*Steve Nash imzasıyla The Players Tribune’de yayımlanan yazının orijinaline şuradan ulaşabilirsiniz.
Bu yazıyı daha iyi şartlar altında kaleme almayı dilerdim.
Sabahları uyandırdığım, kahvaltılarını hazırladığım, okullarına bıraktığım, okullarından aldığım, adeta bir Lyft sürücüsü gibi her türlü aktivitelerine koştuğum dört çocuğun babasıyım. Her gün içinde, çoğunu düşünmediğim, onları “hoşça kal” diyerek uğurladığım birçok zaman oluyor.
Ve bu küçük vedalar, geçen hafta Florida’nın Parkland kasabasında gerçekleşen silahlı saldırıdan sonra aklıma gelen ilk şeylerdi. Kendimi bir baba gibi düşünmekten alıkoyamıyorum. Kendimi o ebeveynlerin yerine koymaktan alıkoyamıyorum. O sabah aynı benim gibi çocuklarını okula bırakırken hoşça kal diyerek el sallayan ve bunun üzerine düşünmeyen ebeveynler gibi.
Çok kızgınım.
Bu dünyaya çok şey katabilecek bir ülkede, masum insanlar anlamsız bir şekilde hayatını kaybediyor. Ebeveynler çocuklarını… Çocuklar ebeveynlerini… Normal bir şekilde uyanıp, normal bir gün geçirmeyi bekleyen insanlar, sonrasında ise birbirlerini asla göremiyorlar.
Size Amerika’daki silah şiddetiyle alakalı birkaç bilgi vereyim:
- Her gün ortalama 96 Amerikalı, silahla öldürülüyor.
- Ortalama GÜNDE BİR KEZ, silahlı bir saldırı gerçekleşiyor.
- Birleşik Devletler tarihinin en büyük yirmi silahlı saldırısından on beşi 1999 yılından beri gerçekleşti.
Çoğumuz, dünya üzerindeki en iyi ülke olduğumuzu düşünüyor. Öte yandan, yüksek gelirli diğer ülkeler ile karşılaştırılınca, Amerikalılar’ın silahlı bir saldırıya kurban gitme ihtimali 25 kat daha fazla. İki değil, beş değil, on bile değil – 25 KAT.
Söz konusu olan biziz. Bizim vatandaşlarımız, arkadaşlarımız, ailelerimiz ve sevdiklerimiz.
Bir şeylerin değişmesi gerektiği konusunda anlaşabilir miyiz?
Kişisel olarak, silahları toplumumuzdan olabildiğince temizlememiz gerektiğini düşünüyorum; fakat bu ayrı bir tartışma konusu. Şu anda, en azından, birçok hayatı anında kurtarabilecek birkaç değişiklik üzerinde anlaşabilir miyiz?
Öncelikle, silah almak isteyen insanların geçmişlerinin daha detaylı ve dikkatli incelenmesi gerekiyor. Ayrıca, bu silahların alındıktan sonra güvenli bir şekilde elde tutulacağına dair kanıt istenmesi gerekiyor ki; bu diğer ülkelerde başarılı bir şekilde yapılıyor.
İkinci olarak, AR-15 gibi silahlı saldırıların çoğunda kullanılan yarı otomatik silahların edinilmesi konusunda daha sert düzenlemelere ihtiyacımız var. Bu silahlar, saniyeler içerisinde çok ama çok fazla insanın ölümüne sebep olabiliyor. Ve cidden, buradaki karşı düşünce nedir? AR-15 gibi silahların günümüz toplumuna katkısı konusunda bir fikrim yok. Fakat nasıl zararlara sebebiyet verdiğini gayet iyi biliyoruz: Bu silahlar olmadan, Las Vegas’taki katil gibi dengesiz insanlar, bu kadar kısa süre içerisinde bu kadar fazla insanı katletmeyi veya yaralamayı başaramazdı. Birçok hayat kurtarılabilirdi. O insanlar, şu an bizimle olabilirdi, işine veya okuluna gidiyor olabilirdi veya çocuğunun beslenme çantasını hazırlıyor olabilirdi.
Diğer gelişmiş ülkeler, silahlara erişimin sınırlandırılması konusunda oldukça başarılı oldular. Rakamlar da bunu kanıtlar nitelikte. 1996 yılında, Ulusal Ateşli Silahlar Kanunu yürürlüğe girdikten sonraki yedi yıl içerisinde Avustralya’daki silahlı intihar vakalarında %42’lik bir düşüş gözlendi. Silahları savunan kişilerin “Aynen, evet, sanki üç yüz milyon silahı sokaklardan temizleyeceğiz.” dediklerini duyar gibiyim. Belki yapabiliriz, belki de yapamayız… Fakat denemekten zarar gelmez. Son yıllarda oldukça önemli şeyler başarmış Amerika’nın karşısında bahse girmezdim.
Çoğu Amerikalı, kendilerini veya ailelerini korumak için silah bulundurma haklarını elinde tutmak istiyor. Bu düşünce yapısını, her ne kadar bana göre olmasa da, anlayabilirim. Fakat gerçek şu: Evde nefs-i müdafaa dışında silahın kullanıldığı her vaka başına, dört yaralanma, 11 intihar girişimi; ve yedi saldırı veya cinayet gerçekleşiyor. Elbette bunun sizi kapsamadığını, silahınızın emin ellerde ve güvende olduğunu söyleyebilirsiniz. Fakat üzücü bir şekilde, çoğu Amerikalı için bu durum geçerli değil. Nefs-i müdafaa için silahın kullanıldığı her vaka başına ise 22 olumsuz sonuç meydana geliyor ve bu, başarıdan bağımsız. Burada Anayasa hakkında konuşarak vakit harcamayacağım. Çünkü Anayasa, yapılışından beri olaylara göre defalarca düzenlendi ve değiştirildi. Bu yüzden sorum şu: Neden Anayasa değiştirilemez fikri silah sorunumuza gelince savunuluyor? Sadece, Anayasa’nın bahsettiği silah tiplerine bir bakın: AR-15’lerden bahsedilmiyor. Tüfeklerden bahsediliyor.
“Hangi yasayı geçirirsek geçirelim, kötü insanlar her hâlükârda silah edinecektir” argümanının üzerinden de ayrıca geçeceğim. Bu, hiçbir şekilde mantığıma sığmıyor. Dünyanın geri kalanında, aynı Amerika’da olduğu gibi, bir sürü kötü insan mevcut. Amerika’nın nüfusu dünyanın yalnızca %5’ini oluştururken, dünya üzerindeki silahlı saldırganların %31’i yine burada. Basitçe söylemek gerekirse: Bu, sadece silahlarla alakalı.
Amacım kesinlikle bizi bölmek değil. Amacım, size şunu sormak: Bu sorunun üstesinden beraber nasıl gelebiliriz? Çok fazla kayıp, ölüm, şiddet olduğu konusunda hem fikir olabilir miyiz? Bir an önce, olabildiğince hayat kurtarmak için birlikte olup orta noktada buluşabilir miyiz? Ortak bir payda bulabileceğimizi biliyorum. Eğer şiddet ve ölümden başka bir şey getirmeyen bu kısır döngüden çıkmak istersek nerede buluşmak zorunda olduğumuzu biliyorum.
Bu da bizi güzel kısma getiriyor. Kuvvetli şeylere.
Gençlerimize.
Lise öğrencilerinin canlarına tak etmiş durumda. Parkland saldırısının gerçekleştiği Marjory Stoneman Douglas lisesinin öğrencileri, bu kadar sessizliğin, şiddetin ve ölümün kendilerine yettiğini dile getirdiler. Geleceğin kendilerine ait olduğunu vurguladılar. Ve geleceğin onlara ne getireceklerini bilmeseler de… Gelecekten ne istemediklerini bilecek kadar tecrübe yaşadılar.
Şu anda, onları desteklemeliyiz.
Ayrıca, çabuk hareket etmemiz gerekiyor. Aktif olmanın birçok yolu var. Bizi temsil eden insanlarla iletişim haline geçmeliyiz. Gönüllü olmalıyız. Araştırmamızı yapmalı, geçmişimizi bilmeliyiz. Silahlı şiddeti azaltmayı amaç edinen oluşumları desteklemeliyiz. Ayrı görüşlere sahip olsanız bile, komşularınızla bu sorunla alakalı konuşmalısınız. Saygı çerçevesinde birbirimizle konuşmalıyız ve dikkatle birbirimizi dinlemeliyiz. Organize olmalıyız. Politik olmalıyız. OY VERMELİYİZ.
Bu krizi hemen çözmeliyiz.
Bu hâlihazırda aklınızdayken, şu anda yapabileceğiniz üç şey. Bir ay sonrası değil. Bir yıl sonrası da değil. Şu an. Herkesi, özellikle de sporcu arkadaşlarımı, bu üç şeyi yapmaya davet ediyorum. Bana katılacak mısınız?
- Meclis’teki bir üyeyi arayın ya da ona yazın. Onlara nasıl hissettiğinizi anlatın. Meclis’e, silahlı şiddet sorununun ülkemizdeki diğer sorunlar kadar önemli olduğu mesajını vermemiz gerekiyor.
- Twitter, Facebook veya Instagram’dan silahlı şiddeti bitirmeye dair ne düşündüğünüzü bir mesaj ile paylaşın. #NeverAgain hashtag’ini kullanmayı öneriyorum. Çünkü bu, aynı zamanda Marjory Stoneman Douglas okulundaki öğrencilerin kullandığı hashtag.
- 24 Mart’taki March for Our Lives (Hayatlarımız için Yürüyoruz) etkinliği için, eğer uygunsanız, Washington’a gelme planlarınızı yapın. Şöyle düşünün: Hayali bile korkunç bir trajediden sağ çıktıktan saatler ve günler sonra, Parkland’deki öğrenciler kendilerinde bir hareket başlatacak gücü buldu. Ve sadece bu hareketi başlatmadılar, aynı zamanda yaşadılar. Seslerini çıkardılar. Farkındalık yarattılar… Tartışmalara girdiler… Protestolara katıldılar… Ya şimdi? Kendi eylemlerini organize ediyorlar. Mütevazı oldukları kadar ilham vericiler. Bu karanlık kısır döngüye karşı süzülen bir ışık demeti gibi. Ve önümüzdeki ay, Washington’da onlar yürürken, onların yanında olmalıyız. Bu kadar basit.
Çünkü hepsinden önemlisi, bu hepimizi ilgilendiriyor. İçinde yaşadığımız ülkemizi, toplumumuzu, okullarımızı, evlerimizi ilgilendiriyor. Bu yüzden, bir konuda anlaşabilir miyiz?
Silah sahibi olup olmamanız fark etmez: Biz sadece ailelerimizi korumaya ve toplumumuzu güvende tutmaya çalışıyoruz. Bu konuda bir şeyler yapmalıyız.
Bu işte, birlikteyiz.
Çeviri: Gökhan Önder Aksu
[mailerlite_form form_id=2]