Anadolu Efes’in yıldızı Shane Larkin EuroLeague’de tarihi bir sezon geçiriyor. Bayern Münih maçında attığı 49 sayı ile EuroLeague tarihinin bir maçta atılan sayı rekorunu belki de uzun yıllar kırılamayacak biçimde eline geçirmeyi başardı. Biz de Socrates Dergi’nin ‘Rekor’ konseptli Ocak 2020 sayısının (Buradan satın alabilirsiniz) sizlerle buluştuğu bu dönemde, Shane Larkin’den bu unutulmaz rekorun öyküsünü dinlemek istedik. Tek kişilik bir sözlü tarih gibi…
Bayern Münih maçından önce nasıl hissediyordun? Rutininde herhangi bir değişiklik var mıydı?
Oldukça iyi hissediyordum. Doğrusu, günlük rutinimde herhangi bir değişiklik yoktu. Güne başladığım saatten maç öncesi antrenmanına kadar her zaman yaptıklarımı yaptım. Maçtan önce, ısınma sırasında her zamanki gibi potaya yüz şut attım. Aslında karşılaşmadan hemen önce daha iyi hissetmeye başladım çünkü sadece on şut kaçırmıştım. Benim için iyi bir gün olacağını hissetmeye başlamıştım…
Bu sezonun başında, geçen yıl kıramadığın o rekoru kırabileceğini hiç düşündün mü? Bence, geçen sezon Barcelona maçında 37 sayı attığında, rekorun pek de farkında değildin.
Maçtan önce asla ‘‘Bugün rekor kıracağım gün, bugün rekoru kırmayı deneyeceğim gün’’ diye düşünmem. Sadece maçı düşünürüm, o günkü savunmayı geçmeye çalışırım ve takımla birlikte oynamamız gereken oyunu sahaya koyarız. Fakat bu rekor konusu tabii ki aklımın bir köşesinde duruyordu. Özellikle daha önce bu kadar yaklaştıktan sonra kesinlikle bir fırsat yakalayacağımı düşünüyordum. Fakat sorunuzun cevabına gelirsek; rekoru gerçekten biliyor muydum? Hayır. Çünkü Barcelona karşısında 37 sayı atmıştım, oyunun bitmesine birkaç dakika kala çok rahatlamış durumdaydım. Birkaç sayı daha gerekliydi. Rekorun 41 olduğunu bilmiyordum. Bilseydim, bu kadar yaklaşmışken onu kırabilme konusunda motivasyon sahibi olabilirdim.
O gün ilk şutu soktuğunda, farklı bir ritminin olduğunu düşündün mü? ‘‘Bugün eli çok sıcak’’ diye bir tabir vardır ya, bunun gerçek olduğunu düşünüyor musun?
Aslında bu, maç öncesinden başlıyor. Arka arkaya yaklaşık 35 şut soktum. 35 üçlük. Ve kendimi çok iyi hissediyordum. Maç başlayınca da hep o sıcaklıkta, o ritimde kaldım. Oyunun ilk setini hatırlayın, koç benim üzerimden bir oyun oynadı. Mükemmel bir hazırlanışla birlikte bana yaratılan şutu soktum. Kesinlikle kendimi ritme girmiş hissediyordum. İlk dört pozisyonda iki şut soktum ve Tibor Pleiss’a iki asist yaptım. Eğer oyuna böyle başladıysam, o gün şutlarımın gireceğini, paslarımın yerine ulaşacağını ve savunmada topları çalacağımı hissederim. Bu konuda da başarılı oldum çünkü maça böyle başlamam, kendime güvenimi artırdı. Tabii ki sıcak elli olmak konusuna inanırım. Bu kesinlikle doğru. Deneyimlerime bakınca da en azından maça sıcak başlıyorsam, ilk birkaç şutumu sokarsam biliyorum ki o gün güzel şeyler olacak…
Maçın hangi noktasında rekoru kırabileceğini düşündün?
Devre arasında soyunma odasına gittiğimizde, 25 sayı atmıştım. Asistan menajerle konuştum ve rekoru kırmama 16 sayı kaldığını söyledi. Ayrıca yine koç ekibinden de üç ya da dört üçlük sonra rekoru kırabileceğimi söyleyenler oldu. Bunu duyduğumda mümkün olabileceğine inanmaya başladım. İkinci yarıda da agresif oynamaya devam ettim ve rekoru kırmayı denedim.
Bir noktada tribüne baktın ve biriyle göz göze geldin. Bundan bahsedebilir misin?
Asistanıma bakıyordum. Çünkü daha önce sezon içerisinde yapabileceğim, başarabileceğim şeylerden bahsetmiştik. Ve bu rekoru kırmak da aslında onlardan bir tanesiydi. Bir gün ikimiz arabadayken o, bana bunlardan söz etmişti. Bunları yapabileceğimden, bu hisleri yaşayabileceğimi söylemişti. Her maçta orada olduğunu biliyorum. Ona doğru baktım ve göz göze geldik. Mimiklerle anlaştık. Çok mutlu olduğum anlardan biriydi.
Ergin Ataman seni biraz kenarda dinlendirmek istedi. Orada, aranızda nasıl bir diyalog geçti?
Koç beni oyundan almak istediği anda rekoru kırmak istediğim için zorlama şutlar attığımı söylüyordu. Birkaç şut kaçırmıştım ve işleri zorladığımı düşünüyordu. Üçlük çizgisinden hücum faul yaptırmış ve topu kaybetmiştim. O da beni oyundan aldı, rekora yaklaştığımı bildiğini ve sakinleşmem gerektiğini söyledi. Biraz su içip dinlenmemi ve rahatlamamı tembihledi. Dinlendikten sonra rekoru kırabilmem için gerekli setleri oynatacağını söyledi. Aramızda geçen diyalog buydu ancak rekora bu kadar yakınken kenara gelmiş olmak beni mutlu etmemişti. Ve bu da anksiyetemin artmasına sebep oldu. Geçtiğimiz sene benzer bir olay yaşamıştım ama o zaman rekordan pek haberdar değildim. Son dört dakikayı rahat geçirmiştim. Bu sene ise rekordan haberim vardı ama yine oyundan alınıyordum. Bu yüzden “Dört dakika kaldı, rekoru kırmak için dört sayıya daha ihtiyacım var” diye düşünüyordum. Beni oyundan aldığı zaman 38 sayım vardı sanırım, bu yüzden rekoru kırmak için sahada kalmak istiyordum.
41 sayılık rekoru egale ettiğinde ne düşündün? Bence ilk amaç, rekoru daha ileri taşımaktı…
Evet rekoru egale ettiğim an hemen skorborda baktım ve 41 sayıda olduğumu gördüm. Artık resmi olarak rekora sahip herkesle eşit konumdaydım. Tamamen oyuna odaklanmaya çalışıp rahatlığın beni ele geçirmemesi için gayret ettim. Çünkü ben bunu yapabildiysem birçok farklı oyuncunun da 41’e gelebilme şansının olduğunu biliyordum. Bu yüzden maça daha fazla konsantre oldum ve elimden geldiği kadar, 41 sayının üzerine ekleme yapmaya çalıştım. Eğer aradaki mesafeyi açabilirsem, o zaman benim rekorumu kırmak zorlaşacaktı. Aklıma gelen ilk düşünce buydu, 41 sayıya ulaştığım için mutluydum ama yeteri kadar tatmin olmamıştım. Çünkü gidebildiğim yere kadar gidip arkamda mesafe bırakmak istiyordum, böylece rekorum daha uzun süre kırılmadan kalabilirdi.
Maç bittiği anda neler hissediyordun? Maç sonunu tanımlayabilir misin?
Harika bir duyguydu. Tüm takım arkadaşlarım beni tebrik ediyordu. Rakip takımla el sıkıştıktan sonra hepsi gelip harika bir iş yaptığımı söylüyordu. Sonrasında genel menajerimiz geldi ve maç topunu bana hediye etti. Ardından anonsçumuz Mustafa gelip beni yanına aldı ve taraftarlara bir şeyler söylememi istedi. Verdikleri enerji ve destekten dolayı onlara teşekkür ettim. Son olarak sahada rakipten kimse kalmadığında takım arkadaşlarımın yanına zıpladım ve kutlama yapmaya başladık. İlk sıradaki tüm taraftarlarla bu anı kutladım. Maç sonrasında birçok iş beni bekliyordu. Birkaç maç sonu röportajı yapmak durumundaydım, soyunma odasına gidip duş aldım, birçok imza attım ve en sonunda arabaya oturup sakin kafayla düşününce asistanıma dönüp “Az önce neler yaşandı!” dedim. Tam olarak kavrayamamıştım. İnanılmaz bir gün, inanılmaz bir andı. Birçok farklı duyguyu daha dünmüş gibi hatırlıyor ve hepsini kucaklıyorum.
Kusursuz verimlilik performansı göstererek tam 49 sayı attın. Ve bunu tüm sezona yayacaksın gibi görünüyor. Geçen sezonlarla karşılaştırdığında, bu yıl bir farklılık hissediyor musun?
Tüm sezon boyunca verimli olmaya çalışıyorum. Takım arkadaşlarımın doğru oyunları oynayıp doğru şutları atmasına yardımcı olmak istiyorum. Büyük anlarda da sorumluluğu üstüme almaya çabalıyorum. Kesinlikle daha rahat ve güvenli hissediyorum. Profesyonel kariyerimde ilk defa ikinci sene aynı koç, aynı genel menajer, aynı antrenörler, aynı takım ve aynı takım arkadaşları ile birlikte oynuyorum. İlk sene hangi takımda olursanız olun iyi olabilirsiniz ama ikinci sene tekrardan gelip o rahatlığı ve dostluğu herkes arasında yakaladıktan sonra da başarılı olabiliyorsanız, gelişim gösterebilirsiniz. Her zaman için verimli olmak istedim ama özellikle bu sene daha verimli olmamın ve yaptığım şeyleri devam ettirmemin nedeni, buradaki ikinci sezonumu oynuyor oluşum. İlk defa bir takımda bu kadar rahat hareket edebiliyorum, herkes beni tanıyor, nasıl oynadığımı biliyor, destek veriyor. En iyi oyunumu çıkartmak için herkes bana yardımcı oluyor. Bu noktaya gelmemi sağlayan tüm takım arkadaşlarım ve koçlarıma teşekkür ediyorum.
Bu sezon EuroLeague’de bireysel performanslarda belirgin bir yükseliş var. Pek çok maçta 30 sayı üzerine çıkan oyuncular oldu. Pek çoğunda da senin imzan var. Son yıllarda EuroLeague’de bir değişim görüyor musun?
Kesinlikle görüyorum. Basketbol böyle bir oyun. Şu an ne kazanıyorsa, hangi plan işliyorsa insanlar bunu kopyalamaya çalışır. Hangi stratejiler işlerse diğer koçlar da bunları kullanır. Şimdilerde başarı iyi guard’lara sahip olmaktan geçiyor. NBA’de kazanan takımların hepsi iyi guard’lara sahip, Avrupa’da kazanan takımların hepsi iyi guard’lara sahip. Son birkaç senede takımlar oyuncularının sahada daha rahat davranmasına, geçişlerde pick&roll çıkışları erken hızlı şut imkânları bulmasına olanak tanıdı. Oyunu daha hızlı oynamak tempoyu yükseltti, belki zaman zaman kötü şutlar atabiliyorsun ancak şimdi oynanan oyun bu. Şu sıralarda hem NBA’de hem de Avrupa’da oynanan oyun, post-up’tan ziyade hıza dayalı bir oyun. Maçların daha yüksek sayılarla bitmesi de guard’ların daha çok şut denemesi, yaptıkları işlerde daha rahat hareket etmelerinden kaynaklanıyor. Eğer ki o gün eli sıcak kalıp yeteri kadar agresif de olursa, rekorluk maçlar bile çıkabiliyor. Kesinlikle geldiğim günden bu yana ligde bir değişim hissediyorum. Umarım oyun ve EuroLeague markası daha da büyümeye devam eder. Benim, Nando’nun ve Papapetrou’nun 39’u, Tyrese Rice’ın 41’i gibi patlayıcı performanslar umarım gelmeye devam eder. Böylece dünya pazarında daha heyecanlı ve çok daha rahat pazarlanabilecek bir marka yaratma şansınız da artar. Avrupa’daki basketbola bunun çok katkı sağlayabileceğini düşünüyorum ve umarım EuroLeague’i de en az NBA kadar dış ülkelerde tanınan bir lig yapma yolunda katkı sağlayabilirim.