Peter Windsor, 1970’li yılların sonlarına doğru Competition Car isimli motor sporları dergisinde yazmaya başladığında, ilerleyen yıllarda bir motor sporları efsanesine dönüşeceğinden haberi yoktu. 1985 sezonunun başında yakın arkadaşı Nigel Mansell’in Williams’a transferine aracılık yapmasıyla kariyeri ve hayatı bambaşka bir seyir izledi, en azından bir süreliğine…
Nigel Mansell 1990 yılında Ferrari’ye transfer olduğunda, yanındaki isimlerin başında yine Peter Windsor vardı. Ertesi sezon Mansell’in Williams’a dönüşü ve 1992 yılında gelen şampiyonluk, Windsor’ın takım patronluğu kariyerinin zirve noktasıydı. Mansell ve Windosor; 1986, 1987 ve 1991’de kıl payı kaçan şampiyonlukların ardından bunu sonuna kadar hak etmişlerdi.
Peter Windsor, idarecilik kariyerini zirvede bırakıp gazeteciliğe geri döndüğünden beri Formula 1 medyasının en saygı duyulan ve aranan isimlerinin başında geliyor. 2010 sezonun başındaki başarısız US F1 macerasının bile kendisinin güvenilirliği ve itibarından bir şey götürmediği düşünülürse, Windsor’ın geçtiğimiz yıllarda sporda bıraktığı etki daha rahat anlaşılabilir.
İzninizle söze Liberty Media’yla başlamak istiyorum. Birçok kişi, Liberty’nin Formula 1’i bir Amerikan sporuna dönüştürmek istediğini iddia ediyor. Halo ve yeni logo da sporun yeni sahiplerinin popülaritesine olumlu bir katkı sağlamadı. Şu ana kadar Liberty’i nasıl buluyorsunuz ve sizce gelecekte bizi neler bekliyor?
Doğrusu Liberty Media’nın, sporun geleceği üzerine bu denli titremesi beni şaşırtıyor. Şunu unutmamak gerekiyor ki onlar sporu yönetenler değil, sadece hak sahipleri. Formula 1 en nihayetinde FIA ve takımlardan ibaret. Dolayısıyla sporun geleceği Liberty Media’dan ziyade bu iki yapı tarafından belirlenecek. Formula 1’de köklü değişiklikler yapmak Liberty Media’nın sorumluluğunda değil.
Formula 1’in içinde bulunduğu mevcut durum hakkında ne düşünüyorsunuz? Sürekli eski büyüleyici Formula 1’den dem vurulması sadece nostaljiden mi ibaret yoksa Formula 1 gerçekten de köklerinden koptu mu?
Bence sporun karşı karşıya olduğu en büyük problem, her geçen yıl düşen reyting oranları. Misal, geçen sene Lewis Hamilton Britanya Grand Prix’sini kazanırken İngiltere’de sadece 730.000 kişi SKY Sports F1’ı izliyorsa başınız büyük bir belada demektir. Ben her zaman basit çözümlerden yana olmuşumdur; Formula 1 yayınları her ülkede ücretsiz olmalı, para akışı da geniş izlenme oranlarıyla birlikte büyük sponsorlardan gelmeli. Gelen para da takımlara eşit bir şekilde dağıtılmalı. Formula 1 seyircileri, yarışları takip etmek için çok fazla para veriyor ve dolayısıyla da sporun hitap ettiği kesim kısıtlı oluyor. Büyük meblağların söz konusu olduğu yayın hakları, kısa vadeli planlarda sporu yönetenlerin işine geliyor ama aynı zamanda, uzun vadede güvenli ve doğal büyümenin de önünü kesiyor. İşin sportif yönüne gelirsek, ben her şeyden önce DRS gibi yapay parçalardan kurtulmak gerektiğini düşünüyorum. Araçlarda daha az aero olmalı.
Pist üstü geçiş problemi de bununla alakalı sanırım…
Kesinlikle. Söylediğim gibi araçlardaki aeroları mümkün olduğunca azaltmak lazım. Hatta gerekirse ön ve arka kanatlar olduğu gibi kaldırılmalı. Yıllardır bunu savunuyorum. Ayrıca araçlar gereğinden fazla büyük. Abu Dhabi’nin üçüncü sektöründe birçok aracı geçen Artem Markelov’u hatırlayın. F2 aracının yapıp da F1 aracının yapamayacağı ne olabilir ki?
F1 Racing’in geçtiğimiz ayki sayısında grid diziliminin değişimiyle ilgili bir yazı kaleme almıştınız. Bundan biraz bahseder misiniz?
Yarışların en çok beklenen ve izlenen bölümü startlar olduğu için bence bu konuda küçük bir değişikliğe gitmekte fayda var. 3-2-3 dizilimine uyum sağlayabilecek kadar geniş pistlerde işleri biraz daha karmaşık hale getirmek gerektiğini düşünüyorum. En kötü ne olabilir ki?
2017’de Ferrari, geçtiğimiz yıllara oranla çok daha iyiydi ancak yine de şampiyon olamadılar. Takım içindeki dinamikleri oldukça iyi bilen biri olarak, sizce Ferrari’yi 10 senedir zirveden uzak tutan asıl problem ne?
Bence Ferrari’nin geçtiğimiz yıllarda belli ve düzenli bir yol haritası yoktu. Geçtiğimiz yıl özelinde ise Vettel çok fazla hata yaptı. Takım da, normalde kolaylıkla engelleyebileceği mekanik arızaları, altyapı eksikliğinden dolayı engelleyemedi. Ferrari 2018’de öncelikle ikinci problemi üzerinde yoğunlaşacak çünkü 4 kez şampiyon olmuş bir pilotun, kariyerinin bu noktasında alışkanlıklarını değiştirmesi çok zor. Bana kalırsa Ferrari 2017’de daha iyi şasiye sahip olan taraftı. Umarım bu, onlar adına 2018 için güçlü bir adım olur.
Sözü Ferrari’den açmışken Sergio Marchionne’nin geçtiğimiz sezonun sonunda Ferrari’yi Formula 1’den çekme tehdidine de değinmek istiyorum. Bildiğiniz üzere Ferrari bu kartını Bernie Ecclestone döneminde de sıkça kullanmıştı. Siz daha önce Ferrari’nin Formula 1 için olmazsa olmaz olduğunu ve Liberty Media’nın Ferrari’ye yaklaşımının Ecclestone’ınki gibi olması gerektiğini söylemiştiniz. Ferrari’ye her yıl -önceki sezon ne yaptığından bağımsız- ödenen ayakbastı parası başta olmak üzere, uygulanan bu ayrıcalıklı muamele fair-play açısından ne kadar sağlıklı?
Bence sağlıksız değil, en azından alışagelmiş olduğumuz Formula 1’de. ‘’Kurallara göre oynayın ve eğlencenize bakın; eğer kuralları beğenmiyorsanız kapı orada.’’ Olur da Formula 1 halka açık bir şirkete dönüşürse o zaman işler değişir. Ancak şu an için Ferrari, Formula 1’in en önemli ve değişilmez parçası. Ferrari bunun farkında, herkes de olmalı.
Alfa Romeo’nun 33 yıl sonra Formula 1’e dönüşü hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu, Audi ve Porsche gibi büyük markaların spora girişi için olumlu bir işaret olarak değerlendirilebilir mi?
Sanmıyorum. Her şeyden önce Alfa Romeo’nun gelişini yeni bir üreticinin gelişi olarak düşünmemek lazım, en nihayetinde FIAT grubundan bir markanın logosu Sauber’lerin üstünde olacak. FIAT’ın Formula 1’de yatırımlarını artırması güzel çünkü az önce de konuştuğumuz gibi tam tersi de olabilirdi. Ayrıca hem finansal rahatlama hem de Frederic Vasseur ve Charles Leclerc’in takıma dahil olmasıyla Sauber’in 2018’de iyi işler yapabileceğini düşünüyorum. Diğer üreticilerin spora girmesi ise bence düşünüldüğünden çok daha zor. Çünkü konuşulan rakamlar gerçekten akıl almaz boyutlarda. Üstelik Honda’nın McLaren’la yaşadığı macera, Formula 1’e girmeyi düşünen markalar için olumsuz bir dönüm noktası oldu.
McLaren demişken; onların Honda’dan ayrılıp Renault’yla anlaşması hakkında ne düşünüyorsunuz? 2018’de McLaren’dan neler beklemeliyiz?
McLaren’in Honda’dan vazgeçmesi beni hayal kırıklığına uğrattı doğrusu. Bence Honda’nın elindeki teknolojide herhangi bir sıkıntı yoktu. Sıkıntı, hem McLaren’in hem de Honda’nın süreci doğru yönetmekten yoksun olmasıydı. Tüm operasyonu Japonya’dan yönetmeye kalkarlarsa başarısız olacakları ilk günden belliydi. Her şey İngiltere’de titiz bir şekilde yürütülmeliydi. 2018’de Renault motoruyla çok daha rekabetçi olacakları kesin ama Renault’nun fabrika takımına ve tabii ki Red Bull’a karşı neler yapabileceğinden emin değilim. Ellerindeki teknolojik imkanlar ve bütçe düşünüldüğünde daha ilk günden Red Bull seviyesinde olmaları gerekiyor.
Günümüz Formula 1’indeki Büyük Üçlü’yü tarih kitaplarında nereye koyuyorsunuz? Sizce Hamilton, Schumacher’in şampiyonluk ve galibiyet sayısına yetişebilecek mi?
Doğrusu rekorlarla çok ilgilenmiyorum. Günümüz yarışları Fangio dönemindekilerden çok daha güvenli ve takvimde çok daha fazla yarış var. Puan sistemi de yıllar içinde çok kez değişti. Ama bu üçlüyü illa bir yere koymam gerekirse Hamilton’ı; Jim Clark, Stirling Moss, Jackie Stewart, Juan Manuel Fangio, Ayrton Senna ve Alain Prost sınıfına koyarım. Ayrıca Verstappen’in gelişimi de bu isimlerin arasına girebilecek kadar iyi gidiyor. Fernando ise daha çok Jochen Rindt ya da Ronnie Peterson seviyesinde. Misal, bence Nigel Mansell’dan daha iyi değil ama yine de çok büyük bir yıldız. Üçüncü kim? Oh… Sanırım Vettel’i kast ettiniz? Birçok sebepten dolayı Mario Andretti, Chris Amon ve Dan Gurney’i Sebastian Vettel’in önüne koyarım, üzgünüm.
Önümüzdeki yıllara damga vurmasını beklediğiniz, özel olarak takip ettiğiniz bir genç pilot var mı?
Ben sıkı bir Charles Leclerc fanıyım. Aynı şekilde Esteban Ocon’u da çok beğeniyorum. Lando Norris’in Formula 1’de çok yarış kazanacağını düşünüyorum. Pierre Gasly ve Artem Markelov’a da mutlaka şans verilmesi gerektiğine inanıyorum. Bunun dışında Callum Ilott, Enaam Ahmed, George Russell, Jack Aitken, Oliver Rowland, Ferdinand Habsburg… Daha bir sürü genç yetenek var. Gelecek jenerasyonlarda yetenek havuzu fazlasıyla zengin.
US F1’e gelecek olursak… İşler neden planlandığı gibi gitmedi? Ve yeni doğan bir Formula 1 takımında zor zamanlar geçirmiş biri olarak, günümüz Formula 1’inde alt ve orta sıralardaki takımların, özellikle finansal bağlamda yaşadığı zorluklar hakkında ne düşünüyorsunuz? Concorde Anlaşması’nda yapılacak muhtemel değişiklikler mevcut durumu nasıl etkiler?
US F1 olarak harika bir planımız vardı ve eğer makul bir hızla gelişimimize izin verilseydi çok başarılı olabilirdik. Max Mosley’nin çılgın ‘’budget cap’’ önerisi yüzünden Concorde Anlaşması’nı 9 ay boyunca imzalayamadık, imzaladığımızda ise yeni bir aracı tasarlamak ve üretmek için sadece 6 ayımız kalmıştı. Gecikme yüzünden bize herhangi bir kolaylık da sağlanmadı. Bugüne gelirsek, bence takımlar istedikleri takdirde hazır şasi alabilmeli. Formula 1’de her zaman zirveye oynayan belli başlı takımlar olacak ama orta seviye takımları en azından F2 gibi rekabetçi bir düzeye getirmek gerekiyor.
Sir Frank Williams’la olan ilişkinizden bahsedebilir misiniz? Bildiğim kadarıyla Nigel Mansell’ın 1985’te Williams’a geçişiyle tanışıyor ve uzun yıllar birlikte çalışıyorsunuz. Mansell dönemi ve sonrasını anlatır mısınız?
Anlatacak çok şey var ama buraya sığmaz. Frank’le hala çok yakınız. Durumu eskisi kadar iyi değil ama gözlerindeki o ışık hala duruyor. Ne yazık ki artık takımda eskisi kadar aktif rol oynayamıyor. 1984’ün yazında Frank’i, Nigel’ı takıma kazandırması yönünde ikna etmiştim, Ben takım patronuyken Nigel 1992’de şampiyon olduğunda, bu alanda yaşayabileceğim en büyük mutluluğu yaşamıştım. Bu yüzden kendime yayıncılık ve yazarlık alanında yeni bir kariyer inşa etme kararı aldım. Williams maceram zirvede bitmişti.
Mark Webber, otobiyografisinde Williams’ın çok zengin bir tarihe sahip harika bir takım olduğunu ancak ideal bir çalışma ortamı olmadığını söyler. Takımın son yıllardaki başarısız karnesi de göz önünde bulundurulduğunda, Williams’ın çağı yakalama konusunda sıkıntı yaşadığını söyleyebilir miyiz? Sanki biraz fazla old school mu?
Patrick Head, çalışanları için her zaman zor bir insan olmuştur. Mark’ın Williams günlerinde Sam Michael vardı ve doğrusunu söylemek gerekirse birçok yönden geçinmesi zor bir karakterdi. Bence mesele Williams’ın old school olup olmadığı değil. Asıl mesele insanlar. Pit alanında hem ‘zor’ hem de ‘kolay’ insanlar var. Örneğin; şu an Williams tahminimce çalışmak için ideal bir ortam. Çünkü Paddy Lowe çok iyi bir yönetici ve tam bir beyefendi.
70’li yıllardan bugüne, gazeteciliğin her aşamasına bizatihi tanıklık ettiniz. Hayatının çok büyük bir kısmını yazılı medya organlarında çalışarak geçiren bir gazeteci olarak sosyal medya ve -bazılarının öne sürdüğü üzere- konvansiyonel gazeteciliğin ölümü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence geçtiğimiz yıllara oranla en büyük fark; mikrofona konuşulan herhangi bir şeyin internetin her tarafına yapıştırılması ve en ufak bir cümlenin cımbızlanarak viral olmasının kolaylaşması. Birisiyle konuşma, konuşmanın üzerine düşünme ve ardından onun hakkında bir yazı yazma sanatı pencereden aşağı atılmış durumda. Denis Jenkinson motor sporları gazeteciliğinin babasıydı ancak onun, yazılarına koyduğu alıntılar bir elin parmağını geçmezdi. Ama gelin görün ki motor sporları gazeteciliğinde yarattığı görsel odaklı anlatım hala hafızalarda.