Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

YorumSahnenin Arkasındakiler

İtalya Bisiklet Turu’nda ilk hafta yoğun bir genel klasman mücadelesine sahne oldu. Fakat Giro’da pembe mayodan daha başka şeyler de var.

Otur ve bekle. İtalya Bisiklet Turu gibi üç haftalık yarışları kazanmanın yolu genelde buradan geçer. Beklemek, sabretmek, rakiplerini kollamak, takım arkadaşlarını tırmanışlarda sonuna kadar kullanmak ve en doğru yerde, dağın en dik yerinde atağını yapmak. Şampiyonluk, çoğu zaman bu formüllere bağlı kalanlara gelir.

2015 İtalya Bisiklet Turu, ilk haftası itibariyle çok zevkli, garip bir yarış ve bunun genel klasman için savaşanların arasındaki mücadele ile pek de ilgisi yok. Genelde, pembe mayo rekabetinin ya da Fransa Bisiklet Turu zamanı geldiğinde sarı mayo savaşının her şeyden önemli olduğunu düşünürüz. Yıldız isimlere odaklanır, yarışları onların üzerinden takip etmeye çalışırız. Fakat şu ana kadar Giro d’Italia’yı zevkle hâle getiren bunun dışındakiler. Ekrana birkaç saniye gelen, kaçış gruplarında tanıştığımız ve gazetelerde pek yüzlerini görmediğimiz adamlar.

Biraz geriye dönelim. Bu seneki Giro’nun parkuru ilk açıklandığında yapılan yorumlar, organizasyonu düzenleyen RCS Sport’un başarısız bir iş çıkardığı yönündeydi. İtalya Bisiklet Turu denildiğinde akıllara gelen tırmanışlardan neredeyse hiçbiri alınmamıştı ve bu “Acaba dümdüz, sıradan bir üç hafta mı geçecek?” korkularını beraberinde getiriyordu. Lakin öyle olmadığı birkaç gün içinde ortaya çıktı.

Başlar başlamaz takım zamana karşıda farkını hissettiren Orica-GreenEdge ilk haftaya damgasını vuranlar arasında yer aldı. Önce Simon Gerrans giydi pembe mayoyu, peşinden sıra Michael Matthews’a geldi. Önümüzdeki 10 yılda benzeri birçok eyleme imzasını atacak olan Avustralyalı, Sestri Levante’deki zorlu sprint finişini almayı başardı. Sprintleri ikinci etaptaki Elia Viviani zaferiyle açmıştık ve ondan sonraki etaplar Matthews’ın dışında Andre Greipel’in Castiglione Della Pescaia’da, Diego Ulissi’nin Fiuggi’de kazandığı sprintlere şahit oldu.

Esas eğlenceyi yaratan ise kaçış gruplarının etkili olduğu dağlık günlerdi. Yarışı sıradan olmaktan çıkaran isim ise Davide Formolo oldu. Daha ziyade, dördüncü etap. Chiavari’den Le Spezia’ya giden gün, Büyük Tur organizatörlerine ders niteliğindeydi. Zira bir kez daha son yıllarda gözümüze çarpan bir gerçeğin farkına vardık. Kısa etap tasarla ve gerisini bisikletçilere bırak. 150 kilometrelik etap, gerçek bir gerilla yarışıydı. Arka arkaya ataklar, büyük kaçış grupları, sürekli öne çıkanlar, arkaya düşenler. Bir saniyesi bile sessiz, sakin geçmedi ve sonuçta İtalyan basınının üzerine titrediği Formolo kazanan isim oldu.

Genç bisikletçinin hikâyesi İtalyanların sevdiği türdendi. Dedesinin yönettiği, aile mesleği şarap işine girmeyi seçmemiş, 5 yaşında binmeye başladığı, 7 yaşında ilk amatör yarışında mücadele ettiği bisikleti, üzüm bağlarında çalışmaya tercih etmişti. Babası da tutkulu bir bisikletçiydi, sadece bu işi profesyonel olarak yapmıyordu. Pazar günleri zevkine bisiklete biniyor, çocuklarına iki teker sevgisini aşılıyordu. Tipik bisiklet düşkünü geleneksel İtalyan ailesinden çıkan Davide de beklentileri boşa çıkarmıyordu. Beraber yarıştığı 30 kişilik kaçış grubunu alt etmiş, Contador, Aru, Porte gibi isimler arkadan gelirken atağını nihayete erdirmeyi başarmıştı.

Benzer senaryoların yaşandığı ve Formolo’nun takım arkadaşı Dan Martin’in kazandığı 2013 Fransa Bisiklet Turu dokuzuncu etabını hatırlatan bu “gerilla” gün, bir anlamda modern yarışlara yapılan bütün eleştirileri haksız çıkarıyordu. Bilhassa eski bisikletçiler, yenilerin pasifliğine takar, “Bizim dönemimizde böyle değildi” demeçleri vermeyi çok sever. Bernard Hinault’nun herhangi bir Fransız yetenekle ilgili açıklamasına baktığınızda bunu görürsünüz. Ya da etapların bitimine 100 kilometre kala televizyonu açtığını, fakat sonrasında hiçbir şey olmadığını görüp bahçesine gidip bakım işleriyle uğraştığını, sonra 10 kilometre kala tekrar ekran başına döndüğünü söyleyen Roger de Vlaeminck’in söyleşilerini okuduğunuzda bu küçümseyen bakışı hissedersiniz.

Bütün bu eleştiriler, her sporda olduğu gibi, normaldir. Herkes kendi döneminin daha iyi olduğunu, sonra gelenlerin işi berbat ettiğini düşünmek ister. Fakat 2015 İtalya Bisiklet Turu bize bisiklet yarışlarını neden izlediğimizi hatırlatan bir haftayı geride bıraktı. Sadece Formolo’nun zaferi değil, beşinci etapta bir başka genç bisikletçi Jan Polanc’ın kazandıran son atağı da, sekizinci etapta Campitello Matese tırmanışında Benat Inxausti’nin yaptığı akıllıca hamleler de ilk haftanın unutulmazları arasındaydı.

Yine de Formolo hepsinden fazla öne çıktı. İtalyan olması, basının ve halkın ondan gelecekte çok şeyler beklemesi, medya desteği elbette bunda etkiliydi. Fakat hepsinden öte, Formolo’nun kazandığı yarış modern bisiklet adına bir simgeydi. Baştan sona, 6 saat boyunca bizi televizyon başına hapseden, yaklaşık 40 atağın sonunda gelen zafer İtalya Bisiklet Turu gibi yarışları da neden sevdiğimizin kanıtıydı. Formolo’dan 22 saniye sonra içinde Contador, Aru ve Porte gibi isimlerin olduğu favoriler grubu geldi. O an, hiç kimse, pembe mayo mücadelesi üzerine konuşmayı tercih etmedi. Önce, geride kalan yarışın tadını çıkarmak gerekiyordu. Birkaç gün sonra ben hâlâ aynı durumdayım. Pembe mayodan zaten sürekli bahsediyoruz, biraz da o 22 saniye üzerine konuşalım.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Sıfır

Sıfır

4 sene önce
Kardeşlik ve Birlik

Kardeşlik ve Birlik

7 sene önce