Socrates Web Beta v1.0

 
Futbol Basketbol Tenis Bisiklet Diğer Sporlar

FutbolGündem25 Yıl Önce

Paris Saint-Germain ve Real Madrid, 25 yıl önce UEFA Kupası çeyrek finalinde eşleşmiş ve Santiago Bernabeu'daki ilk maç 3-1 bitmişti. Peki ya sonra?

Paris Saint-Germain, Katarlı iş adamı Nasser Al-Khelaifi’nin himayesine geçtikten sonra Şampiyonlar Ligi’ni kazanacak kadroyu kurmak için her şeyi yaptı. İki yıldır da turnuvanın favorileri arasında gösteriliyor. Ancak geçen yıl son grup maçında Parc des Princes’te ağırladıkları Ludogorets’i yenmeyi başaramayınca ikinci sırada kalmış ve ikinci turda C Grubu lideri Barcelona ile eşleşmişlerdi. Sonrasını bilmeyen yok: Bir 14 Şubat günü oynanan ilk ayakta güçlü rakiplerini 4-0 yendiler fakat rövanşta futbol tarihinin en büyük geri dönüşlerinden birine kurban gittiler: 6-1.

Hâliyle bu yıl işi daha sıkı tutma vaktiydi. Tuttular da. 6 maçta 25 gol atarak rekor kırdılar ve grubu Bayern’in önünde lider bitirdiler. Ancak bu defa Real Madrid ve Chelsea gibi iki güçlü takım grubunu ikinci bitirmiş ve PSG’nin muhtemel rakipleri arasına girmişti. “Olur mu?” diye sorulan oldu ve son dört turnuvanın üçünü kazanan Real Madrid ile eşleştiler.

Dün, yine bir 14 Şubat günü oynanan ilk maçta golü bulup öne geçmeyi başaran PSG, son bölümde gelen gollere engel olamayınca maç sonunda sahadan 3-1 yenik ayrıldı. Ancak Real Madrid’in yolu yarıladığını söylemek pek mümkün değil. Olsa olsa birkaç adım öne geçtikleri ifade edilebilir. Tur hâlen ortaya yakın ve bunu dayandırabileceğimiz pek çok olgu var. Her şeyden önce PSG’nin bu sezon Parc des Princes’te bahis diliyle ifade edersek değil puan kaybı, ‘handikapsız’ biten maçı yok. Tüm maçlarından en az iki farklı galip ayrıldılar. Gerçekler biraz farklı olsa da “Fransa Ligi’nin seviyesi düşük” diyenlere kulak verecek olsak, bu defa karşımıza çıkan tablo şu: Bu sahada oynadıkları üç Şampiyonlar Ligi maçında 15 gol atıp tek gol yediler ki Bayern’i 3-0 yendikleri maç da buna dâhil.

Bir başka dayanak noktası ise elbette Real Madrid’in bu sezon yaşadığı sıkıntılar. Yıllar sonra belki de ilk defa “La Liga’yı rahat rahat kazanırlar” gözüyle bakılarak başladıkları sezonda Barcelona’nın 19 puan gerisindeler. Ligde Ekim ayından bu yana oynadıkları on deplasman maçından yalnızca dördünü kazanabildiler.

Bir de tarih faktörü var ki tekerrürü de özel hikâyeleri de ne kadar sevdiğine şüphe yok. Geçen yıl Barcelona’ya 4-0’dan turu veren PSG’nin bu yıl Real’e karşı 3-1 mağlubiyetten geri dönmesi -Neymar’ın sahada olmamasıyla birlikte-, tarihin yazmayı sevdiği hikâyelere güzel bir örnek olur. Tekerrür kısmı için ise 1993’e uzanalım ve UEFA Kupası çeyrek finalinde eşleşen iki takımın maçlarına göz atalım.

Dönemin Paris Saint-Germain’i Avrupa’nın önemli kulüplerinden bir tanesiydi. Orta saha ve hücumda David Ginola – George Weah gibi korkutucu bir ikiliye sahipti. Ancak bugünkü gibi tamamı çok değerli oyunculardan kurulu bir takım da değildi. Turun açık favorisi; Prosinecki, Butragueno, Zamorano, Luis Enrique, Hierro gibi yıldızlara sahip Real Madrid’di. Nitekim Santiago Bernabeu’da oynanan ilk maçı da David Ginola’nın tek golüne karşılık Emilio Butragueno, Ivan Zamorano ve Michel’in golleriyle 3-1 kazanmışlardı. Rövanşa ise son 10 dakikadaki gol festivali damga vuracaktı…

Aslında son 10 dakikaya girilirken her şey normaldi. Skor tabelasına göz atanlar, PSG’nin 1-0 üstünlüğünü okuyordu. 81’de gelen muhteşem David Ginola golü ise Parc des Princes’i sevince boğdu. Ancak daha yaşanacak çok şey vardı. 2-0 geriye düşen Real Madrid tüm birimleriyle rakip yarı sahaya yerleşti. Onlar ceza alanına şişiriyor, PSG savunmacıları kafayla karşılıyordu. Prosinecki’nin rakiplerini çalımlarla yatırıp kaleye gönderdiği zayıf şutun kaleci Bernard Lama’da kalması neyse de bir dakika sonra Villaroya’nın boş kaleye yaptığı kafa vuruşunda topu direğin üstünden auta göndermesi, Madrid ekibi için umutların iyice azaldığı andı. O umutları bitiren ise hemen ardından gelişen PSG kontrasında son vuruşu yapan Valdo oldu. Ancak futbolun güzelliği; biraz da bitmeyince bitmemesinde saklı. Duran topların damga vurduğu eşleşmede dakikalar 90’ı gösterirken sahneye çıkan Zamorano, maçı uzatmaya taşıması gereken golü attığında her şey bir anda sıfırlanmıştı…

84 saniye. Zamorano’nın golünden sonra, Parc des Princes’te topun oyunda kaldığı süre buydu. Ve o 84 saniyede PSG, yine bir duran top organizasyonunda golü buldu. Antoine Kombouare’nin harika kafa vuruşu, turu epik bir şekilde PSG’nin geçtiğini ilan ediyordu. Belki bir Barcelona – PSG eşleşmesi değildi; ancak bu maç da uzun yıllar zihinlerde tazeliğini korudu ve sözlü tarih dosyalarına konu oldu.

Aradan 25 yıl geçti. Neymar sahada olamayacak ama PSG’nin geçmişe nazaran daha güçlü olduğu kesin. Real Madrid de güncel formundan bağımsız olarak öyle. İki takım, bir kez daha 3-1’in rövanşında Parc des Princes’in çimlerine çıkacaklar. Acaba tarih tekerrür mü edecek yoksa bize hiç beklenmedik yeni bir hikâye mi sunacak, bunu 6 Mart gecesi göreceğiz…

İlginizi çekebilecek diğer içerikler

Tahterevalli

Tahterevalli

3 sene önce
Harika Çocuk

Harika Çocuk

3 sene önce
Sıfır

Sıfır

3 sene önce