Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

Saha DışıOfisten Öneriler #12

Pazar günleri, Socrates ofisinden bir isim izlediklerini, dinlediklerini, okuduklarını ve beklediği spor organizasyonlarını bir yazı haline getirerek okuyuculara sunuyor. Yeterince ofiste bulunduğuma kanaat getirilmiş olacak ki, bu hafta görev bana devredildi. Ne izledim? Hazır Better Call Saul bu haftayı Memorial Day nedeniyle boş geçmişken ve Fargo‘nun yeni bölümü henüz gelmemişken Netflix’in amiral gemilerinden House of Cards‘ın yeni sezonunu izledim. Spoiler yeme korkusuyla sizi maraton yapmaya iten Netflix’in sezonları aynı gün yayınlama huyu bir yana, House...

Pazar günleri, Socrates ofisinden bir isim izlediklerini, dinlediklerini, okuduklarını ve beklediği spor organizasyonlarını bir yazı haline getirerek okuyuculara sunuyor. Yeterince ofiste bulunduğuma kanaat getirilmiş olacak ki, bu hafta görev bana devredildi.

Ne izledim?

Hazır Better Call Saul bu haftayı Memorial Day nedeniyle boş geçmişken ve Fargo‘nun yeni bölümü henüz gelmemişken Netflix’in amiral gemilerinden House of Cards‘ın yeni sezonunu izledim. Spoiler yeme korkusuyla sizi maraton yapmaya iten Netflix’in sezonları aynı gün yayınlama huyu bir yana, House of Cards arka arkaya bölümleri sıralamak için ideal dizilerden biri. 13 bölüm yaklaşık 45-50 dakika aralığında en az iki gününüzü işgal etmeye her sezon olduğu gibi hazır. Sinematografi belki Mr.Robot kadar göze batar biçimde kullanılmasa da Beyaz Saray ve Washington D.C.’nin insanı köşeye sıkıştıran üslubunu görsel dilde de aynı tutarlılıkla görüyoruz. Zaman zaman rol çalanlar olsa dahi Kevin Spacey ve Robin Wright’ın arasında bir seçim yapmak, dizinin yıldızı görmek mümkün değil. İlk dört sezonu izlediyseniz ne beklediğinizi biliyorsunuz, oyunculuk anlamında da bu beklentilerinizi fazlasıyla karşılayacak bir sezon var karşınızda. Fakat en büyük eksiklik dizinin yaratıcısı ve ilk dört sezon ipleri elinde bulunduran Beau Willimon’ın bu sezonda görev almaması. Dizinin gidişatı, sansasyon yaratma ihtiyacı ve kendisinin biraz abartılmış bir versiyonuna dönüşmesi bir sonraki sezonu beklerkenki sabırsızlığı azaltacak gibi. Piyasadaki pek çok işten hâlâ kat kat üstün olmasına karşın, bu seviyedeki dizilerin kendilerine karşı sorumlulukları oluşuyor izleyicinin gözünde. Her sezon daha iyiye gitmeyi başaranlar en fazla üç-dört taneyken, House of Cards izlenirliğini korumasına rağmen biraz eski tılsımından uzak bir görüntü vermiş. Yine de House of Cards, bu sezon izleyeceğiniz en kaliteli işlerden olacaktır.

Ne Dinledim?

Fargo‘nun adını geçirdikten sonra müziklerinden bahsetmek olmaz. Genellikle albüm dinlemek gibi bir yararlı alışkanlığım yoktur, dinleme geçmişime bakıldığında birbirinden alakasız parçaların yer aldığı müzik seansları görürsünüz. Fargo‘nun yeni sezonunda bunu biraz kırdım, yine de tam olarak kurallara uyduğunu söyleyemeyiz. Jeff Russo’nun orijinal soundtrack’lerinin yanında, bir Spotify kullanıcısının hazırladığı ve her hafta yeni bölümlerdeki parçalarla güncellediği listeyi sıklıkla açıp dinliyorum, dizinin son sezonu olduğu artık neredeyse kesinleşen üçüncü sezon bittikten sonra da Fargo listelerine göz gezdirmeyi ihmal etmeyeceğim. Listeden iki favorim var: Biri Adriano Celentano’nun adını bir yere bakmadan yazabilmekten aldığım keyif kadar anlamsız şarkısı Prisencaulinensinainciusol, diğeriyse Lambert, Hendricks & Ross’un Moanin’ parçası.

Ne Okudum?

Bilen bilir, Ali Çolak derginin dış kaynaklardan ilginç yazılar bulma sorumlusudur. Bana bir süre önce Pocket’ı da önermişti. Onu da bir türlü düzenli kullanamadım. Dolayısıyla “Okurum bir ara” diye tarayıcıma kaydettiğim bir Wired yazısını, Inside the Hunt for Russia’s Most Notorious Hacker‘ı yazı çıktıktan yaklaşık iki buçuk ay sonra okudum. Eli silah tutanlardan daha tehlikeli ve popülerleşen klavye başındaki banka soyguncularını, üzerine hükümetlerin tıpkı bir dönemin ajan filmlerindeki gibi, ama artık sanal bir gerçeklik üzerinde işleyen bu hacker’ların canı sıkılan bilgisayar meraklılarından profesyonel bir örgüte dönüşmelerini derli toplu, bilgisayardan anlamayana bile anlatabilen hoş bir iş. İşin teknik kısmına hakim olmanıza gerek kalmadan, longform olmasına rağmen dikkatinizi dağıtmadan eksiksizce konuyu aktarması da cabası.

Bir de Herbert von Karajan’ın Porsche aşkını araştırırken denk geldiğim bir yazı okudum. Porsche’nin adını seyyahların koruyucu azizi St. Christopher’dan alan ve elli yılı aşkın süredir çıkan dergisi Christophorus’un Nisan-Mayıs 2008 sayısı için, Thomas Schulz yazmış. Karajan’ın ilk Porsche’si, fabrikaya özel yapım otomobilleri için sıklıkla uğradığında uyandırdığı heyecan, detaylara hakimiyeti ve bitmek bilmeyen merakıyla birlikte Salzburg’un çıkardığı en büyük orkestra şefinin yüzüncü yaşı şık bir yazıyla kutlanmış.

Ne Bekliyorum?

Mugello. Nicky Hayden’ın motosikletlerinden oluşacak bir geçit töreni, Valentino Rossi’nin antrenmanda geçirdiği sakatlık, Ducati’nin ve Lorenzo’nun normal şartlarda bir şeyler başarabilme ihtimali ve her zaman olduğu gibi aklı başında olan insanların pek uğramadığı tribünler… Bu yıl İtalya Grand Prix’sini çevreleyen pek çok farklı hikaye var. Mugello’yu izlemek için normalde de pek çok sebebiniz olmalı, ama bu yıl özel bir hava olacak. Biraz buruk, biraz canı yanan, biraz başarıya aç sürücülerle dolu Pazar günü, herkesin aklının bir köşesinde Hayden da yarışacak.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler