Juventus uzun süre sonra yeniden Avrupa’nın zirvesinde. Cumartesi günü Şampiyonlar Ligi şampiyonu olabilmek adına önlerinde yalnızca Barcelona ve bir 90 dakika olacak. Belki de 120 ve birkaç dakika daha. Ama o kadar bekleyebilirler. Zira bu noktaya geliş biraz daha uzun sürmüştü. Dakikalardan değil yıllardan konuşuyoruz. Zaman içerisinde yaşananlar, Juve’ye yeni bir ruh, yeni bir beden verdi. Bu oluşum en önemli sınavına girmeden hemen önce İtalyan spor yazarı James Horncastle, süreci ESPN için analiz etti.
28 Mayıs 2003
Çıktığı son Şampiyonlar Ligi finalinde işaretler Juventus adına çok iyi değildi. Dönemin Ballon d’Or adaylarından Pavel Nedved, Milan ile Old Trafford’da oynanacak final öncesinde cezalı duruma düşmüştü. Igor Tudor ve Edgar Davids, uzatmalara giden maçta sakatlıkları sebebiyle son bölüme kadar devam edemiyordu. Ancak Gianluigi Buffon takımını maçta tuttu. Filippo Inzaghi’nin kafa vuruşunda inanılmaz bir kurtarış yaptı. Ayrıca Clarence Seedorf ve Kakha Kaladze’nin penaltılarını çıkardı. Yine de tüm bunlar yeterli olmayacaktı.
1996 Roma’da Ajax’a karşı penaltılar sonucunda şampiyon olduktan sonra Juve, Old Trafford’da çökmüştü. O günden beri üç defa Şampiyonlar Ligi finalinde kaybettiler. Dönemin teknik adamı Marcello Lippi 2003’teki final maçı sonrasında, “Karamsarlık inanılmaz boyutlardaydı” demişti. Buffon’un ikinci bir şans uğruna yapacağı 12 yıllık bekleyiş de o dönemde başlıyordu.
24 Ağustos 2005
Joan Gamper Kupası’nda oynamak için Camp Nou’ya davet edilen Juventus’un odağı o gün Ronaldinho’ydu. Ancak şaşırtıcı bir şey oldu ve 18 yaşındaki bir genç, Brezilyalı yıldızın üzerindeki spot ışıklarını çaldı. Fabio Capello, bu genç adamın Fabio Cannavaro’nun başını döndürüşünü, Nedved’i geride bırakışını ve genç Giorgio Chiellini’nin onu durdurabilmek adına tekmelere başvurmak zorunda kalışına şahitlik ediyordu. Ardından Barcelona kulübesine dönüp Frank Rijkaard’a şöyle seslenmişti: “Takımında zaten üç tane yabancı oyuncu var. Neden bu çocuğu bir seneliğine bana vermiyorsun? Ardından yine senindir.”
Yukarıda bahsi geçen genç yetenek Messi’ydi. Rijkaard, genç yıldızını üç ya da dört aylığına kiralık gönderme konusunda Barcelona yönetimine ısrar etmişti. Ancak kulüp Messi’yi göndermedi. Hikâyenin kalanını zaten biliyorsunuz…
14 Temmuz 2006
Bu seneki Şampiyonlar Ligi finalinin oynanacağı Berlin Olimpiyat Stadı’nda, İtalya’nın 2006 Dünya Kupası zaferinden beş gün sonra Buffon ve Alessandro Del Piero, Juventus’un karıştığı Calcipoli Skandalı’nın ne olduğunu anlamak için Torino’ya dönmüştü. Bu ikiliyle birlikte Pavel Nedved ve David Trezeguet de bir alt lige düşürülen takımlarına sadık kalırken; Cannavaro, Lilian Thuram, Gianluca Zambrotta, Patrick Vieira ve Zlatan Ibrahimovic gibi isimler kulübü terk etti.
Geçen ayki İtalya Kupası finalinden önce, “Başarı asla sıkıcılaşmaz” diyordu Chiellini, “Özellikle Buffon, Claudio Marchisio gibi Rimini’de, Crotone’de, Frosinone’de maçlara çıkan bizler için.”
19 Mayıs 2007
Teknik direktörlüğünü Didier Deschamps’ın üstlendiği Juventus, alt lige düştükten hemen sonra ait olduğu yere dönüyordu. Hem de daha sonra 9’a inecek olsa da aldıkları 16 puan silme cezasına rağmen. Ligin bitimine üç hafta kala, takımın eski kaptanlarından Antonio Conte’nin çalıştırdığı Arezzo’yu 5-1 yenerek Serie B’de şampiyonluğu garantilediler. Şampiyonluk tişörtleri “Bu kadar Serie B yeter. Şimdi Serie A zamanı” sloganını herkesin gözüne sokuyordu. Yaşlı Hanımefendi’nin kabusu sonunda bitmiş gibiydi. Sportif direktör Alessio Secco ile yaşadığı sorunlar Deschamps için istifa anlamına geliyordu. Fransız teknik adamın yerine Claudio Ranieri takımın başına geçti.
19 Mayıs 2010
Juventus yönetim kurulu, başkan olarak Andrea Agnelli’yi seçti. Büyükbabası Edoardo, amcası Gianni ve babası Umberto’nun ayak izlerini takip eden yeni başkan, kulübün kimliğini yeniledi ve bir önceki sezon alınan utanç verici lig yedinciliği sonrasında takımın gittiği yönü değiştirdi. Agnelli, transfer işleri için Beppe Marotta ve Fabio Paratici’yi göreve getirdi. İlk yılında sonuç yine ligde yedincilik olurken, menajer Gigi Delneri kovuluyor ve Andre Barzagli’nin Wolfsburg’dan transferiyle ufukta yeni bir sistem görünüyordu.
24 Mayıs 2011
Milan taraftarları hâlâ bugünün varlığından pişmanlık duyuyor. Andre Pirlo’nun çok fazla forma giymediği sezonda şampiyonluğu kazandıktan sonra, dahilerine gerektiği değeri göstermediler ve maaş kesintileri kapsamında Pirlo’ya yeni bir kontrat önerme konusunda pek de istekli davranmadılar. Sonunda Pirlo San Siro’dan ayrıldı ve Juventus’a bedelsiz olarak transfer oldu. Max Allegri bu kararı yüzünden uzun süre suçlanacaktı. Il Maestro kariyerinin sonundan çok uzaklarda olduğunu İtalya’daki güç dengelerine dayanarak kanıtladı. 2011 yazı Juventus için fazlaca önem arz ediyordu. Arturo Vidal 10.2 milyon avro karşılığında transfer edildi. Ayrıca Conte’nin takıma gelişi de ilham vericiydi. Sadece Conte kendini mükemmel bir antrenör adayı olarak gördüğünden değil, Juventus’taki geçmişi ve kazanma mentalitesini eldeki malzemeye aktarabildiğinden. Conte’nin yarattığı etki, beklenmedik rönesansı da beraberinde getirecekti.
8 Eylül 2011
Juventus tarihi için ne geceydi! Notts County (Juventus’un İngiliz üyesi John Savage’ın çağrısına cevap veren ve 1903’e kadar giydikleri pembe forma yerine siyah-beyazlı formalarını yollayarak yeni renklerin belirlenmesinde pay oynayan takım) ile oynanan hazırlık maçı, Juventus’un 41 bin koltuklu yeni stadının da ilk maçı oluyordu. Kulübün kendine yeni bir ‘ev’ inşa etmesi tam anlamıyla dengeleri değiştirecekti. Yeni yapı sadece ekonomik açıdan değil, oyuncu ve taraftarlara sağladığı gururla da büyük katkı demekti.
Yeni stadyum, Juve’nin başarılarında büyük pay sahibi olurken aynı zamanda bir kale görevi görüyordu. Burada sadece Inter, Bayern Münih, Sampdoria ve Fiorentina, Juventus’u yenmeyi başardı.
25 Şubat 2012
Milan, bu tarihte ligde Juventus’un bir puan önünde yer alıyordu ve kupayı kazanmanın en büyük adayıydılar. San Siro’daki karar maçında Sulley Muntari’nin pozisyonunda top çizgiyi geçmişti. Milan farkı 2’ye çıkarıp rahatlamış gibi gözüküyordu. Ancak o tartışmalı pozisyonda gol kararı çıkmadı. Daha sonra Alessandro Matri skora dengeyi getirdi ve bir puanı kurtararak takımını şampiyonluk yarışı içerisinde tuttu. Bu çok kritik bir hamleydi. Daha sonra Juventus, Milan’ı geride bırakmayı başardı ve Serie A tarihinde sezonu yenilgisiz tamamlayan üçüncü takım oldu. Calciopoli sonrasındaki ilk şampiyonluk da bu sezonda geldi.
13 Mayıs 2012
Juventus için göz yaşartan bir gündü. Il Capitano, Atalanta’ya karşı alınan 3-1’lik galibiyetle birlikte siyah-beyazlı ekibe isteksiz bir şekilde veda ediyordu. Taraftarlar, Alessandro Del Piero’nun kariyerini Juventus’ta bitirmesini isterdi. Ancak o, oynamaya devam etmek istiyordu ve bunun ne kadar süreceği belirsizdi.
3 Ağustos 2012
Bir önceki yaz yapılan Pirlo hamlesinin ardından Marotta ve Paratici, transfer piyasasında turnayı bir kez daha gözünden vurdu. Juventus, 19 yaşında Paul Pogba’yı hiçbir bedel ödemeden transfer etti. Genç ismin, Old Trafford’dan bedelsiz ayrılışına izin vermesi, hâlâ Sir Alex Ferguson’un kariyerinde yaptığı en büyük hatalardan biri olarak sık sık hatırlanıyor. Yeni Juve yönetiminin imza hamlelerinden biri, bedava yapılan transferler olmuştu. Takip eden sene Bosman Kuralı yolu bir kez daha kullanılarak Fernando Llorente, takıma kazandırıldı. Yakın zamanda Real Madrid ile olan kontratı biten Sami Khedira’nın transferini de duyurulması bekleniyor. İşlerini kurnaz bir şekilde hallediyorlar!
11 Aralık 2013
Bir önceki seneye göre daha fazla gol atıp daha çok puan topladıktan ve Şampiyonlar Ligi’nde o sezonu şampiyon tamamlayacak Bayern Münih’e çeyrek finalde yenildikten sonra Juve’nin, Avrupa’da daha ileri gitmesi bekleniyordu. Ancak beklenen olmadı. Gruptaki son maçlarında, buzlu İstanbul’da Galatasaray’a yenilen Juventus, yoluna Avrupa Ligi’nde devam etmek zorunda kaldı.
Ama işler burada da çok farklı değildi. Juventus yarı finalde Benfica’ya kaybederken, birçokları finali Juventus Stadı’nda oynanacak turnuvanın şampiyonunu siyah-beyazlılar olarak görüyordu. Chiellini daha sonraları hep, o günlerde yaşadıkları aksaklıklar sayesinde bir karakter ortaya oluşturduklarını ve bu seneki Berlin yolu için iyi bir hazırlık yaptıklarını söylüyordu.
15 Temmuz 2014
Sezon öncesi hazırlıklarını başlamasına birkaç gün kala Conte’nin istifasının geldiği bu sarsıcı gün, Juve’de iyi giden her şeyi de tehlikeye sokuyordu. Conte kendi adına daha iyisini yapma ihtimali olmadığı iddiasıyla Juventus’tan ayrıldı. Takımı Serie A’da üst üste üç defa şampiyon yapmış ve 100 puan barajını aşmıştı. Juventus’un yakın zamanda Şampiyonlar Ligi’ni kazanma ihtimali olmadığını söylüyordu. Ünlü deyişe göre, cebinizde 10 avro varken size 100 avro hesap çıkaran bir restoranda yemek yiyemezdiniz.
Conte’den sonra Massimiliano Allegri, Juventus’un başına geçti. İtalyan hoca, kendisi için harcanan paranın karşılığını çok daha fazlasıyla verecekti. Yine de o dönemde kimse bu şekilde düşünmüyordu. Conte’nin varisi olmak için pek uygun görülmeyen Allegri’yi resmi imza törenine götüren araba taraftarlar tarafından tekmeleniyor hatta bazıları Allegri’nin arabasına tükürüyordu.
4 Kasım 2014
Juve için Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkış bir kez daha riske girmişti. Ancak o anda Allegri cesurca bir hamleyle kendini takıma benimsetme ve ipleri ele alma zamanının geldiğine karar verdi. Conte’nin bıraktığı mirasa saygıda kusur etmeyen Allegri, Olimpiakos maçı öncesinde sistemi değiştirdi. Denenmiş ve işlerliği kanıtlanmış 3-5-2’den 4-3-2-1’e geçti ve Torino’daki maçta 2-1 geriye düşen takımının durumu 3-2’ye getirişini keyifle izledi.
18 Mart 2015
Juventus, Dortmund’u 3-0 mağlup ederek sonunda kıtayı ayağa kaldıracak bir sonuç alıyordu. Bu zafer, artık geri döndüklerinin duyurusuydu ve herkese Avrupa’daki aksaklıkların bittiğini gösteriyordu. Takım için çığır açan bir andı. Taktik açıdan mükemmeldi. Alvaro Morata’nın sahneye çıkışı ve Carlos Tevez’le kurduğu gelişime açık partnerlik, takımdaki olumlu havanın temelini atıyordu.
En önemlisi de, bu durum mevcut oyuncu grubuna müthiş bir inanç aşılamıştı. Monaco’da 12 yıl sonra ilk defa çeyrek finale yürürken de, Real Madrid’e karşı Bernabeu’da sinirlerine hakim olmaya çalışırken bu inanç hep takımın yanındaydı. Ayrıca bir ‘kader hissi’ de Dortmund’daki maçın ardından oyuncular arasında yayılmaya başlamıştı. Juventus için Berlin yolu Dortmund’dan geçiyordu. Tıpkı dokuz sene önce Dünya Kupası’nda Buffon, Pirlo ve Barzagli gibi isimlerin yaşadığı gibi… Asla böyle soyut bağlantıların kendine bir hayat yaratabileceği ihtimalini unutmayın.
6 Haziran 2015
Yalnızca bir takım, lig, kupa ve Şampiyonlar Ligi’ni içeren üçlü bir şampiyonluk paketi elde edebilecek. Barcelona daha önce bunu yapmıştı. Juventus ise aynı başarıya 1973’te çok yaklaşmıştı. Cumartesi günü oynanacak maçın açık bir favorisi var. Ancak tükenmiş hâldeki Milan, 1994 Atina’da Johan Cruyff’un Barça’sını şoke edebildiyse neden Yaşlı Hanımefendi de zoru başarmasın?
Old Trafford’daki finalin üzerinden 12 yıl geçti. Juventus, kaptanıyla birlikte yeniden en üst seviyede. Artık zamanda bir halkayı tamamladıklarını söyleyebiliriz. Ama bir de şampiyonluk gelir mi?
*Çeviri: Emre Gürkaynak (@emregurkaynak)