Arsene Wenger bundan bir hafta önce Alex Oxlade-Chamberlain hakkında çok parlak şeyler söyledi. Henüz Liverpool maçı oynanmamıştı ve onu ikna edebileceğinden emindi. Ox’u kulüpte tutmak istediğinden ve gelecekte takımı onun etrafında kurmak istediklerinden bahsetti. Çünkü Arsene böyle biri. En son ana kadar sizden vazgeçmiyor, Jack Wilshere’e hâlâ bir şans daha vermek istedeğinden söz edebiliyor. Çünkü Arsene o yaşlardayken, birileri ona o şansı vermişti. Ve bunun ne kadar önemli olduğunu hiçbir zaman unutmak istemedi. Çok fazla röportaj vermiyor, henüz hakkında doğru düzgün bir kitap dahi yazılmış değil ama her daim ilgi çekici birkaç satırın olduğu basın toplantılarında veya Fransız basınına olan konuşmalarında, bir şekilde bu histen bahsetmeyi başarıyor. İki yıl önce L’Equipe’e verdiği devasa röportajda şöyle söyledi: “Sokaklar, onlara güvenecek birini bulma şansına erişememiş yetenekli insanlarla dolu. Bu kişi ben olabilirim.”
Arsenal resmi internet sitesinde son çıkan röportajında yine aynı şeylerden bahsediyor. Futbolcu olmayı nasıl başlamıştı? Bilmiyor. Bunu başarabileceğinden emin değilmiş ve ekonomi okumaya devam etmiş. Ama sonra karşısına Max Hild çıkıyor. Bu isimle ilk kez beIN’e verdiği röportajda karşılaşıyorum. Max ve Arsene’in dostluğunun ömür boyu sürdüğünü öğreneceğim. Çünkü Max, Arsene’e ilk profesyonel kontratını veren futbol antrenörü olmanın ötesinde biri. Ona hayatının şansını verdi ve genç bir adamken onunla ilgilenmekten asla vazgeçmedi. Tüm bunlar Wenger için çok değerli. İkili ilişkilere önem veriyor ve oyuncularının futbol dışındaki hayatlarına da dokunabilmek istiyor. Bu yatırımın karşılığında tek beklentisi ise o şansın ne kadar değerli olduğunu hissettiklerini görebilmek. Bazı oyuncular, her şeye rağmen bu şansa o denli anlam yüklemediler. Oxlade-Chamberlain, o oyunculardan biri.
Niçin böyle olduğunu anlamaya başladığımı sanıyorum. Thierry Henry de Oxlade gibiydi. Çünkü Wenger’in ona verdiği şansın dışında da harika bir oyuncu olabileceğini düşünüyor olabilirdi. Patrick Vieira, duyduğu büyük saygıya rağmen Wenger’in en büyük hayranlarından değildi. Şu anda televizyonda yorum yapan eski Arsenal oyuncularından en çok Ian Wright’ın sesi çıkıyor. Çünkü gelmiş geçmiş en yetenekli İngiliz golcülerden biriydi. Arsene’in naifliği onların canını sıkıyor. Haklı olabilirler. Olan biteni artık herkes üzülerek seyrediyor. Ama Martin Keown, Tony Adams veya George Weah hiçbir zaman Arsene’i bu şekilde eleştiremediler. Adams’ın Donald McRae’ye verdiği röportaj gerçekten çok garipti. Onun hakkında en berbat şeyleri söylemek istiyor ama sürekli bir yerde kendini frenliyordu sanki. Çünkü Adams’ınki, Wenger’in etki edebilmiş olduğu hayatlardan biri. Burada daha farklı bir ilişki var, belki biraz daha Max ve Arsene’in arasındaki gibi. Alkol ile başı dertte olduğu vakitler Wenger’in söyledikleri, ilişkilerini karşılıklı saygıdan biraz daha öteye taşımış olabilir mi? Buna sevgi diyebilir miyiz? Keown, “İnsanlar bu sözcüğü kullanmak istemiyor ama Wenger’in sizde yarattığı etki bu oluyor” demişti. Weah, Wenger’in kazanması için sahada dizini bile kırabileceğini söyledi. Çünkü ırkçılık doruk noktasındayken onunla oğlu gibi ilgilenmişti.
Oxlade-Chamberlain’in ayrılığı Wenger için öncelikle bu yönüyle yaralayıcı olmalı. Onu çok genç yaşta transfer ettiler ve herhangi bir takımın harcayacağından çok daha fazla zaman harcadılar. Tam da fiziksel ve mental olarak zirveye çıktığı bir çağda, kariyerinin en iyi sezonunu geçirdikten sonra bir rakip takımın yolunu tutmaması gerekirdi. Wenger bir hafta önceki o iyimser basın toplantısında, Oxlade’i kulübün değerlerini sonrakilere aktaracak biri olarak tanımlıyordu. Onunsa kulübe veya Wenger’e böyle bir bağlılık duymadığı ortaya çıktı. Yine de böyle bir hayal kırıklığını ilk kez yaşıyor sayılmaz. Ayrılık sebepleri farklı olsa da van Persie ve Fabregas’in ardından da benzer şeyleri hissetmiş olmalı. Bu oyuncular zirveye çıkmışlardı, daha büyük kulüplerde oynamak istiyorlardı ve Arsenal’in de o sıralar onları ikna edebilecek bir finansal kapasitesi bulunmuyordu. Chamberlain’in durumu ise farklı. Arsene Wenger’in onu sağ kanat oyuncusu olarak kullanmasından rahatsız. Arsenal ile başarılar kazanamayacağına inanmamasından ziyade, Wenger ile daha büyük bir oyuncu olamayacağını düşündüğünden ayrılıyor. İşte bu gerçekten farklı.
Oxlade-Chamberlain’in ayrılık haberleri ilk çıktığında onun Chelsea’ye gideceği yazılmıştı. Makul olan da bu diye düşünüldü, çünkü Conte tüm yaz boyunca Moses’a alternatif bir oyuncu aramıştı. Ama sürpriz bir şekilde Chelsea’ye gitmeyi reddettiği ortaya çıktı. Arsenal’den zaten o pozisyonda oynamak istemediği için ayrılıyordu, niyetinde ciddiydi. Liverpool’un hemen ardından karşı bir teklif yapması ve transferin kısa sürede bitmesi de yine bir parça sürpriz oldu. İki sebepten ötürü. Birincisi, Klopp’un yaptığı bir transfer açıklamasıyla ilgili. “Eğer yeni oyuncular getireceksek, bu onları gerçekten istediğimiz için. B, C veya D planlarımız yok; sadece A planını uyguluyoruz” demişti. Klopp’un ne kadar ciddi olduğunu da tüm yaz sadece van Dijk’ın peşinden koşmalarından ve Keita’yı alabilmek için bir sene bekleme zahmetine girmelerinden anlayabilirdik. O hâlde Oxlade’i gerçekten istiyorlardı, üstelik oyuncunun talebi bu kadar netken. İşte ikinci sebep de bu: Demek ki gerçekten de onu orta sahada kullanmayı akıllarından geçiriyorlar ve bu birçok insana mantıklı gelmiyor.
Oxlade-Chamberlain bir önceki sezon ciddi bir gelişme göstermiş olmasına karşın hâlâ önemli bir kesimi ikna edebilmiş değil. Çünkü son paslarda iyi değil, çünkü çok değerli bir golcü sayılmaz, çünkü oyun zekasını tartışabiliriz ve doğrusunu isterseniz, muhteşem atletizmi ve farklı pozisyonlarda oynayabilme yeteneği haricinde kayda değer bir özelliği olmadığı düşünülüyor. Kişisel olarak bu kadar umutsuz değilim. Dahası, bir önceki sezon atladığı en önemli eşiğin mental olduğunu ve bu yaz böyle bir karar almasında da bu yeni kazandığı olgunluğun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Merkezde oynamak istediğini senelerdir dillendiriyor ve artık kendini hazır hissediyorken, potansiyelini gerçekleştirebileceği en uygun takım sahiden de Liverpool olabilir. James Milner’ın da benzer taleplerle transfer olduğu şakaları hemen yapılacak ama iki oyuncunun stilleri birbirine pek de benzemiyor.
Alex Oxlade-Chamberlain muhteşem bir geçiş hücumu oyuncusu olabilir ve bunun emarelerini henüz 2014 yılında göstermeye başlamıştı. Arsenal’in ilk maçta turu verdiği, ikinci maçların hiçbir değer teşkil etmediği tipik Bayern maçlarından birinde, merkezde muazzam işler yaptı. O maçtan görüntülerini size izletmeyi gerçekten isterdim. Müthiş bir patlayıcılığı vardı, topu son hızla rakip kaleye taşıyordu. Arsenal’in dominasyonuyla geçen maçlardaysa daha farklı bir rol üstlenmek durumunda kalıyor ve ondan kanatta daha kısıtlı bir alan içinde yaratıcı oyuncu görevini üstlenmesi bekleniyor. Bunu başaramadı. Potansiyelini tam manasıyla yansıtabilmesi için merkeze geçmesi gerektiğini en başından beri Wenger de söylüyor, son olarak birkaç ay önce tekrar etti. Kanatta oynama deneyiminin, ona orta saha olarak kazandıracaklarından bahsetti. Daha önce yapmadığı bir şey değildi, yakın zamandan bir örnek olarak merkezde zorlandığında Ramsey’i de kenarlara çekmişti. Ama Ox daha fazla beklemek istemiyor. Liverpool’un orta sahasındaki artan rekabetin içinde var olabilmesi için repertuarına yeni şeyler eklemesi, patlayıcılığının yanında biraz daha frene basmayı öğrenmesi gerekecek. En kötü ihtimalle, çok fazla kulvarda yarışacak Liverpool için farklı pozisyonlarda kullanılacak değerli bir yerli oyuncu opsiyonu olacak. Milner gibi. Umarım bundan daha fazlası olabilir.