Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

GündemYorumBUZDOLABI, STING, THOR

Fenerbahçe'nin yeni 'yabancı stoperi' Simon Kjaer imzayı attı. Peki ya eskileri? Onları da Barış Gerçeker hatırlattı...
Barış Gerçeker9 sene önce

Yaşınız ortaya çıkmasın istediğinizde filmi 2000’lere kadar geri sarmakla yetinmeye başlamışsanız orta yaş kapıda demektir. Kaptırıp koyvermişseniz “O zamanlar TRT’nin ekrandaki logosunda TRT bile yazmazdı, TV1, TV2 yazardı” diye de başlayabilirsiniz lafa. Bazı şeyleri aşmış, görmüş geçirmiş, yaşıyla barışık biri imajı sergilersiniz. Yerlerse.

Ne kadar geri sararsanız sarın, bir gerçeklik vardır hayatınızda ama: Fenerbahçe’de transfer bitmez! Özellikle forvete ve savunmaya.

Bir dönem sürekli takviye edilen ama dönüp dolaşıp “Kadro dışı olduğum için evime ekmek mi götüremeyeyim” diyerek taksicilik yaptığı haberleriyle güne uyandığınız Müjdat’ın gelip formayı geri aldığı günlerden bu yana savunmaya ‘iyi bir yabancı’ arıyor Fenerbahçe. Bazen buluyor da, şimdi hakkını yemeyelim. Müjdatlı dönemlerin ilk hatırlananlarından biri Vişnevski mesela. Savunmacıların görünüşleriyle de caydırıcı olmalarının örneklerinden, sert yüz hatlarıyla gelir aklınıza, bir de çizgiden çıkardığı o acayip pozisyonla.

Jakolcewics sonra, çok iz bırakmasa da, hemen bir sene sonra gelecek Soczynski (Soka) ve işte Wagenhaus, meşhur buzdolabı. Ayağı kırıldığında yedek kulübesine ayağı değil de tırnağı kırılmış gibi eliyle “Değiştir” işareti yapan Uche’nin ilk ekürisi Wagenhaus. Sonradan ‘esas mesleği’nin Doğu Alman ajanlığı olduğu iddiaları da gündeme düşen Andreas’ın gerçekten futbolcu olduğuna o dönem de pek inanan yoktu zaten.

Uche deyince sanki hep Högh’le oynamış gibi gelse de Sting imajlı Jes Högh iki sezon sonra bulmuş Nijeryalının yanındaki yerini. Kuru fasulye pilav, rakı kavun, karpuz beyaz peynir, balık roka gibi Uche Högh. İkisini izlemiş çoğu Fenerbahçeli, her stoper ikilisini bu eküriyle karşılaştırdı sonraları. Tarihimizde güzel anmadığımız Sevr’deki Uluslararası Ağırlıklar ve Ölçümler Bürosu’nda yer alan prototip 1 metre barı gibi, ölçüm standardı onlardı, belki de hâlâ onlar hatta. Uche hunharca basar, alır, devirdiği rakip hücum oyuncusuna omzunun üstünden bakar, ölmediğine emin olunca sakızını çiğneyerek topu ileri taşırdı. Högh de olur da Uche hata yaparsa sekenleri toplardı.

Uche’yle Högh buluşmadan önce, aradaki sezonda gelen ve hiç oynayamadan (yaşı yeten) Fenerbahçe taraftarının içindeki en büyük ukde olan forvet Pingel de Danimarkalıydı. ‘Yanlış Nielsen’den farklı bir kategoride hayal kırıklığı olan Pingel’i saymazsak, yine bilenlerin hastası olduğu Brian Steen Nielsen Fenerbahçe’nin ‘iyi bildiği’ Danimarkalılardan. Högh Chelsea’ye gittiğinde Uche’ye eküri gerekmiş ve biri adını Mert Meriç olarak değiştiren iki soyadaş, Mirkovic’ler gelmişti. Oradan da Luciano – Tomas ikilisine kadar yine stoperde hareketliliğin az olduğunu söyleyebiliyoruz.

Tomas’ın hemen o sezonun sonunda karşı yakaya geçmesinden sonra Luciano’nun yanına yabancı partner gelmedi. Bebek yüzlü psikopat Lugano’yla eşleşecekleri sırada sakatlanarak takımdan ağlayarak ayrılması ve son anda yerine Edu Dracena’nın gelmesi artık yakın tarih sayılır, artık bunu da bilmeyen liselidir!

‘Çubukluya sarışın topçu yakışıyor’ ekolünün simgelerinden Lugano’nun deli olması kaynaklı onun dağıttıklarını toplamak zorunda kalan Edu’nun özellikle kendi kalesine gol atma hobisine de sahip olması, belki de hak ettiği takdiri görememesine neden olmuştur hep. Yerine geldiği Luciano’yla benzer kaderi paylaşarak sakatlığı nedeniyle 2009 sezonu sürerken takımdan ayrılan Edu’nun yaramaz partneri Lugano ise Fenerbahçe’den Avrupa’ya açılma hayalini ancak 2011 yazında oluşan olağanüstü şartlar nedeniyle gerçekleştirebilmişti. Edu’suz Lugano’nun yanında bir diğer Brezilyalı Fabio Bilica oynadı. Fenerbahçelilerin de pek iyi anmadığı Bilica penaltı noktası dışında iz bırakmadan giden stoperlerinden oldu Fenerbahçe’nin.

Ve Fenerbahçe yine Uche ekolüne döndü ve iki sene kiralık, sonra da bonservisiyle aldığı Joseph Yobo’ya savunmanın göbeğini emanet etti. Yobo gittiğinde ise şu anda hâlâ kadroda olan Bruno Alves’le, stoperliği bekliğine ağır basan Michal Kadlec kadroya katıldı.

2015-16 sezonu birden çok yenilikle girecek hayatımıza, bunların en başlıcası yerli-yabancı oyuncu sayılarına yapılan kayarak müdahale. Transfer dönemi bazıları için sezonun kendisinden daha keyifli, medyanın sözde ‘haber’ verirken gezindiği irtifada oksijen mevcut değil. Bütün bu curcunada dönen dolaşan onca isim içinden belki de gündeme en son sızanıyla, Simon Kjaer’yla imzaladı Fenerbahçe ilk olarak. ‘Bittiği’ söylenen Şener ve Fernandao henüz en azından resmi olarak imzalamamışken Fenerbahçeli yöneticiler, Kuyt’tan sonra adının nasıl okunacağı konusunda sınav vereceğimiz Kjaer’dan “Üçüncü transferimiz” diye bahsediyorlarmış (yazarın notu: Simon Kea diye okunuyor).

Buzdolabı Wagenhaus’tan ‘iyi Danimarkalı’ Sting Jes Högh’e, arada onlarca stoperden sonra yine bir sarışına, bu kez Thor görünümlü Simon Kjaer’ya. Football Manager sevenlerin Midtylland’dayken ucuza kapatabildiği için hastası olduğu, Palermo’ya gittiğinden beri hayale dönüşen Danimarkalı, gündeme yüksek sayılabilecek bonservis bedeliyle düşmüş durumda. İşin içine Galatasaray Aurelien Chedjou’yu 6.3 milyon €’ya satın aldığında Kjaer’nın Lille’e bunun üçte biri bonservisle gelmesi de girince klasik ahlar vahlar bastı ortalığı.

Türk futbolunda ‘Ucuza İyi Kapatılıp Biraz Parlatılıp Satılabilmiş Oyuncular’ kitabı yazılsa ona kitap değil dergi filan denilebilir anca. Kariyerinin mevcut noktasında, ne yazık ki hâlâ transferlerde ‘çöl tazminatı’ ödeyen bir ülke olan Türkiye’ye gelen ortalama üstü iyi bir kariyere sahip bir savunma oyuncusu için ödenen meblağ ilk başta yüksek gelse de biraz sakinleştiğinizde normalleşebiliyor. Velhasıl, Fenerbahçe’nin bu rock yıldızı görünümlü yeni sarışınına verilen paranın değip değmeyeceğini konuşmak için henüz erken. Yanlış Nielsen ve Pingel’i kenara bırakıp, Högh ve Brian Steen Nielsen gibi iz bırakması Fenerbahçelilerin en büyük dileği. Her hâlükârda, altyapısından çıktığı kulüpten ayrıldığından bu yana özgeçmişinde Palermo, Wolfsburg, Roma ve Lille yazan, bu liglerde sezon başı ortalama 30 maça yakın oynayan 26 yaşında bir savunma oyuncusu aldı Fenerbahçe. Tüm yerli takımlarımızın ‘Chedjou’yu satın aldığında, takımının onun yerine aldığı oyuncuyu’ alabildiği günleri görebilmeyi biz de istiyoruz tabii ki. Yeni yerli-yabancı uygulaması böyle alınabilir makul riskli transferlere yol açacaktır orta vadede diye umuyoruz.

Thor Fenerbahçe’de!..

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Harika Çocuk

Harika Çocuk

3 sene önce
Sıfır

Sıfır

3 sene önce