyasına adım atmaları epey bir zaman aldı. Spor servislerindekilerin işi ise diğerlerinden daha zordu.

19. yüzyılın sonlarından 80’li yıllara kadar ‘basın’la özdeşti Babıâli adı. Sirkeci’den başlayıp Vilayet Konağı’nın önünden geçerek yükselen yokuşun iki yanı, onlarca yıl matbaalara ve gazete binalarına ev sahipliği yapmıştı. Klişeler, döküm harfler, giyotin, ıstaka… Hamallar tomar tomar kâğıt yüklenirdi sırtlarına, mürekkep kokusu matbaa makinalarının seslerine karışırdı. Ama en çok, dar sokakları arşınlayan tombalacının nidaları duyulurdu: “Üç taş bir lira. Bulana Kent, bulana Pall Mall!”

Şimdi tekstilciler muhiti olduğuna aldanmayın siz, Babıâli aydınların adresiydi bir zamanlar; gazetecilerin, basın emekçilerinin, yazarların… Edebi çekişmelerin de entelektüel rekabetlerin de en hası burada yaşanırdı. Ancak gazetecilik erkek şoven bir meslekti, Babıâli de erkek egemen bir muhit. Gazeteci kadınların burada varolabilmeleri için ancak ‘yokuş yukarı’ bir inada sahip olmaları gerekirdi. Vasfiye Özkoçak onlardan biriydi mesela. Bir sabah kısa kollu ipek elbisesini üzerine, ahşap sandaletlerini ayağına geçirip Cumhuriyet gazetesine doğru çıktı yokuşu. Kendisini gazetenin yazı işleri müdürü Cevat Fehmi karşıladı. İşe kabul edildiğini söyledi genç kadına. Ertesi gün ilk iş günüydü. İstihbarat şefi Vahap Bey, Vasfiye Hanım’ı tamamı erkek olan çalışma arkadaşlarıyla tanıştırdı. “Bu güzel kız” dedi Vahap Bey, “Buraya koca bulmaya geldi. Kocayı bulunca da gidecek.” Vasfiye Özkoçak ‘gitmemek’ için mi bilinmez, hiç evlenmedi… Ama yarım yüzyılı aşkın bir süre mesleğini yaptı ve Türkiye’de ‘adliye muhabirliği’ denildiğinde akla düşen ilk isim hâline geldi.

Yıllar içinde basın sektöründe kadınların sayısı artmış olsa da magazin, çocuk, eğitim ve sağlık gibi başlıca temalar, kadın gazetecilerin mesleki sınırlarını belirledi. Vasfiye Hanım gibi ‘kadınlara özgü’ görülen alanların dışında çalışanların işi ise her daim zor oldu. Neticede egemen erkeklik değerleri, gazetecilik kollarına atfedilen anlamlara kadar sinmişti. Spor gazeteciliği, kadınlar için en müşkül alanların başında geliyordu. Çünkü hem sporun hem de gazeteciliğin kendisi eril bir dille konuşuyordu.

Vasfiye Hanım gibi ‘kadınlara özgü’ görülen alanların dışında çalışanların işi ise her daim zor oldu. Neticede egemen erkeklik değerleri, gazetecilik kollarına atfedilen anlamlara kadar sinmişti. Spor gazeteciliği, kadınlar için en müşkül alanların başında geliyordu. Çünkü hem sporun hem de gazeteciliğin kendisi eril bir dille konuşuyordu.

Spor basınının öncü kadınları, varlıklı ailelerden gelen, iyi eğitimli ve spora gönülden bağlı kimselerdi. Dil bilmeleri; yabancı yayınlardan, radyolardan gündemi takip edebilmeleri spor gazeteciliğinde fark yaratmalarını mümkün kılıyordu. Örneğin, 1930’lu yılların spor basınını renklendiren Kırmızı-Beyaz dergisine emek verenler arasında, Fenerbahçeli sporculardan Hüseyin Sami Coşar’ın kızı Selma Coşar dikkat çekiyordu. Selma Hanım, erkek kardeşi ve babasıyla beraber dergide dünya spor gündeminden haberlerin derlendiği, bir sayfalık ‘Dev Adam’ imzalı bölümü hazırlıyordu. Yine 1930’larda, Türkiye’de kadın hareketinin önde gelen ismi İffet Halim Oruz, Havacılık ve Spor dergisi için muhabirlik yapıyordu. Oruz daha sonra, 33 yıl yayımlanacak olan Kadın dergisini çıkarmaya başlayacaktı. Kadın, kendi alanında Türkiye’de çıkarılan en uzun soluklu dergi olarak hafızalara kazındı.

Spor basınının erken döneminde imzasını görebildiğimiz kadınlardan bir diğeri ise Mübeccel Argun’du. Üst düzey bir askerin kızı olan Mübeccel Hanım, 1926 yılında düzenlenen İstanbul Ferdi Atletizm Şampiyonası’nda, 50 metre sürat yarışında Fenerbahçe formasıyla birinci gelmişti. Argun daha sonra jimnastik öğrenmek için İsveç’e gitti ve aletli jimnastiğin Türkiye’deki ilk kadın temsilcisi oldu. Açtığı spor okulunda yeni sporcular yetiştirdi. 1947’de Londra’ya gidip BBC Londra’nın Türkçe neşriyat servisinde çalışmaya başladıktan sonra Galatasaray gazetesinde makaleler yazmaya başladı. 1948 Londra Olimpiyatı’ndan gözlemlerini ‘Kadın Gözüyle Olimpiyatlar’ başlığıyla gazetedeki köşesine taşıdı.

1940’larda, kadın gazetecilerin ne spor sayfalarında ne de sahalarında gözükmesi alışılmış bir durumdu. Yeşil çimene adım atan ilk kadın foto muhabiri, Eleni (Fotiadis) Küreman oldu. Varlıklı bir İstanbul ailesinin kızı olan Eleni, 1947 yılında Associated Press’in foto muhabiri olarak çalışmaya başlamıştı. Diğer meslektaşları gibi, o da siyaset ve günlük haberlerin dışında futbol maçlarını da takip ediyordu. Eleni Hanım saha kenarında gözüktüğünde tribünler tezahürata başlıyor, genç muhabiri uzun uzun alkışlıyordu. O, futbolu farklı bir yerden okuyordu. Tüm foto muhabirleri ünlü kalecilerin karşısındaki kalede gol beklerken, Eleni gol yeme ihtimali en az olan kalecinin arkasında duruyordu. Mesela Fenerbahçe’nin efsane eldiveni Cihat Arman’ın ardında… Taraftarlar, Cihat gol yediği zaman “Uğursuz kadın, çekil kalenin arkasından” diye söylenmeye başlıyordu. Eleni’nin ne yapmaya çalıştığını anlamayan erkek foto muhabirleri ise dalga geçiyordu onunla. Ama maçın sonunda en iyi fotoğrafı yine Eleni yakalamış oluyordu. Çünkü iyi kaleci gol yediğinde, elde yalnızca Eleni’nin çekmiş olduğu kare bulunuyordu.

Koca Ailenin Tek Kızı

1950’ler Babıâli’de spor gazeteciliğinin itibar yıllarıydı. Cem Atabeyoğlu’nun ifadesiyle; bu yeni dönemde spor, Türk basınının en önemli konularından biri halini aldı.

“Hemen her gazete, gündelik içeriğinde spora geniş yer vermeye başlamıştı. Artık günlük gazeteler birer ya da ikişer kişiden ibaret spor yazarlarıyla yetinmiyorlar; spor haberlerine de sayfalarında yer verebilmek için yeni genç spor muhabirlerini kadrolarına katıyorlardı.”

İşte bu dönem spor dünyasına adım atan genç muhabirler arasında ufak tefek bir kadın göze çarpıyordu. Esin Bürge, Cambridge Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuydu. Annesi Nimet Hanım, bir dönem Ömer Rıza Doğrul ile Selamet mecmuasını çıkarmış bir gazeteci; babası Cemil Bey, tanınmış bir hukuk insanı; kız kardeşi Ayşe Pelin Bürge ise kurbağalama yüzmede Türkiye şampiyonu bir sporcuydu. Annesinin dayıları, Galatasaray Kulübü’nün kurucu isimlerinden Ahmet ve Abdurrahman Robenson kardeşlerdi. Esin Hanım’ın kendisi de sporun içinde yetişmiş; uzun yıllar yüzme, atlama ve su topu hakemliği yapmıştı. Üniversiteden mezun olup İstanbul’a döndükten sonra Türkiye’nin ilk günlük spor gazetesi Türkiye Spor‘da çalışmaya başladı. Bu yenilikçi gazetede röportajlar yaptı, makaleler yazdı. Üst düzey İngilizcesi sayesinde açılması zor kapıları açtı. Dönemin efsane futbolcuları Puşkaş, Didi ve Di Stefano ile telefon röportajları gerçekleştirdi.

“Park Otel’in telefon kulübesi vardı. Oradan arardım hepsini. Kendi paramla arardım ha, o parayı gazeteden tahsil etmek mümkün değildi. Öyle tekdüze soru cevap da yapmazdım telefonda. Açar sohbet ederdim. İki taraf da kasılmazdı. Ben zaten almak istediğim bilgileri sohbetin akışı içinde almış olurdum.”

Gazetelerin arka sayfalarını spora ayırmalarının artık bir norm haline geldiği 60’lı yıllarda spor yazarlarının örgütlenme arayışı Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin kurulmasıyla sonuçlanmıştı ve Esin Hanım, mesleğinde seneleri geride bıraktığı yıllarda derneğin ilk kadın üyesi olacaktı. Kendi ifadesiyle o, ‘çok erkek çocuklu bir ailenin tek kız çocuğu’ydu. Dönemin pek çok ünlü yazarıyla dirsek temasında çalıştı. Kendisine sorsanız, hepsi saygı ve sevgi dolu, muhteşem insanlardı. Yine de o, en çok samimiyetine hayran olduğu Lefter’in adını anacaktı: “Lefter… Lefter, bir numaraydı.”

Mübeccel Argun, 1947’de Londra’ya gidip BBC Londra’nın Türkçe neşriyat servisinde çalışmaya başladı.

Birch’ten Övgü Alan Muhabir

1970’ler, spor basın tarihinde Tercüman ekolünün doğduğu yıllardı. Başında Necmi Tanyolaç’ın olduğu Tercüman’ın spor servisinde İslam Çupi, Halit Kıvanç, Ergun Hiçyılmaz, Sabri Dino ve daha nice önemli gazeteci yer alıyordu. Gazetenin Anadolu temsilcileri de güçlü kalemlerdi. Trabzon’da Mehmet Tan, Ordu’da Cemil Ciğerim ve Kocaeli’de Ayhan Temizsoy gibi isimler Milli Lig’in şehir takımlarını yerinde takip ediyorlardı. Spor sayfaları, gerek içeriği gerekse mizanpajıyla gazeteyi zirveye taşıyordu. 70’lerin ortalarına gelindiğinde genç bir kadın Necmi Tanyolaç’ın efsane kadrosuna dahil oldu. Serap Özaksoy, yaptığı röportajlar ve araştırmalarla tanındı. Örneğin Tercüman‘ın bugün dahi başucu kaynağı olan spor ansiklopedilerinde Mithat Perin, Necmi Tanyolaç, Tevfik Ünsi, Ergun Hiçyılmaz, Attila Gökçe ve Güven Taner’le beraber onun da imzası vardı. Kuşkusuz Özaksoy’un işleri içinde en unutulmazı 1976 yılında Muhammed Ali ile yaptığı röportaj oldu.

Gül Sökmen de Serap Özaksoy gibi 70’li yılların ortalarında, ancak doğrudan ‘futbol muhabiri’ olarak göreve başladı. Evde abisinin iki saksı arasına gönderdiği şutlara kalecilik yapmakla başlayan futbol macerası, ortaokulda Halit Kıvanç’a yazdığı bir mektupla farklı bir çehre kazanacaktı.

“Kıvanç’ın büyüklüğüne bakar mısınız, bana bir ay sonra yanıt verdi. Uçtum tabii havalara. Yüz buldum ya, bir mektup daha… Yine cevap: ‘Gel bir göreyim seni.’ Babama yalvardım, abime yalvardım, annem oralı bile değil. Sonra insafa geldi babam, gittik… Bana Gazetecilik Yüksek Okulu’nu anlatan ilk o oldu.”

Gül Hanım, İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Yüksekokulu’ndan mezun olur olmaz Dünya gazetesinin spor servisinde ‘Beşiktaş muhabiri’ olarak göreve başladı. Maçlara giden, takımın antrenmanlarını takip eden ilk ve tek kadın gazeteci… Sendikal faaliyetleri yüzünden Dünya‘dan kovulunca futbol muhabirliğine Türk Spor ve Olay Spor‘da devam edecekti. Fenerbahçe’nin antrenmanına mini etekle gittiği bir gün Alpaslan Eratlı ve Cemil Turan’ın tüm topları ona doğru attıklarını fark etti ve bir daha mesleği boyunca hiç etek giymedi. Yine de büyük bir tutku ve gururla yaptı spor gazeteciliğini. Galatasaray’ın teknik direktörü Brian Birch bir defasında “İngiltere’de bile kadın futbol muhabiri yok” diyerek kendisini tebrik etmişti.

Nisyan-ı Nisvan: Unutulan Kadınlar

Semra Coşar, İffet Halim Oruz, Mübeccel Argun, Esin Bürge, Serap Özaksoy, Gül Sökmen… ‘Kadınsız basın’ın en erkek mecrasında kalem oynatmış, spor gazeteciliğine emek vermiş öncü kadınlar. Kadınların, hâlâ ‘erkek egemen’ bu alandaki macerası, on yıllar önce Babıâli’de başlamıştı, bugün ‘Babıtelli’ ve medya plazalarında devam ediyor.

*Bu yazı, ilk olarak Socrates’in Ekim 2015 sayısında yayımlandı. Eski sayılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Özet Kaynakça: Azer Bortaçina “Babam Suç İşlese Yine Yazarım,” Milliyet, 4.4.2000; Cem Atabeyoğlu Türkiye’de Spor Yazarlığının 100. Yılı, TSYD Yayınları 1991; Doğan Koloğlu Osmanlı’dan 21. Yüzyıla Basın Tarihi, Pozitif Yayınları, 2006; Onur Çoban, Celil Kırnapçı “Kadın Fotomuhabirler Eleni Küreman’ın Açtığı Yolda İlerliyor” Cihan Dergi, 2009; Galatasaray Gazetesi 1947-1951 yılları arşivi; Cumhuriyet Gazetesi online arşivi; Esin Bürge ile röportaj; Gül Sökmen ile röportaj; İstanbul Kadın Müzesi internet sitesi.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Hayal Kuran Herkese

Hayal Kuran Herkese

3 sene önce
Neno

Neno

3 sene önce
Sözlü

Sözlü

3 sene önce