“İstediğimizi yapmak ilk basamaktır; diğer insanların da bizim istediğimiz şeyi istemesini sağlamak ikincisi.” Portekizli yazar Gonçalo M. Tavares, kendine has romanı Teknik Çağında Dua Etmeyi Öğrenmek’in kahramanı Lenz Buchmann’ı böyle tanımlıyor. Kitap boyunca bir insandan çok bir makineyi andıran, en ufak bir duygu belirtisi göstermeyen, bir doktor ve siyasetçi olarak başarıdan başarıya koşarken bir neşter ve silahı andıran Lenz’i bundan daha iyi bir cümleyle anlatmak da imkansız.
Peki ya Chris Froome? 2017 Fransa Bisiklet Turu’nun sonu yaklaşırken zafere çok yakın olan Britanyalı bisikletçi de böyle tanımlanabilir mi? Son birkaç gündür bir yandan yarışı izleyip bir yandan da romana göz atarken bunu düşünüyorum. 2013, 2015 ve 2016 Fransa Bisiklet Turu’nu kazanan Froomey hakkında bugüne dek zaten onlarca farklı tanım yapıldı; kimi suçlayıcı ve şüpheli bir tavırla, kimi övgü dolu satırlarla. Ama Team Sky’ın lideri, bütün her şeye rağmen, bir kapalı kutu kalmaya devam etti. Bu yıl da dördüncü sarı mayosuna giderken onu yeniden anlamaya çalışıyoruz. Elimizde yepyeni etaplar, ataklar, tartışmalar, malzemeler ve keşkeler var. Başkalarının keşkeleri…
1
Bisiklet bireysel bir spor mudur yoksa takım sporu? Lance Armstrong, yeni bisiklet podcast’inde bir dinleyicisinden gelen bu soruyu yanıtlamadan önce kısa bir süre duraksadı. Akabinde “Kesinlikle takım sporu” dedi. Ona göre yol bisikletinde, bilhassa Fransa Bisiklet Turu gibi büyük bir yarışta, aslında bazen unutsak da, işler takımlar üzerinden şekilleniyordu. Başarıya gitmenin en büyük sırrı en başta güçlü bir takıma sahip olmaktı. “Ama” diyordu Lance, “Champs-Elysees’deki podyumda tek başınıza dikiliyorsunuz, takım hâlinde değil.”
Liderliğe giden en büyük yol da buradan geçiyor. Kendi bireysel amacınızı bir takım hedefi hâline getirmek, karmaşık olan şeyi basite indirgemek. Chris Froome bunu iki taraftan da yaşayan bir adam. 2012 Fransa Bisiklet Turu’na Bradley Wiggins’in domestiği olarak gelip liderine dağlarda sonuna kadar hizmet eden ama bir noktada isyan bayrağını çeken bir bisikletçi olarak kamuoyunun ilgisini çekmişti önce. Britanya’ya Fransa Bisiklet Turu zaferleri getirmek isteyen Team Sky’a “Ben daha güçlüyüm” mesajını vermişti ve geleceğin üzerine inşa edilmesini sağlamıştı.
Bu, Lenz Buchman’a isnat edilen yukarıdaki sözü karşılıyordu. Chris Froome, bisikletin asırlık lider-domestik ilişki zincirini kıranlardan biri olmakla yetinmemiş, daha sonra kendisinin yaptığı şeyin ona yapılmamasını sağlamıştı. İlk zaferi olan 2013 Fransa Bisiklet Turu’ndan bu yana Richie Porte, Geraint Thomas, Wouter Poels, Michal Kwiatkowski, Mikel Landa gibi muazzam, her biri olağanüstü yeteneklerle donatılmış yıldızların hizmetini almıştı. Bunlar arasında kendi başlarına Fransa Bisiklet Turu kazanma ihtimali olan bisikletçiler yer almasına rağmen hiçbiri Team Sky forması giyerken Froome’a üst düzey bir tehdit yaratmamıştı. Örneğin bu yıl Landa aslında yarışı kazanma potansiyeli olan bacaklara sahip olduğunu gösterse de tam olarak bir isyan bayrağı çekmemiş, gereken noktalarda liderinden yardımını esirgememişti.
Chris Froome’u başarıdan başarıya koşturan düzen böyle kurulmuştu. Kesinlikle göz ardı edilmemesi gereken iddialar ve şüpheler bir kenara, pelotondaki diğer takımlardan çok daha yüksek bütçelere ve imkanlara sahip olan Team Sky bunu çok akıllıca kullanmış, Kwiatkowski gibi bir dünya şampiyonundan dağ domestiği yaratmayı başarmıştı. Bu bir piramitti ve her basamaktaki yüksek paralar iştah açıcıydı. Ama bütün bu maddi gücün yanında piramitin tepesine konulan adam olan Chris Froome da kibar, sakin, sessiz görüntüsüne rağmen, patronu Dave Brailsford ile birlikte bu otorite ve güven zincirini idare etmesini biliyordu.
Team Sky dağlarda muazzam çalışan, rakiplerini yüksek tempoyla silkeleyen, Nairo Quintana, Alberto Contador, Romain Bardet gibi isimlerin ataklarını panik yapmadan yüksek kadansla karşılayan ve en sonunda Froomey’ye ideal atak için fırsat yaratan bir taktikle yola koyulmuştu. Wiggins’in aksine patlayıcı bir atağı olan Kenya asıllı Britanyalı bisikletçi, 2013’te Mont Ventoux’da, 2015’te ise La Pierre-Saint-Martin tırmanışındaki ataklarıyla masaya yumruğunu vurmuş, zamana karşılardaki müthiş performansının yanında ilk iki sarı mayosunu o dağlarda kazanmıştı. Kaybettiği 2014 ise ona bir ders öğretmişti. Fransa Bisiklet Turu’nu düzlükte, daha her şeyin başında, ilk haftada kaybedebilirdiniz.
2
Bir makine olarak başarıya giden düzenin lideri olan Chris Froome 2016 ile birlikte yepyeni bir yola girmişti. Artık yaşlanıyordu ve rakipleri de güçlenirken yeni yollar bulması gerekiyordu. Ayrıca; bisiklet seyircisinin ve en başta Fransızların kalbini çalmak için kazanmanız yetmiyordu, duygusal ve içgüdüsel olmanız da gerekiyordu. Geçen yıl çapraz rüzgarların damga vurduğu Montpellier’de ve inişte atak yaptığı Bagneres-de-Luchon’da Froome da buna uygun olarak farklı yönlerini göstermiş, iniş atağı sonrası mikrofonlara “Benim sevdiğim bisiklet bu. Bugünkü atak, bisiklete başladığım ilk günleri bana hatırlattı” demişti. Yani, o bile bazen zincirlerini koparıyordu. Organizasyonun bana göre oldukça tartışmalı ve hatalı bir kararla sarı mayoyu ona geri verdiği 2016 Mont Ventoux’da ise en büyük numarasını çekmiş, koşmuştu.
Elbette bu değişimi bir hayli pragmatikti, takımı da kendisi de eski patlayıcı ataklarla kazanmanın artık mümkün olmadığını görüyordu. Alberto Contador döneminin bitişiyle sahneye çıkan Chris Froome 1989-1990-1991 jenerasyonundan yeni yıldızlarla sık sık karşıya geliyor; onların zayıf takım taktiklerinden ve henüz olgunlaşmamış yarış bilgilerinden faydalanıyordu. Biraz da psikolojilerinden… Bilhassa bu yılki performansı zihinsel olarak da yarışın nasıl yönetilebileceğinin en büyük kanıtıydı. Froome ilk günden itibaren genel klasmandaki rakiplerinin üzerinde büyük bir baskı kurdu ve onlara 2017 Fransa Bisiklet Turu’nu kazanabileceklerine dair pek de fazla umut vermedi. Aslında kazanabilecekleri yerlerde bile…
Yarış içindeki birkaç simge an bunun göstergesiydi. Mesela çok konuşulan 9. etap. Mont du Chat inişinde atak yapan Romain Bardet, Richie Porte’un kazayla yarış dışı kaldığı günde sarı mayoyu kazanabilirdi. O an Rigoberto Uran, Fabio Aru ve Jacob Fuglsang’ın kafasında ise doğal olarak kendi amaçları vardı ve bütün çalışmayı Froome’a bırakıp onun yıpranmasını sağlamak yerine Froome ile beraber çalışarak Bardet’yi yakalamayı tercih ettiler. O tercihleri, 2013 İspanya Bisiklet Turu şampiyonu Chris Horner’ı çok sinirlendirmişti. Horner, akşam saatlerinde Twitter hesabından şunları yazacaktı: “Basit bisiklet yarışı taktikleri: 1- Lideri izole edin. 2- İzole edilen liderle birlikte çalışmayın. 3- Zaman kazanmak için izole edilen lidere saldırın.” Devamında ise şunları ekliyordu: “Eğer o lider daha önce üç kez Fransa Bisiklet Turu’nu kazanan biriyse ikinci ve üçüncü adımlar çok daha kritik hâle geliyor.”
İkinci anımız, Peyragudes tırmanışıyla biten 12. etaptan. Fabio Aru ve Romain Bardet’nin 300 metrede Chris Froome’a 20 saniye fark atabildikleri gün ikili için hem özel bir başarıydı hem de bir pişmanlığın resmi… Bardet ve Aru gün boyu aslında Team Sky treninin arkasında kalmıştı. Froome’un domestikleri etabın başından sonuna kadar muhteşem çalışmış, hatta Landa tırmanışın sonunda Froome’u geride bırakmıştı. Ama hem Froome’un duygularını asla belli etmeyen tavrı hem de takımının demir yumruğu Britanyalı bisikletçinin o gün bireysel olarak aslında zayıf ve kırılgan olduğunu saklamasını sağlamıştı. 10 yıl önce Fransa Bisiklet Turu’nu kazanmaya çok yaklaşan Michael Rasmussen etap sonunda bu pişmanlığa vurgu yapıyor, erken bir atağın daha büyük bir fark getirebileceğine inandığını söylüyordu.
Üçüncü an ise Le Puy-en-Velay’a giden 15. etapta geldi. AG2R La Mondiale’in baskısı sonrası rüzgarla da birlikte geride kalan Chris Froome bir de mekanik sorun yaşadı ve finişe 30 kilometre kala durmak, bisikletini değiştirmek zorunda kaldı. O an, Bardet-Uran-Aru grubuyla Froome arasındaki fark 45 saniyeye kadar çıkmıştı ve atak yapma, üçlü bir grup olarak çalışarak bunu arttırma şansları da vardı. Bunun yerine ilginç bir tercih yaptılar ve tempoyu ayarlama, grubu yönetme işini tamamen AG2R La Mondiale domestiklerine bıraktılar. Arkada Landa ile birlikte iyi çalışan Froome için büyük bir rahatlama demekti bu.
Team Sky’ın lideri, en büyük yardımcısıyla birlikte farkı kademeli olarak kapattı ve dağın zirvesinde rakiplerine yetişti. Üç kez Fransa Bisiklet Turu’nu kazanan Greg LeMond o akşam yaptığı açıklamada bunun ne kadar büyük bir hata olduğunu ifade ediyordu. “Hayatlarının fırsatını kaçırdılar” ifadelerini kullanan ABD’li efsane sözlerini şöyle sürdürüyordu: “AG2R iyi çalıştı ama bir noktada lider olarak tek başınıza gitmeniz gerekir. Eğer bunu yapmazsanız Chris Froome’u geride bırakmanız mümkün olmaz. Onlar bunu ıskaladılar.”
3
Kısacası, üç hafta boyunca süren, dağların tepelerin aşıldığı Fransa Bisiklet Turu gibi büyük yarışların galibi aslında son derece ufak detaylarla belirleniyor. Elbette bütün takımlar kendi bütçelerine uygun kadrolar kuruyor ve taktikler geliştiriyor. Ve arada, bazı talihli anlarda, Chris Froome gibi kazanmayı alışkanlık hâline getiren bir bisikletçiyi ve takımını mağlup etme fırsatı da ellerine geçiyor. Çok küçük aralıklarda bunu görebiliyor, çok anlık hareketlerle de bunu değerlendirebiliyorlar. Romain Bardet, Fabio Aru ve Rigoberto Uran da yarış boyunca harika işler yaptı ama son kritik zamana karşı etabı yaklaşırken istedikleri saniyeleri elde edemediler. Daha iyisini yapabilirler miydi? Muhtemelen, evet. Fırsatlar, analizler, hamleler ve araba devrilince yol gösterenler hiç bitmez.
Aslında 2017 Fransa Bisiklet Turu da bitmedi. Kağıt üzerinde önümüzde hâlâ birkaç etap daha var. Ve elbette bu süreçte hiç beklenmedik şeyler yaşanabilir. Tek bir kaza, mekanik sorun veya yağmur her şeyi değiştirebilir. Ama meselemiz bu da değil. Chris Froome halihazırda üç kez Fransa Bisiklet Turu’nu aldı. Dördüncüsünü alabilir veya tarihi bir sürpriz sonunda pazar günü alamayabilir. Bu gerçekten de mühim değil. Esas meselemiz bir insan ve makine olarak Britanyalı sporcunun bisiklet dünyasında yarattığı korku, şüphe, üstünlük duygusu, tekdüzelik hissi, saygı… Meselemiz teknik çağında Chris Froome’u izlemenin düşündürdükleri…